En Sıcak Konular

Genç Siviller ne zaman rahat edecek?

0 0 0000 00:00 tsi
Genç Siviller ne zaman rahat edecek? Genç Siviller ne zaman rahat edecek? Bu sonurun yanıtını kendilerinden dinleyelim: Yepyeni sivil bir anayasa yaptığımızda, ‘Demokrasi bazen acıtır’ düsturunu toplum olarak içimize sindirdiğimizde, sivil iradenin barajlara takılmadığı bir seçim

Fadime Özkan'ın röportajı

Tarih göz kırpıyor: 23 Temmuz 1908’te Meclis-i Mebusan, baskıya itiraz eden halkın isteğiyle açılmıştı

Giderek artan otoriter havayı dağıtan taze ve güçlü bir nefes Genç Siviller. Özgür bir toplum ve sivil bir demokrasi istiyorlar. Hareketin sözcülerinden Turgay Oğur ‘23 Temmuz’da demokrasi kazanacak, o gün bayram olacak’ diyor

Sivil bir demokrasi ve daha özgür bir toplum istiyor Genç Siviller. 1999’da Siyasal Ufuk olarak doğan, 2003’te Cumhuriyet gazetesinin ‘Genç Subaylar Rahatsız’ haberine cevaben yazdıkları metinle ‘Genç Siviller Rahatsız’ adını alan bu gençler, 27 Nisan e-muhtırasının hemen ertesi sabahı yayınladıkları ‘Darbeye Direnme Tahaddüdü’ ile demokrasimize sahip çıktılar. Muhtıranın utancını, ortamın karamsarlığını dağıttılar. Ve en önemlisi ülkenin geleceğine, gençlere inancımızı tazelediler. Askeri vesayete, otoriter gelişmelere karşı ‘rahatsız’lıklarını gür bir sesle dile getiriyorlar. Araçları; muhataplarının takiyyelerini şıp diye açığa çıkaran, ironinin gücüne yaslanan dilleri! Sembolleri; asker postalı bağımlılarına inat spor ayakkabı! 19 Mayıs’ı da Darphane-i Amire’de kurdukları ‘Demokrasi Sınıfı’nda kutladılar, bayram ettiler. Kim olduklarını, rahatsızlıklarını ve önerilerini ‘rahatsız gençler’den ODTÜ Siyaset Bilimi mezunu Turgay Oğur ile konuştuk.

Sivil ve genç olmanın dışında siz kimsiniz?

Muhtıra sürecinde koyunun olmadığı yerde Abdurrahman Çelebi diye çağrılan keçileriz. Demokrasimizin beşinci kez askıya alınmasına tepki gösteren bir kaç kelaynak grubundan biriyiz.
Peki ya muhtıradan önce?

İlk kez 1999 depreminde ODTÜ’lü bir grup öğrenci olarak bir araya geldik. Deprem bölgesine yardıma gittiğimizde her fırsatta kutsadığımız devletin çöktüğünü, devletsiz bir şeyler yapmak gerektiğini gördük ve yeni başlangıçlar için anlamlı bir gün olan 19 Mayıs’larda bir araya gelmeye karar verdik.

GENÇLER ÖZNE OLMALI

19 Mayıs kutlamalarına da itirazınız var oysa?

Gençlerin birey değil bir güruh olarak algılanmasına itirazımız var. Recep Peker’in İtalyan faşizminden ödünç aldığı, gençlerin özne değil nesne olduğu, protokole dönük olarak can sıkıcı jimnastik hareketlerinin yapıldığı modası geçmiş törenler 19 Mayıs törenleri. Orada hiç bir genç tek başına bir harf bile değildir, belki bir harfin ucudur. 19 Mayıs’ın bu anlayıştan çıkması, derinlikli, eğlenceli, içeriğine gençlerin karar vereceği faaliyetlerle kutlanan bir gün olmasını istiyoruz. Bu amaçla 2003’te Meclis’te ‘19 Mayısları stadyumlardan kurtaralım’ başlıklı bir metin okuduk. Ve medya günlerce tartıştı bunu. Takdir eden de oldu, bizi ahmaklıkla ya da hainlikle suçlayan da.

Rahatsızlığınızı ifade ederek rahatsızlık verdiniz yani...

Çok pozitif bir şey söylüyorduk oysa. 10 gün sonra da Cumhuriyet gazetesi ‘Genç subaylar rahatsız’ diye bir manşet attı. Rahatsız olunan beş maddeden biri de bizim bu talebimizdi. Biz de bundan ilham alarak 2006’da Kürt sorunuyla ilgili olarak ‘Türkler ve Kürtler de bir arada yaşayamayacaksa batsın bu dünya’ diyen bir metin yayımladık ve ‘Genç siviller rahatsız’ dedik.

ÜNiFORMALI ZiHiNLER

Genç subaylara karşı genç siviller, asker postalına karşı spor ayakkabı. Bu karşıtlık ne ifade ediyor?

Spor ayakkabı özgürlük, hafiflik, sivillik demek. Sivillik bizi dünyalı olmaktan sonra en fazla kapsayan tanım. Sivil olmak bir yere ait olmamak, sırtında yumurta küfesi taşımamak, kırmızı çizgileri olmamaktır.

Türkiye’de sivillik asker olmamak, üniforma taşımamak olarak algılanır. Sizin tanımınızda askerin, üniformanın lafı bile geçmedi!

Üniforma sadece askeri üniforma değil. Görünüşte olması gerekmez, zihinler de üniformalı olabilir. Üniforma tek tip olmak, bir komutla hareket edip bir komutla durmak demek. Nokta’da yayınlanan darbe günlüklerinde halk bir koro olarak tanımlanmıştı hatırlarsanız.

YAPILAN ŞIMARIKLIK

İnsanların meydanlara inmesini nasıl okuyorsunuz o halde; o kitle sivil miydi, değil miydi?

Ben halkın meydanlara çıkması taraftarıyım. Kendim de savaş karşıtı, nükleer karşıtı eylemlere giderim. Ama yapılan mitingler sivil değildi. Bir miting daha çok demokrasi, insan hakkı, özgürlük ve eşitlik için yapılıyorsa sivildir. Birilerinin özgürlükleri kısıtlansın, onları istemiyoruz demek ya da cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasını istemiyorum diye şımarıkça bir talepte bulunmak sivil bir talep değildir.

Bu bir şımarıklık mıdır?

Kesinlikle. Bir sonraki gün de, bir başkası o gücü eline geçirir ve ben de başı açık birinin cumhurbaşkanı olmasını istemiyorum diyebilir çünkü.

O kitle solun birleşmesini istedi ve CHP ile DSP seçim işbirliği yaptı?

İzmir mitingi, mitinglerin solu birleştirmeye çalışan partizan bir grupça yapıldığının itirafı hükmünde. Aslında solun birleşip birleşmemesi umurumda bile değil ama kullanılan dil zihnimi çok rahatsız ediyor.

Ne gibi?

Nişanlanmaktan, evlenmekten, gerdeğe girmekten bahsediyorlar... Bu kadar maskülen, cinsellik içeren kelimeler yerine siyasi tabirler kullansalar toplumun cinsel kültürü açısından daha iyi olur.

Kullanılan dil maskülen ama meydanlar feminendi. Kadınlar ‘hayatlarının kıvamı’nı savunmak için orada olduklarını söylüyorlardı?

‘Yansıtmacı kimliklendirme’ (Projective Identification) diye bir kavram vardır psikolojide. Mesela ben sizi öldürmek istiyorum, yanlış olduğunu bildiğim için de bu duyguyla yaşayamıyorum. Kendimi rahatlatmak için aslında sizin beni öldüreceğinizi düşünmeye başlıyorum. Mitinglerde yapılan bu. Bir taraftan ‘Cumhurbaşkanı’nın eşi başörtülü olamaz’ demekteler, başörtüsüne karşı açıklayamadıkları bir öfke duymaktalar, yasakçı ve baskıcı bir talebi dillendirmekteler ama bu kontrolsüz ruh halini ‘bizim başımızı kapattırmak istiyor bunlar, şeriat geliyor’ diyerek örtmeye çalışıyorlar. Başörtüden estetik olarak rahatsız olanlar ‘Köyde, tarlada, evde örtsünler ama şehre, bizim alanımıza gelmesinler’ diyorlar. Çok net, güzel itiraflar bunlar. Türkiye’deki modernitenin resmi oryantalist dili bu. Fakat mitinglerin asıl gösterdiği Türkiye’deki pozisyon değiştirmeler. Türkiye’de artık gericiler ilerici, ilericiler gerici olmuştur.

Bu yeni değil. İdris Küçükömer onyıllar öncesinde söylemişti bunu?

Evet, maalesef sol tanımlaması; işçi haklarından, eşit paylaşımdan, zenginle fakirin arasındaki makasın kapanması gerektiğinden bahsetmeyen; bunların yerine laiklik elden gidiyordan başka politikası olmayanların üzerine yapıştı.

BİR BAYRAM DAHA VARDI!

Sistem sıkıntıda. Demokrasi, hukuk, kavramlar, kurumlar özünü kaybetti, formel olarak işletiliyor. Bir kırılma mı, açılım mı bekliyorsunuz? Yaşadıklarımız uyanışa yarayacak mı?

Kesinlikle, daha önce oldu çünkü bu. 1946’da DP kurulduğunda o güne kadar tek parti sultasından canı yanan sosyalistler ve pek çok kesim DP’nin yanında yer aldı. Sosyalist Sertellerin çıkardığı Görüşler dergisinde Celal Bayar’ın, Menderes’in yazacağı söylenince İlhan Selçuk’un da aralarında olduğu CHP’li gençler Tan gazetesini bastı, yağmaladı. Süleyman Demirel de onlarla birlikte olduğunu itiraf etti daha sonra. Tan’ı basanlar bugün yine aynı safta. Demokratik güçler de kafalarındaki barajları yıkarak yan yana gelmeliler. Bunun daha eski bir örneği de var tarihimizde: 23 Temmuz 1908. İkinci Meşrutiyet ilan edildi o gün ve 23 Temmuz, 1935’e kadar ‘hürriyet bayramı’ olarak kutlandı Türkiye’de.

ÜÇÜNCÜ KEZ HÜRRiYET

23 Temmuz, 22 Temmuz seçimlerinin de ertesi gününe denk geliyor!

Tanrının göz kırpması gibi! Anayasanın yeniden ilan edilmesi ve parlamentonun açılması talebiyle Selanik’ten Erzurum’a halk ayaklanmaları oluyor o tarihte. Bu halk devriminin içinde Mehmet Akif de, Said-i Nursi de, Tevfik Fikret de, tarikat şeyhleri de, Ermeniler de vardı. Ve 23 Temmuz günü hürriyet ilan ediliyor, 1935’e dek resmi bayram olarak kutlanıyor bu tarih. Tarihimizde üzeri kapatılan bir demokrasi deneyimidir bu dönem. Partiler kuruluyor, sansür kaldırılıyor, grevler, sendikal çalışmalar başlıyor. Pek çok feminist dergi çıkıyor. O yüzden 23 Temmuz 2007’yi Türkiye’deki üçüncü ‘23 Temmuz vakası’ olarak görüyorum. İkincisi 1946. Halka ‘muhtıra sürecini mi onaylıyorsunuz yoksa demokrasiyi mi’ diye sorulacak çünkü. Ve bu halk tanıdığım halksa, her darbeden sonra susmuş olsa da seçimlerde bu süreci cezalandıracak. Sivil siyasete sahip çıkamayan, muhtıra karşısında dik duramayanlar demokrasi çöplüğündeki yerlerini alacak.

ÖCÜLERLE KORKUTULDUK

Bilinçaltında birikenler ne olacak peki? Korkular bir günde buharlaşmayacak herhalde.

Bize dışarıdan bakanlar ‘Türkiye’de şeriat tehlikesi yok, AKP özgürlüklerin önünü açtı’ diyor. Bizim korkularımız olabilir çünkü ‘öcüler gelecek’ diye korkutulan çocuklarız biz. İran mı olacağız, irtica hortladı, bu kış komünizm gelebilir, gibi trendlere göre değişen kodlar var bilinçaltımızda. Ama cumhuriyetin her dönem için favori hortlağı irticadır. Modernleşmemizin kurucu dışarısına tekabül ediyor bu mürteci tipi. Mavi kanlı cumhuriyet elitleri iktidarlarını korumak için korkulardan besleniyor. Gerçekten iktidarın böyle bir baskısına ilişkin somut mağduriyetler ortaya çıkarsa, ben ve diğer genç siviller, tüm varlığımızla sokaklara çıkıp kimsenin özgürlüğünün kısıtlanmaması için mücadele vereceğiz. Taahhüt ediyoruz.

Siz neden korkuyorsunuz peki?

Demokrasinin askıya alınmasından, milliyetçi öfkenin bizi daha fazla içe kapamasından korkuyorum doğrusu. Laik-anti-laik çatışması bile bir yerde uzlaşı sağlayabilir ama demokrasi askıya alınırsa Kürt meselesinde çok zor bir noktaya gelebiliriz, bu korkutucu.

GENÇ SiViLLER NE ZAMAN RAHATA ERECEK?

Gerçek demokratların canının fena sıkıldığı ve yaşananlardan utanç duyduğu bir dönemde taptaze bir hava getirdi Genç Siviller. Ve büyük umut bağlandı. Bu ne yüklüyor omuzlarınıza?

Bazıları bizi Genç Osmanlılar’a, Jön Türkler’e bile benzetti. Gençlik örgütlenmeleri genelde cin olmadan adam çarpmaya kalkar ama biz toplumun kahramanları değiliz. Kahramanlık edebiyatına da karşıyız. Bu çağ bireysel sorumlulukların farkına varma ve bu bilinçle sivil örgütlenme çağı. Kahramanlara değil daha çok hukuk devletine, daha çok özgürlüğe, iyi bir anayasaya ihtiyacımız var.

Bu toplum bir arada değil yan yana yaşayan bir toplum. Siz Genç Siviller olarak etnik, dinsel farklılıklarınıza rağmen bir aradasınız. İdeolojik farklılarınız hiç mi yok?

Hepimizin başka ceketleri, şapkaları var. Biz şuna inanıyoruz: Doğrular da, demokrasi de tartışılarak gelişir. Bunun için herkesin fikir özgürlüğü gerek. Bizi bir araya getiren de özgürlükçü ortamın tesisi ve sürdürülmesi gerektiğine olan inancımız.

Özde ve sözde demokratları ak koyun-kara koyun gibi birbirinden ayıran ‘ama’lardır biliyorsunuz. Sizin ‘ama’larınız var mı?

Bir tane var: ‘Görüşlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilme özgürlüğünüzü ölene kadar savunacağım.’ Voltaire’in ünlü sözü. Bu hariç ‘ama’yı çıkartmalıyız dünyamızdan.

Genç Siviller ne zaman rahata erecek peki?

Yepyeni sivil bir anayasa yaptığımızda, ‘Demokrasi bazen acıtır’ düsturunu toplum olarak içimize sindirdiğimizde, sivil iradenin barajlara takılmadığı bir seçim sistemine sahip olduğumuzda, birilerinin doğum yerlerine ya da görünüşlerine bakılarak potansiyel suçlu olarak algılanmadığı günlerde, insanların genç yaşta mayına basarak ya da kurşunla değil 100 yaşında yatağında öldüğü bir ülke olduğumuzda kendimizi daha rahat hissedeceğiz. Bu güven bunalımını aşmamız gerekiyor. Birlikte yaşama irademizi yeniden inşa etmemiz gerekiyor.

Star



Bu haber 348 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,868 µs