En Sıcak Konular

"Kaygılar boşuna!"

0 0 0000 00:00 tsi
Türkiye seçimler öncesi yeniden siyasi gerilimin içine sürüklendi. Bu gerilim "laik-antilaik" şeklinde bir ayrışmayı beraberinde getiriyor. Ancak "korkmamak" gerekiyor. Zira TESEV'e göre Türkiye'de "irtica" tehdidi yok. En basit örneği: Başörtülü

Haberx internet sitesinden Hülya Okur'un sorularını yanıtlayan TESEV başkanı Can Paker yaptıkları araştırmaları anlattı. Çıkan sonuçlar bir hayli ilginç. TESEV'in yaptığı araştırmalarda "şeriat geliyor" kaygılarının aksine, son yıllarda başörtüsü takma oranı azalmış durumda. Daha ilginci toplum yeni bir siyasi sentezi ortaya çıkarıyor. TESEV'in araştırmasına göre toplumun yeni siyasi çizgisi istedikleri Cumhurbaşkanı'nın kimliğinde ortaya çıkıyor: Hem laik hem dindar hem de modern bir Cumhurbaşkanı...

İşte o röportajın ilginç kısımları...

HÜLYA OKUR- TESEV başörtüsü konusundaki bir çalışma yapmış. “Halkın yüzde 42,6’sı Türkiye’de dindar insanlara baskı yapıldığını” söylemiş Bu baskıya örnek vermeleri istendiğinde ise “yüzde 64,8’i” “Türban Sorunu!”nu göstermiş. Sizce bu baskılar, ülkemiz topraklarının bütünlüğünü korumak için kaybedilen vakit midir? Yada olası bir iç savaşın önemli bir tehdit unsuru mu?

CAN PAKER- Her ikisi de değildir. Bizim Tesev’in yaptığı başörtüsü çalışması değil, Türkiye’deki siyasi islamla ilgilidir ve bunun bütün boyutlarıyla incelemesidir. Türkiyedeki başörtü meselesi; Türk halkının %65’i başörtüsü takıyor. Başörtüsü ile ilgili istenen özgürlükler, başörtülü kadınların toplum hayatında da yer alabilmesi. Mesela üniversiteye gidebilmesi. O önleniyor.Bizim tabi ki kişisel fikirlerimiz var. Biz yanlıştır diyoruz. Ama bizim yaptığımız araştırma bunu söylemiyor. Biz soruyoruz; insanlara diyoruz ki; “üniversiteye giden insanlar, başörtüsü takmasında bir mahsur var mı?”%75’i hiçbir mahsuru yoktur diyor. Tabi yani bizim yaptığımız Türkiye’de islamın siyasete etkisini araştırmaktı ki, daha doğrusu laiklikle,dinciliğin çatışmasını. Biz bu çalışma sonunda Türkiye’nin temelde hiçbir şekilde kökten dinci olamayacağını, sosyolojik olarak buna imkan olmadığını ve böyle bir tehlike olmadığını görüyoruz.

HÜLYA OKUR- Ki yine bir araştırmanızda kadınların örtülerine taktıkları isimlerin farklılık oluşturması gayet ilginçtir. Başını örten 14 milyon kadının 11 milyonu, başına örttüğü giysiyi "başörtüsü" ya da "eşarp", 800 bini ise "türban" olarak adlandırmaktadır. 2 milyon kadın, "yöresel örtü" ile başını kapattığını, 270 bin kadınımız çarşafla örtündüğünü söylemektedir. Bu sonuca göre niyet, hüsn-i niyet olarak mı? Kötü niyet olarak mı değerlendirilmelidir?

CAN PAKER- Ben bir defa insanların başına ne örttüğüne kimsenin karışmaması lazım geldiği fikrindeyim. Hele devletin hiç değildir. Bunun karışılma nedenleri siyasi. Siyasi arenada ağırlık kazanmak için belirli odakların kullandığı bir araç diye düşünüyorum bunu. Türkiye’nin %64’ü başını örtüyor. Bunun %85’i kadarı bizm bildiğimiz klasik başörtüsü, eşarp gibi örtüyor, %11’i türban örtüyor.%1,5’u çarşaf giyiyor. Bu rakamlar bizim geçen seneki ölçümlerimize göre %10 düşmüş vaziyette. %75’den, %64’e düşmüş. Ben özellikle türbanın azalmasına rağmen geçen senelere göre, bir modernleşme aracı olarak düşünüyorum. Evde kapalı türbanlı kadın veya genç kızın, başına türbanı takıp, toplumsal hayatta yer almak üzere bunu yaptığını düşünüyorum. Bunu sadece ben böyle düşünmüyorum. Nilüfer Göle de böyle düşünüyor, Elizabeth Özdalga da böyle düşünüyor. Yani Türkiye’deki ciddi sosyologlar da böyle düşünüyor. Ama böyle bir düşünce işine gelmeyenler bunu bir siyasi araç olarak kullanıyorlar.

HÜLYA OKUR- Sosyal bilimciler harekete geçiyor. Binlerce insanla konuşuluyor. Veriler bilgisayarlarla değerlendiriliyor. Dünyanın parası harcanıyor. Ve neticede bu araştırmalar, raporlar ortaya çıkıyor. Fakat verileri, istitastikleri yanlış bulanlar oluyor. Bu sandıktan çıkan oylara itiraz etmekle aynı şey gibi. Fakat sayım, anket ve değerlemelerinizi genelleştirmeden önce neler kesinlik kazanmalı?

CAN PAKER- Çok önemli bu sorduğunuz. Biz defa her araştırmamızda, hangi bilimsel metadolojiye ve hangi örneklemeye dayandığını çok ciddi araştırarak giriyoruz. Yani araştırmalarımızın Türkiye’nin genelini temsil etmesi için, yapılabilecek en ileri bilimsel çalışmayı yapıyoruz. Bundan sonra yapılan araştırmalar ve bulunan sonuçları, biz bir hakeme(yine akademisyenlerden doğan) gönderiyoruz. Bu hakem tabi içeriğini değil, metadolojisini inceliyor. Bu bir akademik çalışma mıdır, yoksa akademik çalışmadan uzaklaşmış mıdır?’ı tespit ediyor. O hakem grubundan sonra biz bunu yayınlıyoruz. Yani dolayısıyla tahmin ediyorum; Türkiye’de bizim kadar bilimsel doğruluğa dikkat eden başka ikinci bir kurum vardır inşallah diye düşünüyorum. Çünkü bizim tek dayanağımız o. Biz halk önüne çıktığımız zaman, hiçbir partiye dahil değiliz, hiçbir sosyal gruba da dahil değiliz. İşadamlarında dahil değiliz. Orduya da dayanmıyoruz. Bizim tek dayandığımız şey, akademik doğruluk ve objektifliktir. Özellikle sizin bahsettiğiniz araştırmanın tabi ki çok tartışma açacağı, ve nerden biliyoruz bu rakamların doğruluğunu deneceğini bildiğimiz için, bu araştırmaya, hangi akademik ilkelerle çalışıldığı, yani metadolojisi, radikal gazetesinde iki gün tefrika halinde yayınladı. Oraya bakmadan tabi nerden biliyor bunlar diyorlar. Onlara tavsiye ediyorum.

HÜLYA OKUR- İstanbul Cumhuriyet mitinginde”Asker, millet burada ABD, AB işbirlikçi AKP nerde, Çankaya ABD'nin ofisi olmayacak, Amerika gülü Çankaya'ya çıkamaz, Vahabi maşası, Amerikan uşağı” gibi sloganlar için saha çalışmalarınız ne diyor?

CAN PAKER- Çok ilginç. Size sadece söyleyeceğim bir tek saha çalışması değil. Pek çok saha çalışmasının üstünde geldiği sonucun bir özeti. Bizim bulgularımıza göre Türkiye çok genelde çok derin bir fayla olmamakla birlikte, yüzeysel bir fayla ikiye ayrılıyor. Bunların bir kısmına laik diyelim. Belki doğru bir terminoloji değil ama başlık bulamıyoruz. Ve diğer kısmına da islami diyelim veya muhafazar din tarafı güçlü olanlar diyelim. Şimdi bu laik diye adlandırdığımız taraf, Türkiye’nin %30’unu teşkil ediyor.Bu %30, kendi içinde de bölünmüş vaziyette. Bunun %10’unu fevkalade ulusalcı, biraz evvel saydığınız sloganlara sarılmış, Avrupa, Amerika ve küreselleşme alehtarı, Türkiye’nin izolasyonist bir politika içinde gitmesini isteyen bir söylem. Geri kalan %20; temel düşünce olarak demokrat, başka yabancı kültürleri anlamaya ve onlarla beraber yaşamaya açık, ama ciddi bir laikliğini kaybetme korkusu ve hassasiyeti içinde. Cumhuriyet mitinginde referans veriyim sonra %75’lik tarafa geçeceğim. Bizim gördüğüm kadarıyla, ama oradaki bilimsel tespit değil, uzaktan bakarak gördüğüm kadarıyla o mitingleri düzenleyenler %10 lara ait. Katılanlar %20’ye ait. Yani oradaki mitingte şey de çıktı ortaya:” Ne takunya, ne postal,ne darbe istiyoruz, ne irtica istiyoruz.” Bunlar pek kürsülerden yayınlanmadı. Dolayısıyla organize edenler %10, katılanlar da %20. Çok ilginç bir şey daha var. Çok büyük ölçüde kadınlar katıld. Kadınların katılması ise, bana şöyle bir izlenim veriyor. O mitingler tabiki laiklikle ilgili bir şey ama daha çok kadın hakları ile ilgili bir şeydi. Yani dinsel referansların kadın haklarını kısıtlayacağı, baskılayacağı korkusunda olanlar, oraya daha çok kadın haklarını müdafaa etmeye geldiler çünkü. Türkiye’de çünkü başka hiçbir toplantıyı siz bana gösteremezsiniz ki, %50 kadarı hatta daha fazlası kadın olsun. %70’inde %10’u Türkiye’de şeriatçıdır. Hatta türban takmayı islamiyetten sapma olarak görür. Devletin yönetim sisteminin de şeriata göre olmasını ister. Geri kalan 50 ile 60 civarında bir şey. Onlar; evet dindar, muhafazakar.Ama daha modern yaşamak isteyen, çocuğuna daha iyi eğitim vermek isteyen, daha iyi sağlık hizmeti almak isteyen, kırsaldan şehre doğru göçmüş , yani çeperden merkeze doğru hareket eden kitlelerin oluşturduğu bir %50, 60’dır o. Şimdi o %50,60’ı ve buradaki %20’yi beraberce ele alırsanız bu, Türkiye’nin yeni yükselmekte olan orta sınıfıdır. Bu orta sınıf sadece ekonomik ölçülerle orta sınıf seviyesine gelmiştir, gelmemiştir önemli değil. Fakat önemli olan gelenler vardır. Gelmeyenler de o beklenti ve umutlar içindedirler. Dolayısıyla %81’lik bir orta sınıf kesimi var. Şimdi bunların islami tarafının da, laik tarafının da birbirleriyle yaşamakta bir sorunları yok. Yani ticaret yapıyorlar. Kız alışverişleri var. Beraber bir yerlere gidiyorlar. Ama bir tarafın laik kaygıları var. Öbür tarafında islamı referansları var. Bu yeni bir sentezle, Türkiye toplumu, yeni bir orta sınıf yaratmaya doğru gitmekte. Ama tabiki bazı siyasi odaklar, hem bunların henüz birleşmemiş yaşam tarzını, hem de o iki uç radikal kısmı kullanarak siyaset yapmak istemektedir. Olay budur.

HÜLYA OKUR- Ortadakiler ne oluyor peki? “LAİKİZ ELHAMDÜLİLLAH” söylevinde yapılan vurgunun bir istatistik değeri var mıdır? Yani dinciler ve laiklerin arasında kalan kesime nasıl değerler yüklüyorsunuz?

CAN PAKER- Çok güzel bulmuşsunuz siz. Laik’iz Elhamdülillah diyen bir kesim var. Cumhurbaşkanı nasıl olmalıdır? Çok büyük çoğunluk diyor ki: “modern olmalıdır ve örnek olmalıdır yaşantısıyla”,%85’ler civarı. Yine 79,80’ler civarı: ”laik olmalıdır” diyor. Yine aynı seviye; 79 civarı,”dini bütün olmalıdır” diyor. Hem laik olmalı diyor, hem dini bütün olmalı, hem de modern olmalı diyor. İşte benim az evvel belirttiğim oluşmaya başlayan yeni sentezin ifadesi. Soruyoruz Türkiye’de laiklik tehlikede midir? Diye.%75 “hiç öyle bir tehlike yoktur” diyor. %22’si “evet diyor, laikliğin tehlikesi var”. Biraz evvel bahsettiğim%30’un, %20’lik kısmı.



Bu haber 227 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,732 µs