En Sıcak Konular

Erdoğan'dan şifre açıklaması

2 Mayıs 2011 08:05 tsi
Erdoğan'dan şifre açıklaması

Başbakan Erdoğan, başkanlık sisteminden bedelli askerliğe ve YGS sınavına kadar gündemdeki önemli konuları değerlendirdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün gerçekleştirilen 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarından memnun olduğunu belirterek, ''Sendikalarımız bu defa gerçekten güvenlik güçleriyle çok iyi bir diyalog içinde oldular, ellerinden gelen bütün tedbiri aldılar'' dedi.

Başbakan Erdoğan, AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtladı.

Erdoğan, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nün yurt genelinde sakin geçtiği hatırlatılarak, ''Daha önce de böyle kutlanamaz mıydı?'' sorusu üzerine, ''Tabii bu sorunun önce sebep netice ilişkilerini değerlendirirsek, her şeyden önce biz göreve geldiğimizde biliyorsunuz 1 Mayıs kutlaması diye bir şey yoktu. Biz sendikalarla aramızda bu tür görüşmeler olduğunda, 'Biz bunu yaparız, bu işi yaparız, bütün mesele buradaki özellikle barışı nasıl temin edeceksiniz? Arada herhangi bir sıkıntı olacak mı? Bunu bir defa sendikalar olarak kendi aranızda halletmeniz lazım' dedik'' diye konuştu.

İllegal örgütleri sokmamak gerektiği konusunda sendikaları uyardığını bildiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Güvenliği sağlamak, illegal örgütlerin sızmasını engellemek, geçmişte olduğu gibi bizim insanlarımızın öldürülmesine izin vermememiz lazım. Yani geçmişteki olayı tekrar biz yeni Taksim yaşamamamız lazım. İşte bunun için de tabii tedbirleri almak gerekiyor. Nitekim dikkat edilirse orada geçen yıl sendikalar birbirine girdi. Kendi aralarında sıkıntılar yaşandı, ondan öncekinde illegal örgütler sızma yaptı.

İllegal örgütler sızma yapınca tabii ki güvenlik güçleri de buna karşı gerekli olan tedbiri, önlemi alması gerekiyordu. Ben tabii bu yıl için gerçekten mutluyum, memnunum. Şundan dolayı; sendikalarımız bu defa gerçekten güvenlik güçleriyle çok iyi bir diyalog içinde oldular, ellerinden gelen bütün tedbiri aldılar. Bu tedbiri almanın da yanında, örneğin orada bir sendika temsilcisi konuştu ve burada da mesela kalkıp 'Üçümüz de konuşalım' gibi bir yarışın içine girmediler. Birbiriyle bu işi daha da kolay kıldılar ve bunun yanında eğlence, müzik gösterileriyle falan bu işi adeta bir bayrama dönüştürme olayı oldu ki Türkiye genelinde de İçişleri Bakanımdan, vali arkadaşlarımızdan aldığım raporlarda, o sizlerin söylediği birkaç olayı bile biz olay olarak kabul etmiyoruz. Çok çok münferit bir şey ve temenni ederiz ki bundan sonraki yıllarda da yine aynı şekilde devam etsin ve bizler de tabii AK Parti iktidarı olarak 1 Mayıs'ı işçilerimizin bu şekilde kutlamasının yolunu açan bir yasayı çıkarmanın mutluluğu içerisinde, sonraki süreçte de herhalde bizim buna bir katkımız kayıtlara girmiş olacak.''

''TEDBİRLERİMİZİ DAHA DA GELİŞTİRİYORUZ, GENİŞLETİYORUZ. ÇÜNKÜ BUNUN DEVAMI GELECEK GİBİ GÖRÜNÜYOR ŞU ANDA''   

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'nin parçalanmasını, bölünmesini asla istemediklerini belirterek, ''Suriye, özellikle de bu bölünmeye fırsat verecek herhangi bir çıkışa müsaade etmemeli'' dedi.

AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, Suriye'deki olaylara ilişkin yöneltilen soru üzerine, Suriye olayına Libya olayı gibi bakmadığını, Libya olayını daha dış olay gibi gördüğünü söyledi.

Suriye'nin Türkiye ile tarihi birlikteleri çok ileri düzeyde olan, akrabalık ilişkileri yoğun bir ülke olduğunu belirten Erdoğan, ''Kuzey Afrika'daki gelişmelerden sonra bunun bir domino etkisi olarak buralara da sirayet eder mi endişesini hep taşıdık. Bunun için de son Şam seyahatinde kendileriyle (Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad) görüşme imkanımız oldu. Bu endişelerimizi orada da kendilerine dile getirdik'' diye konuştu.

Suriye'de 40 yılı aşkın süredir var olan olağanüstü halin kalkması gerektiğini, bunu çok daha önceki görüşmelerde de hep konuştuklarını, ayrıca tek parti dönemini aşmaları gerektiğini, bu gücün kendilerinde olduğunu ilettiklerini bildiren Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bakın dedim. 'Şoför olarak arabayı kullandınız, ben yanınızda oturdum. Beraberce Suriye caddelerinde dolaştık. Bu, bana ayrı bir mutluluk verdi.' Kendisine çok açık, net bir şey de söyledim. Beşşar'ın kendisi Nusayri, eşi Sünni'dir. Böyle bir özellik, kendisini aslında Suriye'de güçlü kılan bir yapı. Şu anda muhalefet edenlerin ciddi bir kısmı aslında başta Beşşar'a karşı çıkmıyorlardı. 'Bizim Beşşar'dan sıkıntımız yok' diyorlardı. 'Bizim sıkıntımız burada' diyorlardı. Burada rejimle ilgili olarak... 'Biz de partimizi kuralım, biz de bu yarışın içinde yerimizi alalım.' Siyasi tutuklulular noktasında ciddi sıkıntılar vardı, bunları ortadan kaldıralım. Samimiyet içerisinde de şunu söyledim, 'Siz Cumhurbaşkanı olmayın, ben de Başbakan olmayayım. Bir kardeş olarak birlikte konuşalım, birlikte dertleşelim.' Bu anlayış içinde bunları görüştük. Hatta bizim parti çalışmalarının ne boyutta olduğunu, nasıl olduğunu da inceletti. Dedik 'Bunları daha ileri aşamalara birlikte taşıyabiliriz. Gerekirse ekipler gönderirsiniz, bizim ekiplerin çalışmalarıyla birlikte buralarda paneller, sempozyumlar yapılır, burada bir yetişme fırsatı olur. Bunun demokratik parlamenter sistem için müşterek yaparız. Yeter ki siz bizden böyle bir desteği isteyin. Bu konuda deneyimlerimizi sizinle paylaşırız.' Tabii olumsuz bir bakış getirmedi, ama adımı da atmadı. Şimdi bu iş patladı.''

YAYLADAĞI'NDAN TÜRKİYE'YE GİRİŞLER

Suriye Devlet Başkanı Esad ile sürekli telefon irtibatı halinde olduğunu, kendisine özel temsilcisini gönderdiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Yapmayacağım, hayır demiyor, 'Yapacağım' diyor, ama bir yerden veya birileri tarafından bir engeller mi var, bir tereddüt içinde mi, bir kararsızlık mı yaşıyor, bunu doğrusu çözmekte sıkıntı yaşıyorum. Çünkü sonunda bu bizi vuracak. Yayladağı çıktı ortaya. Şimdi Yayladağı'ndan girişte insanlara kapılarımızı kapatamayız. Kapılarımızı açtık. Tedbirlerimizi aldık. Tedbirlerimizi daha da geliştiriyoruz, genişletiyoruz. Çünkü bunun devamı gelecek gibi görünüyor şu anda. Kendileriyle de irtibatlarımızı yine devam ettiriyoruz. Çünkü biz Suriye'nin parçalanmasını, bölünmesini asla istemiyoruz. Suriye, özellikle de bu bölünmeye fırsat verecek herhangi bir çıkışa müsaade etmemeli. Burada insanların özgürlükleri söz konusu. Bu özgürlük mücadelesinde de değerli dostumuz Beşşar Esad'ın tavrını çok kararlı koyması lazım. Bunlardan bir tanesi, 'Olağanüstü hali kaldırdım' dedi. Şimdi bunun fiili uygulamasını yapmalı. Nedir bu uygulama? İnsanlara kurşun sıkılmasın. Artık bunlar aşıldı. Bakıyorsunuz gaz bombası ve saire bunlarla birçok şeyler çözülebiliyor, ama sen kurşun sıkarsan bu olmaz.''

SURİYE'DEKİ YOLSUZLUK OLAYLARI

Suriye'deki yolsuzluk olaylarına da işaret eden Erdoğan, yolsuzlukla mücadele için ellerinden gelen her türlü desteği verebileceklerini söylediklerini anlattı.

Erdoğan, ''Biz 8,5 yıl içinde eğer yolsuzlukla mücadelede başarılı olamasaydık ne devlet bankaları şu anda geldiğimiz noktaya gelebilirdi, ne merkez bankamız döviz rezervini bu noktalara getirebilirdi, ne biz IMF'nin borçlarını bu kadar rahat ödeyebilirdik. Türkiye'nin geldiği konum ortada. Kendi de bunu söylüyor. 'Türkiye'nin şu andaki kalkınması, gelişmesi bize gerçekten model' diyor'' dedi.

''BİR DAHA HAMU HUMUS YAŞAMAK İSTEMİYORUZ''

Başbakan Erdoğan, ''Suriye'deki olaylara Batı müdahale eder mi?'' sorusunu da şöyle yanıtladı:

''Önümüzde bir Libya olayı var. Amerika'nın, batının açıklamaları var. Sonunda BM Güvenlik Konseyi bunu da masaya yatıracak büyük ihtimalle. BM Güvenlik Konseyi bunu masaya yatırdığı zaman, bu gelişmeler karşısında tabii ki burada en büyük rol Türkiye'nin üzerinde. Çünkü bizim gibi sınırı, bizim gibi ilişkileri olan yok. Onun için biz önümüzdeki günler içindeki ilişkileri çok daha ileri noktalara taşımak durumundayız. Çünkü biz bir daha Hama, Humus yaşamak istemiyoruz. Bunu da özellikle söyledik. Yani bir Hama katliamını Suriye bir daha görmemeli, bir daha yaşamamalı. Bu konuda çok titiz olmalısınız, çok hassas olmalısınız.' Bunların hatırlatmasını kendilerine yaptık. Eğer böyle bir şey tekrar yapılacak olursa, Suriye bunun altından zor kalkar diye düşünüyorum. Çünkü o zaman ister istemez insanlık burada tabii ki tavrını koyacaktır. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yapmak durumunda kalacağız.''

İktidara geldiklerinde Irak olayının olduğunu hatırlatan Erdoğan, ''Irak'taki bütün olaylara rağmen Türkiye gayet kararlı, ciddi şekilde bu süreci yönetmesini başardı. Irak orada bu şekilde devam ederken, Türkiye devamlı kalkınma istikametinde yolunu aldı. Suriye de tabii ki bize sıkıntı olacaktır'' diye konuştu.

''BURADA KOPYANIN OLMAMASININ TEYİDİ BENİ RAHATLATAN BİR NETİCE OLMUŞTUR. EĞER KOPYAYA YÖNELİK BİR ŞEY OLMUŞ OLSA ORADA ASLA ZATEN TEREDDÜT ETMEYİZ. GEREKEN NEYSE ONU YAPARIZ''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ÖSYM Başkanı Ali Demir ile ilgili, ''Süreci isterdik ki böyle yönetmesin. Süreci başkan iyi yönetememiştir'' dedi.

AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, YGS ve ALES sınavlarında yaşanan sıkıntılar hatırlatılarak, ''ÖSYM'de yaşanan sıkıntıları nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖSYM Başkanı konusunda bir tasarrufunuz olacak mı?'' sorusu üzerine, ''Böyle bir sınavda aslolan nedir? Burada kopya var mı, yok mu? Kopya varsa tehlike, ama kopya yoksa şifreydi, sehvendi vesaire... Bunların hepsi işin çok çok detay şeyleri... Bunlar neticeyi ilgilendiren şeyler değil'' diye konuştu.

Konuyu ÖSYM Başkanına sorduğunu, başkanın kendisine ''Kesinlikle burada kopya yok, böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil'' dediğini, daha sonra kendisine bazı teknik şeyler getirdiklerini, bunu aldıklarını ve değerlendirmesini yaptıklarını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu alanda deneyimi, tecrübesi olan hocalarla beraber... Daha önceki imtihanlarla gerek Türkçede gerek sosyalde, gerek matematikte... Bunların hepsine bakarak... Baktık ki özellikle alınan neticelerde eskiye göre şimdi o kadar yüksek bir şey söz konusu değil. (Başarı) Oranlarda daha da düşüş var. Eğer burada kopya olsa bunun yükselmesi lazım. Yükselmemiş, tam aksine düşmüş. Buradaki bu dijital baskı tekniği kopyayı ortadan kaldırıyor. Hareket ettikleri nokta bu. Mesela YGS'deki iddialar, temel matematik testine odaklı. 2010'da 1 milyon 473 bin 337 adaydan 2 bin 141'i temel matematikte 40 sorudan tamamını yapmış. O zaman Ali Bey yok, bu kadarını yapmış. 2011'de 1 milyon 609 bin 144 adaydan sadece 1801 tüm sorulara doğru cevap verebilmiş. Katılan artıyor, ama sayı düşüyor. 2010'da tüm puan türlerinde tam puan olan öğrenci sayısı 3, 2011'de sadece bir öğrenci tam puan alabilmiş. Bunların hepsi kopya şeyini, bir defa düşürüyor. YGS'de soru kitapçıklarındaki, özellikle fen bilimleri, hatalı baskı nedeniyle sınava girememiş 176 aday dün itibariyle sınava alındılar. Buradaki mağduriyet de böylece giderilmiş oldu. YGS konusundaki iddiaların ardından ÖSYM Komisyonu 10 bin 500 soru kitapçığını incelemişti. Hem ÖSYM içinden hem de üniversitelerden gelen kişilerden oluşturulmuş soruşturma komisyonunun aksaklıkların nereden kaynaklandığına ilişkin incelemesi de ayrıca sürüyor.''

ALES'te ise sadece İzmir'de yaklaşık 200 adayın mağduriyetinin olduğunu, bunun da kitapçıkların yeterli sayıda olmamasından kaynaklandığını hatırlatan Erdoğan, bu adayların 15 Mayıs'ta sınava gireceğini, onların da mağduriyetinin böylece giderilmiş olacağını bildirdi.

''SON AÇIKLAMALARDAN SONRA TATMİN OLDUM''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''(YGS) Son açıklamalardan sonra tatmin oldunuz mu, sizin için mesele kapanmış mı?'' soruları üzerine, son açıklamalardan sonra tatmin olduğunu, sürecin yargıda ve yargıdan gelen ilk sinyallerin de olumlu olduğunu söyledi.

Erdoğan, ''Burada bu işin sonuna kadar takipçisi olduğumuzu ve olacağımızı söyledim. Çünkü biz bir öğrencinin bu noktadaki mağduriyetine asla müsaade edemeyiz. Kaldı ki burada her adayın her ayrı bir kitapçık almış olması yeni metodu ortada şey yapıyor. Burada kopyanın olmamasının teyidi beni rahatlatan bir netice olmuştur. Eğer kopyaya yönelik bir şey olmuş olsa orada asla zaten tereddüt etmeyiz. Gereken neyse onu yaparız'' dedi.

''KOPYA OLMADIKTAN SONRA NEYİN TASARRUFUNU YAPACAĞIZ?''

Başbakan Erdoğan, ''Bir tasarrufunuz olacak mı?'' sorusuna da şu yanıtı verdi:

''Kopya olmadıktan sonra neyin tasarrufunu yapacağız? (Kamuoyunda algı oluştuğu iddiası) Algılar üzerinden hareket etmem. Burada bu olaya maalesef çok ideolojik yaklaşan çevreler var. Bunları da ben çok iyi biliyorum. Çok iyi bildiğim için... Burada çünkü arı kovanına çomak sokuldu. Bundan rahatsızlık duyanlar da var. Bundan rahatsızlık duyulduğu için belli bir grubun bu işi sürdürmesi ve bu işi daha sonra, böyle bir seçim öncesinde adeta bir siyaset malzemesi haline getirmiş olmaları çok manidardır. Kimlerin yürüyüş yaptıkları ortadadır. Ne yazık ki gençlerimizi bazı legal örgütlerin yanında illegal örgütler de bu işte kullanma yoluna gitmişlerdir. Yoksa 1 milyon 700 bin öğrencinin tamamının bu noktada böyle bir güvensizliği filan söz konusu değil ki... Nitekim şimdi ben kendilerine hep onu söylüyorum; siz ikinci imtihanınıza en güzel şekilde hazırlıklarınızı sürdürün, hiçbir şeyden endişe etmeyin. Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takip edeceğiz. Öğrencilerin siyasi istismar aracı yapılmasına üzüldüğümü rahatlıkla söyleyebilirim. Bunda bazı medya gruplarının da opsiyonu var.''

''BİZ BU ÜLKEDE ASLA GERİLİM İSTEMİYORUZ''

Başbakan Erdoğan, bunların legal, illegal bazı örgütlerin 3-5 bin kişi toplamasıyla olduğunu söylediklerini ifade ederek, ''Biz de arzu edersek, istersek, gerektiğinde kalkar 5-10 bin kişiyi bunun tam karşıtı olarak buraya çıkartırız, ama biz bu ülkede asla gerilim istemiyoruz, gençler üzerinden istismar istemiyoruz. Onun için böyle bir şeye girmeyiz dedik'' diye konuştu.

''Bu söylem biraz tehlikeli değil miydi?'' sorusunu da Erdoğan, şöyle yanıtladı:

''Karşımdakiler, siyasi liderler bu tür şeyleri yapıyor ve ana muhalefet partisinin milletvekilleri o gençlerle beraber yürüyor, bunu kimse eleştirmiyor da biz burada tam karşıtı bir demokratik hak noktasında bu mücadeleyi verenlerin ortaya çıkmasından niçin rahatsız olalım ki? Düşünün, milletvekilleri kalkıyor bu gençlerle beraber yürüyor. Bu doğru mu? Bu istismar değil mi? Ortada çünkü netleşen bir şey yok. Olay yargıya da gitmiş. Niçin bunlarla beraber böyle yürüyüşe katılır bu milletvekilleri? Bunları birbirinden çok iyi ayıklamamız lazım. Biz kalkıp da gençlerimizi bugüne kadar bu tür olayların hiçbirinde sokaklara dökmedik, caddelere dökmedik. Benim gençlik teşkilatım var. Türkiye'nin bütün ilçelerinde var. Bütün okullarda aynı şekilde bizim de gençlerimiz var. Bu tür şeyleri yapmak bizim için problem değil. Ancak biz sokaklarda demokratik haklar neyse bu hak çerçevesinde yasalara uygun olarak her şeyi yaparız, ama hiçbir zaman kalkıp da illegal örgütlerle işbirliği halinde bu adımları atmayız.

(ÖSYM Başkanı) Süreci isterdik ki böyle yönetmesin. Süreci başkan iyi yönetememiştir. Kopya veya öğrencilere bir zulüm şeyi değildi. Buna ilmi siyaset diyelim. İlmi siyaset başka bir şey.''

Gösterilerin illegal örgütlerle yapıldığını, içinde illegal örgütler olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ''Ne işi var orada? Direk olarak Başbakana, AK Parti'ye, bunlar nedir, ne alakası var? ÖSYM bize direk bağlı olan bir kuruluş değil. Biz sadece atama safhasında varız. Ondan sonra bağımsız bir kurumdur. Biz oraya karışamayız. Yapmışlardır ve biz kendilerinden almışızdır brifingi. 'Burada kopya var mı, yok mu, bize bunu söyle.' 'Yok.' Yoksa mesele yok. Tatmin olduğumuz nokta orasıdır. Süreci iyi yönetememiştir'' dedi.

''BEDELLİ ASKERLİK NOKTASINDA DA YAKLAŞIMIM, BÖYLE BİR BİRİKİMİ ERİTMEKTİR''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP'nin askerliği kademeli olarak 6 aya indirme vaadine ilişkin, ''Ben sayın Kılıçdaroğlu'nun Silahlı Kuvvetler ile bu işi görüşmeden bu tür bir açıklamayı yapmasının sorumluluğa ters düştüğü inancındayım'' dedi.

AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, CHP'nin seçim vaatleri arasında askerliği kademeli olarak 6 aya indirme olduğu hatırlatılarak, bedelli askerliğin çıkartılıp çıkartılmayacağına ilişkin soru üzerine şunları söyledi:

''Ben şunu çok açık, net söyleyeyim. Biz sayın Kılıçdaroğlu gibi değiliz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun sırtında küfe yok. Bizim sırtımızda küfe var. Biz o küfeyle yolculuğumuzu yapıyoruz. Biz şu ana kadar askerliğin süresiyle alakalı çalışmaları Türk Silahlı Kuvvetleri ile yaptık, yapıyoruz. Mesela gündeme gelmiştir. Üniversite mezunlarının aynen erlerle birlikte aynı süre içinde askerliğini yapması vesaire... Biz dedik ki 'Hayır olmaz. Üniversite mezununu, orta öğretim veya ilkokul mezununu aynı statüye tabi tutamayız.' Bundan dolayı bazı şeyler geri adım atmak suretiyle ertelenmiştir. Bu konu üzerinde çalışmalar devam ediyor. Fakat şu anda ben sayın Kılıçdaroğlu'nun Silahlı Kuvvetler ile bu işi görüşmeden bu tür bir açıklamayı yapmasının sorumluluğa ters düştüğü inancındayım. Bunu halk arasında belki amiyane olacak ama 'Bekara karı boşamak kolaydır'' tabiri içinde değerlendirebiliriz. Çünkü küfeyi sırtına aldığı zaman, olayın daha farklı olacağını görecek.''

''SİYASET MALZEMESİ OLARAK KULLANILMAMALI''

Hudut birlikleri, sözleşmeli er gibi konularda bazı adımlar attıklarını bildiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu adımları atarken daha rantabl adımlar atmak ve askerlik süreciyle ilgili çalışmayı bir neticeye kavuşturmak istediklerini ifade etti.

Erdoğan, gelecek dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapacakları görüşmeler neticesinde sürenin nereye kadar indirileceği, üniversite mezunları, ortaokul, lise ve ilkokul mezunları için sürenin ne kadar olacağı konularının konuşulacağını belirterek, şöyle devam etti:

''Hep gündemde olan bir şey, profesyonel ordu... Tamam da zaten bizim ordumuzun 200 bin civarında profesyoneli var. Bütün bunların hepsinin en ince teferruatına kadar değerlendirilmesi lazım. Türkiye'de şu anda mevcut hükümet, bu görüşmeleri, bu değerlendirmeleri zaten Silahlı Kuvvetler ile yapmak suretiyle bunu nasıl daha ideal konuma getiririz, bunun çalışmalarını zaten yapıyoruz. Ancak ben bunu siyaset malzemesi olarak kullanmayı doğru bulmadım. Arkadaşlarımızla bunları konuştuk. Biz asker üzerinden siyaset yapmayı doğru bulmadığımız için bu konuyu gündemimize taşımadık. Bedelli askerlik konusu... Yine burada da şu anda Silahlı Kuvvetlerimizin bu işe bakışı olumsuz. Olumsuz baktığı için de şimdi bunu müzakere edebiliriz, tartışabiliriz diye devamlı kendileriyle bunu konuşuyoruz, ama bunun üzerinde çalışmalıyız dedik. Çünkü yaşı çok ilerilere varmış insanımız var. Bunların bir kısmı kaçıyor, bir kısmı yurt dışından gelmiyor. Türkiye'de dövizle askerlik ile bedelli askerliği birbirine karıştıranlar var. Bu konu da yine bence siyaset malzemesi olarak kullanılmamalı. Sorumluluk size geldiğinde veya millet size böyle bir yetki verdiğinde, Silahlı Kuvvetler ile oturursunuz, konuşursunuz. Bu nasıl yapılabilir, uygulaması nasıl olmalı? Ona göre bu adımı atmalıyız. Burada Silahlı Kuvvetler herhangi bir yara almamalı, ülke yara almamalı, ama bu tür bir birikimi de bence çözmeliyiz diye düşünürüm. Bedelli askerlik noktasında da yaklaşımım, böyle bir birikimi eritmektir.''

Bu konuda şehit annelerinden de uyarılar aldıklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Gittiğim her yerde şunu söylüyorlar; diyorlar ki 'Ben fakirim, benim param yok, ben oğlumu askere göndereceğim. Parası olan oğlunu askere göndermeyecek.' Bu ayırımı nasıl çözeceksiniz? Sorunun da cevabını vermek gerekir. Fakir, fukara gidecek askerliğini yapacak, parası olan ise parayı yatıracak, askerliğini yapmayacak. Bunların üzerinde enine boyuna çalışmak lazım. Bir tarafı çözeyim derken, başka bir tarafı yıkmamak lazım. Aynen şehit annelerinin gidip sayın Kılıçdaroğlu'nun yakasına yapıştıkları gibi... Dolayısıyla burada çok hassas davranmak gerekir. Kırmadan, dökmeden bu problemi çözmek en idealidir diye düşünüyorum.''

''BEN BAŞKANLIK SİSTEMİNİN DAHA İSABETLİ OLACAĞIKANAATİNDEYİM''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 10'luk seçim barajına ilişkin olarak, ''İstikrar adına bizim bu baraja ihtiyacımız var'' dedi.

AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, bağımsız milletvekili adaylarının YSK tarafından veto edilme süreçlerine ve seçim barajına ilişkin bir soru üzerine, ''YSK'ya müdahale etme noktasında böyle bir gücümüz, kabiliyetimiz olsaydı kendimiz için bunu yapabilirdik. Zamanında neler olduğunu biliyorsunuz'' diye konuştu.

YSK'nın kendine ait bağımsız bir kurul durumunda olduğunu hatırlatan Erdoğan, bundan sonraki sürecin önemli olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, yüzde 10'luk seçim barajı konusunun önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

''Bu da çünkü bir istismar malzemesi olduğu için önemli. Bu baraj, AK Parti ile gelmiş bir baraj değildir. AK Parti yüzde 10 barajına rağmen gelmiştir. Biz seçime girdiğimiz zaman yüzde 10 barajı vardı ve biz yüzde 34 oy alarak iktidara geldik. Biz bağımsız aday demedik, belli bir bölgenin partisi olarak çıkmadık. Biz 780 bin kilometrekareyi kucaklayarak ortaya çıktık ve böyle çıktığımız için de bize halkımız 16 aylık partiyken yüzde 34 oy verdi, parlamentonun da yüzde 65'ini aldık. Şimdi bundan sonraki sürece yönelik açık ifade etmem lazım, biz her şeyden önce ülkemizin her yönden kalkınmasını düşünüyorsak bunun demokrasi ve ekonomi olarak at başı yürümesini de istiyorsak şöyle geçmişe bir bakın, baktığınız zaman şunu göreceksiniz; Türkiye'de tek başına iktidarlar başarılı olmuştur, ama koalisyon hükümetleri hep ülkemizi maalesef geri götürmüşlerdir. İstikrar adına bizim bu baraja ihtiyacımız var. ''

Avrupa'da federal devletlerde genelde yüzde 5, 7, 8 düzeyinde veya daha aşağı olanlar da bulunduğunu belirten Erdoğan, ancak eyaletlerde bu oranın yüzde 50'ler düzeyinde bile olabildiğinin altını çizdi.

TÜRKİYE MİLLETVEKİLLİĞİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de şu anda yüzde 10'un istikrar noktasında çok önemli olduğunu vurgulayarak, şu görüşleri dile getirdi:

''Bunu bizim başarmamız lazım. İleride ne gösterir, ülke 15-20 bin dolar kişi başına milli gelirlere ulaşır, ondan sonra oturur bunlar konuşulur. Demokratik açıdan herkes bu mücadelenin içine girebiliyor mu, giriyor. İstediği kadar parti kuruyor mu, kuruyor. Mesela ben bir ara şu teklifi getirdim; dedim ki 'Türkiye milletvekilliğini getirelim.' Rahmetli Özal da söylemişti, ona da iştirak etmemişlerdi. Ben de söyledim, bizim dediğimiz de dışarıda kaldı. Yüzde 1 oy mu alıyorsun, 1 milletvekiliyle oradasın. Yüzde 2 ise 2 milletvekili ile orada temsil edil. Önemli olan temsil değil mi? Yanaşmadılar. Şu anda da bu yine gündemlerinde yok. Geçmişte söyledim, bugün de savunuyorum. Bu olabilir ki bu diğerlerine göre çok daha uygulanabilir. İstikrarı destekleyen bir tezdir diye düşünüyorum. Halbuki diyelim AK Parti böyle bir tezi ileri sürdüğünde kaybeder. Milletvekili sayısı düşer. Biz bu riski demokrasi mücadelesi noktasında göze almıştık. Bir sonraki seçimde oturur konuşuruz.''

Erdoğan, seçim barajı konusunun ise Türkiye'nin şartlarıyla ilgili olduğunun altını çizdi.

BDP'nin durumuna ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''Tüm milleti kucaklasın, 'Ben sadece Kürtlerin partisiyim' niye diyor? 'Ben Türkiye'nin partisiyim' desin. 'Türkiye'nin partisiyim' diyemiyor. Ben Kürt kardeşlerimden ondan daha fazla oy alıyorum. Benim partimde mevcut dönemde 60'ı aşkın benim Kürt milletvekilim vardı, ama biz hepsini kucakladık'' dedi.

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin bir soru üzerine de yeni anayasanın AK Parti'nin öncelikli adımı olduğunu belirterek, bunun insan öncelikli bir anayasa olduğunu ve bu anayasada ileri demokrasi ve temel hak ve özgürlüklerin öncelikli olarak ele alınacağını bildirdi.

Bu anayasanın halkın anayasası olacağını söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Anayasanın şu anda ön hazırlıklarını biz STK'larla halkımızla ekonomistlerle siyaset bilimcilerle birlikte böyle bir çalışmayı başlattık. Bunun içinde hukukçular da var, çalışmalar devam ediyor. Fakat bunun son çerçeve ve nasıl olacağı noktasında elimizdeki bu havuzu sunacağız. Başta anayasa hukukçuları olmak üzere partimizin hukukçuları bir araya gelmek suretiyle biz kendi hazırladığımız anayasayı netleştireceğiz. Fakat bizim derdimiz şu; sivil katılımcı demokratik bir anayasa istediğimize göre, istiyoruz ki parlamento nasıl bir tablo ortaya koyacak, onu göreceğiz. Bu tabloda Anayasa Komisyonunu bundan önce oluşturamadık. Temenni ediyorum ki şimdi bunu oluştururuz. Bütün bu çalışmaları her siyasi parti ortaya koyar ve gayet güzel bir çalışmayla orada neticeye ulaştırırız. Şu anda STK'ların çalışmaları var, bazı üniversitelerin hazırlıkları var, partiler olarak bizim zaten daha önce yaptığımız çalışma vardı. Bütün bunlarla birlikte ön hazırlıklarımız zaten iyi bir konumda. Bireyi önceleyen, devleti ise arka plana çeken bir anlayışla ana başlık olarak; ileri demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin egemen olduğu ve halkın dilinin egemen olduğu, şu andakinden daha kısa olabilecek bir anayasa özlemi içindeyiz.''

BAŞKANLIK SİSTEMİ

Başbakan Erdoğan, başkanlık sistemi konusunda ise ''Bu tabii tartışılacak'' dedi.

''Sizin eğiliminiz Türkiye'nin başkanlık sistemine geçmesi yönünde mi?'' sorusunu Erdoğan, ''Benim kişisel eğilimim, şu anda başkanlık sisteminin, çeşitli modeller var, bunun çalışmasını yapıp bu çalışmada ben başkanlık sisteminin daha isabetli olacağı kanaatindeyim'' diye cevaplandırdı.

Erdoğan, ''Seçimden sonra yapmayı planladığınız, gönlünüzden geçen Anayasa değişikliği içinde demin söyledikleriniz de dahil olacak mı?'' sorusu üzerine, ''Yaparız, daha önce de söylediğim gibi bunu referanduma bile tabi tutarız'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ''Gönlünüzden Cumhurbaşkanlığı geçiyor mu?'' sorusunu şöyle yanıtladı:

''Ali Bey, tabii sen çok uyanıksın da ben senden geri kalmam yani. Şimdi biz şu anda seçimleri konuşuyoruz. Bu seçimlerde AK Parti nasıl tek başına iktidar olacak, nasıl açık ara önde olacak, bunun mücadelesini veriyoruz. Ben ifadem ne ise o ifademin arkasındayım.''

AK Parti tüzüğünü anımsatan Erdoğan, ''Ben partimin tüzüğünün gereği neyse bunu konuştum. Bunun bize yüklediği ne ise buna uyarım'' dedi.

''2023 yılında nerede olacağı'' da sorulan Erdoğan, ''Partimin bu gücü bana neyi yüklüyorsa burada illa partimin başında olmak da şart değil, başbakan olmak da şart değil. Partim bana hangi görevi verirse, her görevi yapmaya hazırım. Hayatım benim bu işle geçti. Bu terbiye ile büyüdüm ve bu terbiye ile de Allah son nefesimizi almayı bizleri nasip etsin '' yanıtını verdi.

''HAYATIMDA YILDIZLARI HİÇ SAYMADIM''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Siz önümüzdeki dönemde nasıl bir meclis öngörüyorsunuz?'' şeklinde bir soru üzerine de şunları kaydetti:

''Bunu belirleme hakkı benim değil, milletimin hakkı. Egemenlik onun. Parlamentoyu benim milletim belirleyecek. Dolayısıyla milletimin belirleyeceği o parlamentodan, partiler bizimle uyum sağlamadılar 26 maddelik pakette... Hatta bırakıp gittiler. Biz ne yaptık? Biz de madem siz gelmiyorsunuz, millete gideriz. Bir madde hariç, bunun dışında 330'u aştığımız için millete bu paketi götürme imkanı yakaladık. Milletimiz de yüzde 58 ile onadı ve Anayasa değişikliğini 26 maddede yaptık. Eğer parlamentoda böyle bir uzlaşma temin edilemez, milletimiz de bize bu sayının üstünde millete gidebilecek imkanı verirse bunu yaparız. Ama böyle bir yetki bize verilmediği zaman, o zaman da mevcut anayasa ile çalışırız. Kararı millet verecek, ben milletimden bize anayasayı değiştirebilecek bir gücü vermesi halinde bilsin ki önü çok daha rahat açılacaktır. Ancak böyle bir yetkiyi bile bize vermesi halinde biz diğer siyasi partilerle bu konuda bir konsensüs oluşturmanın hep gayreti içinde olacağız.''

Erdoğan, seçim öngörüsüne ilişkin olarak ise ''Hayatımda yıldızları hiç saymadım. Milletim ne takdir ederse o. Şu anda kamuoyu araştırmaları bakıldığında birinci parti olarak açık ara önde gözüküyoruz'' dedi.

''DİYARBAKIR'IN EN BÜYÜK CAMİSİNDE BİR TARAF ORADA CUMA NAMAZI KILARKEN, 'BU DEVLETİN İMAMIDIR, ONUN ARKASINDA NAMAZ KILINMAZ.' 100 METRE ÖTEDE, SİZ KALKIYORSUNUZ ORADA BİR CEMAAT DAHA OLUŞTURUYORSUNUZ. BU NEDİR? AYIRIMCILIKTIR. BUNU NE ADINA YAPIYORSUN? KÜRT SORUNU ADINA...''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Apo'yu peygamber olarak ilan eden bir anlayışla bu işi nasıl çözeceksiniz? Bunun neresi Kürt sorunu? Böyle sorun mu olur?'' dedi.

AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, Kürt sorunuyla ilgili sorular üzerine, AK Parti'yi kurdukları zaman programa bir gerçeği yazdıklarını belirterek, şunları kaydetti:

''Adına ister 'Kürt sorunu', ister 'Güneydoğu sorunu', ister 'Doğu sorunu' deyin, Türkiye'de böyle bir sorun, böyle bir vaka var. Programımızda 2-2,5 sayfalık bir yer burada var. Bir süreç başlattık. Partimizi kurarken özellikle Güneydoğu bölgesine gittiğimizde orada bize 'Şu OHAL'i kaldırın, biz sizden başka bir şey istemiyoruz', 'Şu Çekiç Güç'ü gönderin, biz sizden başka bir şey istemiyoruz' diyorlardı. Geldik, 30 Kasım 2002, OHAL'i kaldırdık, hemen anında... Çekiç Güç, arkadan gönderdik. Televizyonlarda Kürtçe yayın yasaktı, yapılmazdı. TRT'yi, devletimizin bir kanalını tamamen buna tahsis ettik, 24 saat TRT Şeş yayın yapmaya başladı. Ana dilde kurslar açılmasının önünü açtık. Daha ileri giderek Kültür Bakanlığımız, Ahmadi Hani'nin Mem u Zin'in çevirisini yaptı. Devlet bu işin içine bizzat girdi. Bilboardlarda vesaire bu tür duyurular yapılabilir hale geldi. Kasetler vesaire bunlar yapılabilir hale geldi. Üniversitelerimizde artık bölümler açılmaya başlandı. Bütün bunlarla Türkiye'deki, Güneydoğu ağırlıklı olarak söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşım, bizim onların sorununu minimize etme sürecimiz başladı. Sosyoekonomik sorunlarıyla artık direk ilgilenen bir iktidar var. Onları artık yalnızlığa itmiyoruz. Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, enerjide, ulaştırmada tüm bu adımları attık ve hiçbir zaman bizler özellikle bu işi bir kaos planı içerisinde ele almadık. Dolayısıyla bu bir Kürt sorunu olmaktan şu anda artık çıkmıştır. Biz şimdi bu sorunun üzerine gidiyoruz.''

''BU SADECE BÖLÜCÜLÜKTÜR, AYRIMCILIKTIR''

Kürt kökenli vatandaşların sorunun ne olduğuna ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Aklınıza ne gelirse... Hangi alanda sorunu varsa... Şimdi onlar bize o sorunu getirsin. Şimdi Kürt sorunu diyerek bir başlığı Türkiye'de gündemde tutmanın bir anlamı var mı? Bu sadece ayırımcılığı getirir. Mesela neyi getirir? Örnek olarak söylüyorum; Diyarbakır'ın en büyük camisinde bir taraf orada cuma namazı kılarken, 'Bu devletin imamıdır, onun arkasında namaz kılınmaz.' 100 metre ötede siz kalkıyorsunuz orada bir cemaat daha oluşturuyorsunuz, orada ayrıca bir cuma namazı kılıyorsunuz. Bu nedir? Ayırımcılıktır. Bunu ne adına yapıyorsun? Kürt sorunu adına... Yok böyle bir şey. Böyle bir ayırımcılığa bu ülkede müsaade etmek doğru olmaz. Kürt sorunu adına böyle bir şey yapılabilir mi? Bu ne benim Kürt kardeşlerimin sorunudur ne de Kürt sorunudur. Bu sadece bölücülüktür, ayırımcılıktır. Böyle bir bölücülüğe, böyle bir ayırımcılığa benim milletim müsaade etmez. Ne Türkü, ne Kürdü, ne Lazı, ne Çerkezi, hepsi bundan rahatsızdır. Böyle bir şey olmaz. Bunlar dinimizin içerisine bile bunu sokmaya gayret ediyorlar. Bu bir istismardır.''

''HİÇBİR ZAMAN TEK DİL İFADESİNİ KULLANMADIM''

Başbakan Erdoğan, medyaya şaştığını da ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Niçin bunların karşısında medya durmuyor? Niçin bunların karşısında medya gerekli olanı söylemiyor? Diyanet İşleri Başkanımız kalkıyor bir şeyler ortaya koyuyor, bunların ne denli yanlış olduğunu söylüyor. Medya hala 'Olabilir' diyor. Neye göre sen 'Olabilir' diyorsun? Ülkemizde, benim özellikle söylediğim, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet... Burada yanlış olan şeyler ne? Bazıları bunları devamlı yanlış olarak değerlendirme gayreti içine giriyor. Ben burada hiçbir zaman tek dil ifadesini kullanmadım, ama özellikle BDP'li milletvekilleri benim tek dil söylediğimi... Hayır, ben böyle bir şey söylemedim. Bizim bugüne kadar tek söylediğimiz şey; bu ülkenin resmi dili Türkçedir.''

ÜLKEYİ BÖLECEK TEZ

Başbakan Erdoğan, ''Ana dilde eğitim konusu Kürt sorununun temel taleplerinden biri olarak hep söylene geliyor. Bu, bireysel Kürt vatandaşların bireysel sorunu değil, toptan çözülmesi gereken konu olarak görülüyor'' değerlendirmesi üzerine, şu görüşlerini dile getirdi:

 ''Bu söylediğiniz tez, bu ülkeyi böler, bu ülkeyi çökertir. Belçika'nın şu anda haline bakın. Belçika, bir yıldır hükümet kuramıyor. İspanya, şu anda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Biz ana dilde öğrenmesine mani olacak bir şey getirmedik. Buyurum kurun kurslarınızı... Önce bir hücum ettiler, baktılar ki bu iş yürümüyor, vazgeçtiler. Bakın Çerkezler başladı. O da başlayacak, öbürü de başlayacak... Ne olacak? Bu kadar istiyorsan, arzuluysan kurslarınızı kurun, gidin kurslarınızda bunu öğrenin ama okullarımızda resmi dilde Türkçeden taviz verdiğimiz anda bu bizim birliğimizi, beraberliğimizi, bütünlüğümüzü yok eder. Bakın üniversitede var. Üniversitede kürsüler, bölümler var, orada Kürtçeyi öğren, orada bu işi öğren. Hepsi, bizim milli birliğimizi, beraberliğimizi bozmaya yönelik adımlar... Ben Muş'ta da Iğdır'da da aynı şeyi söyledim. Milletime bunu anlatıyorum. Milletimin o andaki tepkisini görüyorsunuz. Apo'yu peygamber olarak ilan eden bir anlayışla bu işi nasıl çözeceksiniz? Bunun neresi Kürt sorunu? Böyle sorun mu olur?''

Erdoğan, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere ilişkin de şunları kaydetti:

''Bu ülkede madem ki Kürt kökenli vatandaşlarımızın böyle bir talebi, böyle bir sorunu var, burada bu ülkenin istihbarat teşkilatı kalkar onunla da görüşür, başkasıyla da görüşür. Bu ne ilktir, ne sondur. Bunlar yapılır, bunlar olur. 'Acaba virüs nerede?' Bu devlet öğrenmek zorunda değil mi? Bunu öğreniyor. Yoksa gidip onunla orada çay sohbetinde değiller. Bunu öğrenmek... Konuşulan şeyler bunlar... Bunun menşeyinde ne var? Bu ülke daha huzurlu bir süreci nasıl yakalayacak? Ortada bir sıkıntı var mı? Var. Yaşanan bir şey var. Bunun çözmenin yollarını bu ülkenin bütün kurumları arayacaktır, aramak zorundadır.''

''AMERİKA BANKALARINDA BLOKE EDİLİYOR''

''Görüşmelerden bir sonuç alınıyor mu ya da bir yarar sağlanıyor mu ki sürdürülüyor?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, ''Sonuç alınıyor mu alınmıyor mu diye sizin hissetmeniz lazım'' karşılığını verdi.

Başbakan Erdoğan, ''Terörün şu anda durmuş olmasını buna mı bağlamalıyız?'' sorusunu ise ''Daha iyi bir noktadayız'' diye yanıtladı.

Bu işin birçok ayağı bulunduğunun, olaya sadece bir noktadan bakılırsa yanılgıya düşüleceğinin altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bütün bu çalışmalar esnasında mesela son dönemlerde gelişen bir şey var. Nedir? Amerika uyuşturucu kaçakçılığına PKK lider kadroları bulaştığı için Hazine olarak bütün şeyleri donduruldu. Amerika'nın bankalarında PKK'nın liderlerinin şu anda demek ki bayağı yüklü paraları var. Bunu benim Kürt kökenli vatandaşlarımın bilmesi lazım. Nereden elde ediliyor? Uyuşturucu kaçakçılığından... Uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen bu paralar Amerika bankalarında bloke ediliyor ve şimdi de bunun uyuşturucudan elde edildiğini tespit eden Amerika kalkıyor Hazine olarak bu işe el koyuyor ve donduruyor. Bunu benim özellikle Kürt vatandaşımın bilmesi çok önemli. Çünkü bu para, bugün veya yarın nerede kullanılıyor veya bunun dolaşım ağı nedir? Demek ki bunun nerelerle ilişkisi olduğu çok manidardır, çok enteresandır. Bunun üzerinde özellikle yazılı, görsel medyamızın da durması lazım ki aldatılmayalım, milletimiz bu konuda kandırılmasın, özellikle Kürt kökenli vatandaşlarım aldatılmasın. Bu milli birlik ve kardeşlik sürecimizin, projemizin de önemli ayaklarından bir tanesi.''

''BU PROJENİN BEDELİ DE CİDDİ BİR RAKAM. 12 MİLYAR DOLAR CİVARINDA. BUNU YAP-İŞLET-DEVRET SİSTEMİYLE YAPTIRMAK MÜMKÜN. BU NOKTADA TALİPLER ÇOK''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul Projesini yaptıktan sonra uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa, onun içerisinde her şeyin çalışmaya devam edeceğini belirterek, ''Şirket, adam, kuruluş neyse, Kanal İstanbul'u tercih eder, öbür tarafı tercih eder. Bizim de tabii ki çevre tehdidi noktasında herkesin dikkatini çekme hakkımız var. Yarın oradaki bir felakette bunu bize kim karşılığını verecek? Bunu da bizim konuşmak hakkımız'' dedi.

AK Parti İstanbul İl Başkanlığında Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, Kanal İstanbul Projesinin zamanlaması ile başarılı bir seçim stratejisi olduğuna ilişkin yorumlar konusunda, bunun da işin bir yanı olduğunu, ancak bu projenin geçmişinin çok eskiye dayandığını kaydetti.

Bunun, belediye başkanlığı döneminde bir rüyası olduğunu, o zamanki mevcut hükümetlerle böyle bir şeyi yapmanın mümkün olmadığını ve projeyi o dönemde dile getirmediğini, ancak çalışmasını yaptıklarını, iktidar görevi kendilerine gelince bu projenin zamanının geldiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun için de tabii ilk dönem, çıraklık döneminde bir güç... Dünya piyasalarında yeriniz yok, kimse size iyi bakmıyor. Bu projenin bedeli de ciddi bir rakam. Yapılacak proje çalışmaları kesin şeyini belirleyecek ama 12 milyar dolar civarında. Bu daha üstü olabilir, ama öyle zannediyorum ki aşağısı olmaz. Bunu yap-işlet-devret sistemiyle yaptırmak mümkün. Bu noktada talipler çok. Aynı şekilde hiçbir şey olmazsa, şu andaki ekonomik gücümüzle Türkiye olarak rahat rahat yaparız.''

İstanbul'un böyle bir projeye gerçekten ihtiyacı olduğunu söyleyen Erdoğan, İstanbul Boğazı'nın ciddi bir tehdit altında olduğunu, özellikle çevrecilik açısından bakıldığında 100-200 bin tonluk tankerlerin boğazdan geçişinin büyük tehlike yarattığını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, geçmişte yaşanan Independent yangınını anımsatarak, bu yangının boğazın en geniş yerinde gerçekleştiğini, aynı şeyi dar bölgelerde yaşamak istemediklerini bildirdi.

Erdoğan, bunun aynı zamanda bir enerji ve ulaşım projesi olduğuna işaret ederek, zaman zaman gemilerin Marmara ya da Karadeniz'de bir-iki gün bekletildiğini, bunların da bir maliyet yarattığını belirtti.

''KANAL İSTANBUL DA LİTERATÜRE GİRECEKTİR''

Başbakan Erdoğan, ''Bu aynı zamanda İstanbul projesi olmaktan çıkıp Türkiye projesine dönüşüyor. Bununla beraber biz dünyaya bir marka ihraç ediyoruz. Bir Panama Kanalını, Süveyş'i denizcilik bilir. Çünkü orada gidiş gelişler var. Bunlar literatüre girmiştir. Şimdi Kanal İstanbul aynı şekilde buna girecektir. İlginç olan bir yan da tarihi yarımada, tarihi ada haline gelecektir'' diye konuştu.

Öte yandan, İstanbul'un çirkin bir yapılanmanın içinde olduğunu ve deprem tehdidine karşı bir çözüm üretilmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, bu çerçevede bir sonraki hafta Çarşamba günü (11 Mayıs) açıklayacağı iki şehir projesine ek olarak Kanal İstanbul kapsamında kordon boyu şeklinde bir yapılanma oluşacağını ifade etti.

Oradaki yapılanmanın yalılar şeklinde değil, güvenlik şeridinin dışında gerçekleştirileceğini, bu nedenle güvenlik anlamında bir çelişki bulunmadığını söyleyen Erdoğan, İstanbul'un yoğun bölgelerinden, yeni oluşturulacak cazibe merkezlerine nüfus kaydırmak istediklerini belirtti.

''MECBUR GİDECEK. NİYE? DEPREM TEHDİDİ VAR''

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İki tane kuracağımız şehirde, Anadolu yakasında olanlar için oraları, Avrupa yakasında olanlar için buraları göstereceğiz. 'Buyur sana ev. Beğen al.' Mecbur gidecek. Niye? Deprem tehdidi var. Deprem tehdidini göre göre o vatandaşları orada nasıl bırakırız? Diyeceğiz ki 'Bak senin buradaki binan şu, bedeli şu. Buyrun sana şuradan, ne istiyorsun? Bir daire... Bir daire... İki daire... İki daire... Senin şeyinin bedeli bunu alıyor. Al güle güle kullan. Ama ben üç daire istiyorum. O zaman kalan bir daireyle ilgili de 20 sene vadeyle buyur üçüncü daire.''

Bunun bir göç planı değil, şehircilik planı olduğunu belirten Erdoğan, yeni dönemde bir şehircilik bakanlığı kuracaklarını söyledi.

Erdoğan, ''Bizim şimdi 81 vilayette planlarımız olacağı gibi, bu şehircilikle beraber, bir diğer asıl adımını atacağımız şey, bir ulusal plan açıklayacağız'' dedi.

Erdoğan, TOKİ'nin doğrudan başbakanlığa bağlı olduğunu anımsatarak, şehircilik bakanlığının ulusal planı, şehirlerin planını yapacağını, TOKİ'nin ise uygulamayı gerçekleştireceğini bildirdi.

Dün Iğdır'da bulunduğunu, vatandaşların şehir içinde ahırların yanında oturduğunu kaydeden Erdoğan, organize sanayi bölgeleri gibi organize hayvancılık bölgeleri kurmayı, şehir merkezinde ise TOKİ ile modern evler inşa etmeyi istediklerini ifade etti.

''30 MİLYAR DOLAR VERMEYE HAZIRIM DİYEN VAR''

Kanal İstanbul'un güzergahına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, belli tahminler yapıldığını, ancak bunun tam Çatalca'nın kıyısından geçeceği anlamına gelmediğini, deprem ve çevreye ilişkin hassasiyetleri göz önüne alarak, mümkün olduğunda hazine arazilerini değerlendirecek ve kamulaştırmayı minimize edecek bir planlamanın söz konusu olduğunu belirtti.

Projenin sağlayacağı ekonomik yararın nasıl sağlanacağına ilişkin bir soruyu yanıtlarken de Erdoğan, daha işin başında şu anda satın alımda ''30 milyar dolar vermeye hazırım'' diyen yerli bir yatırımcı olduğunu söyledi.

Erdoğan, projenin kanalla birlikte çevresinde bir yapılanmayı da içerdiğini vurguladı.

TOKİ'nin hasılat paylaşımıyla kendini finanse eden bir yapısı olduğunu bildiren Erdoğan, ''Ama tabii bazıları bu işin bu şeklini bugüne kadar anlayamadıkları için kalkar, diyelim ki sayın Bahçeli'nin sürekli TOKİ ile ilgili bir alerjisi vardır. Çünkü TOKİ kendisine bağlı olduğu için, burada yapabildiği bir şey yoktur'' diye konuştu.

''BİR INDEPENDENT OLSA, MİLLETİM HESABI KİME SORACAK?''

Başbakan Erdoğan, Montrö anlaşmasıyla ilgili olarak şu görüşleri aktardı:

''Bizim bağımsızlığımızın üzerine kimse gölge düşüremez. Kanal İstanbul, bizim bağımsızlığımızın, İstanbul'da yapacağımız bir düzenlemenin bir ürünüdür. Biz bunu yaparız. Sonra da uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa, zaten o hukuk içerisinde her şey çalışmasına devam eder. Şirket, adam, kuruluş neyse Kanal İstanbul'u tercih eder, öbür tarafı tercih eder. Bizim de tabii ki çevre tehdidi noktasında herkesin dikkatini çekme hakkımız var. Yarın, Allah göstermesin, oradaki bir felakette bunun bize kim kalkacak da karşılığını verecek? Bunu da bizim konuşmak hakkımız. Düşünün, bir Independent olmuş olsa, milletim hesabını kime soracak? Hükümetine soracak.''

Montrö Anlaşması imzalandığında tankerlerin bulunmadığını, anlaşmanın basit kuru yük gemileri üzerinden yapıldığını, şartların değiştiğini ve buna ilişkin tedbirleri almaları gerektiğini belirten Erdoğan, trafiği ve nüfusu artıracağı, balık göçlerine zarar vereceği, su kaynakları ve ormanların zarar göreceği eleştirilerine ilişkin olarak, ''Bunların hepsinin tedbiri var'' dedi.

İstanbul'un, 50 yıl sonrasını düşünerek hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, deprem konusunda güzel bir şehirleşme ile ilk hedef olarak Avrupa yakasında, 2 şehir projesiyle de Anadolu yakasındaki yapılaşma sorununun büyük ölçüde çözüleceğini kaydetti.

''GALATASARAY KULÜBÜNE VEYA GALATASARAY'IN GENEL YAPIDAKİ TARAFTARINA KÜS OLMAM SÖZ KONUSU OLAMAZ''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Benim partimde şu anda başörtülü kardeşlerim siyaset yapıyor, çok ciddi sayıda siyaset yapıyor. Siyasetin de tek yeri parlamento değildir ama evelallah bu kapı onlara da açılacak, huzurlu bir şekilde orada da bu mücadeleyi verme imkanı bulacaklar'' dedi.

Erdoğan, AK Parti İstanbul İl Başkanlığında, Show TV'de yayınlanan ''Siyaset Meydanı Seçim Özel'' programına katılarak, Ali Kırca ve Tuba Atav'ın sorularını yanıtladı.

''12 Haziran'da yapılacak seçimde neden başörtülü aday gösterilmediği'' yolundaki bir soru üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

''Ben bu sorunun cevabını aslında çok verdim. Bu soru noktasında, özellikle geçmişte verilmiş cevaplarımız var. Şu anda mesela bizim bir tane arkadaşımız var aramızda... Fakat ülkede, istiyoruz ki belli şeyleri, hassasiyetleri çöze çöze bir yere varalım. Şu anda mesela üniversitelerde bile henüz bu işi yasal zemine oturtabilmiş değiliz. Aslında yasal manisi var mı? Bana göre yasal manisi de yok ama bundan dolayı bizim partimiz hakkında, biliyorsunuz, kapatma davası açıldı. Bunu laiklik karşıtlığı olarak gösterdiler. Temenni ediyorum ki şimdi bu yeni dönemde artık bunlar aşılacaktır. Başörtülü arkadaşlarımızın parlamentoda olmasından daha tabii, daha doğal hiçbir şey olamaz. Çünkü halktır, milletin onlar da vekilidir, milletin ta kendisidir. Onların da parlamentoda olması gerekir, ama bir gerilimi ülkemizde yaşamak ve yaşatmak istemiyoruz.''

''Benim partimde şu anda başörtülü kardeşlerim siyaset yapıyor, çok ciddi sayıda siyaset yapıyor'' diyen Erdoğan, ''Siyasetin de tek yeri parlamento değildir, ama evelallah bu kapı onlara da açılacak, huzurlu bir şekilde orada da bu mücadeleyi verme imkanı bulacaklar. Örneğin şu anda Türkiye'de hiçbir siyasi partinin kadın kolları, bizim kadın kollarımız gibi çalışmıyor ve kadın kollarımızda da başörtülü, başı açık hepsi el ele bu çalışmaları sürdürüyor. Ana kademede, gençlik kollarında aynı şekilde yine bu çalışmaları yapıyorlar.''

''KARS HALKI YAPILANDAN MEMNUN''

Başbakan Erdoğan, Kars'taki ''İnsanlık Anıtı''nın yıkımının çok kişiyi vicdanen yaraladığı değerlendirmesi yapılarak sorulan ''Yıkılmadan bir formül olamaz mıydı?'' sorusunu şöyle yanıtladı:

''Ben o yeri çok iyi bilirim. O yerde yaptığımız çok çalışma var. O yer adeta bir tarihtir. Tabyaların olduğu, vakıf eserlerinin olduğu bir yerdir ve orası da tamamıyla işgal altındadır. Biz oraları hep temizledik, hala da temizlemeye devam ediyoruz. Bu tabyaların olduğu yerin üzerine bu ucube dikilmiştir. Aynı şeyi yine söylüyorum. Başka yer bulamazlar mıydı? Ben, o zaman belediye başkanı olan, şimdi CHP'nin birinci sıradan adayı olan şahsa dedim ki 'Bunu buraya yapma'. Ama adam yaptı. Daha sonra da zaten bizden aday olmayacağını anlayınca, hemen istifasını verdi, ayrıldı. Olayın aslı bu. Şu anda da Kars halkı, sizin dediğiniz kadar rahatsız değil. Ben kamuoyu araştırmasını filan yaptım. Kars halkı yapılandan memnun. Mesela Karşıyaka Belediyesi sahip çıktı. Karşıyaka Belediyesi alsın, niye almıyor? 'Almaya hazırız' dedi. Hadi alsın. Niye almıyor? CHP'li belediye... Gelsin alsın.''

Ali Kırca'nın ''Orası Türkiye değil mi? Siz orada da görmekten rahatsız olursunuz'' yorumu üzerine Erdoğan, ''Bizim asıl rahatsızlığımız, sanat eserine değil, tabyaların üzerine yapılmasına'' dedi.

Erdoğan, Türkiye'de sanat eserlerine, vakıf eserlerine sahip olmada, tarihten alınan eserlere sahip olmada ortaya koydukları performansı hiçbir dönemde kimsenin ortaya koyamadığını kaydederek, şöyle devam etti:

''Aynı şekilde dün gittiğim Iğdır'da da Barış Anıtı var. O da benim ülkemde. Bunların hepsi yapılan şeyler. Kalkar siz tarihi tabyaların olduğu yerin üzerine getirir onu koyarsanız... Orada camiler, kervansaraylar vesaire var. Onların yanında bir heyula onların yanına dikecek olursanız, zaten buna aslında yasalar bile müsaade etmiyor. Siz kalkıp da şurada, Edirnekapı, Topkapı surlarının yanına o surları aşabilecek bina dikebilir misiniz? Belli bir mesafede dikemezsiniz, müsaade etmezler. Nitekim yargı da müsaade etmedi, yıkılması kararını verdi.''

''BENZETME DE YERİNE OTURDU''

Avrupa Parlamentosu'ndaki konuşmasında gazeteci Ahmet Şık'ın ''İmamın Ordusu'' adlı kitabına yönelik ''bomba'' benzetmesi konusunda açıklamaya ihtiyaç olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, ''Gerekli olan şeyler zaten yapıldı. Benzetme de yerine oturdu. Zaten alan bundan nasibini aldı. Herkesin her fikri kabul etmesi diye bir şey söz konusu değil. İkide bir bizim önümüze liberal yazar, şudur budur bunları getirmeyin. Hiç gerek yok. Bizi liberal kesimden destekleyen olur, desteklemeyen olur. Bir başka yerden destekleyen olur, desteklemeyen olur. Yani her düşünceyi, her fikri toplumun tamamının desteklemesi diye bir şey söz konusu değil'' dedi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Biz bu kadar hizmet veriyoruz ülkemizde, bizim en fazla aldığımız yüzde 47 olmuş. Bu seçimde ne alırız milletin takdiri. Milletimin takdiri, bizim ağzımızdan çıkan sözlerdir, icraatlardır, bütün bu icraatlarla değerlendirmesini yapacaktır. Ama burada yargı bir karar vermiş. Niçin yargının verdiği karar üzerinde, daha uygulama safhasında, onun içinde ne çıkar ne çıkmaz... Yargı, 'Gidin şuradan şunu alın' diyor. Demek ki bir şey var. Yani o bir sürecin eseri. Onun orada olduğunu savcı nereden biliyor? Önceki belgelerden biliyor. Daha önce gözaltına alınmış veya tutuklanmış olanlar var ya onların belgelerinden çıkıyor. Yani filanca yerde böyle bir eser var, basılıyor. Oradan çıkarılıp o, hemen yürütmeye talimat veriliyor ve gidiyor oradan kolluk kuvvetleri bunu alıyor. Olayın aslı bu.''

''İlla bomba suç aleti değildir'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bombanın yapımında kullanılan malzemeler suç aleti olmayı teşkil eder. Burada da içinde bunun neler var? Basılmamıştır ama şu anda hangi devirdeyiz? İnternet çağındayız. Bakın bir anda ne oldu? Binlerce onbinlerce oradan servis yapılmaya başlandı, değil mi? Bunun içinde nelerin olduğu da çıkıyor ortaya. Belki savcılık onun üzerinden de belki kendine göre değerlendirmesini yapacak. Böyle bir yargı süreci içerisinde de bizim bunun üzerinde çok daha fazla zaten konuşmamıza da gerek yok. Kaldı ki şu anda bu eserin yazarları da tutuklu durumda. Sonucu beklemek durumundayız.

Bu dönemi, çok açık net söylüyorum, siyasetin bir defa yargıya karışmadığı bir dönem olarak ifade ediyorum. Her ne kadar Kılıçdaroğlu, bunu söylese de. Ben Kılıçdaroğlu'na diyorum ki 'Ben ne yazık ki siyasetin yargıya, yargının siyasete dahlinin olduğu dönemi onların iktidarında yaşadım, onların dönemlerinde yaşadım.' Daha sonra enteresan olan, şahsımla ilgili kararı verenlerin, kendi mensubu, başında olunan partinin parti meclisinde yer aldıklarını de ben tekrar kendisine hatırlatırım. Biz bunları yaşadık. Kararı verenler, tamamen ideolojik karar verdiler ve beni o zaman öyle mahkum ettiler. Çünkü ben bir dörtlük okumuştum. Acaba bu medya o zaman yazdı mı, 'Yazık değil mi ya, dörtlük okudu bu adam. Bir dörtlükten dolayı bu adamı içeri atılır mı?' diye. Yazanlar oldu. Onlara da biz o zaman zaten şükranlarımızı bildirdik. Ama şu anda bu konu içerisinde bu kadar hassasiyet gösterenlerin hiçbirisinin sesi çıkmadı. Hatta onların hepsi çığlıklarını attılar, 'Muhtar bile olamaz' dediler.''

''8,5 YILDA YAPTIKLARIMIZI, GELECEĞİN TEMİNATI OLARAK SÖYLÜYORUM''

Başbakan Erdoğan, seçim vaatlerine yönelik bir soru üzerine, ''Bu seçimde 8,5 yılda yaptıklarımızı, geleceğin teminatı olarak söylüyorum. Biz hayal konuşmuyoruz veya yapılamayacak olanları vaat etmiyoruz. Yaptıklarımız ortadadır. Eğitimde yaptıklarımız ortadadır, sağlıkta yaptıklarımız ortadadır'' diyerek, şu örnekleri anlattı:

''Gümüşhane mitinginde yanıma Semih diye bir delikanlı getirdiler. 11 yaşında. 6 yaşından itibaren diyalizde ve böbrek aranıyor kendisine. En sonunda böbrek Zonguldak'tan bulunuyor. Anne, baba Trabzon'dan bizim jet ambulansla alınıyor ve yavru da böbreği Zonguldak Çaycuma'dan alacak. İki jet ambulansımız aileyi ve böbreği getiriyor. Ankara'da operasyon gerçekleştiriliyor. Şimdi sağlıklı bir Semih karşımızda. O gün Gümüşhane'de yanımıza getirildi, tanıştık. 'Ne olacaksın?' diye sorduğumda, 'Ben doktor olacağım' diye cevap verdi. İşte bizim bu ülkede yaptığımız bu.

Mesela Diyarbakır'da geçen sene bir köyde bir vatandaşımız kalp krizi geçiriyor. Kalp krizini geçirince tabii hemen haber veriyorlar. Yaş 39 filan. Bizim helikopter ambülanslar var. Helikopter ambülans, olay yerine yetişiyor. Alıyorlar hastayı. Aldıktan sonra devlet hastanesinde gerekli operasyon yapılıyor. Bu arada da helikopter, içinde bütün donanımı var. Orada da kalp duruyor. Ondan sonra şok ile tekrar hayata dönüşü oluyor. Kalp yeniden çalıştırılınca, bu aradaki süreç onun için çok anlamlı bir süreç. Helikopterde kendine gelen vatandaşımız olayı aynen şöyle ifade ediyor, 'Öldüm de uçuyorum' diyor. Daha sonra tabii, bütün köylü bu vatandaşa 'Uçmak nasıl bir şey?' diye soruyorlar. O da diyor ki 'Böyle böyle oldu. Öldüm ama öldüm de uçuyorum sandım' diyor. Kendisini öyle hissetmiş. Bütün bunlar, bizim bu ülkede eğitimde yaptığımız devrimin, sağlıkta yaptığımız devrimin...

Şimdi ikide bir sayın Kılıçdaroğlu konuşup duruyor, 2,5 yaşındaki Kübra'yı diyor, açlıktan öldü. Belediyesi CHP'de olan bir yer. Gitsin oradaki belediye başkanına sorsun niye gidip de arayıp bulmadı onu diye. Biz bu kadar insana elimizi uzatıyoruz. Yetişememiş olabiliriz doğrudur. Ama rahatsızlığı nedir, neden ebediyete intikal etmiştir bu yavrumuz bilemeyiz. Ama gel de Semih'i niye konuşmuyorsun? Semih'i konuş. 39 yaşındaki bu amcayı konuş. Bunları niye konuşmuyorsun? Bunlar, bu ülkede bu millete verilen hizmet değil mi? 74 milyonu kovalıyoruz. Orada işte CHP'li belediye var. Arayıp bulması lazım. Ben bütün belediye başkanlarıma, kaymakamlarıma söylüyorum bunu; kapı kapı dolaşacaksınız, nerede ne sıkıntı var diye.

Biz erzak dağıtırken, beyefendi diyor ki 'Sadaka dağıtıyor.' Devlet sadaka dağıtmaz. Devlet, sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirir. Çünkü demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde arayacaksın, bulacaksın. Biz, şu anda kalkıp sosyal güvencesi yoksa, bir defa her doğan çocuk 18 yaşına kadar genel sağlık sigortasına tabi. Bunun yanında 150 lira, sosyal güvencesi yoksa nakit para ailelere veriyoruz. Bunun yanında erzağını, yakıtını, bu tür şeyleri zaten veriyoruz. Üniversite öğrencilerine 240 lira burs veriyoruz. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. 390 lira. Özürlülere, asgari ücret, bakım ücreti olarak veriyoruz. Bütün bunlar yapılan şeyler. Bütün bunlar yapılırken, kalkıp da adeta bunların olmadığı bir ülkeden bahsediliyormuş gibi, 'Biz hiç çalışmayana 600 lira vereceğiz' gibi, bu tür böyle kuru hayaller satmak, bunları bir ranta dönüştürmek... Geçmişte bunları gördük. 'Filanca kaç veriyorsa, ben 5 katını vereceğim' mantığıdır bu, anlayışıdır. Bu anlayışı artık benim vatandaşım pek yutmuyor. Gittiğim yerlerde de bunu zaten çok açık net gördük, görüyoruz. Biz işte az önce söylediğimiz, bu tür dev projelerle çılgın proje diye ifade ettiğimiz projelerle biz büyük düşünüyoruz. Hedef, Türkiye hazır, 2023 diyoruz.  2023'ün Türkiye'sini hazırlayacağız. Bu proje, ortalama söylüyorum daha kısa zamanda olabilir, 10 yıllık bir projedir. 10 yıllık bu projeyle beraber Türkiye'nin ufku, çok daha farklı bir ufuk kazanacaktır, çok daha zengin bir yapıya ulaşacaktır.

Mesela, 'Şurada insan yok' diyor (Kanal İstanbul'da). Bu nasıl bir bakıştır ya? Burada 10 binlerce insan çalışacak. Burada fuar merkezleri, alışveriş merkezleriyle insanların yerleşim şeyleriyle... Nasıl burada insan yok dersin. Neye bakıyor anlamıyorum. Herhalde insan olduğunu anlaması için kanaldan gemi yürütmeyeceksin de insan yürüteceksin. İnanın insan yürüse, sayın Kılıçdaroğlu der ki (Yüzme bilmiyor).''

''GALATASARAY CAMİASI BÜYÜK BİR CAMİA''

Ali Kırca'nın ''Galatasaray'a hala küs müsünüz?'' sorusuna Erdoğan, ''Galatasaray Kulübüne veya Galatasaray'ın genel yapıdaki taraftarına küs olmam söz konusu olamaz. Ama orada tabii edep dışı, terbiye dışı tavır içerisinde olanları ben, halkımın, milletimin takdirine havale ediyorum. Çünkü biz, orada böyle bir eseri, Galatasaray Kulübünün hizmetine sunmakla görevimizi yerine getirdik. Olayın aslı budur. Biz, görevimizi yaptık ama oradaki belli bir grup, kimdir kim değildir bilemem, o akşamın şanına, o akşama yakışmayan bir terbiyesizlik yapmışlardır. Biz sadece bunlara güler geçeriz. Onun için çok da fazla değerlendirmeye gerek duymuyorum. Galatasaray camiası büyük bir camia'' yanıtını verdi.

aa



Bu haber 979 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,115 µs