En Sıcak Konular

'Erdoğan yüzde yüz tehdit ediliyordur'

16 Mart 2011 16:19 tsi
'Erdoğan yüzde yüz tehdit ediliyordur' "Erdoğan’ın çıkışları normal adımlar değil, yüzde yüz tehdit ediliyordur. Ergenekon süreci çok önemli, bir dönemi kapatıp başka bir dönemi açıyor. Halk bunu daha sonra anlayacak, ama ben farkındayım."

Aksiyon dergisinden İdris Gürsoy'un röportajı:

‘Gazete destesini aldım, Hürriyet’te Emin Çölaşan’ın yazısı vardı. Ecevit’in tırnaklarını kesemediğini, temizliğini yapamadığını anlatıyordu. Hürriyet’i en başa alarak gazeteleri Ecevit’in masasına bıraktım. Görsün ve okusun istiyordum. Gazeteyi aldı eline ve Çölaşan’ın yazısını okudu. O anki hâlini keşke bir kamera olsaydı da size gösterebilseydim. Koltuğuna yığıldı kaldı, onu hiç bu kadar üzüntülü görmemiştim. Ağzından çıkan cümle şu oldu: Biz bu insanlara ne yaptık da bize bunu yapıyorlar!”

Bu sözler rahmetli Bülent Ecevit’in en yakınındaki isim Recai Birgün’e ait. Onu önemli kılan, merhum Başbakan Bülent Ecevit’in 2000 yılından ölünceye kadar koruma müdürü olması ve 2000-2001 yılları arasında onu hedef alan siyasi operasyonlara tanıklık etmesi. Birgün emniyet kökenli, terörle mücadelede 17 yıl çalışmış. Uğur Mumcu suikastı sırasında Ankara’da terörle mücadele şube müdür yardımcısı ve soruşturmayı yürüten isimlerden. Faili meçhul cinayetlerle ilgili ilginç tespitlerinden biri şu: “Operasyonu yapanlarla soruşturanlar aynı el olduğu için bir yere gelip duruyorsunuz.” Ergenekon davasında Savcı Zekeriya Öz’e tanık sıfatı ile ifade verdi. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun Ergenekon avukatlığını eleştiriyor; “Ecevit bugün yaşasa, ‘Ergenekon var’ derdi.” değerlendirmesini yapıyor. “Ergenekon için bir dönem kapatılıp yeni bir dönem açılıyor.” sözleri de ona ait. Ecevit’i korumayı fiziken başardıklarını ama siyaseten başaramadıklarını anlatan Birgün, derin devletin siyasetin emrine girmesi gerektiğinin altını çiziyor.

2000-2001’de Ecevit neden hedef alındı? Ergenekon davasının bir numaralı sanığı Mehmet Haberal’ın Başkent Hastanesi’nde neler yaşandı? Haberal ve Başbakanlık muhabirleri ile arasında geçen konuşmalar nelerdi? Faili meçhuller neden aydınlatılamıyor? O dönem Başbakan Bülent Ecevit’e Rahşan Ecevit kadar  yakın bir isimdi Birgün, bugün Ergenekon davası ışığında anlattıkları tarihe not düşecek kadar önemli. Meclis’te Ecevit fotoğraflarının süslediği odasında Aksiyon’un sorularını cevapladı.

-Ecevit hedef miydi?

Hedef olduğunu iddia edenlerden birisiyim. 2000’lerden itibaren. Amerika Irak’a girmek istiyordu, Ecevit direnince operasyonlar yapıldı. Ecevit’e karşı fiziken bir saldırı olmadı ama siyasi saldırılar oldu. Ecevit’e yapılan komplo bir suikasttır. Bir öldürerek ortadan kaldırabilirsiniz bir de başbakanlığını elinden alarak... Biz ikincisini yaşadık, canına kastedilmedi ama elindeki güce kastedildi. Operasyon süreci yaşadık ve gücü de kaybettik.

-Ecevit hükümeti neden düşürülmek istendi?

O dönemde verilen karar vardı, 57. Hükümet gitmeliydi. Dış ve iç gerekçeler vardı. Düğmeye bastılar, Ecevit’le bu işi yapamayacağız, dediler. Bu güçlerin A, B planları olur. Devlette çalışan birisi olarak biliyorum. Her fırsat değerlendirildi Ecevit’i yıkmak, yıpratmak için.

-Neler yapıldı?

İlk fırsat bir krizle yakalandı. ‘MGK toplantısında Anayasa kitapçığı fırlatıldı’ denilerek ekonomik kriz tetiklendi. Ben Anayasa kitapçığı atılmadığını söyleyeyim. İçerideki bürokratlar anlattı; Halk Bankası’yla ilgili yolsuzluklar konuşulurken, Cumhurbaşkanı ‘Anayasada bakın böyle yazıyor’ diye kitapçığı ileri doğru uzatıyor. Hüsamettin Özkan ayağa fırlıyor ‘Sen bunu nasıl yaparsın?’ diye, Ecevit de hassas toplantıyı terk ediyor.

-Anayasa kitapçığı fırlatılmadı ise Ecevit neden bu kadar tepki gösteriyor?

Bu özel konunun bürokratların yanında konuşulmaması gerektiğini düşünüyor. Bürokratlar gittikten sonra belki bu konuşulabilir, çünkü bu askerleri ilgilendirmiyor. Medya bunu aldı büyüttü, Ecevit yönlendirildi. Gerginlik ortaya çıktı. 2001 Anayasa kitapçığı krizi diye bir kriz doğdu.

-Sonra?

Ekonomik kriz oldu. Sonra kasa olayı. Şimdi o kişi “Ben iki ev aldım.” diyor, acaba bu iki evi nasıl aldı, sormak lazım. Ben 27 senelik devlet memuruyum, bu kadar sürede alabildiğim iki ev yok. Nasıl aldı? Bize o gün gelen bilgiler bu kişinin belli yerlerden para alarak bu kasayı attığına dairdi. Ertesi gün bütün Ankara esnafı sokağa döküldü, büyük olaylar oldu zincirleme.

-Esnaf sokağa birileri tarafından mı döküldü?

Türk halkı kendi kendine organize olup sokağa çıkamaz. Bayrak mitinglerini bu ülke yaşadı, milyonlar sokağa döküldü. O da bir organizasyonun işiydi. Şimdi nerede bu milyonlar? Arkasından bir rahatsızlık olayı oldu, bir gaz sıkışması; yürüyerek girdiğimiz hastaneden çıkamadık.

-Bütün bunlar planlı mıydı?

Operasyonların bir parçasıydı. ‘İki kelimeyi bir araya getiremeyen, bunamış bir Ecevit’ profili çizildi. Amaç Ecevit’i hükümetten çekmek, hükümeti yıkmaktı. Bir rapor veya bu görüntüyle. Gazetelere bakın, Ecevit’e ‘çekil çağrısı’ yaptılar. Bir dik durabilen MHP vardı, bugün neden dik duramıyor anlamıyorum.

-Ecevit’e ‘hastanedeki tedavi eksik yapıldı’ raporu verdi Adli Tıp.

Çıkın sokağa ‘Ecevit ne oldu da hastalandı ve iyileşti?’ diye sorun. Herkes, bir şey oldu diyecek. Başkent Hastanesi’ne girmeden normal yürüyen Ecevit birdenbire yürüyemez, konuşamaz hâle geliyor, kelimeleri karıştırıyor. Sonra birdenbire yine düzeliyor. Normale döndü. Mitinglere katıldık. Her şey açığa çıkacak.

-Ecevit nasıl iyileşti birdenbire?

Ben bunu biliyorum, yaşadım. Hastaneden çıkardık, eve yatırdık; bu sefer iyileşmeye başladı. Eve çıktığında aynı doktorlar ‘iyileşmedi’ telkinleri yapıyordu. Haberal’ın hastanesine dönse iş göremez raporu verilecekti. En son Mücahit Pehlivan’ı getirdim eve, Ecevit’le konuştuk, ‘Bu işte bir iş var’ dedik. O da kabul etti muayeneyi. Pehlivan baktı ve “Bir şey yok sizde.” dedi. “Mücahit Bey, böyle yapma, omurga kırığı var diyorlar, dışarı çıkar felç olur, ikimiz de kendimizi kurtaramayız.” dedim. Seyyar röntgen cihazları getirdik, baktık iyileşmiş. Tedaviyi durdurduk. Haberal ve ekibi ile bir daha görüşmedik, irtibatı tak diye kestik.

-Emin Çölaşan, Ecevit’in tırnaklarını bile kesemediğini yazdı. Çölaşan’a o bilgiler nasıl geldi?

Ecevit’e karşı başbakanlık muhabirlerinin büyük bir saygısı vardı, olumsuz haberleri gerçek bile olsa yukarıya vermezlerdi. O dönem hastanenin başhekim yardımcısı bir bayan var, gazeteciler geldi ve dediler ki “Bu bayan bizi her sabah odasına davet edip Ecevit’le ilgili kötü haberler veriyor, bunları alın yazın der gibi. Böyle bir bilgi akışı var, biz bunları yazmıyoruz ama bizi zorluyorlar haberiniz olsun.” Ben de bunu Mehmet Haberal’a açtım, “Sizin başkehim yardımcısınız gazetecilerle böyle bir ilişki içinde. Bunu engelleyin.” dedim. Ancak buna rağmen bilgi akışı devam etti. Medyada bu haberler yayımlanmayınca bu sefer bu bilgileri direkt köşe yazarları ve yayın yönetmenlerine vermeye başladılar. Bunlardan biri Çölaşan’dı. Yazıdan sonra yine gittim Haberal’a. “Bunu ya siz söylediniz ya Ecevit söyledi ya da ben söyledim. Bunların hepsi abartılı.” dedim. Bir sürü küfürler etti Çölaşan hakkında, sonra baktık ki çok iyi dostlar.

-Bu yayınların maksadı neydi?

Amaç Ecevit’i başbakanlıktan etmekti. Ecevit sırtında kirler varmış da, tırnağını kesmekten acizmiş de! Olmayınca parti grubunu ikiye böldüler, Kemal Derviş’i kullanarak. Tam ikiye bölündü parti. Sayı düştü yarıya, hükümetin yıkılması lazım. Bahçeli (Devlet) diretti. Operasyonu gördü. Bu olayların yaşandığının farkına varmıştı.

-Ecevit neden önlem alamadı?

Operasyonlar o kadar arka arkaya geldi ki önlem alamadık. Bir hafta önce partinin bölüneceği bilgisi geldi ama önlem alamıyorsunuz, milletvekillerini toplayıp böyle bir şey var diyemiyorsunuz. Pat bir bakıyorsunuz, dökülmeler başlıyor, bazı çıkarcı milletvekilleri geliyor, bazı taleplerde bulunanlar oluyor.

-En önemli aktörler kimdi? Derviş ve Özkan bu olayın neresinde?

Kemal Derviş geldikten sonra ne oldu ise oldu. Bir bürokrat olarak davet edildi, başbakanla pazarlık sonucu ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak çıktı. Hükümet sıkışmış, parayı getirebileceğine inanılıyordu. Hüsamettin Özkan ise sürekli parti içinde dışlanan birisi oldu Ecevit’e rağmen. Ecevit onu çok tutuyordu, parti içinde bir yere gelmek isteyenler de Özkan’ı bir engel diye görürdü.

-Özkan neden istifa etti?

Özkan bir müddet dik durdu ama sonra durmadı. Özkan bu operasyonun bir parçası değildi ama o da bu oyuna geldi. Ecevit’i savunabilirdi; medyayla da askerle de arası çok iyiydi, orada devreye girmedi. Başbakan olma fikri ona da cazip geldi, sessiz kaldı. O zaman herkes bu operasyonların başının Özkan olduğunu düşündü, ama değildi?

 -Kimdi?

Ergenekon kullanılarak yapılan bir operasyondu. Şu andaki ayaklar oturuyor. Özkan’ı aşan bir şeydi diye düşünüyorum.

-Ecevit büyük hayal kırıklığına uğradı mı?

Her türlü hainliği normal karşılayan bir yapısı vardı. Özkan’la ilgili iddialara son ana kadar itibar etmedi, arkadan vurulmaya alışkındı.

-En büyük acıyı nerede çekti?

Emin Çölaşan’ın yazısında. Hürriyet gazetesini getirdiğimde en üste onu koydum görsün diye. Gazeteyi aldı, bir baktı, keşke o anki görüntüyü kayda geçirseydim de siz de görebilseydiniz. ‘Biz bu insanlara ne yaptık da bize böyle yapıyorlar!’ dedi. Çok belden aşağı şeyler vardı. Çok üzülmüştü. Yatağın üzerine yıkılmış gibi oturduğunu ilk kez orada gördüm.  

-Ecevit bu süreçleri nasıl yorumladı?

Hiçbir yorum yapmadı. Bize de bu konuları fazla konuşmaya gerek yok dedi. Rahşan Ecevit konuşmak istiyordu, neler yaşadığımızı anlatmak istiyordu ama Ecevit susturdu. Ben de o zaman anlam veremiyordum. Hüsamettin Özkan başbakan olmak için yaptı diye düşünüyordum, bugün yaşananları görünce “Bu Özkan’ı da aşan bir operasyonmuş.” diyoruz. Zaten bunu anladıkları için o dönem televizyonlara çıkıp bu işin ardında bir iş var diye konuşanlar bu dönem konuşmuyor. “Ecevit’e çürük raporu verilecekti.” diyorlardı. Rahşan Hanım dâhil şimdi susuyorlar.

-Neden susuyorlar?

Konuşurlarsa bunun iktidar partisinin işine yarayacağını düşünüyorlar. Ben Rahşan Hanım’la tartıştım. Biz bunları yaşadık, araştırılsın istiyoruz dedim. ‘Hayır’ dedi; ama dinlemedim. Hakkımda 365 milyarlık dava açtılar. Daha sonra referandumda asıl kavgayı yaşadık. Orada da ‘Bu yargıyı tasfiye operasyonu’ dediler. Ben de ‘Evet ben bu yargının tasfiye edilmesi gerektiğine inanıyorum’ dedim. Parti olayı değil, AK Parti bugün var, yarın yok. Ama biz bu sistemle yıllardır yaşıyoruz. Yargı, silahlı kuvvetlerin üst kademesi ve bu derin yapılanma yıllardır ülkeyi istediği gibi yönlendirmiş.

 -Nasıl?

Birilerini yargılamış, birilerini öldürmüş, birilerini faili meçhul yapmış, Güneydoğu’daki terörü bilerek veya bilmeyerek bugüne kadar yaymış. Ben orada 9 sene çalıştım, hem asker hem de polis olarak. Yaşadığım bir sürü şey var, bunları görmezden gelebilir miyim? Artık bu zihniyetin Türkiye’den tasfiye edilmesi lazım. Bu zihniyeti kim temsil ediyorsa tasfiye edilecek. Bu iktidar partisi ile ilgili bir durum değil.

 -Başbakan Erdoğan da hedef mi?

Erdoğan’ın çıkışları normal adımlar değil, yüzde yüz tehdit ediliyordur. Ergenekon süreci çok önemli, bir dönemi kapatıp başka bir dönemi açıyor. Halk bunu daha sonra anlayacak, ama ben farkındayım. Bunu yapmak kolay değil. Erdoğan buna destek veriyor, bunun arkasında durmak kolay değildir.

 -Neden?

Siz yıllardır ülkede faal olan derin bir yapılanma ile uğraşıyorsunuz. Bunu ortadan kaldırmaya çalışırken tehditlerle karşılaşmamanız mümkün değil. Başbakan yüzde yüz bu tür tehditler alıyor, ben ilk başlarda şunu söyledim; korumaları çok kaale almıyor, istiyor ki rahat davransın. Oysa söz konusu Erdoğan’ın hayatı değil, başbakanın hayatı, hele ki bu dönemde. Bugünlerde bir suikast olsa, başarıya ulaşsa ülkenin dönüşmeye başlayan kaderi ters dönebilir. O açıdan korunan kişilerin, kendilerinin ortadan kaldırıldıklarında olabilecekleri düşünerek korumalara hak vermeleri gerektiğini düşünüyorum.



Bu haber 1,967 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,925 µs