En Sıcak Konular

Suriye neden sessiz?

11 Mart 2011 12:12 tsi
Suriye neden sessiz?
Tunus ve Mısır'ın ardından, beklendiği gibi Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan birbiri ardına ayaklanma haberleri geliyor

Yemen, Cezayir, Bahreyn, Ürdün, Fas ve şu sıralar çetin bir mücadelenin sürdüğü Libya. Hatta ve hatta şimdilik sadece bir siyasi parti kurulması girişimi şeklinde tezahür etmiş olsa da, en olmaz yer denilen Suudi Arabistan. Bütün bu ülkeler karışmışken, nasıl oluyor da yakın komşu Suriye'den hiç ses çıkmıyor? Pek çok kişi bu durumu Suriye'nin haber alma teşkilatının (Muhaberat) gücüne ve halkta oluşturduğu derin korkuya bağlasa da bu, tek başına Suriye'deki durumu açıklamaya yetmiyor. Peki Suriye'nin Tunus, Mısır ve Libya'dan farkı ne?

Suriye'de çoklu ve karmaşık bir etnik yapı var. Ülke başta Arap, Kürt, Türk, Sünni, Şii, Süryani, Dürzi ve Alevi olmak üzere pek çok toplumsal katmandan oluşuyor. Asıl önemli olan ise bütün bu gruplar birbirlerine derin bir şüphe ile yaklaşıyorlar. Baas rejimi de kendini bu etnik unsurlar arasında bir tampon gibi gösteriyor. 22 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık % 10'unu oluşturmasına rağmen Aleviler, Başkan Beşşar Esed'in de Alevi olması dolayısıyla ülkenin yönetici tabakası durumunda. Yani % 70'i Sünni olan Suriye'yi % 10'luk bir Alevi azınlık idare ediyor. Hafız Esed'in 1970'te bir darbeyle iktidarı ele geçirmesinden bu yana Aleviler hem bürokraside hem de askerî alanda önemli mevkilerde yer almaya başladılar. Özellikle silahlı kuvvetlerin neredeyse tamamen Alevilerden oluşuyor olması bunun önemli bir örneği. Bu yüzden LSE'de (London School of Economics) Ortadoğu profesörü Fawaz Gerges, Suriye ordusunun sadece rejimi değil, kendini korumak için de sonuna kadar savaşacağını, çünkü ordunun, rejimin ta kendisi olduğunu ifade ediyor. Bu, kısaca şu anlama geliyor: Olası bir kalkışmada Mısır'daki gibi askerin tarafsız kalması ya da kendi halkına kurşun sıkmaması gibi bir durum pek olası görünmüyor. Saddam döneminde Irak, benzer durumları çokça tecrübe etti nitekim. Sünni Araplardan oluşan ordu, Kuzey'de Kürt, Güney'de Şii ayaklanmalarına en acımasız şekilde müdahale etti.

Öte yandan Suriye muhalefeti küçük, zayıf ve parçalanmış bir muhalefet. Etkin muhalifler ya Suriye hapishanelerinde ya da diyasporadalar. Merkezi Brüksel'de bulunan Suriyeli bir insan hakları örgütü olan Haitham Maleh Derneği'nin araştırmasına göre Suriye'de 4.500 kadar düşünce mahkûmu bulunuyor. Ülkede muhalefeti örgütleyecek bağımsız sivil toplum kuruluşu ve Baas dışında aktif bir siyasi parti yok. İnternet üzerinden organize olmaya çalışan aktivistler de "Muhaberat" tarafından sert biçimde uyarıldıklarını dile getiriyorlar. Vaktiyle değişim talep eden, İhvan-ı Müslimîn merkezli muhalefet, bilindiği gibi 1982 yılında muhtelif kaynaklara göre 20.000 ilâ 30.000 insanın öldürüldüğü ve bir o kadarının da "buharlaştığı" Hama Katliamı ile ortadan kaldırıldı. Yine 2004 yılında Kamışlı'da meydana gelen kargaşaya devletin sert müdahalesinin halen zihinlerde tazeliğini koruyor olması, Suriye insanının zihnindeki korku eşiğini yükseltiyor. Şimdiye kadar bu duruma karşı dışarıdan siyasi bir baskı gelmesi de pek mümkün olmadı. Çünkü 1980'den itibaren Suriye'ye karşı uygulanan ambargo her ne kadar Suriye'yi ekonomik anlamda bir zafiyete sürüklese de bir yönüyle de dış müdahalelere tamamen kapattı. Suriye halkının, ödenen bu ağır bedelleri yeniden göze alması ne kadar mümkün olur? Suriye'deki sessizliğin cevabı biraz da bu soruda yatıyor.

BÖLGEDEKİ DİKTATÖRLERDEN FARKI
Suriye'deki durumu salt "korku" faktörü üzerinden anlamaya çalışmak nafile bir çaba olur. Çünkü ortada "korku"nun dışında somut veriler var ve bu verilerin toplum psikolojisine etkisini göz ardı etmek mümkün değil. Bu somut verilerin başında bölgenin diğer liderlerine nazaran Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in sahip olduğu birtakım farklar geliyor.

İlk olarak Beşşar Esed, devrilen ve sallanmakta olan rejimlerin liderlerinden çok daha genç. Şöyle ki, Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika 1937 doğumlu, 74 yaşında; devrik lider Zeynel Abidin bin Ali 1936 doğumluydu, 75 yaşındaydı, ülkesini 24 sene yönetti; Mısır'ın devrik lideri Hüsnü Mübarek 1928 doğumluydu, 82 yaşındaydı ve 1981-2011 arası 30 sene ülkesini yönetti; Yemen lideri Ali Abdullah Salih 1946 doğumlu, 65 yaşında ve 21 senedir Yemen'in başında; tahtı sallanan Libya lideri Muammer Kaddâfi, 1942 doğumlu, 69 yaşında, 27 yaşından beri -42 yıldır- ülkeyi o yönetiyor. Oysa Beşşar Esed 1965 doğumlu, 2000'de 35 yaşındayken göreve geldi; yani şu an 46 yaşında. Başka bir ifadeyle bu rakam, Zeynel Abidin ya da Hüsnü Mübarek'in yaşının yaklaşık yarısı anlamına geliyor ya da Kaddafî neredeyse Beşşar Esed'in yaşı kadar bir zamandır iktidarda demek oluyor. Bu tablo, bu açıklıkta dile getirilmese de Suriye halkının gözünden kaçacak kadar basit bir tablo değil. Nitekim Esed özellikle genç Suriyeliler arasında çok popüler bir kişilik.


Burada meselenin Beşşar Esed değil, "Esed ailesi" ve dolayısı ile çok daha derin köklere sahip olduğu ileri sürülebilir. Halk her ne kadar rejimin despotluğundan ve Esed ailesinden yakınıyorsa da Hafız Esed ile oğul Beşşar Esed arasındaki farkı da çok net bir biçimde görüyor. Üstelik sadece Suriye halkı değil, bölge ülkeleri de bu farkı görebiliyorlar. Hafız'ın koyu Baas milliyetçiliğinin yıllarca yıprattığı, yalnızlaştırdığı ve fakirleştirdiği, ambargolar altında ezilen ve gelişemeyen Suriye'nin yerinde şimdi, memnun edici bir seviyede olmasa da, başka bir Suriye var. Bölgenin pek çok ülkesine kıyasla ekonomik olarak geride olsa da ekonomik gelişimin ivmesi oldukça yüksek. 2005 yılında ülkeyi ilk kez ziyaret ettiğimizde, Şam'da çorba içecek, oturup bir şeyler yiyebilecek bir mekân bulamamışken, 2010'daki ziyaretimde 6.014 kişinin aynı anda oturup hizmet alabildiği, Guinness Rekorlar Kitabı'na girmiş, Bevvabet-ü Dımeşk–Şam Kapısı isimli, dünyanın en büyük restoranında oturmak benim için dikkate değer bir gelişmeydi. Baas sosyalizminin oluşturduğu kapalı devre ekonomi içinde yaşam mücadelesi veren Suriye ile bugün bölgesinde işbirliği anlaşmaları yapan ve kabuğunu kırmaya çalışan Suriye arasındaki fark yabana atılmamalı.

Türkiye penceresinden olaya yaklaşmak da gelişimin boyutları hakkında önemli ipuçları veriyor. Doksanlı yıllarda Suriye, Öcalan meselesi yüzünden Türkiye ile savaşın eşiğine geldi. Bunda Türkiye'nin İsrail ile yakın ilişki içinde olmasının da payı olduğu muhakkak. Sadece birkaç yıl sonra ise bu noktadan, Suriye yönetiminin PKK operasyonları yaptığı, Türkiye'nin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yaptığı bir aşamaya gelindi. Vizeler karşılıklı olarak kaldırıldı ve ilişkiler ortak bakanlar kurulu toplantısı yapacak düzeye ulaştı. Son olarak iki ülke sınırına bir dostluk barajı inşaatı girişimi başlatıldı.

'ŞAHİNLER BRÖKRASİSİ'NİN 'GÜVERCİN'İ

Önemli olan diğer bir husus da Beşşar Esed, diğer liderlerin aksine, devlet ya da asker kökenli değil; o bir doktor. Üstelik eğitiminin bir bölümünü İngiltere'de tamamlamış bir göz doktoru. Bu anlamda şimdiye kadar ne olmuşsa olsun, Batı ile diyalog kurulacaksa buna en yatkın kişi pekala Beşşar Esed. Bunun yanında Alevi kadroları güçlendirme politikasını katı bir şekilde uygulayan Hafız'ın aksine, Beşşar'ın Sünni biriyle evlenmesi, onun babası kadar katı görüşleri olmadığını düşünmek için iyi bir neden. Dolayısı ile baba Esed'in oluşturduğu yerleşik "şahinler bürokrasisi" içerisinde Beşşar Esed, varoluşsal olarak "güvercin" konumunda görünüyor. Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Direktörü Joshua Landis de gençlerin Beşşar ile gurur duyduklarını, onun reform için çabaladığına inandıklarını belirtiyor. Yani Suriye'deki sosyolojik durumun yanında Beşşar Esed'in bu özellikleri, onu şimdilik alternatifsiz kılıyor.

Suriye'de, ibreler Mısır tarzı bir ayaklanmayı işaret etmese de son dönemde had safhaya çıkarılan güvenlik önlemlerine bakılırsa rejim olabileceklerden endişe duyuyor. Ancak Esed, reformlar yapmak ve bu reformları şahinlerin gözünde meşru kılmak için bu durumu bir fırsata dönüştürmeyi deneyebilir. Nitekim Wall Street Journal'a reformun gerekli olduğunu söylemesi ve erken bir tarihte Türkiye'yi "vazgeçilmez bir model" ilan etmesi bunun işaretleri. Özellikle de Türkiye'nin birinci ağızdan "model" olarak zikredilmesi halka dönük etkili bir psikolojik mesaj içeriyor. Peki bütün bu parametrelere rağmen Suriye'de bir ayaklanma olamaz mı? Bahsettiğimiz Ortadoğu ise artık her ihtimale hazırlıklı olmak gerekiyor.


Zaman




Bu haber 1,620 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,080 µs