En Sıcak Konular

Maraş'ta sır perdesinin arkasında ne var?

15 Şubat 2011 13:17 tsi
'İlk göçükten sonra insanlar çalıştırılmadığı yalan. Kart bastırırken imza attırırken o gün yapmadılar. 4 yılda kazılması gereken yer 1 yılda kazıldı.'

İlk göçükten sonra insanlar çalıştırılmadığı yalan. Kart bastırırken imza attırırken o gün yapmadılar. 4 yılda kazılması gereken yer 1 yılda kazıldı. Mühendisler çay içip gidiyordu. Madem tedbir alınmıyor, devlet neden el koymuyor. Sorumlu olarak ikisini gösterecekler. Neden? Çünkü onlar da öldü. Gidip ağabeyini getiremiyor musun? Ölümün geleceği belliydi, her an bekliyorduk zaten.

Maraş'ta göçük altında kalan Muhsin Koşan adlı işçinin 6 Şubat'ta meydana gelen ilk göçükten kurtulduğu ortaya çıktı. Koşan'ın kardeşi, "İnsanlar ölümüne çalıştırıldı" diyor. Sadece o değil, herkes ölümün göz göre geldiğini anlatıyor.

Maraş Afşin-Elbistan Termik Santrali'nde 50 milyon metre küp toprağın altında kalan işçiler için umutlar neredeyse tükeniyor. Durdurulan çalışmaların ne zaman başlayacağı bilinmiyor.

UMUTLAR TÜKENSİN DİYE

Göçük altında kalan 9 işçinin yakınlarının, mesai arkadaşlarının çaresiz bekleyişleri sürüyor.

Mesai arkadaşları soğukta, aç susuz, gözlerinden yaş akmasını engelleyerek bekliyor. Onların bekleyişi zaman zaman yerini yüksek sese bırakıyor. Her sabah geldikleri sahadan evlerine dönmek istemiyorlar. Çünkü evde, yanıt bekleyenler var.

Kadınlar ise evlerinde bekleyişlerini sürdürüyor. Onların sahaya gelmesi demek, ağıtların yükselmesi, feryatların yükselmesi anlamına geliyor. Ancak, "umutlu bekleyiş sona ersin" diye artık onlarda alana getiriliyor. İşte bu kadar acı.

Aile büyükleri tarafından alana getirilen, eşler, çocuklar, kız kardeşler, anneler, kara topraklara ağıt yakıyor. Eller, bir mucize için göğe açılıyor. Ancak geldikleri an kadar umutlu bakmıyor gözleri. Kimi ambulanslaral, kimi yarı baygın halde yakınlarının kollarında arabalara taşınarak geri götürülüyor.

GELİYORUM DEMİŞ

Aslında ölüm yüksek sesle “geliyorum” demiş. Aylarca ölümle burun buruna yaşayan işçiler, her gün korku içinde yaşadıklarını anlatıyor. Devletin denetlemediği, şirketin kar hırsı nedeniyle arkadaşlarının öldüğünü belirten işçiler, felaketin yaşandığı gün, her sabah iş başı yapılırken basılan kartların basılmadığını, imza attırılmadığını anlatıyor. Bu nedenle göçük altında 9 olarak ifade edilen sayının daha fazla olacağını belirtiyor.

İLK GÖÇÜKTEN KURTULDU AMA…

Göçük altında kalan işçilerden biri de Muhsin Koşan. Bakımcı olarak 3 yıldır çalışıyordu. 6 Şubat'ta meydana gelen ilk göçükten kurtuldu. Ama ikinci göçükten....

Kardeşi Ali Koşan, çalışma koşullarını şöyle anlatıyor: "Oldukça zor çalışma koşulları vardı. Memleketin hali belli, binlerce işsiz var. Buraya girmek için bile torpil gerekiyor. Patronlarda şu düşünce var, sen bu koşullarda çalışmazsan senin yerine başkası gelir. İnsanlarımızda sonuçta aç, ister istemez çalışıyor."

Sonra ilk göçükten kurtulan ağabeyinin yaşadığı şoku anlatmaya başlıyor:

"Ağabeyim ilk göçük olduğunda da buradaydı. Akşam eve geldi, şoka girmişti, konuşamıyordu. Sadece, 'Gitti gitti bir sürü insan gitti' diyordu. Kalktım bir su verdim. 'Ben kademedeydim bana bir şey olmadı' dedi. 'Madem göçük var, zemin sağlam değil peki neden çalışmanıza müsaade ediyorlar. Madem tedbir alınmıyor, devlet el koymuyor neden çalıştırılıyorsunuz' diye sordum.

Normalde A Termik Santralinde 4 yılda kömür çıkarılırken burada bir an önce kömür çıkarılsın diye, kısa yoldan para kazanılsın diye insanlar ölümüne çalıştırıldı. Yoksa bir bakın, burası 4 yıla yakın bir zamanda kazılması gerekirken 1 yılda kazılmış."

İLK GÖÇÜKTEN SONRA ÇALIŞTIRILDILAR

İlk göçüğün ardından iddia edildiği gibi sahaye incelemeye için gidildiğini yalanlıyor. "İlk göçükten sonra da insanlar çalıştırıldı. Çalıştırılmadı açıklamaları hep yalan" diyor.

"Bu göçükte de işçileri çalıştırmak için değil, ilk göçük alanını incelesinler diye sahaya aldık diye açıklama yaptılar. Soruyorum, neden her sabah imza alarak, kart bastırarak içeri aldığınız insanları o sabah kart basmadan içeri aldınız. Çalışmayacak insanların iş elbiseleri, dozerler kepçelerle mi girer içeri. Bunların hepsi örtbas etmek için söyleniyor. Yarın bir gün buradaki sorumluları açıklayacaklar. Göçük altında bir şantiye şefi ve bir mühendis var. Bir şeyden eminim ve üstüne basarak söylemek istiyorum ki; sorumlu olarak bu ikisini gösterecekler. Neden? Çünkü onlar da öldü. Onlardan artık kimse hesap soramaz. Zaten onlarda, doğruları anlatamaz. Onları suçlamak kolay olacak" dedi.

DEVLET SORUMLULUK ALARAK YAKINLARIMIZI ÇIKARSIN

Koşan bekleyişlerine isyan ediyor artık. "Seyirci gibi beklemek istemiyorlar. "Dört gündür burada bekliyoruz" diyor, "Artık adam akıllı bir çalışma yapılmasını, devletin sorumluluk alarak göçük altındaki yakınlarımızın bir an önce çıkarılmasını istiyoruz. Burada böyle seyirci gibi beklemek, elimizden bir şey gelmemesi çok acı. Riskli diye çalışmaları durdurdular. Madem böyleydi bu insanların neden çalışmasına izin verildi" diye soruyor.

GİDİP AĞABEYİNİ GETİRMİYOR MUSUN?

"Buradan eve gitmek istemiyorum akşamları" diyor. "Ağabeyimin iki çocuğu var. Eşi 'Gidip abini getiremiyor musun?” diyor. Çocuklar, beni gördüklerinde gözlerimin içine bakıyor, ama benim onlara vereceğim bir yanıt yok" diyebiliyor.

Evdeki durumu anlatmaya devam ediyor: "Annem ise düşünemez, tepki veremez bir duruma gelmiş. Kırk büklüm olmuş, sesi dahi çıkmıyor. Her gün çıkarken, 'Ne olur beni götür de, tırnaklarımla kazıp çıkarayım oğlumu' diyor. Çok acı bir şey. Ama asıl acı olan bu çaresiz bekleyiş. Hala bir ümitle bekliyoruz. Ümidimizi yitirmedik, bir aracın içinde 4 arkadaşı ile birlikte kalmış göçüğün altında, görenler söylüyor. Ama bu ümitli bekleyiş nereye kadar sürecek. Çalışma olmadığı sürece onlar ölme daha çok yaklaşıyor. Toprak altında oksijenleri bitecek, açlıktan susuzluktan ölecekler. Ama bu bekleyiş artık tüketiyor bizi. En azından ölüsünün çıkarılmasını istiyoruz. En azından yatışalım. Her gün aynı acıyı yaşamak çok acı bir şey. Acaba yakınlarımız oradan çıkarılmayacak mı diye kaygılıyım doğrusu."

ÖLÜMÜN GELECEĞİ BELLİYDİ, BEKLİYORDUK

İlk göçükte 17 arkadaşıyla mahsur kalan ve kendi imkanlarıyla kurtulduklarını anlatan İsmet Keven şunları anlatıyor: "Yemekhanede otururken 4 kişi lazım diye çağırdılar. Bir-iki kamyona bindik ve gittik. Hala kamyonlarımız göçük alanının arkasında mahsur kalmış durumda. Çıkarılamıyor. 25 dakika sonra göçük meydana geldi. Kademeci arkadaşlar orada kaldı. Biz koşarak çıkmayı başardık. Her yerden bağırma sesleri geliyordu. Karanlık olduğu için kimse kimseyi göremiyordu. Bir şey yapamadık. Ben 7 aydır çalışıyorum. Tehlikeli durumdaydı zaten. Ben ilk göçükte burada 17 arkadaşımla mahsur kaldım, yine kendi imkanlarımızla çıkmayı başardık, bir gün sonra. Göçükten bir gün önce, şimdi göçükte olan arkadaşlardan biri, 'İsmet abi burada bir yarık varmış, bakıp sonra içeri girelim' dedi. Servisçiler durmadı, bakamadık. Mühendislerde, yetkililerde haberdardı buradaki yarıklardan ama bize bir şey söylemiyorlardı. Ölümün geleceği belliydi, her an bekliyorduk zaten."

SENDİKA, DEVLET, PATRON...

İşyerinden birkaç ay önce ayrılan Ahmet Kültür, "Hiçbir şey usulüne göre yapılmadı" diyor.

O yapılmayanları şöyle anlatıyor: "Kanunen hafriyatın yüzde 40 meyille verilmesi, ayakların (şev) 50 metre olması lazımdı. Ama burada 10 metre ayak bıraktılar, yüzde 70 meyil verdiler. Her on metrede bir ayak bırakılması gerekirken, her 30 metrede bir bırakıldı ayaklar. Ayaklar ve verilen meyil heyelanın engeller. Toprak kaymasının yaşandığı yere yol yaptılar. Yani burada patronlar işçileri bile bile ölüme götürdüler. Başta Park Holding- Cinerler, ikicisi ise devlet.

33 AYDA DÖRT KEZ GELEN MÜFETTİŞ ÇAY İÇİP GİTTİ

"Aylarca burada çalıştım devlet bir gün gelip de inceleme yapmadı. 33 ayda dört kez müfettiş geldi, şantiye şefinin yanına gitti, çay kahve içti, arabasına bindi gitti. İşçilerin yanına gelip de, 'arkadaşlar nasıl çalışıyorsunuz, sıkıntınız ne' diye sormadı. Burada çatlaklar oluyordu, greyder gelip bıçak vurup, dolduruyordu. Afşin ya da Elbistan Belediye Başkanları bir gün gelip bizim derdimizi dinlemedi. Afşin belediye başkanı, göçükten sonra televizyonda canlı yayında konuşan arkadaşımıza sus işareti yaparak susturuyor. Elinden gelse karnına kurşun sıkacak. Herkes cebini doldurmak için bir kişiye bin kişiyi satıyor."

Kültür, sendikayı da eleştiriyor, "Buraya sendikayı getirdik. Sendika 750 işçiyi sattı. Sendikaya üye olduğumuz için çıkışımızı verdiler. Mahkemeye verdik, mahkeme yüzde 40 paramızı kesti. Sendika hakkımızı aramadı, mahkeme bizi haksız buldu. Her yerde her şekilde haksız olan, suçlu olan, ölen de işçi. Acım büyük, daha fazla konuşmaya mecalim yok" diyor.

BURADA İŞÇİNİN DEĞERİ YOK

Emre Gökhan adlı işçi ise şöyle anlatıyor: "Çalıştığımız yerde çatlaklar sürekli vardı. Ama önlem almıyorlardı. Öyle çatlakların üzerinden gelip gidiyorduk. Kum doldurarak çatlakları kapatıyorlardı. Kumu doldurdukça o çatlağa baskı yapıyordu çatlaklarda giderek derinleşiyordu. Ben göçük sırasında tam karşı tarafta çalışıyordum. Bir anda çok büyük bir ses geldi, koştuk baktık ki göçük olmuş. Zaten böyle olacağını biliyorduk. Önceki göçükten sonra korkuyorduk zaten. Bunların derdi işçi ya da insanlar değil ki, sadece kömür çıkarmak, para kazanmak."

GÖÇÜK GÜNÜ KART BASTIRMADILAR

Bekir Topal, "Burada işçinin kıymeti yok. Hiç önlem alınmadı. İki gün önce göçük oldu, iki gün sonra bizi işe çağırdılar. Kart bastırırken, imza attırırken o gün yapmadılar. İşçinin hayatı çok ucuz burada" diyor.

Halil Tapan ise "Burada işçinin değeri yok. Sadece bunu söyleyebilirim" diyebiliyor sadece.

'SENDİKA VALİ'NİN ARKASINA SAKLANDI'

İsmini vermek istemeyen bir işçi, göçüğün ardından yaşananları şöyle anlatıyor: "Üyesi olduğumuz sendika geldi, Vali'nin arkasına saklandı. Ancak yer tespitlerinde yön gösterdi. Ama 'benim sendikalı işçimi bu tehlikeli bölgede nasıl çalıştırırsınız' demedi. Bunlar sadece bizim sırtımızdan para kazanan akreplerdir. Burada kim hatalı derseniz ben önce Maden-İş sendikası derim. Bizim bağlı olduğumuz birimimiz bize sahip sıkçaydı zamanında, belki bu durum buraya kadar gelmezdi. Olayın yaşandığı gün arkadaşlarımız basına bunları anlatırken sözünü kestiler, tehdit ettiler. Bizi hayatımızdan eden bunlardır."

etha

 



Bu haber 733 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,412 µs