iyibilgi özel" /> iyibilgi özel"/>

En Sıcak Konular

Kasap ile katili ayırmak zorundayız!

0 0 0000 00:00 tsi
Kasap ile katili ayırmak zorundayız! Meleklerin Bilmediği Sır kitabı ile adından sıkça söz ettiren yazar Ekrem Berber iyibilgi'ye konuştu. Berber'e o çok merak edilen "sır"rı sorduk... İşte o sorunun cevabı... iyibilgi özel

Hayy Kitap'tan çıkan Meleklerin Bilmediği Sır, edebiyat dünyasında önemli etki yaratacağa benziyor. Ekrem Berber'in kaleme aldığı ve henüz raflarda yerini alan roman şimdiden tartışılmaya başlandı bile. iyibilgi kitaba yönelen bu ilgiyi gözardı edemedi. İşte o kitabın yazarı Ekrem Berber ile yaptığımız söyleşi...


Ekrem Bey, Meleklerin Bilmediği Sır isimli kitabınızla, karşımıza yepyeni bir romancı olarak çıktınız. Bizim sizinle karşılaşmamız biraz ani oldu. Siz içinizdeki “romancı” ile nasıl karşılaştınız?

Bazı karşılaşmalar güdüseldir… Bazıları yapaydır, hatta zorlamadır… Roman, yapay ve zorlama karşılaşmaların affedilmediği bir alandır. Eğer karşılaşma güdüsel ise, diğer farklı güdülerin katılımı devreye girer ki, bu durum, özgün bir romanın olmazsa olmazıdır. Bir romanın inşasına koşulan güdülerin denetimi, güdüsel derinlikte bir yetenek olmadan imkansızdır. Çünkü söz konusu olan, insan ile hayatın kısa devre yaptığı kritik anın, kaotik alanın aktarımıdır. Bu anlamda ben içimdeki romancı ile karşılaşmadım, o benimle karşılaştı diyelim!

Yani güdüsel bir karşılaşma oldu?

Bunun tespitini okuyucuya bırakalım isterseniz.

Peki. Ekrem Bey, klasik bir soruyu tekrarlarsak, sizce edebiyat nedir? Edebiyatın fonksiyonu ne olmalıdır?

Cevap da klasik olabilir mi?

Mümkünse olmasın!

Tamam! Evet, “yeni şeyler söylemek lazım!” Edebiyat çok geniş manada çağa subjektif bir tanıklık, estetik bir kayıttır. Özellikle roman, hayat ırmağının şekillendirdiği “çakıl taşlarını”  bir anlatım objesi olarak ele alır. Bu durum, roman okuyucusunu da diğer okuyuculardan ayırır. Roman okuyucusu, sanılanın aksine en ciddi okuyucudur. Bir cinayet dosyasını okumak bir hakimin görevidir. Oysa roman okuyucusu bu dosyayı gönüllü okumaktan da öte, bir de cebinden para verir. Edebiyatın fonksiyonu bağlamında, bu örnekte kalarak şunu söyleyebiliriz: Roman okuyan bir hakim, roman okumayan bir hakimden daha iyi bir hakim olacaktır. Neden? Roman okumayan bir hakimin önündeki “dosya,” akıp giden hayat ırmağından sadece bir kıvrım, bir devinimdir. Oysa, roman okuyan, “çakıl taşlarını” irdeleyen bir hakimin yedeğinde,  hayat ırmağının, olaylar ırmağının zamanın göğsünde bıraktığı ayak izleri, hareket izleri vardır. İşte bu toplanmış “çakıl taşlarının” yüzey genişliği ölçüsünde, girift hayat labirentini kuşbakışı gören bir ayna, tabiri caizse bir tür dikiz aynası elde edilmiş olur. İşte, iyi bir romanın görevi, “aynayı” altın dişlerin üzerine tutarak göz kamaştırmak değil, çürük dişin üzerine tutmaktır. Çürükler genellikle arkada ve derinlerde olur! İyi bir yazar,  zorba ve küstah altın dişler tarafından ısırılma ihtimaline rağmen, çürük dişlere ulaşır!

Ekrem Bey, Almanya’da yaşadığınızı biliyoruz. Günümüz Alman Edebiyatını izliyor olmalısınız. Bu konuda bize biraz bilgi verir misiniz?

Dünyanın her yerinde, okuyucular olarak, artık Dünya Edebiyatını izliyoruz. Bütün dünyada okuyup sevilmiş olan Simyacı, Semerkant ya da Koku gibi romanları herhangi bir ülke edebiyatına sığdıramayız.

Ben yine de Türk Edebiyatı’nın Almanya’dan nasıl göründüğünü sormadan edemeyeceğim.

Pekala! Tek bir okyanus olan insanlık zihnini akvaryumlara bölmekte kararlı görünüyorsunuz! Türk Edebiyatı adına, Nobel ödüllü Orhan Pamuk, Almanya’nın edebiyat ufuklarında da parladı tabiî ki. Fakat ufuklarda parlayan her cisim yıldız değil! UFO’lar var!

Sizce Orhan Pamuk bir UFO mu?

Olmamasını dilerim. Bildiğiniz gibi, Nobel, bir yazarı dünya ölçekli tanıtır ve onurlandırır fakat klasikleştirmez! İnsanlığın derin hafızasında, yürek derinliklerinde yer almak için, bir klasik olmak için, zamanın ve sessiz okuyucu kitlelerinin ödülüne ihtiyaç var.

Romanınıza, Meleklerin Bilmediği Sır’ra dönersek… Meleklerin bilmediği sır nedir?

Milyonlarca yılın, sayısız zihinsel teşebbüsün çözemediği bu “sırrın” bir cümleye, bir söyleşiye sığabileceğini düşünmediğinizi umarım! Bu “sırrın” bu romanda ele alınış şekli bir süreç. İnsanın “varoluş” öyküsünden başlayıp, modern insanın kapitalizmin çelik göğsüne dayadığı dertli başına dek süren bir süreç. Topluca, acımasızca, beyaz eşya ile beyaz zehir arasına sıkıştırılan insanlığı anlatan bir süreç. “Varoluşun” kozmik pusulası olan yüreklerimizin milim milim sökülüşüne tanık bir süreç. “Dünyanın şairane konumunun” bir tamirhaneye, bir tımarhaneye dönüşmesine isyan bir süreç.

Evet, romanınızın ana motiflerinden biri de kapitalizmin eleştirisi. Sayısız kapitalizm eleştirisi var… Sizin eleştirinizde yeni olan nedir?

Sayısız eleştirinin muhatabı dünkü kapitalizm. Bugün kapitalizm çok farklı bir evreye yöneldi. Artık söz konusu olan kapitalizm değil, kapital-demokrasi. Yani “devletin” sermaye tarafından satın alınması. Siyasetin, sermaye ile halk arasında bir tür komisyonculuğa dönüşmesi. Servet tanrısı Mammon’un tahta çıkması. Mammon, insanları, zengin olma hedefine zincirlemiş durumda. Zincirin altından oluşu hürmetine, esirle sırıtıyor da sırıtıyor! Maçlar, şovlar, diziler kırıla gidiyor! Ah bir de ölüm çıkıp gelmese! Bizim kapitalizm eleştirimizde yeni olan, çok yönlü nokta atışı! Asla kör bir yaylım ateşi değil. Kasap ile katili ayırmak zorundayız! İkisinin de üst başlarının kanlı olması bizi galeyana getirmemeli.

Meleklerin Bilmediği Sır’da, âdeta sır gibi bir aşk da var. Hem de “varoluş” sancısını dengeleyici bir unsur olarak. Romanınızda aşk, yeryüzü cehennemine karşı, yeryüzü cenneti olarak sunuluyor gibi… Sizin “varoluşçuluğa” karşı cevabınız aşk mıdır?

Evet aşk! Aşkın göğsüne yaslanıp da şifa bulmayan hiçbir baş, yatışmayan, hatta kanatlanmayan hiçbir yürek yok çünkü!.. Hiçbir çağ yok ki, dertlerinin kaynağı aşktan uzaklık olmasın! Sevgi toplumunu kurmadan, ne gerçekliğimiz olacak, ne de huzurumuz. Kendimizi değil, birbirimizi kurtarmak için kollarımızı sıvadığımız zaman kurtulacağız! Böyle bir toplumda, fedakarlığımız oranında elbiselerimiz yırtık olacak belki, fakat kalbimizin yırtıkları kesinlikle iyileşecek! Batı, kaliteli, rengarenk elbiselerin gizlediği delik deşik yürekler üreten bir sistemi seçti! Elbiseler bizi yanıltı da, yürek devrimi yerine kılık kıyafet devrimi yaptık! Balıklar için su ne ise, insanlık için sevgi odur. Bu “gerçeği” köpek balıklarına, balinalara anlatmanın bir yolunu bulmalıyız!

Sırada başka roman var mı Ekrem Bey?

Kısmetler paraşütlere yüklü bekliyorlar… Dua için açılacak avuçları bekliyorlar…

Teşekkür ederiz!
Ben de teşekkür ederim.

www.iyibilgi.com



Bu haber 3,791 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,087 µs