En Sıcak Konular

Darbeciye, meslektaş tokadı!

0 0 0000 00:00 tsi
Darbeciye, meslektaş tokadı! Serdar Turgut., ‘O istikrar denilen süreç umurumda değil’ diyen ve siyasi emelleri uğruna ekonomik krize razı olan Bekir Çoşkun zihniyetine bakın nasıl yanıt verdi: 

Serdar Turgut'un Bekir Çoşkun zihniyetini eleştiren makalesi bugün Akşam Gazetesi'nde yayınlandı. Bekir Çoşkun'un eleştirilen yazısı ise 12 Nisan tarihli Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştı.

İşte her iki makale ve Rauf Tamer'in yıllardır dile getirdiği 'O kafa'nın değişmeyen mantığı:

‘İstemem’ üzerine

Başbakan’ı düşünün; durmadan sadece başörtüsünden ibaretmiş gibi sunulan karısının hakları için neden mücadele etmesin, neden bu yüzden istenmemeyi kabul etsin? Bekir Coşkun’a soruyorum: Sen olsaydın Başbakan’ın yerinde, kabul eder miydin bu tavrı?...

12 Nisan 2007 tarihli Hürriyet gazetesinde Bekir Coşkun ‘Ben Recep Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı görmek istemem’ cümlesiyle başlayan ‘İstemem’ başlıklı bir yazı yazdı.

Katılmasanız bile vicdanı hür, fikri hür bir yazarın tavrı diye okuyup not edeceksiniz böyle şeyleri. Ancak bu yazı, yazarının bilgisi dışında popüler oldu. Çünkü bir vatandaş bir gazeteye verdiği ilanda bu yazının tamamını yazarının imzasıyla kullandı.

Dolayısıyla da bana da ‘istememcilerin’ ruh halini, düşünce yöntemlerini bu yazıdan yola çıkarak irdeleme fırsatı doğdu.

Bölüm bölüm okuyalım ‘İstemem’ yazısını...

‘Ben bir siyasetçinin yüzde 30 küsur oy ile TBMM’nin yüzde 60’ına sahip olup ülkeyi beş yıl yönetmesi bile tartışılırken...aynı kişinin beş yıl önceki aynı oy ile bu kez artı 7 yıl cumhurbaşkanı olmasını demokrasinin hiçbir yerine sığdıramam.’

İnsaf demek geliyor insanın içinden. Bu toplumdaki seçim sistemini AKP mi düzenledi ki; sonuçlardan o sorumlu tutuluyor... Aksine, seçim sistemi AKP ve benzer partilerin iktidara gelmesini önlemek için düşünülmüş ve düzen partileri tarafından oluşturulmuş bir sistemdir. Oluşturulan o sistem, düşünüldüğü gibi sonuç vermedi diye AKP’yi sorumlu tutmak, elinden oyuncağı alınmış çocuğun zırlamasına benziyor. İktidara gelen her parti, seçim sistemiyle kendi çıkarı için oynamaya kalkışırsa siz böyle olgunlaşmamış bir demokrasi yaşarsanız. AKP de seçim sistemini değiştireceğim vaadi ile oy istemiş. Ama iktidara geldikten sonra seçim sistemi kendi lehine çalışıyor diye sistemi değiştirmekten vazgeçmiştir. AKP’ye sadece vaadini tutmadı diye eleştiri getirebilirsiniz, o kadar.

Bekir Coşkun aynı yazısında, “Ben Türkiye’nin türbanlı bir hanım tarafından temsil edilmesini, tüm dünyanın karşısına ‘Türkiye’nin first leydisi’ olarak bir tesettürlü-türbanlı kadının çıkmasını istemem” diyor.

Bu argüman, bir çevrede yaygın olarak dile getiriliyor. Bir insanın özel yaşamında tesettürlü-türbanlı kadın istememesi, aynı insanın o tavrını siyasi bir tavra dönüştürmesinin yanlışlığını görmesini engellememeli.

Biz yıllarca bu yanlış tavrı benimsedik. Açıkça söylemek gerekirse; tavrımızın yanlışlığı ve tabansızlığı nedeniyle bu konuda düşünce düzeyinde yenildik. Bugünkü ortamdan tamamen bağımsız olarak ben, bu yenilginin hesaplaşmasını kendi içimde yapıyorum. Bir kadını sadece örtünme tercihlerine indirgeyerek nitelendirme, o kadını yok saymaktır. Dünyada İslamcı feminist gruplar da var. Onlar bu indirgemeci zihniyete karşı mücadele ediyor. Argümanlarından öğrenilecek çok şey de var.

Gördüğüm kadarıyla AKP’liler bugüne kadar daima bu indirgemeci tavra karşı isyan ettiler, mücadele ettiler. Haklılar da... Hiçbir zaman farklı tercih ortaya koyan insanlara ‘siz de bizim gibi giyineceksiniz’ demediler, derlerse bu özgürlükler ortamından çıkar, faşizmin alanına girer.

Unutmayın; bu ülkede üniversiteye başını kapayarak girmek isteyen insanların yani, özgür düşünebilen kadınların tercihlerine karşı mücadele etmek uğruna yasaklar getirildi. Ben asistanlığım döneminden hatırlıyorum, genel öğrenci kitlesi neredeyse tamamen solcu olan üniversitede dört adet başı kapalı kızı içeriye almamam talimatıyla kapıya nöbetçi dikildiğimi söylemeliyim. Bugünlerde o tür tavırlar bana acıklı geliyor. Bu tavırların sergilendiği bir toplumda AKP’li politikacıların kendi eşlerinin tercihleri için mücadele etmelerini gayet saygıdeğer, gayet anlamlı da buluyorum. Başbakan’ı düşünün; durmadan sadece başörtüsünden ibaretmiş gibi sunulan karısının hakları için neden mücadele etmesin, neden bu yüzden istenmemeyi kabul etsin? Bekir Coşkun’a soruyorum: Sen olsaydın Başbakan’ın yerinde, kabul eder miydin bu tavrı?...

Sen kendi özel yaşamında nasıl tercih edersen et ama başkalarına farklı tercihleri nedeniyle baskı uygulanmasına evet deme... İlke o kadar basit. Böylece kendine baskı uygulanmaması hakkını ele geçirirsin.

Bu konuda son söz olarak şunu söyleyeyim; asistanlığımda o gün bana tersine talimat verildiği halde dört kızı aynen içeriye aldım ve dahası sınıflarına kadar da götürdüm. Solcu öğrenciler beni anlamıştı o dönem ama üniversite yönetimi ile başım belaya girdi tabii ki... Daha sonra 1402 ile kovulmamın bu olayla bağlantısı var mı bilmiyorum. Umurumda da değil; önemli olan vicdanların özgür ve rahat olmasıdır. Bir de şu var; türban meselesi rejim sorunu değil sadece bir kamusal alanı demokratlaştırma meselesidir.

Bir de Coşkun, Erdoğan’ı ‘istemem’ çünkü diyor ve ekliyor: “Onun yıldız ülke müjdeleri benim umurumda değil.” Ve ‘O istikrar denilen süreç umurumda değil’ de demiş.

Bunları istemediğini ve umursamadığını yazabilen bir yazar, galiba 2002 yılındaki ekonomik krizi ya hissetmedi ya da unuttu diye düşünmek zorundayım.

Çünkü o krizde binlerce meslekli, bilgili, birikimli insan bir gecede işsiz kaldı. Emekle kurulmuş şirketler sallandı, yatırımlar riske atıldı. O günler nedeniyle halk, düzen partilerinden desteğini tamamen çekti ve AKP’yi iktidara getirdi.

O günlerden bu yana AKP istikrarı sağladı ve istikrar olduğu için Türkiye’nin yıldızı da parlıyor. Eğer AKP’nin oyları azalmadıysa ve tersine yükseldiyse bu ekonomideki performansa bağlıdır. Türban konusundaki tartışmalar, krizler bu peformansı riske atıyor. Bunu AKP yöneticileri görüyor ancak düzen savunucusu olduklarını iddia edenler göremiyor. Çünkü yazarın dediği gibi ‘istikrar pek de umurlarında değil.’

İşte bu kafa, AKP’nin tekrar yükselmesini önlemek için ekonomik kriz çıkartılmasına bile destek verebilir.

Ben Türkiye’yi düşünürüm ve şunu biliyorum ki; Türkiye şu anda dünyada gerçekten yükselen bir yıldız. Bu ülkenin yurtiçi milli geliri 2008 yılında 10 bin doları aşacak. Benim kilitlendiğim tek hedef orası.

Serdar TURGUT (Akşam)


BEKİR ÇOŞKUN NE YAZMIŞTI?

İstemem...

BEN Tayyip Erdoğan'ı "cumhurbaşkanı" görmek istemem.

Çünkü:

367 sayısı, her şarta uyan maddeler, kılıflar, kalıplar, uydurmalar benim umurumda değil.

Ben; bir siyasetçinin yüzde 30 küsur oy ile TBMM'nin yüzde 60'ına sahip olup ülkeyi beş yıl yönetmesi bile tartışılırken... Aynı kişinin beş yıl önceki aynı oy ile, bu kez artı 7 yıl cumhurbaşkanı olmasını demokrasinin hiçbir yerine sığdıramam.

Beş yıl önce AKP'ye oy veren birisine sorsalar:

"Bu seninki nasıl bir oy ki, arkadaşı beş yıl başbakan yapmaya yettiği gibi, şimdi de artı yedi yıl cumhurbaşkanı yapmaya yetiyor?.."

*

Ben Tayyip Erdoğan'ı "cumhurbaşkanı" görmek istemem.

Çünkü:

Ağızlarındaki "Atatürk" sözcükleri, dillerindeki "cumhuriyet" kelimeleri, söylemlerindeki "laiklik-maiklik" lafları umurumda değil.

Ben; Türkiye'nin türbanlı bir hanım tarafından temsil edilmesini, tüm dünyanın karşısına "Türkiye'nin first leydisi" olarak bir tesettürlü-türbanlı kadının çıkmasını istemem...

*

Ben Tayyip Erdoğan'ın "cumhurbaşkanı" olmasını istemem.

Çünkü:

Onun "yıldız ülke" müjdeleri benim umurumda değil.

Ben; daha geçtiğimiz cuma günü Kırıkkale'de "Bir çocuğum var" diyen kadına dönüp "Bir tane yetmez, yola devam" diyen... "Bakabildiğiniz kadar değil, doğurabildiğiniz kadar doğurun" diye düşünen bir zihniyetin ülkenin tepesine oturmasını istemem...

*

Bizim aydınlık umutlarımız, ışığa doğru bir yolumuz vardı.

Bizler her şeye rağmen çağdaş, uygar, Batılı bir toplum olmak için çırpınıp durduk.

Çocuklarımıza "Dağ başını duman almış" olsa bile, Mustafa Kemal'in tasarladığı parlak bir geleceğe doğru "yürümeyi" şarkılarla öğrettik.

Şimdi ise; tarikat okulları ile donatılmış bir Anadolu'yu, türbanlılara vaat edilmiş üniversiteleri, laikliği değiştirme olanağı sunulmuş devlet adamlarını, ulema özlemlerini, imamlar tarafından yönetilen bir Türkiye'yi istemem...

O "istikrar" denilen süreç umurumda değil.

Çünkü:

Benim için bir tek Türkiye var.

Onun başına Tayyip Erdoğan'ı "cumhurbaşkanı" istemem. 
Bekir ÇOŞKUN (Hürriyet)



Bu haber 308 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,847 µs