En Sıcak Konular

'İlk defa Türkiye’de hukuk askere dokunmaya başladı'

4 Aralık 2010 19:50 tsi
'İlk defa Türkiye’de hukuk askere dokunmaya başladı' “Doğan Grubu’na vergi cezası olayı, Anayasa değişikliğinin başörtüsüne indirgenmesi gibi olaylara rağmen, bilanço yaptığımda, AK Parti’nin sevapları günahlarına ağır basıyor.”

NEDEN HASAN CEMAL

21. yüzyılın dünya konjonktürü Türkiye’ye çok büyük fırsatlar sunuyor. Dış dinamikler, ilk kez Türkiye’nin barış içinde gelişmesinden, büyümesinden, sivilleşmesinden, demokratikleşmesinden, çağdaş bir hukuk devleti olmasından yana çalışıyor. WikiLeaks belgelerinden de anlaşıldığı gibi, sadece İsrail ve Amerika’da iktidardan düşmüş silahçı ve savaşçı neoconlar Türkiye’de askerin siyasete müdahale etmesini ve darbelerin sürmesini istiyor. Eskisi gibi dünyadan destek görmemesine rağmen asker, sivil siyasi otoritenin yönetimine girmemek için hâlâ direniyor. Türkiye’nin, iç ve dış dinamiklerin yardımıyla büyük bir değişimden geçtiğini, sivilleştiğini fark edemiyor. Hükümetin görevden almasına rağmen, Balyoz davası sanığı üç generalini, askerî yargıyı devreye sokarak terfi ettirmeye çalışıyor. Ordu, darbe sanığı paşaların terfileri konusunda niye bu kadar direniyor? Türkiye’de asker-sivil ilişkileri nereye gidiyor? Batı demokrasilerinde olmayan askerî yargı, bizde varlığını neye dayanarak devam ettiriyor? Askerin, gerçek bir demokratik ülkenin ordusu olmamak için gösterdiği direnç, halk tarafından nasıl karşılanıyor? Hükümetin, Genelkurmay’ın direnmesine rağmen, generalleri açığa alması, altı ay sonraki seçim sonuçlarına nasıl yansıyacak? Seçmen, bu konuda CHP’yi nasıl değerlendirecek? Bütün bu soruları, bu ülkedeki asker-sivil ilişkileri üzerine müthiş kitaplar yazan, son kitabı da Türkiye’nin Asker Sorunu- Ey Asker, Siyasete Karışma! adıyla çıkan Hasan Cemal’e sorduk.

* * *

NEŞE DÜZEL: Askerlerin, sivil iradenin emirlerini dinleyeceği bir döneme girdiğimizi sanıyorduk ama galiba yanılmışız. Hükümet, darbe sanığı generallerin terfilerini, yasanın kendisine verdiği hakkı kullanarak durdurmak istiyor. Ama ordu, o generallerin terfi etmesi için uğraşıyor. Ordu niye bu konuda bu kadar direniyor?


HASAN CEMAL: Direniyor... Çünkü bugüne kadar Türkiye’de asker hep başına buyruk davrandı. Kendine laf söyletmedi. Kendini hep halktan yukarıda gördü. Önce darbe anayasalarıyla kendine özel bir hukuk sistemi yarattı ve kırmızıçizgiler çizdi. Sonra bu rejimin içine kırmızıçizgileri uygulayacak bazı kurumlar yerleştirdi. Böylece hem önemli konularda son sözü daima kendisi söyledi hem de kendini, hukukun üstüne oturtarak dokunulmaz kıldı. Bu yüzden de şimdi, üç paşasına el sürdürmek istemiyor. “Bunlar hakkında kararı ben veririm, son sözü ben söylerim” diyor.


Söyleyebiliyor mu peki?


Cayırtı da zaten bundan kopuyor. Bu ülkede seçilmiş hükümet, ilk defa “Kardeşim artık bazı şeyleri Batı demokrasilerinde olduğu gibi sivil siyasi otorite olarak ben yaparım, son sözü ben söylerim” diyor. Bu çok önemli bir şey! Çünkü demokrasilerde asker, sivil siyasi otoriteye tabidir. Son sözü seçilmiş siyasiler söyler. Türkiye’de de ilk defa bu süreç başladı.


Türkiye tam olarak nasıl bir sürece girdi?


Yüksek Askerî Şûra’da, asker, istediği kararları geçiremedi. Sivil otorite, askere, “hayır öyle olmayacak, böyle olacak” dedi. İlk defa Türkiye’de hukuk askere dokunmaya başladı. Nitekim bir süredir darbe girişimleri de artık bu ülkede sivil mahkemelerde yargılanıyor. Darbe tezgâhları kuran askerler, sivil savcılarca sorgulanıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyorlar. Kısacası, Balyoz, Ergenekon gibi davalar bu ülkede askere ilk defa hukuku hatırlattı. Onlara, “hukuk var” dedi. Ve asker, Balyoz davasında üniformalı kişilerin sanık olmalarını engelleyemedi.


Engelleyemeyince ne oldu?


Engelleyemeyince, asker, şimdi bu kez, Balyoz’da sanık oldukları için hükümet tarafından terfi ettirilmeyen üç paşasıyla ilgili direniyor ve onları terfi ettirmeye çalışıyor. Şunu söyleyeyim... Zaten bütün bu Balyoz ve Ergenekon davaları aslında askerin demokrasiyle ve hukuk düzeniyle olan sorununu ortaya koyuyor.


Bu davalar beraatla sonuçlanırsa ne yaşanacak peki? Askerin demokrasiyle ve hukukla bir sorunu olmadığı mı ortaya çıkacak?


Neşe Düzel, ben bunu kendi gençliğimde yaşadım. Biz 12 Mart 1971 darbesinden önce cuntasal faaliyetler içindeydik. Darbe yoluyla siyasi partilerin kapısına kilit vurup, çok partili rejime son verip, tek partili askerî sistemi, yani bir tür Baas rejimini Türkiye’ye getirecektik. Darbe ortamını hazırlamak için de sağa sola bomba atmak ve attırmakla uğraştık. Mesela Ankara’da orduevinin önünde polisin üzerine iki yönden bomba atılacak ve Sıhhiye tarafından gelen gençlik, “ordu-gençlik el ele” diye bağırtılarak orduevine yürütülecekti. Anlayacağın, bir darbe ortamının hazırlanması için bu ülkede böyle bir sürü şey yapılıyordu.


Bu bombadan ötürü polisler ölmeyecek miydi?


Bilmiyoruz... Hafif bomba olacaktı... İşte bu yaşadıklarımızın sonucunda Madanoğlu davası ortaya çıktı. Fakat bu dava beraatla sonuçlandı. Benim görebildiğim kadarıyla, 9 Mart darbe girişiminde bulunanlar masumiyetten beraat etmediler. Madanoğlu davası, ordunun üst kademesine uzandığı, Faruk Gürler, Muhsin Batur Paşalar da işin içinde olduğu için bu davanın önü kesildi. Balyoz ve Ergenekon davalarında bazı hukuka aykırılıklar yaşansa da, bu davalarda da çok fazla masumiyet durumu yok. Özden Örnek günlüklerini, ardından da Mustafa Balbay günlüklerini okuduğunuzda... Bir de Balyoz döneminde, 2002’nin aralık’ından itibaren yapılan toplantıları ve oradaki konuşmaları, daha sonra 2003- 2004’te planlanan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz darbe hazırlıklarını üst üste oturttuğunuzda, bu işleri biraz bilen biri olarak ben, darbe tezgâhlarının çok açık olduğunu görüyorum. Bu işlerin içinde olanların, bu tezgâhların hesabını mahkemelerde vermeleri gerekir.


Ama ordu, darbe sanığı generallerin terfilerinde ısrar ediyor. Bu generallerin darbe sanığı olması Genelkurmay’ı hiç rahatsız etmiyor mu?


Bu çok önemli bir soru. Rahatsız etmesi lazım. Zaten rahatsız etmeye başladığı vakit, Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinin önü açılacak.


Bu darbe sanıklarından biri aynı zamanda Çukurca’da kendi mayınlarımızla kendi askerlerimizi öldürdüğümüzde, “olur böyle şeyler” diyerek gerçeği halktan gizlemiş ve suçu PKK’ya atmış biri. Niye ordu böyle birini korumak istiyor?


Vahim. Ama en az söylediğin kadar vahim olan bir de şu... O zamanki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ idi. Kara Kuvvetleri Komutanı bugünkü Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’di. Onlar da bunu mutlaka biliyorlardı. Ama bu olayın üstü örtülmek istendi. Aslında bu bir zihniyetin sonucudur. Başbakanlık yaptığı 1990’larda bana Demirel’in hep söylediği bir şey vardı. “Bak Hasan Cemal, asker eleştirilirse, terörle mücadelede yaptığı yanlışlar sergilenirse, o zaman askerin morali bozulur ve terörle mücadele çıkmaza girer” derdi.

Devamı için tıklayın



Bu haber 924 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,887 µs