En Sıcak Konular

Osmanlı'da bayram merasimi

13 Kasım 2010 11:47 tsi
Osmanlı'da bayram merasimi Osmanlı sarayı cülus törenlerinden sonra en fazla ehemmiyet gösterdiği günler Ramazan (iyd-i fıtır) ve kurban (iyd-i edhâ) bayramı merasimlerdi.

II. Mehmed'in (Fatih) kanunnamesinde yer alarak belli bir usul dâhilinde uygulamaya konulan bayram merasimleri diğer bir deyişle muâyede, dönem dönem yapılan değişikliklerle birlikte Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar yürürlükte kalmıştır. Kânunnâme-i Âl-i Osman'da devlet erkânının padişah ile ne şekilde bayramlaşacağı tafsilatlı bir şekilde anlatılır.

" Ve bayramlarda meydân-ı divâna taht kurulup çıkmak emrim olunmuştur. El öpüldükte vüzerâm ve kâdı askerlerim ve defterdârlarım kafadârım olub duralar. Ve hocama ve müfti'l-enâma ve vüzerâma ve kâdı askerlerime ve başdefterdârıma ve nişancıya kendüm kalkmak kânunumdur."

Ramazan (iyd-i fıtır) ve kurban (iyd-i edhâ) bayramı merasimleri, sarayın cülus törenlerinden sonra en fazla ehemmiyet gösterdiği ve saray geleneği içerisinde teşrifat kaidelerinin, en kapsamlı tatbik edildiği törenlerdir. Günler öncesinde başlanılan hazırlıklarda, sarayda her daire baştan aşağı elden geçirilir temizlenir ve döşenir, tamire muhtaç yerler onarılır, saray sakinlerine yeni giysiler dikilir takımlar alınırdı. Temel usullerde aynı olmakla beraber Ramazan ve Kurban merasimlerinin kendine özgü farklı ritüelleri bulunmaktaydı. Örneğin 17. yüzyılda tutulan teşrifat kayıtları, Ramazan tebriklerine ayın yirmi altıncı günü başlandığını gösterir. Bu günde sadrazam, yanına maiyetini de alarak 'alay merasimiyle' şeyhülislâma bayram tebriğine gider ve hep birlikte iftar açılırdı. Sadrazam, Kurban bayramı öncesinde de, benzer bir tebrikleşme ziyareti yapar iftar yerine tatlı, kahve ya da şerbet ikramı yapılır buna mukabil şeyhülislâm da ertesi gün iade-i ziyarette bulunurdu. Arife gününde saray, 'Arife Merasimi ile Enderûn'daki 'Arife Divanı'na ev sahipliği yapar. Öğle namazının ardından gerçekleştirilen merasim, padişahın Hasoda Kasrı meydanına konulan tahta oturarak tebrikleri kabul etmesinin akabinde duaların ve Fatiha suresinin okunmasıyla nihayete ererdi. Şayet padişah, Arife Merasimine iştirak edemeyecek olursa varlığının nişanesi mahiyetindeki sarığı, bir taht üzerine konulur ve tören öyle icra edilirdi.

Bayram gününe gelindiğinde haftalar öncesinden başlanan tüm hazırlıklar doruk noktasına ulaşmış, devletin, tüm kurumlarıyla katılacağı görkemli merasime gelinmiş bulunulmaktadır.    

Bu görkemli törenin öncesi ve sonrası Esad Efendi'nin Teşrifat-ı Kadime'sinde en ince detayına varıncaya kadar anlatılır.

Arife gecesini neredeyse hiç uyumadan dua ve tebriklerle geçiren padişah, sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesi'nde ya da Saray Mescidi'nde cemaatle eda ettikten sonra Hasodaya geçer. Burada hizmetliler, sultana resmi kıyafetini usulünce giydirip hoş rayihalar sürerek muâyedeye hazır hale getirirler. Sultan, büyük merasim öncesi Hasodada,  muâyede-i havas adı verilen başta darüssaade ağası olmak üzere silahdarın, musahiplerin ve tüm Enderun ileri gelenlerinin katıldığı küçük bir tebrik merasimi yapılır.

Bu tür merasimlere mahsus altın işlemeli taht, bayram sabahı üzerinin tezyinatı tamamlanarak Bâbüssaâde önüne yerleştirilir. Padişah yanında maiyetiyle beraber Hasoada'dan yine dualar eşliğinde ayrılarak kendine hazırlanan tahta alkışlar eşliğinde oturur ve böylelikle muâyede-i umûmi denilen büyük tören başlamış olur. Padişahın tahtına oturmasıyla birlikte büyük bir titizlikle hazırlanan protokol kuralları gereği herkes kendine ayrılan yerde yerini alır. Arka planda çalınan mehter marşlarına Enderun çavuşlarının Aleyke avnullah (Allah'ın yardımı üzerine olsun) nidaları eşlik eder. Evvela sultanın hocası padişahın elini öper padişahta hürmeten ayağa kalkarak hocasına mukabelede bulunur. Sonrasında sırasıyla sadrazam, vezirler, Rumeli ve Anadolu Kazaskeri, silahdar ve ocak ağaları son derece intizamlı bir şekilde sultanın huzuruna gelerek etek öperek bayramlaşırlardı. Etek öpme ritüeli, şahsında devleti temsil eden makama duyulan saygının simgesel bir ifadesidir.

Hükümet ricalinin bayramlaşması bittikten sonra sırayı ilmiye sınıfı mensupları alırdı. Evvela şeyhülislâm padişahın huzuruna gelerek etek yerine sadece el öper sultan ise İstirahat-ı hümâyun padişahım devletinle bin yaşa sesleri eşliğinde ayağa kalkar ve şeyhülislâmla musafahada bulunarak karşılık verir. Bu uzun ve meşakkatli tören, başladığı gibi yine dualarla ve alkışlarla sona erer.

 Muâyede-i umûminin hemen akabinde bayram alayına katılmak üzere haremine geçen sultan,  burada resmi kıyafetini çıkartarak bayram namazına gitmek için hazırlanır. Padişah etrafını kuşatan bir kortej içerisinde önceleri Ayasofya Camii'ne inşa edildikten sonra da Sultan Ahmed Camii'ne gelerek kalabalık bir cemaatle namazını kılardı. Elbette padişahın saraydan çıkışı, süslenmiş bir at üzerinde camiye gidişi, camide karşılanması sırasında uyulması gereken pek çok kaide bulunmaktadır ve bu kaideler de usulü dâhilinde hiçbir karışıklığa meydan verilmeyecek bir biçimde icra edilirlerdi. Örneğin; sultan camiye ulaşmadan önce hazinedarbaşı camiye gelir, padişahın namaz kılacağı mahalli hazırlar, seccadesini serer ve mahfil-i hümâyunda buhurlar yakarak camiyi padişaha ve cemaate hazırlardı.

Bayram namazı hiçbir usul atlanmadan yerine getirildikten sonra saraya dönüş merasimi de gidiş merasimine benzer bir biçimde yürütülür, hünkâr, etten bir duvar misali etrafına örülen kortejiyle birlikte saraya avdet ederdi. Saraya ulaşan birliğe, Kubbealtında ziyafet verilir ve ihsanlarda bulunulurdu.

 Bazı devirlerde padişahların halka açık şenlikler düzenlediği, çeşitli eğlencelerin tertip edilerek ikramlarda bulunulduğu, güreş müsabakalarının yapıldığı, orta oyuncular ile meddahların şehrin farklı semt­lerinde sahne alarak halkı eğlendirdiği, geceleri yakılan meşaleler ve kandillerle de şehrin bayram kutlamasına dâhil ettirildiği bilinmektedir.  Hünkârın, bayramın son günlerine doğru Eski Saraya (Saray-ı Atîk) gelerek valide sultanlarla ve sarayın hizmetlileriyle bayramlaşması da ayrı bir gelenek idi. Padişahın saraya gidişi ve gelişi sırasında şehir halkı, alayın geçeceği yollar üzerinde merakla yerini alır ve bu görkemli merasim alayı sona erinceye kadar seyre koyulurdu. Her iki bayramda yapılan seremoni hemen hemen aynı olsa da Kurban Bayramının getirdiği yükümlülüklere ilaveten hünkârın bizzat iştirak ettiği bir tören daha vardır. Kurban Bayramı günü padişahın bir ve ya birkaç adet kurban kesmesi adet haline gelmiştir. Bayram namazı dönüşü yapılan bu merasimde padişah adına on sekiz kurban kesilirdi.

19. yüzyıla gelindiğinde bayram merasiminin birkaç değişikliğe uğradığını görmekteyiz. Değişiklikler içerisinde en mühimi Topkapı Sarayı'nın Dolmabahçe'ye nakliyle birlikte tüm muâyedenin artık burada icra ediliyor olmasıdır. Önceleri bayram namazı için Ayasofya ve ya Sultan Ahmed Camileri kullanılırken sarayın taşınmasıyla birlikte Beşiktaş tarafındaki camiler tercih edilmeye başlanmıştır. Klasik dönemdeki ihtişamlı törenlerin yerini değişen saray hayatının getirdiği tabir-i caizse alafranga merasimler almış ve daha sade bir forma kavuşarak imparatorluğun sonuna kadar devam ettirilmiştir. Yeniçeriliğin lağvedilmesinin akabinde ortadan kaldırılan mehter-i hümâyunun yerine geçen saray orkestrasının, bayram merasimlerinde Türk müziğinin yanı sıra Batı müziği de çalması getirilen yeniliklere bir örnektir. Bu dönemin bir farklılığı da harem sakinlerinden hanım sultanların, kadınefendilerin, ikballerin atlı arabalarla bayram alayını seyre çıkmaları ve tebrik törenini Dolmabahçe'nin büyük muâyede salonundan izlemeleridir. Yine bu dönemde sultanın devlet erkânıyla bayramlaşması sona erdikten sonra hareme gelerek hizmetlilerin kurduğu harem mızıkasını dinlemesi ve müzik eşliğinde yaş sırasına göre harem sakinleriyle bayramlaşması usulü getirilmişti.

1261/1845'te çıkarılan bir nizamnameyle önceden adet olduğu üzere memurların amirlerinin evlerine giderek bayramlaşmaları kaldırılmış sadece devlet dairelerinde bayramlaşmak kâfi görülmüştür. Son bayram alayı ise Sultan Vahdettin'in katılımıyla Kurban Bayramı münasebetiyle 1340/1922 senesinde gerçekleştirilmiştir.

KAYNAKLAR

İ.H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilatı, s.201-211

Esad Efendi, Teşrifat-ı Kadime, s. 44-63

N. Sakaoğlu, 'Bayram Alayı', Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedisi, c.II, s.99-101

R.E.Koçu, 'Bayram Alayı', c. IV, s. 2292-2296

Dündar Alkılıç, 17. yüzyıl Osmanlı Saray Teşrifatı ve Törenleri, Doktora Tezi, Atatürk Üniv.

Nazlıgül Bulut / Dünya Bülteni



Bu haber 2,897 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,996 µs