En Sıcak Konular

'Tuvaletler ceset dolu'

4 Haziran 2010 13:19 tsi
'Tuvaletler ceset dolu' İsrail ordusunun saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisindeki gazeteci Ayşe Sarıoğlu o korkunç saatleri anlattı: Bir de baktım ki üzerimde kırmızı noktalar var, silahlarını bana doğrultmuşlar

Yasemin Çongar / Taraf

Ayşe Sarıoğlu 27 yaşında. Ankara’da doğup büyümüş, beş yıldır İstanbul’da yaşıyor. Bilkent Üniversitesi’nden mezun ve şu anda, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Siyaset Bilimi mastırını tamamlayabilmek için Peyami Safa ve muhafazakârlık üzerine yazdığı tezi bitirmeye çalışıyor. Bir yandan da, gazetecilik yapıyor. Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine, bu seferi Taraf ’a yazmak üzere binmişti Ayşe. Dün sabaha karşı Ben Gurion Havaalanı’ndan gönüllüleri getiren uçakla İstanbul’a döndü ve Adlî Tıp’taki muayenesinin ardından, gazeteye geldi. Ayşe’yle, Mavi Marmara’nın İsrail askerlerinin müdahalesiyle hunharca yarıda kesilen ama bir bakıma da amacını fazlasıyla yerine getiren “Gazze seferi”nin her ânını konuştuk.

» Bu sefere katılmaya niye karar verdin?

Filistin konusuna duyarlı bir insanım, bu konuda tarafım. Ama bu sefere muhabir olarak gitmek istedim. Gazetecilik açısından bunun önemli olduğunu düşünüyordum ve Taraf ’la konuşup muhabirlik yapmak üzere anlaşınca da hiç tereddüt etmedim. Gidip haber yapmak istiyordum.

 
» Yola çıkarken, Mavi Marmara’nın nereye varacağını düşünüyordun?

Hedef Gazze’ydi; ona kilitlenmiştik. Hatta ben, ailemin de tavsiyesiyle, Gazzeli çocuklara götürmek üzere bol miktarda şeker aldım yanıma. Sonuçta Gazze’ye varmayı başarıp başaramayacağımızı bilmiyordum. Ama büyük iyi niyetle, uzun bir yolculuk olabileceğini, belki Gazze’ye varana dek çok beklemek zorunda kalabileceğimizi düşünerek yola çıktık. Hatta yanıma bir sürü antibiyotik aldım; hayatta içmem ama B, C vitaminleri aldım. En kötü ihtimalle, Gazze’de çok ihtiyaç var, orada bırakırım, boşuna yük olmaz diye çeşitli ilaçlar taşıdım. Konservelerimi kendim götürdüm. Bayağı bir hazırlıkla gittim.

 
» Hiç olay çıkacağını düşünmedin mi?

Düşündüm. Geçen sefer Mısır’da olanları biliyordum. Ama gemi olduğu için, arkasından daha büyük eylemler geleceğini düşünecekleri için, bu seferin İsrail açısından daha büyük bir kırılma noktası olduğunu anlıyor ve İsrail’in daha temkinli yaklaşmasını bekliyordum. Sonuçta Mısır’dan Gazze’ye girilmiyor yani. Kesinlikle bu yaşananları beklemiyordum.

 
» Bu seferden önce İHH ile özel bir bağlantın, tanışıklığın var mıydı?

Gazeteci olarak biliyordum onları. Ayrıca bir bağlantım yoktu. İHH yetkilileri de dahil olmak üzere herkesle yolda tanıştım.

 
» Yola çıkmadan İHH’nın hazırlık toplantılarına katıldın mı?

Hiçbirine gitme fırsatım olmadı, tezime çalışıyordum.

 
» Sen kişisel olarak nasıl bir hazırlık yaptın?
Fiziksel olarak, psikolojik olarak hangi ihtimallere göre tedarikliydin?

Altmış beş litrelik dağcı çantalarından aldım. Kendimce içini çok mantıklı şekilde doldurdum. “Bir hafta” dediler yolculuk süresi için. Ama bu iş bir haftada bitmez kesinlikle diye, 15-20 günlük eşya hazırladım. Tabii, deniz yolculuğu bu, yemek ihtimali olmaz diye, konserveler aldım. Hatta çok komik, o kadar rahat bir yolculuk bekliyormuşum ki, gözaltı kremi ayrı, yüz kremi ayrı, vücut kremi ayrı... hepsini aldım. Arkadaşlarım dalga geçti, “Ne kadar ciddi bir yere gittiğinin farkında değil misin” diye... Farkındaydım tabii ama hayat da devam ediyor... Hem iyi bir niyetle gidiyoruz, ne olabilir ki diyordum. Tabii, gazetecinin yanında olması gereken her şeyi aldım. Fotoğraf makinem, ses kayıt cihazım, laptopum vesaire...

 
 Tek silahım tırnak törpüsüydü
» Silahın yoktu yani?

Ne silahı? Kimsenin silahı yoktu. Benim küçük bir çakım vardı, tırnak makası, törpü olan cinsten. Onu da çantanın en görünür yerine koymuştum ki, olası bir durumda hemen bulunsun, kimse eşyalarımı aramasın diye... Sonra baktım gemide ele geçen silahlar diye dizdikleri şeyler arasında benim ufak çakı da var. Kimsenin silahı yoktu, bıçak, tabanca vesaire yoktu.

 
» Yola çıktığınız güne dönelim...

Akşam Fatih’te İHH’nın önünden otobüs kalkıyordu Antalya’ya gitmek üzere. Onlarla tanışmış olurum diye bir gün sonra uçakla gitmek yerine otobüse bindim. Nasıl insanlar var, kimler var? Gittim baktım. Dünyanın her yerinden aktivistler vardı. İspanyollar vardı, onlarla çok yakın arkadaş olduk sonra. Bol bol dayak yedi onlar da. El Cezire ’den birkaç muhabir vardı. Yabancı basından, başka gazetelerden muhabirler vardı. Hep beraber güle oynaya gittik otobüsle. Antalya’da da öyleydi... Yolculuğun süresi uzadı, iki üç gün bekledik. Ama ilgi de arttı burada, daha fazla gazeteci katıldı.

 
» Gemiye toplam kaç kişi bindiniz?

Altı yüz dendi bize. Tam rakam 586 sanırım.

 
» Önce bir stadyumda toplandınız değil mi...

Evet, yabancılar stadyumda yattı kalktı, beklerken. Basın mensupları olarak biz başka bir yerde geceledik. O stadyumu görmeniz lazımdı gerçekten. Çünkü insanlar, esnaf, gençler ziyaret geliyorlardı. Dolup taştı stat. Herkes “Biz gidemiyoruz, siz bizim yerimize de gidiyorsunuz, Gazzelilere şunu söyleyin, bunu anlatın, böyle yapın, bir bu sefer gelemedik...” diyordu. Antalya’daki hava çok ilginçti. Araba konvoylarıyla uğurlandık.

 
» Gemide yük yoktu, sadece gönüllüler vardı, öyle mi?

Kargo gemisi değildik. Yolcu gemisiydik ama yine de biraz yardım malzemesi götürüyorduk.

 
» Kargo gemilerinin yükü arandı mı, konşimentoları hazırlandı mı?

Tabii, tabii. Gemiler arandı. Dokuz gemiydik başta. Sonradan sabotaj filan dendi, Challenger’lardan biri arızalandı. Onun yolcularını biz aldık. Kargo gemileri zaten ayrıca yola çıktı. Bizle bir ilgisi yoktu. Onlarla Kıbrıs’ta buluşacaktık. Bunun bir nedeni de Yunan milletvekillerinin bize katılmak istemesiydi. Kıbrıs Rum yönetimi engel oldu, sonra kuzeyden geldiler. Diplomatik bir sorun yaşandı orada.

 
» Geçen hafta perşembeyi cumaya bağlayan gece denize açıldınız...

Gece 12:30’da neşe içinde çıktık yola. Biz gazeteciler hemen basın odasına yerleştik, çalışmaya, ilk haberlerimizi hazırlamaya başladık.

 
» Nasıl bir düzen vardı gemide? Nerede uyudunuz?

Birinci katta kadınlar kalıyordu. Zaten daha önce Adalar’a sefer yapan bir gemi. Aynı koltuk düzenleri duruyor. Herkesin uyku matı vardı, uyku tulumu vardı. Yataklar serildi, kimi insanlar koltukların üzerine, kimi insanlar yerlere yattı. Kadınların durumu daha rahattı çünkü sayımız azdı. Erkekler çok kalabalık oldukları için ikinci katta biraz üst üsteydiler. Üçüncü katta basın odası vardı. Sadece basın mensupları girebiliyordu. Televizyonumuz ve 24 saat internet bağlantımız vardı. En üst katta ise, sonradan baskının gerçekleştiği yerde televizyonların canlı yayın yaptığı alan vardı.

 
» Topluluğu biraz anlatır mısın? Doksanı kadın 600’e yakın insan arasında yaş, din, dil farklılığı çok muydu?

En çok o farklılığa şaşırdım. Her meşrepten insan vardı. Arap, Afrikalı, Kosovalı, Boşnak, İngiliz... Ama herkes o kadar coşkuluydu ki, hiç durmadan şaşırdım yolculuk boyunca.

 
» Çocuklar vardı deniyor...

Hayır. Bir tek gemi mürettebatından birinin çocuğu Türker Kağan ile annesi Çiğdem Hanım vardı. Tek çocuk oydu.

 
» İlk olarak Kıbrıs açıklarında demirlediniz sanırım. Ne zaman vardınız oraya?

Perşembe gecesi yola çıktıktan sonra cuma günü 14:00 civarında Kıbrıs açıklarında demirledik. Ve pazar gecesi 3:00’e kadar hiç hareket etmedik.

 
» Gergin bir bekleyiş miydi bu?

Çok yoğunduk. Basın açıklamaları oluyordu. Haber geçiyordum Taraf ’a... Challenger’dan yolcular geldi, onları aldık. Meşguldük yani.

 
 Gemideki kadınlar kına yaktı
» İlk 24 saat nasıl geçti? Gemide bir günü anlatır mısın?

Ben sürekli haber peşindeydim, gazetecilerin günü diğerlerinden farklıydı. Basın sürekli çalıştı, çünkü hikâyeleri değişik olan çok fazla insan vardı. Onlarla konuşup yazıyordum. Gönüllüler ise gayet neşeliydi, herkes kendi meşrebine, inancına göre bir şeyler yaptı. Bunu abartarak söylemiyorum, bir yanda dua okuyanlar, başka bir yerde sohbet edenler, şarkı söyleyenler, küçük küçük gruplar halindeydi herkes. En ilginci de, fotoğraflarını geçmeye vaktim olmadı maalesef ama gemideki kızlar ellerine kına yaktılar...

 
» Niye yaptılar bunu?

Araplarda da varmış bu âdet. Kurban verileceği zaman kına yakılırmış, hani bizde de kesilecek koyunlara yakarlar ya... Baskının bir gece öncesinde İranlı, Kuveytli, Yemenli, Türk kızlar ellerine kına yaptılar. » Kurban verebileceklerini mi düşündüler... Tam bilmiyorum.

 
» Ya Müslüman olmayanlar... Gayrımüslimlerle Müslümanlar arasında bir ayrışma var mıydı?

Hayır, herkes iç içeydi. Mesela benim haberini geçtiğim bir İngiliz vardı, adı Peter. Müslüman olmamıştı ama anlamaya çalışıyordu. Herkesle ayrı ayrı oturup konuşuyordu. O adamcağız zikir çekenlerle oturuyor, sonra gidip başkalarıyla yemek yiyordu. “Peter” diyordum, “kafan karışmıyor mu?” Çok hoşuna gidiyordu. Vatikan’ın sürgündeki Kudüs Başpiskoposu da vardı aramızda. 88 yaşında bir adam bu arada... Avrupalı vekiller de vardı tabii.

 
» Gazetecilerin dayanışması nasıldı? Öldürülen gazeteci Cevdet Kılıçlar’ı tanıyor muydun?

Evet, Cevdet Bey hiç basın odasından çıkmıyordu ki. Sürekli çalışıyordu. Hatta ben ona, “Ne kadar güzel bir yerdeyiz, cruisedayız, seyahat gemisindeyiz, çık biraz dolaş, güneşlen” diyordum... O hiç güverteye çıkmadı ama. “Bu gezme gezisi değil, çalışma gezisi... Bir dahaki sefere gezeceğiz” diyordu. Sonra baskın sırasında onu alnından vurulmuş halde gördüm.

 
» Baskına geleceğim... Ama öncesinde sizlerde nasıl bir beklenti vardı, tehlikenin farkında mıydınız, onu merak ediyorum.

En fazla Taksim’de olabilecek bir eylemdeki kadar bir şeyler olmasını bekliyorduk.
» Ne olabilirdi sence?

Gaz bombası, coplar, arbede... en fazla bu. Hatta plastik kurşun atabilirler diye düşündük. “Plastik kurşun, Allah muhafaza göze gelirse, kör eder...” diye düşünüyordum ben.

 
» Önlem almış mıydınız? Buna karşı sapanlarımız vardı sadece...

 
» Başka bir silah yok muydu?

Silah kesinlikle yoktu. Otuz adet gaz maskesi vardı, canlı yayın yapan arkadaşlara onlar dağıtılmış.

 
» Gemiye İsrail askerinin indirme yapabileceğini düşünüyordunuz öyleyse...

En azından ben öyle düşünüyordum. Gemiye müdahale etmek isterlerse, çıkacaklardı. Diğer türlü gemiyi batırmaları gerekirdi, o çok şiddetli olurdu. Gemiye çıkartma yapıp bizi durduracaklarını, rotamızı değiştirmeye zorlayacaklarını düşünüyordum. Gemiye çıkartma yapmak için de gaz bombası atabilir, ses bombası, plastik kurşun. Olacak budur, sonra da bizi sınırdışı ederler...

 
» Grubun amacı sadece yardım malzemesi götürmek değildi anladığım kadarıyla. Ablukaya karşı bir eylem amacı da vardı değil mi?

Grubun amacı yardım götürmekti. Hatta paketlenmiş oyuncaklar, çocukların yazdığı mektuplar vardı. Türkiye’den çocuklar Gazze’den çocuklara “Sevgili kardeşim” diye mektuplar yazıp oyuncaklarını göndermişler. Çok sembolik, çok anlamlı ama şimdi bakınca çok naif şeyler götürüyorduk. Çocuk parkları taşıyorduk onlara.

 
» Olası riske karşı hiç hazırlık yapmadınız mı gemide?

Mühim olan gaz maskeli arkadaşlarımız canlı yayını sürdürsünler diye düşünüyorduk. Saflığa bakar mısınız?

 
» İsrail’in uyarılarının ciddiyeti kavranmamış mıydı?


Bence kavranmamıştı. Çok sonra cezaevinde bir İsrailli asker bana, “Bilmiyor muydun bunun böyle olacağını, bu sonu, gelirken göze almamış mıydın” dedi. “Hayır,” dedim “bu kadarını tahmin etmiyordum. Ama öğrendim şimdi”. Güldü.

 
» Baskın ânında gemide Türk bayrağı çekili değil miydi?

Evet, ama Filistin bayrağı, Suriye, Kuveyt bayrağı, her milletin bayrağı vardı . İsrailli askerler ilk iş o bayrakları söküp denize attılar zaten. En başta da Filistin bayrağını... Hatta bende gaz maskesi niyetine, kefiye vardı, boynumda. Baskın başlayınca dışarı fotoğraf çekmeye çıktığımda, onunla ağzımı kapadım. Sonra kendi kendime “ne yapıyorsun” dedim. Allahım, kefiye yüzünden kadın olduğumu da anlamayacaklar. Hemen onu çıkardım, saçlarımı çözdüm ki karşılaşınca beni direnişçi sanmasınlar.

 
» Baskın pazartesi sabahı saat kaçta başladı?

Sabah ezanı okunduktan hemen sonra.

 
» Gemide ezan mı okunuyordu?

Evet, biri yerinden ezan okuyordu. Sabah ezanı okunmuş, insanlar abdestlerini almış, isteyenler namaza durmuştu.

 
» Ne oldu o sırada? Hava karanlık olmalı... Hava zifiri karanlıktı. Zaten etrafımızın

sarılmaya başladığını anlamıştık. Size haber atmıştım hatta. Yetmiş milde filandık. Sarıldığımızı anlayınca, uzaklaşma kararı aldık. Yaklaşırlarsa ciddileşir diye, rotayı Mısır’a kırmaya karar verdik. Seksen mile çıkacaktık. Açıldık. Sabaha kadar açılıp bekleriz, İsrail askerleri de döner gider diye düşündük. Çünkü biz uluslararası sularda bir müdahale kesinlikle beklemiyorduk. Basın dahil kimse beklemiyordu. Yetmiş sekiz mildeyken baskın yedik.

 
» Amaç uluslararası suları aşıp İsrail karasularına mı girmekti?

Grubun amacı dikkat çekmekti sanırım. Mısır açıklarında, Mısır karasularında kalmayı, birkaç gün geçirmeyi, bu esnada kamuoyu oluşturmayı planlıyorlardı. Haberler gittikçe artıyordu dünyada da Türkiye’de de. Ama sanırım İsrail paniğe kapıldı, haber akışını durdurmak istedi. Hatta sonra bunu İsrailli askerlerle bile konuştuk. Onlar da aceleci davrandıklarının farkındaydılar. Hapishanede bir İsrailli asker böyle söyledi bana.

 
» Zifiri karanlıkta namaz kılan insanlar var... Sen neredesin o sırada?

Ben bir hareketlenme sezince, basın odasından çıktım. O gece 2:00 ile 4:00 arası bir şey olmasını beklediğimiz için uyumamıştım.

 
» Uyarı mı almıştınız?

Hayır ama saat 22:30’dan itibaren etrafımızda hareket artmıştı, gemiler görüyorduk. Tepemizden helikopterler uçuyordu. Hatta 22:45’te bir basın toplantısı vardı. O iptal edildi. Can yelekleri dağıtıldı ne olur ne olmaz diye. Bir yandan uydu bağlantısı kesiliyordu sürekli, internet gelip gidiyordu. İsrailliler frekansları bozuyordu. Onlar bozdukça, biz alıcıları yükseltiyorduk. O şekilde ilerleyip bir şeyler olmasını bekliyorduk. Ama bu değildi beklediğimiz.

 
» Gemiye yaklaştıklarını, bir baskın olabileceğini hissetmiştiniz ama... Biliyorduk.

 
» Korkuyor muydun?

Hayır.

 
» Ya diğerleri?

Kimsede panik yoktu, herkes sakindi. Düşünsenize yaş ortalaması çok yüksekti. Bir sürü yaşlı insan vardı, kadınlar vardı. Kimse böyle bir saldırıya maruz kalacağımızı sanmıyordu. Türkler de, yabancılar da sanmıyordu. Üç yüz kadar Türk, iki yüz kadar yabancı vardı gemide. Yuvarlak rakam bu.

 
» Sesleri duyup basın odasından çıktığında ne oldu?

Dışarı çıkınca ışıklarını yakmış bir Zodiac’ın büyük bir şiddet ve hızla bize yaklaştığını gördük. İçindeki askerler silahlarını kaldırmış, tamtam çalan yerliler gibi hareketler yaparak geliyorlardı bize doğru. Hepimiz ona yoğunlaştık. Kameramın zoom’unu ayarladım, öyle yapınca, askerlerden birinin yüzündeki en ince ayrıntıyı gördüğümü fark ettim. O anda anladım ki çok yakınımızdalar. Zoom’a filan gerek yok, niye zoom’luyorum ki. Burnumuzun dibindeler. Birden herkesin aklına şu geldi, “bu Zodiac bizim dikkatimizi dağıtmaya çalışıyor olabilir mi acaba?” Çünkü o bota bakarken etrafımıza bakamıyorduk. Böyle düşününce birden bir de baktık ki her tarafımız sarılmış zaten...

 
» Neyle sarılmış?

Hücumbotlarla. Sonra sayıları da öğrendik tabii. On helikopter, dört tane firkateyn, kırk kadar hücumbot... İnanılmaz bir rakam. » Sarıldığınızı anladığın anda sen güvertedesin... Başka kimler var? Erkekler ve basın mensupları. Hiç kadın yoktu. Kadın gönüllüler çok fazla öne çıkmıyorlardı zaten. Kendi kendilerine kalıyorlardı. Bir kadın gruplaşması vardı.

 
» Güvertedeyken elinde kamerandan başka bir şey var mıydı?

Hayır, bütün gazeteciler kendi kanalı için çekim yapıyordu. Askerler bize doğru geliyor, biz de onları çekiyorduk.

 
» Herhangi bir anons yapılıyor muydu? İsrailliler uyarıyor muydu sizi?

Hayır. Hiç anons yapılmadı. Biz birbirimizi uyarıyorduk. İsrailliler sadece kaptanla konuşmuşlar. Onu da yan gemiden dinleyen arkadaşlarla sonradan hapishanede konuştuğumuzda öğrendim. Bizim telsizi dinliyorlarmış. İsrailliler, “İstikamet ne” demiş. Kaptan, “Gazze” demiş. Ona “Aşdod’a dön” demişler. Kaptan, “Negatif” demiş. Tekrar istikamet sormuşlar. “Gazze” demiş ama sonra “Açılıyoruz” da demiş.

 
» Güvertede sarıldığınızı anladığınız andan sonra ne oldu?

Zaten o esnada askerler arkadan gemiye çıkmaya başlamışlar



Bu haber 1,035 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,069 µs