En Sıcak Konular

Askeri darbe kesinlikle savunulamaz

27 Mayıs 2010 11:08 tsi
Askeri darbe kesinlikle savunulamaz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs 1960 darbesinin 50’nci yıldönümünde siyasete askeri müdahalelere karşı önemli bir çıkışta bulundu.

“27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyor” diye konuşan Kılıçdaroğlu, “Askeri darbelere karşıyız, savunulamaz” dedi. Toplumun artık demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, güçler ayrılığı ve medya özgürlüğü ortak paydasında buluşması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, askeri harcamaların şeffaf denetime açılması, askeri yüksek yargının da kaldırılmasından yana olduğunu açıkladı.
Kılıçdaroğlu bu sözleri dün CHP Genel Merkezi’ndeki çalışma odasında Milliyet’ten Fikret Bila ile birlikte yaptığımız mülakatta söyledi. Kılıçdaroğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

‘Darbelere karşıyız’

Yarın (bugün) 27 Mayıs’ın 50. yıl dönümü. Size, kurultay konuşmasında, askerlerin siyasete müdahalesine karşı bir tutum sergilemedi eleştirisi yapıldı. Darbelere, darbe girişimlerine karşı bir şey söylemediğinize vurgu yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Darbeler hep CHP iktidara yakın olduğu dönemlerde yapılmıştır ama fatura CHP’ye çıkarılmıştır. 27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyorlar. Askeri darbelere karşıyız. Askeri darbe kesinlikle savunulamaz. Ortak paydada uzlaşmamız lazım. Belli doğrular ortak payda olmalı. Örneğin demokrasi, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, insan hakları, medya özgürlüğü gibi. Artık bunu sağlamalıyız. Siyaset halka dönük yapılmalı.

Asker de hesap vermeli

Türkiye’de hâlâ askeri vesayet olduğu söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Şu anda bir askeri vesayet değil, sivil dikta anlayışı ürkütüyor bizi. Bununla beraber askerlerin de saydam olması gerekir. Askeri harcamaların da saydam olması gerekir. Toplumun her kesimi nasıl hesap veriyorsa, askeri kesimin de hesap vermesi gerekir. Kamu parası harcayan her kurum şeffaf olmalı, hesap verebilmeli. Askeri harcamalar konusunda yanıt aranan sorular varsa orada sorun var demektir. Kesin Hesap komisyonu kurulmalı ki her şey denetlenebilsin.

Askeri yüksek mahkemelerin kaldırılması gerektiğini savununlar da var. Sizin düşünceniz nedir?

Biz yargının sivilleşmesinden yanayız. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılabilir. Çünkü Danıştay var. Danıştay varken buna gerek yok. Ama askeri mahkemeler dünyanın her yerinde var. Onların kendine özgü çalışma mekanizmaları ve kuralları var.

‘Hukuku savunuyorum’

Baykal’ın söylemini devam ettirdiğiniz, Ergenekon’un avukatlığını yapanları yönetime aldığınız eleştirilerine ne diyorsunuz?

O eleştirileri okuyorum. Bir yerde bir hukuksuzluk varsa onu eleştirmek göre-vimizdir. Tutukluluk hali infaza dönüşmüş durumda. Şimdi o eleştirileri yazanların başına da aynı iş gelse, o zaman ‘Bize yapılan iyi oldu, oh oldu’ diyecekler mi? Hukuk devletini savunmanın avukatlıkla, savcılıkla ilgisi yok. Biz özel yekili mahkemeleri kaldıracağımızı söylüyoruz.

‘Kırgınlık yanlış’

Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Kurultayı’na davet edilmedikleri için sizi aramayacağını söyledi. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de CHP’nin iade-i ziyaret yapmadığını belirtti. Siz ziyaret edecek misiniz?

Cemil beyin atladığı bir şey var; sayın Başbakan, cumhurbaşkanı seçiminden önce, sayın Deniz Baykal’ı ziyaret edeceğini söylemişti. Ama etmedi. Karşılıklı ziyaretler de aksamalar oldu. Kaldı ki, sayın Başbakan, telefon açar veya açmaz, ziyaret eder veya etmez, kendi takdiridir. Toplumumuzda değer yargıları var, geleneğimiz var. Bir göreve yeni gelen birine başarılar dilemek, hayırlı olsun demek gibi, toplumsal bir geleneğimiz var. Topluma saygının gereği bunun yapılması gerekir. Sayın Başbakan telefon etmeyecekse, ona da saygımız var.

Başbakan aramasa ve gelmese de siz görüşür, ziyaret eder misiniz?

Ziyaret koşulları oluşursa niye gitmeyeyim? Siyaseti kırgınlık üzerine kurmak doğru değil. Siyasetçilerin, liderlerin birbirlerine kırılmamaları gerekir. Bu kırgınlığın kırlara, kahvelere yayıldığını ve daha sert yaşandığını bilmemiz gerek.

Sayın Baykal dış politika konuları dışında Köşk’e de çıkmıyordu, CHP grubu da TBMM’de Cumhurbaşkanı gelince ayağa kalkmıyordu. Bu tutum devam edecek mi? Bir partide yeni yönetim oluşunca, Anıtkabir’i ve Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etme geleneği var. Böyle bir ziyaret planladınız mı?

Anıtkabir’e cumartesi günü gideceğiz. Ama Köşk’ü henüz konuşmadık. Zamanla değiştiği görülür. O saygı toplumun beklentilerine uygun olarak gösterilir. CHP’nin belli bir politikası var. Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçilme yöntemine biz karşı çıktık. Ama seçildikten sonra, elbette  Cumhurbaşkanıdır, davet geldiği zaman da gideriz.

Size yöneltilen eleştirilerden biri kurultay konuşmanızda ‘Kürt’ sözcüğünü kullanmamış olmanız. Kürt demekten özellikle mi kaçındınız?

Kürt sözcüğünü kullanmak bir maharetse, kullanırız. Ben Kürt demedim, ama Türk de demedim, Çerkez de demedim. Etnik kimliği ve inançları siyasetin merkezine koymayı doğru bulmuyorum. Etnik kimlik şereftir diyoruz. Siyasetçinin görevi toplumun tamamının sorunlarını çözmektir.
İnanç da insanla Allah arasında mahrem bir ilişkidir. İnançlara saygı göstereceksiniz. Ama toplumun özünde bir insan olduğunu unutmayacaksınız. Kişi anne ve babasını seçemediğine göre, etnik kimlik veya inanç siyasetin merkezinde olmamalı. Bu nedenle kimse ötekileştirilmemeli. İbadetin yerine getirilmesi önünde yasal engeller varsa onu kaldırmak siyasetçinin görevidir. Kültürel alanda da aksaklıklar varsa, onları da gidereceğiz.

‘Manşetle gelmedim’

Başbakan sizin için ‘Manşetle gelen, manşetle gider’, ‘Tenekeyi altın sarısına boyasasanız da altın olmaz’ demesine ne yanıt vereceksiniz?

Ben manşetle gelmedim. Delgelerin oyuyla geldim. Delegelerin özgür iradeleriyle geldim. Medya halkın nabzını tutuyorsa bunu manşetlerine yansıtır. Bu bazen olumlu olur, bazen olumsuz olur. Medya medyadır. Medyanın iktidar yanlısı veya karşıtı diye bölünmesini doğru bulmuyorum. Ama üzülerek söylüyorum bazı medya organlarının koşulsuz iktidar destekçisi olması bizi üzüyor, bunların başında da TRT geliyor.

Sayın Başbakan’ın bu sözlerini anlamakta zorlanıyorum. İlk konuşmasında bu kadar sertleşmesi bir paniğin ifadesi. Ama bu panik burada kalmayacak. CHP geniş halk kitleleriyle kucaklaşınca daha da artacak. Korkum, panikle birlikte despot bir anlayışın hâkim olması. Recep bey de bunu görüyorum. Teneke-altın söylemi de bu paniğin somut bir göstergesi.

Başbakan’a neden özellikle Recep bey diye hitap ediyorsunuz?

Çünkü Recep bey, eski Tayyip bey değil. Tayyip bey, İstanbul’a yırtık ayakkabı ile gelen, okula yırtık ayakkabı ile giden, asgari ücretle çalışan, futbol ayakkabısını bile arkadaşlarının yardımıyla alabilen biriydi. Ama siyasetle birlikte müthiş bir zenginliğe kavuştu. Tayyipliği, bıraktı Recep bey oldu. Recep bey bazı mal varlığı açıklamaları yaptı ama kaynağını açıklamadı. İddia ediyorum çalışma yaşamım boyunca ben Recep beyin aldığı aylıktan daha fazla aylık aldım. Bir sene de yurtdışında çalıştım. Bu olanaklara rağmen Recep Bey’in mal varlığına ulaşamadım. Benim beceremediğim neyi becermiş Recep bey? Çıkıp, maharetini millete anlatması lazım.

Aile sigortası uygulamasına geçeceğinizi söylediniz. Ne yapacaksınız, hangi kaynakla yapacaksınız?

ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) kabul ettiği dokuz sigortadan biri aile sigortasıdır. Türkiye’nin bu sigortaya geçmek için taahhüdü vardır. Önce yoksulluk envanteri yapılacak. Sonra ailede kadının hesabına belli bir para yatırılacak.  Bu para asgari ücretin bir parça altında olacak. Kamuya işçi alınırken de önce bu ailelerden alınacak. Kaynak konusuna gelince, bu tür yardımları yapan 10 kadar kuruluş var. Sosyal Yardımlaşma Fonu, Kızılay, belediyeler gibi. Bu kaynaklar birleştirilecek ve objektif kriterlere göre ödeme yapılacak. Bu mercimek, kömür dağıtmakla ve bu yoksul insanları teşhir etmekle, bunun üzerinden siyaset yapmakla, onları siyasi olarak istismar etmekle olmaz.  Bu ödeme ömür boyu olmayacak. Aile yoksulluk envanterinden çıkınca, ödeme de kesilecek. Vatandaş sosyal devletten hakkını isteyecek. Sadaka devleti değil sosyal devlet olacak. Vatandaş sosyal devlete ‘Benim yoksulluğumu gider’ diyebilecek.

AKP’nin acil eylem planında üç ay içinde yoksulluk envanteri çıkarmak vardı, yıl 2010 hâlâ yok. Çünkü AKP yoksulluk üzerinden siyaset yapıyor. Biz sosyal devleti güçlü hale getirecek.

‘Seçim barajı inmeli’

Yüzde 10 seçim barajını indireceğinizi söylediniz. Kafanızdaki oran nedir?

Yüzde 10 çok yüksek. Şu anda bir oran söyleyemem ama Avrupa’daki oranlardan yararlanılabilir. Çünkü parlamentoda milli irade gaspına yol açıyor. Yüzde 47 oyla parlamentoda yüzde 63 çoğunluğu alıyorsunuz.Bu güç gerçekten milli iradeyi yansıtmıyor. İktidar o oyları temsil etmiyor. 16 puan artı olarak kendi cebinize koymuş oluyorsunuz. Bu güç gerçekten milli iradeyi yansıtmıyor. Bu nedenle iktidara gelince indireceğiz. Sayın başbakan nedense bunu duymamazlıktan geliyor. Diğer söylediklerimi duyuyor, ‘Nasıl yapacakmış, kaynağı neymiş?’ diye soruyor, ama bu konuyu duymuyor. Bu konuda kanun teklifi de verilebilir tabi, ama uygulamak için iktidar olmak lazım. İktidar böyle bir öneri getirirse elbette destekleriz.

CHP’nin Parti Meclisi’ne seçilen bazı isimlerin parti üyesi olmadığı belirtildi. Sayın Algan Hacaloğlu’nun açıklamalarına ne diyorsunuz?

Ben parti yönetiminde değildim, bilmiyorum. Olacağını sanmıyorum ama eğer böyle bir durum varsa, o zaman itiraz etmeleri gerekirdi. Sanıyorum itiraz süresi geçti. Özellikle yıllarını partiye vermiş arkadaşların partiyi yıpratacak konularda daha dikkatli olmalarını beklerim.

Kurultay konuşmasınızda parti içi demokrasiye vurgu yaptınız. Bu konuda ne yapacaksınız?

Genel başkan adaylığı için gerekli görülen yüzde 20’lik barajı yüzde 5’e indirmeyi düşünüyoruz. Ayrıca delegelerin divanın önünde imza atmaları uygulamasını da kaldırmayı düşünüyoruz. Gençlik ve kadın kollarını da güçlendimmeyi hedefliyoruz. Partiye üye olmayı da kolaylaştıracağız. Anadolu’da CHP’ye üye olmak isteyen yurttaşlar var. Parti içi bürokrasinin parti içi demokrasi önünde engel olarak konulmaması lazım. Biraz daha saydam olunması gerekiyor.

‘604 ruhsatsız  maden şirketi’

İlk yurtiçi seyahati grizu faciasının yaşandığı Zonguldak’a yaptınız. Maden kazalarına dair düşünüyorsunuz?

Öncelikle Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 176 numaralı iş sağlığı ve güvenliği sözleşmesinin kabul edilmesi gerekiyor. ILO, bunu 1995’de kabul etmiş. 1998’de de Türkiye’deki bürokratik mekanizma hükümete bunun kabulunü önermiş. Yıl 2010, bunu iktidarın mutlaka Meclis’e getirmesi gerekiyor.  Biz takipçisi olacağız. Sendikalardan da rica ediyorum, onlar da takipçisi olsunlar.
Çalışma Bakanlığı’ın 2008 Ocak tarihli raporu var önümde; Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Raporu. İş Yasası gereğince işletme belgesi olan 87 işletme var. İşletme belgesi olmayan işletme sayısı ise 604. İşte bu tablo maden kazalarının nedenini ortaya koyuyor. Bu rapor doğruysa neden gereği yapılmıyor, doğru değilse niye yayımlanıyor?

Murat Yetkin / Radikal



Bu haber 465 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,489 µs