En Sıcak Konular

27 Mayıs'ın bilinmeyen yönleri

27 Mayıs 2010 09:32 tsi
27 Mayıs'ın bilinmeyen yönleri Bir darbenin anatomisi...

Abdullah Kılıç / Zaman

Yassıada duruşmalarında kötü şartlardan, Menderes ve arkadaşlarının maruz kaldığı çirkin muameleden bahsedilegelmişti. Yassıada'da tutuklu bulunan sanıkların bir yıla yakın bir süre orada neler yaşadıkları merak ediliyordu. İşte bu görüntü ve fotoğraflar, sizi o yıllara götürecek. Celal Bayar, Adnan Menderes ve arkadaşlarının daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış görüntü, ses kayıtları ve fotoğraflarıyla tarihe tanıklık edecek; Türkiye'nin demokrasi şehitlerinin son günlerine tanık olacaksınız. Bunlar, darbenin toplum vicdanında açtığı yaraları anlatmaya yetecektir.

Fotoğraf galerisi için... (Bir sonraki resme geçmek için resimlerin üzerine tıklamanız yeterli.)

İnönü: Büyük bir iş yaptınız, emrinizdeyim

27 Mayıs sabahı, İnönü'nün evinin önü bayram yeri gibiydi. Sokağa çıkma yasağına rağmen CHP'liler orada toplanmıştı. Radyoda bildiriyi okuyan Türkeş de İnönü'nün yanına gelerek elini öptü. İhtilalden hemen sonra Ankara'ya gelen MBK Başkanı Cemal Gürsel'in yaptığı ilk işlerden biri de İnönü'yü arayıp emirlerinin olup olmadığını sormaktı. İnönü'nün cevabı ise şaşırtıcıydı: "Asıl ben sizin emrinizdeyim..."

-27 Mayıs 1960 Cuma sabahı, saat üç. Radyo spikerinin ifadesiyle önce İstanbul Radyosu ilk 'müjdeyi'(!) verdi. Sıra Ankara Radyosu'ndaydı. Albay Alparslan Türkeş, kalın ve tok sesiyle ihtilal haberini Türkiye'ye duyuruyordu: "Sevgili vatandaşlar. ...TSK, memleketin idaresini eline almıştır..."

Aynı saatlerde Ankara'da Örfi İdare Karargâhı'nda ihtilali başaran subaylar ilk toplantılarını yapıyordu. Ayaküstü alınan kararlarla ilk tayinler yapılıyordu. Hukukî meseleleri danışmak için getirilen Yargıtay ve Danıştay başkanları da orada hazır bulunuyordu.

İhtilali radyodan duyan yüzlerce CHP'li ve pek çok subay, İnönü'nün Ankara'daki Ayten Sokak'taki evinin önünde kutlama yapıyordu! Kalabalığın İnönü'nün evinin önünde toplandığını öğrenen Türkeş, bildiriden hemen sonra bir tabur askerle oraya geçti. İçeri girip İnönü'nün elini öptü. İhtilal ile ilgili kısaca bilgi verdi, sonra sarılıp ayrıldılar. İhtilalin ikinci günü ise bu kez Cemal Gürsel, İnönü'ye telefon edip, "Ne isterseniz, ne zaman isterseniz emrinizdeyiz." diyecekti. İnönü de Gürsel'e, "Büyük bir iş yaptınız. Başarınıza yardımcı olmak için asıl ben sizin emrinizde olacağım." şeklinde cevap verecekti.

CELAL BAYAR, SİLAHINI ÇEKİYOR

Önce Çankaya Köşkü'nde ikamet eden Cumhurbaşkanı Celal Bayar tutuklandı. Darbenin olduğunu, gelen telefonlardan duyan Bayar, giyinip salonda beklemeye başlamıştı. Bayar'ı tutuklama görevi verilen Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Albay Osman Köksal, Bayar'ın ihtilali öğrendiğini anlayınca karargâhtan yardım istedi. Orgeneral Cemal Madanoğlu'nun talimatıyla Orgeneral Cevdet Sunay başkanlığındaki bir üst düzey subay hemen Köşk'e geldi. Bayar'dan istifa etmesi istendi. Bayar, ölse de istifa etmeyeceğini bildirdi, "Millet iradesi ile geldim, millet iradesi ile giderim. Siz kim oluyorsunuz? Hiçbir kuvvet beni buradan alamaz." diyen Bayar, elindeki silahı askerlere doğrulttu. Sonra silahı kendisine çevirdi. Askerler, silahı indirmesi konusunda ısrarlı olunca da daha fazla direnmedi, silahını bırakarak teslim oldu. Sürüklenerek Köşk'ten çıkarılan Bayar, doğruca Harp Okulu'na götürüldü.

MENDERES, KÜTAHYA'DA TUTUKLANIYOR

İhtilali seyahat için gittiği Eskişehir'de haber alan Menderes, hemen yanındakilerle birlikte Kütahya'ya doğru yola çıktı. Menderes'i tutuklamak için gelen askerî heyet, Menderes'in Kütahya'ya gittiğini öğrenince onu takibe başladı. Menderes, Kütahya yolunda havadan jetlerle de takip ediliyordu. Doğruca valilik binasına geçen Menderes, burada direnmek arzusundaydı; ancak etrafının sarıldığını anlayınca daha fazla ısrarcı olmadı ve sabah 8 sularında tutuklandı. Menderes de diğer tutuklular gibi Ankara'daki Harp Okulu'nun nezarethanesine konuldu. Birkaç gün içerisinde bütün tutuklular Yassıada'ya nakledildi.

İHTİLALCİLER İLK GÜN BİRBİRİNE DÜŞTÜ

Cemal Madanoğlu, ihtilalden sonra DP muhalifi Yargıtay, Danıştay ve Askeri Temyiz üyeleri ile profesörlerden oluşan bir Meclis kurma ve hemen bir anayasa yapma niyetindeydi. Bu göreve getirilecek profesörler 27 Mayıs'tan önce belirlenmişti. Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Tarık Zafer Tunaya, İsmet Giritli, Muammer Raşit Sevig, Naci Şensoy, Hüseyin Nail Kubalı ve Ragıp Sarıca ihtilal sabahı alelacele Ankara'ya çağrıldı. İhtilal karargâhının nakledilmiş olduğu Genelkurmay Başkanlığı'nda hocaları, Madanoğlu karşıladı. Askeri Şûra Salonu'nda yapılan toplantıda Prof'lar ihtilali övüyordu. Velidedeoğlu, Madanoğlu'na tek bir soru sordu: "Bir Nasır rejimine doğru mu gidiyoruz?". Bu soruya askerler 'hayır' cevabı verdi. Toplantı, ihtilalin meşruiyetini hukukî yönden açıklayan bir bildiriyle sona erdi. Hüseyin Nail Kubalı, toplantıdan sonra İsmet İnönü'nün evine gitti. İnönü, hareketin hayırlı olduğunu söylüyordu.

Sıra Bakanlar Kurulu'nun oluşturulmasına gelmişti. İhtilalin ilk günü MBK'nın başına geçen Cemal Gürsel başkanlığında bir toplantı yapılarak kabine oluşturuldu. Madanoğlu, "kabinede sadece askerler olmasın, siviller de olsun" istiyordu. Buna ekseriyet karşı çıkınca yumruğunu masaya vurdu ve "Yemininizi ne çabuk unuttunuz?" dedi. MBK Başkanı Cemal Gürsel, Başbakanlık ve Milli Savunma Bakanlığı'nı alıyordu. Birkaç bakanlığın da sivillere verilmesi benimsendi. Liste kesinleştikten sonra Gürsel, seçilenleri birer birer arayıp getirildikleri bakanlıkları söyledi.

Atamalardaki ilginç olay Dışişleri Bakanlığı'nda yaşandı. Radyodan iki kez Fahri Korutürk'ün ismi okunmuştu, adını duyan Korutürk, bakan olmak istemediğini nazik bir dille iletti. Gürsel'in bütün ısrarlarına rağmen de kabul etmedi. Şimdi nasıl olacaktı? Hiçbir şey olmamış gibi davranılmasına karar verildi. Radyodan üçüncü kez okunan Bakanlar Kurulu listesinde dışişleri bakanı olarak bu kez Salim Sarper'in adı vardı. Zaten kimsenin bir şey soracak cesareti de yoktu!

İdamlar için önce yasa değiştirildi

-İhtilalden hemen sonra kurulan 38 kişilik Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinin kimlikleri 27 Mayıs'tan 17 gün sonra açıklandı. Geçici bir maddeyle TBMM'nin görev ve yetkileri MBK'ya devredildi. MBK, hemen 1924 Anayasa'nın önemli maddelerinde değişikliklere gitti. 105 maddelik Anayasa'nın yarıya yakınını değiştirdi. Cumhurbaşkanı'nın yargılanmasının yolunu açtı. TCK'nın 65 yaşını geçenlerin idam edilemeyeceği hükmü yürürlükten kaldırıldı. Bu Celal Bayar'ın idamına hazırlıktı. Geçici anayasa 12 Haziran'da yapılmıştı ama 27 Mayıs 1960'ta yürürlüğe girmiş gibi kabul gördü. Hukukta sonradan yürürlüğe giren bir kanun önceki olayları kapsayamaz ilkesi çiğnendi.

Karardan aylar önce idam sehpaları hazırlandı

Yassıada duruşmalarının başlamasından birkaç ay sonra da idamların yapılacağı İmralı Adası'nda hazırlıklar başladı. Hatta görgü tanıklarının ifadesine göre idam sehpaları, idam cezalarından birkaç önce kurulmuştu bile...

MBK üyelerinin adlarının açıklandığı gün özel bir madde ile Menderes ve arkadaşları için idam kararı verecek olan Yüksek Adalet Divanı kuruldu. Bu arada Heybeliada'daki bir otel hakimler için kiralanıp, lojman haline getirildi. Ve bu bölgeye giriş ve çıkışlar yasaklandı.

Menderes: Doğrusunu izah edeyim Hakim: Gerek yok

Demokrat Partililerin yargılandığı ilk dava "Anayasa'yı ihlal davası"ydı. Bu davada Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan başta olmak üzere 400'ün üzerinde sanık yargılandı. Adnan Menderes, diktatörlükle suçlanıyordu. Anayasa'yı ihlal davası, daha sonra birleştirilen Topkapı olayları, Ankara olayları, Kayseri olayları, 6-7 Eylül olayları, "örtülü ödenek davası", Gedikli olayları gibi davaların çatısını oluşturmuştu. Ancak buradaki asıl suçlama Adnan Menderes'in İsmet İnönü'yü öldürmek istemesi iddiaları üzerine kurulmuştu. Bu durum açık bir şekilde dile getirilmese de suçlamalar dönüp dolaşıp "İnönü'yü öldürecekmişsiniz"e gelip dayanıyordu.

DP hükümeti, yaşanan olaylardan sonra seçimi düşünmeye başlamıştı. Ancak yeni bir seçimde de CHP'nin iktidara gelmesi zor gözüküyordu. Bunu bilen İsmet İnönü, epey hırçınlaşmış ve işi Meclis kürsüsünden darbe çağrısı yapmaya kadar vardırmıştı. 27 Nisan'da Meclis'teki olaylı bir oturumun ardından İsmet İnönü, "Bu yolda devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam!" demişti. İnönü'nün, bu sözleriyle neyi kastettiği ancak 27 Mayıs sabahı anlaşılacaktı. Menderes, tam da bugünlerde "Allah, her iktidarı yürüdüğü yolda İnönü ve partisi kadar korkunç bir rakiple karşılaşmaktan korusun." diyecekti.

Ankara ve İstanbul'da üniversite öğrencileri olayları protesto yürüyüşleri düzenliyordu. Öğrenciler, Yeniçeriler gibi "Başbakan'ın başını isteriz" sloganları atıyordu. Harbiyeliler de Ankara'da yürüyüşe geçmişti. Yine Çankaya Köşkü'ne kadar yürümenin hazırlıkları yapılıyordu. Buna engel olunmasını isteyen Başkomutan Celal Bayar ise mahkemede 'komitacılık' yapmakla suçlanmıştı. Bu olaylar duruşmada da gündeme gelince Hakim Başol , Bayar'a manidar bir cevap vermişti: "Hürriyet istiyorlardı, o yüzden nümayiş yaptılar..."

Duruşma nihayet başlamıştı; Menderes, kısa bir girişten sonra kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermeye çalışıyordu. Ancak nezaket ve mütevazılığından yine taviz vermiyordu. Ezikti, en çok haklı olduğu konularda bile suçlamalara nazikçe cevap veriyor, hakimin azarlamaları karşısında çoğu zaman sessiz kalmayı tercih ediyordu. Savcının suçlamalarına ise "Efendim, doğrusunu izah edeyim." diyerek başladığı sözleri, sık sık hakim tarafından kesiliyordu.

Menderes'in konuşması, içinde bulunduğu ruh halini çok iyi yansıtıyordu: "Anayasa'yı ihlal adıyla anılan bu davanın aslı ve esas mahiyeti yüksek malumları olduğu üzere siyasidir... İsnat ettiğiniz fiiller aklımızdan geçmemiştir. Her zaman serbest seçimle milli iradeye istinaden memleketi yönettik... Büyük hakimlerim! Davaların bu son derece hususi karakterini belirtmek maksadıyla arz ve ilave edeyim ki; Anayasa'yı ihlal adıyla ne de bu kavramı ve mahiyette bir dava siyasi tarihimizde mevcut değildir. Sadece bu gerçek bile bazı sualleri akla getirmektedir. 1950'ye kadar acaba anayasa mı yoktu? Ya da bu Anayasa'yı ihlal mahiyetinde kanunlar, hareketler memlekette mevcut mu değildi? Anayasa elbette mevcuttu ve bunun yanında 'Tek Parti' idaresi uzun müddet ülkeyi yönetti. Ama niçin ihlal davası görülmedi..."



Bu haber 2,099 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,482 µs