En Sıcak Konular

Türkiye’nin politikalarını neden ABD belirlesin?

26 Mayıs 2010 11:06 tsi
Türkiye’nin politikalarını neden ABD belirlesin? Malezya Ana Muhalefet Lideri ve eski Başbakan Yardımcısı Enver İbrahim, Vakit’e konuştu: “Tayyip Erdoğan hükümetinin İran ve Filistin konusundaki dik duruşunu takdir ediyoruz”

Malezya eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı olan Enver İbrahim, şimdilerde ana muhalefet lideri. 2008 yılında, TIME dergisinin yaptığı dünyadaki en etkili 100 kişi listesinde yer alan Enver İbrahim ile Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da görüştük.

İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin (İDSB) düzenlediği uluslararası bir konferansın çıkışında görüştüğümüz ve ilk etapta zamanının azlığından yakınan Malezyalı lider, söyleşi başladıktan sonra iyice açıldı ve uzun bir görüşme gerçekleştirdik.

Enver İbrahim, çok tartışmalı bir lider ve hakkında da epey iddia var. Ekonomi yönetimini IMF’ye bağlamak ile bağlamamak arasında gidip gelen Malezya’da, lider Mahathir ile yardımcısı İbrahim’in araları bu nedenle bozuluyor. IMF ve diğer küresel güçlerle daha sıcak ilişkiler kuran Enver
İbrahim, bazı iddialar ve suçlamalarla siyasetin dışına itiliyor.

Uzun yıllar hapis yatan İbrahim, benzer iddiaların hapishaneden çıktıktan sonra da devam etmesi üzerine 2008 yılında Türk Büyükelçiliğine sığınıyor. Türkiye’yi çok seven Enver İbrahim, Richard Holbrooke gibi ‘tehlikeli’ neo-conlarla olan ilişkileri nedeni ile de sıkı bir şekilde eleştiriliyor.

Belki de bu dostluklarının etkisi ile söyleşi esnasında da aşırı reel politik takıldı ve zaman zaman Türkiye ölçeğinde ‘güçsüz’ sayılabilecek ifadeler kullandı. Oldukça ‘sıcak’ ve ‘nemli’ bir atmosferde gerçekleşen
söyleşi için buyurun;

GÜÇLÜ OLMAK IÇIN DE IYI MÜSLÜMAN OLMANIZ GEREKIYOR

Öncelikle Malezya ile başlayalım. Hindistan ve Çin yükselişte. Ülkenizde de yüzde 40 gibi yüksek bir oranda Çin ve Hindistan asıllı nüfus var. Gelecekte bu durum Malezya’nın birliği noktasında bir probleme neden olabilir mi?

Korkmamamız gerektiğini düşünüyorum. Müslüman olursak bu tür problemler bizi zorlamaz. Korku sizin güçlü olmanızla zıt anlamlıdır. Zayıfsanız korkarsınız. Biz zayıf değiliz ve böyle bir durum bizi korkutmuyor. Güçlüyseniz korkmazsınız. Güçlü olmak için de iyi Müslüman olmanız gerekiyor. Bizim gelecek ile alakalı böyle bir korkumuz yoktur.

Konuları karıştırarak gidelim isterseniz. Türkiye’nin son dönemlerde dış politikada gösterdiği yükselişi siz nasıl yorumluyorsunuz?

Malezya’dan Türkiye’nin İran konusunda, Filistin konusunda ve diğer konularda gösterdiği tepkiler nasıl görünüyor?
Türkiye çok önemli bir ülke. Hür ve aşırılıkların olmadığı demokratik bir ülke. Türkiye aslında yapması gerekeni şimdi yapıyor. Rolünü oynuyor. İran ve Filistin konusundaki dik duruşu ile beğenimizi kazanıyor.

Türkiye mesela Filistin için adalet istiyor. Neden Türkiye’nin bu politikasını başka ülkeler, mesela ABD belirlesin ki? Türkiye kendi politikalarını kendisi belirlemelidir. Türkiye bence güçlü ve hür bir ülke olarak doğru olanları yapıyor. Türkiye’nin ABD ve İsrail ile ilişkileri de gayet iyi olabilir.

Tel Aviv ile de irtibatlı olmalıdır. Ancak Tayyip Bey, ‘Gazze açık hava hapishanesini açın’ diyor ve bu çok önemli. Buna vurgu yapıyor.

İran ve nükleer silahlar konusunda da Türkiye fikirlerini gayet açık bir şekilde beyan etti. Türkiye; ‘İran’ı konuşuyorsak İsrail’i de konuşalım’ diyor. Ben de aynı kanaatteyim. Hatta ben Mahathir Muhammed ile birçok konuda anlaşamasam da bu konuda onunla hemfikirim. Bu arada benim Türkiye ile alakalı bu fikirlerimi bilenler bana; ‘sen Türkiye’nin elçisi misin?’ diyorlar. Nükte yapıyorlar.

“PATANİ’YE DE BİR ‘KÜRT AÇILIMI’ GEREKİYOR”

Peki, Patani, Tayland sınırlarında acı çeken bir Müslüman toplumu ve buradaki kardeşlerimiz aynı zamanda Malaylar. Siz bu konuda Malezya’nın sessizliğini ve nelerin yapılması gerektiğini nasıl yorumluyorsunuz?

Ben Patanili liderlerle de görüşüyorum, Budist liderlerle de görüşüyorum. Yönetime Budistler hakim. Orada birçok sıkıntı yaşanıyor ve elbette Patanililer haklarını aramalıdır. Burada önemli olan şey şu; suç işlemeden hak aramak gerekiyor. Dinleri baskı altında, dilleri yasak, kültürlerini yaşatmalarının önünde engeller var.
Bu haklarını istiyor Patanililer ve biraz da yerel yönetimlerde etkin rol oynamak istiyorlar. Bunlar gayet normal ve haklı istekler.

Burada Tayland yönetimi Türkiye’de Tayyip Bey’in yaptığı ‘Kürt açılımı’ gibi bir açılım yapmak zorundadır. Demokratik yollarla bu işler çözülebilir.

“ASKERLER ÇEKİLSE PROBLEM ÇÖZÜLÜR”

Tayland da durumlar nasıl?

Ayrı bir otonom sistemini Tayland kabul etmiyor, ben de tasvip etmiyorum. Çünkü böyle olduğunda başka eyaletler de aynı istekle gelecekler ve devletler bunu kabul etmezler. Bu başka sıkıntılar doğurur. Aslında askerler çekilse sorunlar çözülür.
Malezya’nın başkenti Ku
ala Lumpur’da arkadaşımız M. Mustafa Uzun’un sorularını cevaplandıran Malezya Ana Muhalefet Lideri ve eski Başbakan Yardımcısı Enver İbrahim; “Zayıfsanız korkarsınız. Biz zayıf değiliz ve korkmuyoruz. Güçlüyseniz korkmazsınız. Güçlü olmak için de iyi Müslüman olmanız gerekiyor” diye konuştu.
Başkent Kuala Lumpur’da arkadaşımız M. Mustafa Uzun’un sorularını cevaplandıran Enver İbrahim; “Türkiye kendi politikalarını kendisi belirleyebilir. Sizin politikalarınızı neden ABD belirlesin ki?” diye konuştu. 2008 yılında, TIME dergisinin yaptığı dünyadaki en etkili 100 kişi listesinde yer alan Enver İbrahim, Maliye Bakanlığı esnasında ekonomide büyük başarılar elde etmiş ve akabinde yardımcısı olduğu Mahathir Muhammed ile aralarının bozulmasından sonra hapse atılmıştı. Hakkında birçok iddia bulunan Enver İbrahim, Türk iç siyasetini de yakından takip ettiğini belirterek Malay asıllı Müslümanlara zulmeden Tayland hükümetine de; “Türkiye’deki ‘Kürt açılımı’ gibi bir açılım da Tayland hükümeti yapmalıdır’ dedi.
D-8 müthiş bir ideal ancak ayaklarımızı yere basmalıyız
Siz iktidardayken D-8 kuruldu ve siz de bu büyük birlikteliğin içindeydiniz. Şimdi de İDSB’nin katkı sağladığı bu güzel organizasyonda sizi görüyoruz. Bu tür organizasyonları siz nasıl yorumluyorsunuz? Bir ışık görebiliyor musunuz?

İslâm Ümmetinin birliği gibi düşünceler hakikaten güzel düşünceler, fikirler ve atılımlardır. Ancak pratikte sorunlar yaşanmaktadır. Bu noktada biraz realist davranmak gerekmektedir. Ben hükümetler arası bir birlikteliğin henüz teorik kaldığını düşünüyorum. Ülke ülke biz daha kendi sorunlarımızı çözemedik. Mesela İslâm Konferansı Örgütünü ele alalım.

Sayın Genel Sekreter Ekmelettin İhsanoğlu benim 30 yıllık arkadaşım. Orada da bazı şeyler yapılmaya çalışılıyor ancak herhangi bir adım atılamıyor. Filistin gibi, Irak gibi meselelerde dahi birlikte hareket edemiyoruz. Teorik kalıyor bu birliktelik.

D-8?

D-8 projesini çok yakından takip ediyorum. En başından beri bu olayı biliyorum. Sayın Erbakan ile çok görüştük. Buraya da geldi. Ev sahipliği yaptık. Fikir çok büyük. Müthiş bir ideal. Ancak ayakları daha fazla yere basan düşünceler geliştirmemiz gerekiyor. Realist olmalıyız. Realitesi başka, teorisi başka bu işlerin. Bakın, ‘Mahathir Muhammed dünyayı fethedecek’ denilse bu ne kadar gerçekçi olur? Bu olmaz, teorik kalır. Tayyip Bey’i neden tasvip ediyorum; çünkü o ekonomide başarılı. Ülkesini kalkındırıyor. Modernleşme konusunda önemli adımlar attı. Kalkınmaya çalışıyor. Diğer ülkelerin de bu şekilde olmasını arzu ediyorum. Çok aşırı radikal olmamak gerekiyor. Vasatı yakalamalıyız. Lokal hareket etmeliyiz. Burada da akidenin önemli olduğunu düşünüyorum. Yerel meselelerle meşgul olmalıyız. Ama elbette Ebu Gureyb de yapılanları ve benzerlerini de görmemezlikten gelmek bizim Allah’a karşı olan sorumluluğumuzdur. Yanlışı, haksızlığı dile getirmek hepimizin görevidir.

Obama ile dost olup Ahmedinejad ile de görüşebilirsiniz
Sizin ile alakalı birçok şey söyleniyor. ABD’nin etkili isimleri ile, neo-conlar ile iletişim içinde olduğunuz söyleniyor…

Burada beni nelerle itham etmediler ki. Beni CIA ajanlığı ile de itham ediyorlar, Yahudi olmakla da. Al Gore ile dostluğumuzu konuşuyorlar. Kendisi ile yılda 3 defa görüşmeler yapıyoruz ve bunu sorun ediyorlar. Richard Holbrooke ile görüşüyoruz ve bunu sorun ediyorlar. O benim dostumdur. En son ameliyat olduğumda geldi. Ben kendisine de söylüyorum. Bosna’da doğru yaptınız ama Irak’ta çok yanlış yaptınız diyorum. Afganistan konusunda da yanlış yaptınız dedim. Yanlışa yanlış, doğruya doğru demek gerektiğini düşünüyorum. Ama bunların neo-con olduklarını biz de biliyoruz. Elbette dostluk başka, bu işler başka. Doğruyu söylemek gerekir. Ben Irak’tan ABD’nin çekilmesi gerektiğini her fırsatta belirtiyorum. Bunun için görüşmem şart. Mesela Türkiye liderleri ABD’ye sık sık gidiyorlar. Ne var bunda? Obama ile görüşüyorlar ama yeri geldiği zaman Gazze konusunda da gerekli açıklamaları yapıyor. Doğru olmak bence bunu gerektirir. Bence hem Obama ile dost olup, Ahmedinejad ile de iletişimi sürdürmek gereklidir. Bence bunda yanlış bir şey yoktur. Özgür bir devlet bunu yapar.

Vakit



Bu haber 978 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,829 µs