En Sıcak Konular

'CHP sandığı oldum olası sevmedi'

17 Mayıs 2010 09:37 tsi
'CHP sandığı oldum olası sevmedi' Tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak: Bugünün CHP’si tıpkı İnönü’nün CHP’si gibi sandık meselesinde tereddütlü. Onlara göre halk hala bilmez.

Fadime Özkan / Star

Prof. Dr. Cemil Koçak ile yapılan röportaj

Hitler polemiğinin gündeme getirdiği ‘Milli Şef İnönü’nün tek-parti dönemini noktalamakta kararlı olduğu, demokrasiye giden yolun taşlarını kendi elleriyle döşediği yönündeki tezin kesinlikle doğru olmadığını söylüyor Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi, tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak. 2. dünya savaşının değiştirdiği konjonktürde Amerika ile kurulan ilişkilerin zaruri bir iç yansıması olarak tanımlıyor genç Türkiye Cumhuriyetin ikinci partisi Demokrat Parti’nin kuruluşunu. Tek parti, Milli Şef dönemi uzmanı olan Koçak, İletişim Yayınlarından bir serinin ilk kitabı olarak yayınlanan 976 sayfalık “İkinci Parti” adlı çalışmasında resmi tarihi, “vesayetçi tek parti rejimi teorisi”ni şiddetle ve güçlü argümanlarla eleştiriyor, bugünkü sorunların kaynağını orada arayalım, diyor. Prof. Koçak ile Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve isminde illa ‘cumhuriyet’ vurgusu bulunan partilerin aksine adını da koyarak demokrasi mücadelesini başlatan Demokrat Parti’yi, o günün ve bugünün CHP’sini, siyasetini Türk siyasi tarihinin en tartışmalı dönemlerinden birini konuştuk.

Türkiye kuruluştan 1945’e kadar tek parti ile yönetilmiş, Terakkiperver Parti ve Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimleri pek kısa sürmüşken Demokrat Parti nasıl vücut buluyor?

Klasik tarih yazımında bu dönem demokrasiye ya da çok partili döneme geçiş olarak adlandırılıyor. Ama doğru değil. Burada ne demokrasiye geçiş var, ne çok partili hayata. ‘Vesayetçi tek parti rejimi teorisi’ne göre

1945-50 dönemi kurmay hesabıyla düşünülüp amaçlanmış, demokrasi hedefi için çabalanmıştır’. Ben ise bunu şiddetle eleştiriyorum.

• İnönü için de “tek parti döneminin milli şefiydi ama demokrasiyi getirecek kadar da yüce gönüllü ve demokrasi aşığıydı” denir. Sizce bu tez neden doğru değil?

Çünkü iktidarın amacı başkaydı. Terakkiperver ve Serbest Fırkanın başına gelenler DP’nin de başına gelebilirdi. Baştan hiç kimse bunun 50 seçimleriyle sonuçlanacağını öngöremezdi, ne iktidar ne muhalefet. Bunu kitapta olaylar olgular ve belgelerle naklediyorum. 1945’te niçin böyle bir rejim değişikliği olduğunu analiz ediyorum.

• Rejim değişikliği niye 1945’te oluyor?

Uluslararası gelişmelerle ilgili, özellikle de Türk-Amerikan ilişkileriyle. 2. dünya savaşı sonrasında Türkiye’nin SSCB ile olan meselesi, Türkiye’nin uluslararası politikadaki gelişmelerle çapraşık ilişkisini kuruyor ve bu çapraşık ilişkinin yeniden düzenlenmesi sürecinde hem dış politikanın yeniden rayına konması lazım hem de içerinin. Dış politikayla iç politika arasında o kadar düzenli bir paralellik var ki. Bir örnek: 1944 Ağustos’unda muhalefet gazeteleri Vatan, Tan, Tasviri Efkar kapatılıyor ve ancak 1945 Mart’ında yeniden açılma izni alabiliyorlar. Bu kadar uzun süreden sonra açılabilmelerinin nedeni, tam da o sırada ABD’den gelip ülkede basının serbest olup olmadığını araştırarak Kongre’ye bir rapor yazacak olan heyet.

ABD’NİN HİMAYESİ AŞKINA!

• İnönü dış politikada dengeci, tedbirci, ‘durun hele’ci. Atatürk ise sonuca odaklıydı. Türkiye’nin yüzünü batıya dönme politikasının yolunu Atatürk açmamış mıydı?

Batılı ülkelerle münasebet tamamen Atatürk’ün politikasıdır. O dönemde Batı denildiğinde İngiltere ve Fransa varken savaş konjonktürü değiştiriyor. İngiltere ve Fransa var ama ondan daha büyük güç var: ABD. Türkiye’nin ABD ile ilişkisi savaşın başında başlar, bitimiyle gelişir. Çetrefilli bir süreçtir. Türkiye kendini Amerika’ya daha yakın hissederken, Amerika’nın Türkiye ile kuracağı ilişkinin ne olacağı Amerikan politikasında tartışmalıdır. Türkiye’yi SSCB’ye karşı destekleyecekler mi yoksa Sovyetlerle anlaşarak Türkiye’de bir şey yapmayacaklar mı? 1945 ve 46’nın ilk birkaç haftası böyle geçer. ABD sonunda Türkiye’yi ve Yunanistan’ı muhafazası altına alır ama bu Türkiye için ‘karanlık’ bir dönemdir,  destek alıp almayacağı belli olmadığı için. Bu yüzden Batıyla kurulan ilişkinin içerdeki yankısı ikinci parti olarak ortaya çıkıyor.

ŞARTLI MUHALEFET İCAD EDİLİYOR

• İkinci parti DP, ABD’nin muhafaza ve desteğini kazanmak için mi kuruluyor?

2. Dünya Savaşının demokrasi ve özgürlükçü güçleri, otoriter, totaliter her türlü diktatörlüğü yıktıktan sonra Türkiye, batıdaki yegâne diktatörlük ülkesi olarak kalıyor. Avrupa’dakiler yıkılmış Japonya’daki yıkılmak üzre, İspanya ve Portekiz’de kalmış ama onlar üzerinde de batılıların şiddetli baskısı var. Ayrıca Türkiye rejimi, ayaktaki tek güçlü diktatörlük rejimi Sovyetlere benziyor. Stalin orada neyse, buradaki şeflik rejimi de aşağı yukarı aynı. O yüzden düşünüp buraya özel bir rejim değişikliğine gidiyorlar.

• Nasıl bir siyasi hesap bu?

Meselenin özü bu: Evet, muhalefet olacak ama hiçbir zaman iktidara gelemeyecek. İktidarın izin verdiği yerde, izin verdiği kadar muhalefet yapacak. Parlamentoda birkaç milletvekili olacak. Serbest Fırka tasarımı yani.

• Bu, iktidarın hesabı. CHP’den çıkıp DP’yi kuran Bayar, Menderes bunu göremiyor mu, niye fit oluyorlar kısıtlamalara?

Bunu gayet güzel görüyor ancak başka bir alan bulamadıkları için, bu partiyi kurmak istiyorlarsa ancak bu kadarlık kurabileceklerini biliyorlar. Zaten kurucular Serbest Fırka hatta Terakkiperver tecrübesini yaşamışlar. Paradoks şu: Muhalefete geçiyorlar ama tek parti sorumluğunu da taşıyorlar çünkü içinden geldiler. Celal Bayar tek parti döneminin ekonomi bakanlığını, başbakanlığını yapmış, şimdi tek partili dönem hakkında ne diyebilir ki? Onun için sadece İnönü dönemini eleştirebiliyor, Atatürk dönemine ilişkin ise hiçbir eleştiri getiremiyorlar. Merkez sağın temel refleksi, yaklaşımı da böyle belirleniyor.

• Bu kadar kısıtlanmışken ne oluyor da DP seçim kazanacak kadar büyüyor?

DP’, CHP’nin bahşettiği daracık alanda 1) uluslararası ortamın imkanlarıyla alanını 2) Halkın desteğiyle meşruluğunu genişletmeye çalışıyor. Ama bu danışıklı dövüştür dendiğinde altında eziliyor çünkü gerçekten danışıklı dövüş. İktidara gidip, sana muhalefet yapabilir miyim, deniyor çünkü kanun böyle. Böyle olduğu için, yola demokratik rejimi kurma amacıyla değil dekoratif makyaj amaçlı çıkıldığı için demokratik rejim hasarlı kurulmak zorunda kalmıştır. İktidar da hasarlıdır muhalefet de. İktidarın izni ile kurulan muhalefetin dünyada başka bir örneği yok!

• Açık oy gizli sayımın da eşi benzeri yoktur!

O gariplik de tek. Sovyetlerde bile hiç olmazsa tek adaya gizli oy ilkesi var.

• İktidarla muhalefete arasındaki ‘danışıklı dövüş’ ne kadar sürüyor?

Birkaç haftayla birkaç ay arasında. DP örgütlenmek isteyince deniyor ki doğu ve güneydoğu’da örgütlenmeyeceksin. İsmet Paşa’nın bu koşulu efsane mi gerçek mi diye, DP’nin ilk 6 ayda kurduğu örgütlerine baktım; bölgede yoklar. Demek ki doğru. Başka sınırlar da var. Mesela: Aydın insanları üye alacak sokaktan geleni almayacaksınız, deniyor. DP bir süre böyle gidiyor ama halktan o kadar çok talep geliyor ki, teşkilat, üyelik patlıyor. O yüzden DP ile CHP arasındaki kriz 6, 7 ay içinde büyüyecek. Zira DP, CHP’nin beklemediği kadar teveccüh görüyor halktan.

TÜRBELERİ İLK DEFA CHP AÇTI

• DP kadrosu CHP’nin içinden çıktı. CHP kriterleriyle de kısıtlanmış. Böyleyken nedir iki partiyi birbirinden ayıran?

İki önemli farkı var DP’nin. 1) Devletçilik politikasını reddetmek konusunda radikal. 2) Laiklik. Toplumun dinle kurduğu ilişkiyi CHP’nin anladığı gibi değil, din ve vicdan özgürlüğü bağlamında değerlendirmek gerek diyor. Buna halk öyle teveccüh gösteriyor ki kısa sürede CHP de vazgeçecek bundan ve DP’ye yaklaşacak.

• Tanrı uludur diye başlayan Türkçe ezana bu esnada mı son veriliyor?

Öyle. 1947’den sonra okullarda ilk defa din dersinin konulması, türbelerin, imam hatiplerin, ilahiyatların açılması CHP icraatı. CHP ile DP arasındaki en temel ayrılıksa, bugünkü ayrılığın da başlangıcı: Sandık. DP’ye göre sandığın iradesine gem vurulamaz, denetlenemez. Sandıktan çıkan irade, egemenliği doğrudan ve bütünüyle kullanır.

• Türkiye siyasetinde iki ana aks var: Başından beri CHP ve DP ile başlayan AP, ANAP, DYP ve AK Parti diye devam eden siyasi hareket. Bugünkü CHP 1946 CHP’sine, AK Parti DP’ye ne kadar benziyor?

Bir siyasi gelenek olduğunu yadsınamaz fakat farklar da var. Ayrıca ben AKP’yi DP ile başlayan klasik merkez sağın devamı gibi göremiyorum. Evet, taban aynı ama 2000’lerin politik ideolojik konjonktüründe AKP’nin, ne Refah, Fazilet, MSP, MNP ile alakası var, ne DP geleneğiyle. Bu bambaşka ve yeni bir şey.

• Nedir, yatağı mı değişti?

Yataktaki su değişti. Sağın geleneksel reflekslerini AKP’de hiç görmüyoruz. O siyasi eğilimi besleyen su kurudu, o suyu oluşturan Türkiye’nin ekonomik sosyal yapısı değişti.

• O siyasi gelenek değil midir zaten ülkenin sosyoekonomik yapısını değiştiren?

İşin ilginç tarafı da bu. Merkez sağın politikaları, kendisini ortaya çıkaran sosyo ekonomik yapıyı tamamen değiştirdi dönüştürdü.

O yaptı artık klasik merkez sağı kaldırmıyor.

• Nerede benzeşiyorlar peki bu iki parti, birinci ve ikinci partiyle?

Sandıkta. CHP, hala tereddütlü, çekingen. Onlara göre halk hala bilmez. Ecevit CHP’si söylemiyordu, belki bu yüzden kazanıyordu.

En hakiki Atatürkçü yarışı 1946’da başladı

• CHP’liler içlerinden çıkan ve kontrol ettikleri DP’yi karşı devrim yapmakla ne diye itham ediyorlar?

En hakiki Atatürkçünün kim olduğu tartışması, 1946’da başladı. Daha önce kimin Atatürkçü olduğu zaten belli: Tabi ki CHP’liler! CHP dışındakiler daha az Atatürkçü! 1946’da DP kurulurken kendine ideolojik ve siyasi bir meşruluk alanı yaratmak için ‘Atatürk İnönü’yü görevden aldı, Bayar’ı başbakan yaptı. İnönü ise Atatürk’ün yolundan saptı’ deniyor. Atatürk’ün mirası tartışması başlıyor. 1955’ten sonradır ki CHP de, DP’yi aynı şekilde suçluyor ve laiklik üzerinden ‘bakın işte karşı devrim yapıyorlar’ diyorlar. Ama türbeleri ilk açan sizdiniz! ‘Biz yaptığımız sürece herşey kontrol altında. Dışımızdakiler yapınca olmaz’ mantığı var burada da.

Halk DP ile insan yerine konuluyor

• Siyasi tarihimizde somut sonuç şu: Türkiye, DP çizgisindeki partilerin iktidarları döneminde sosyo-ekonomik olarak gelişmiş. Niye böyle?

Bu çok doğru bir tespit. CHP’ye göre bir toplum eğitim kültür gibi meselelerle modern olur. Onun dışında ekonomik sosyal meseleyi pek de önemsemiyor. CHP’nin Kürt politikası da etkili. 25’ten 45’e askeri harcamalar öyle yüksek ki, İnönü ‘Kürt ayaklanmalarında’ diyor ‘Kurtuluş savaşıyla kıyaslanmayacak kadar can mal ve para kaybına uğradık’. İktisadi kriz de etkili tabi yatırım yapılmamasında.

• Ya Demokrat Parti?

DP’nin politikası bu zaten ama konjonktür de uygun. İlk defa yatırımlar yapılınca halk sonuç görüyor. İnsanlar tek parti döneminde görmedikleri şekilde devlet katlarında kendi seslerini duyuyorlar. Demokrasinin ne olduğunu gücünü görüyor halk ve sandık orada oldukça insan yerine konulacağını fark ediyor.

CHP’li İzmir efsaneden ibaret

• CHP ve DP tabanları nasıldı? DP için mesela köylünün partisidir denir.

Ya da CHP aydınların partisidir denir ama DP’nin en yüksek oy aldığı yerler Türkiye’nin ekonomisinin sosyal yapısının en gelişkin olduğu yerlerdir, Marmara, Trakya, Ege, Ankara. Zengin yerler DP’ye, geri kalmış yerler CHP’ye oy verir. İzmir kurulduğu günden beri sosyal demokrattır da denir. Ama İzmir, CHP’ye muhalefet için kurulan Serbest Fırkaya en fazla destek veren ildir. ‘Gericidir’ yani. CHP’yi reddeder, CHP aleyhine büyük mitingler yapılmıştır. CHP’lileri dövdüler İzmir’de o zaman matbaalarını yaktılar. DP’ye de en büyük destek İzmir basınından, İzmirlilerden gelmiştir. 61 anayasasına hayır diyen üç beş ilden biridir. Sonra da AP’nin kalesi olmuştur.

• Bu ‘CHP’li İzmir’ kalıbı nasıl çıktı?

73’te Karaoğlan ile başladı. Çünkü 1950’den 73’e kadar sürekli göç aldı İzmir. Sonra da sıkı Özalcı oldu. İzmir’in doğma büyüme sosyal demokrat olduğu efsanesi bu verilerden çıkmıyor yani, çıkmaz da.



Bu haber 517 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,685 µs