En Sıcak Konular

'Devrim demokrasinin durmasıdır'

10 Mayıs 2010 10:46 tsi
'Devrim demokrasinin durmasıdır' Hitler polemiğini değerlendiren Doç. Ahmet Kuyaş: Tek Parti dönemi diktatörlüktü.

Fadime Özkan / Star

Doç. Dr. Ahmet Kuyaş ile yapılmış röportaj

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Churchill’in Hitler’e karşı söylediği “Dağda, derede, denizde, ovada, sonuna kadar mücadele edeceğiz” sözleri üzerinden anayasa değişikliğiyle ilgili olarak Başbakan’a “Biz de bu üç maddeye karşı parlamentoda, referandumda, AYM’de sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Hitler’e benzetilmesine itiraz eden Başbakan da “İlla Hitler’e benzetecek bir siyasi figür arıyorsa genel merkezlerindeki eski genel başkan fotoğraflarına baksınlar. Orada Führer’e özenip, kendisine ‘Milli Şef’ dedirtmiş genel başkanlarının Hitlervari bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini görecekler” deyince polemik başladı, sürüyor. Peki öyle mi? Milli Şef İsmet İnönü Hitler’e benziyor mu? Tek Parti dönemi bir diktatörlük dönemi miydi? İnönü diktatör müydü, ya Atatürk? İyi diktatör kötü diktatör var mıdır? İnönü Atatürk’ü unutturmak ve yerine geçmek istedi mi? Kemalizm Atatürk’e rağmen nasıl oluşturuldu? Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kuyaş’a sorduk.

Milli Şef’ İsmet İnönü ya da Başbakan Erdoğan Hitler’e benziyor mu sahiden?

İkisinin de yaptığı  yakıştırma yanlış  çünkü siyasi akılla tarihi akıl birbirini tutmuyor. Bugünün dünyasında diktatör dendiğinde sevimsiz bir şey duymuş oluyoruz ve diktatörlük istemiyoruz ama bu, geçmişteki bazı diktatörlüklerin toplumun olumlu yönlerde evirilmesine katkısı olduğunu görmemizi engellememeli.

• Tek Parti dönemi nasıl bir dönemdi ‘nesnel’ olarak?

Diktatörlük dönemiydi ama kadınlara eşit haklar veren, laiklik getiren bir diktatörlük. Bugün Tiananmen Meydanında tanka karşı duran oğlan olsanız da, geçmişteki bir diktatörlüğün o ulus ya da insanlığın gelişmesine katkısı olduğunu söyleyebilirsiniz.

• Bu durumda iyi diktatör, kötü diktatör gibi bir ayrım yapmak zorundayız galiba.

Kesinlikle. 1930’larda Fransızların Atatürk’ü nasıl gördükleri üzerine yazılan bir yüksek lisans tezinde sonuç ne biliyor musunuz? Bon diktatör demişler Fransızlar Atatürk’e, ‘iyi diktatör’ yani. Diktatör, kimseye sormadan, kafasına göre doğru bildiğini yapan adam demek. Zarar da verebilir yarar da getirebilir. Bunu görmemiz lazım.

• Tek Parti, diktatörlük; devrimleri yapan Atatürk, uygulayan İnönü olduğuna göre diktatör tanımı Atatürk için de mi geçerli? 

Elbette. Atatürk, ardından İnönü yönetimindeki Cumhuriyet Halk Fırkası bir diktatörlük yönetimidir. Bu, bir tarihçi için rahatlıkla kullanılacak bir sözcüktür, kötü bir sözcük değildir. Atatürk’ü, Hitler’i, Mussolini’yi, Stalin’i, Cromwell’i, Robespierre’yi bir yere koyup diktatörlük hakkında parlak şeyler yazabilirsiniz. Millet hayran olur ama okuyanlar ne Atatürk’ün Türkiye’si, ne Hitler’in Almanya’sı, ne Cromwell’in İngiltere’si hakkında zırnık şey öğrenmezler. Tarihçi uzun zaman sonra ‘bu ülkenin tarihinde olumlu sonuçlar yaratmış’ da diyebilir ‘toplumu batıran sonuçlar doğurmuş’ da, hangisine baktığına bağlı olarak.

• Bunu belirleyen nedir?

Jakoben diktatörle faşist diktatörü ayırt edebilmemiz lazım. Diktatör sözcüğü o kadar kötü değerler taşıyor ki ‘Ah Atatürk’ü çok seviyorum, İnönü babamız’ diyenler o isimlerle bu sıfatı birarada göremiyor, görmek istemiyor, görünce rencide oluyorlar. Tarihi anlayabilen bir toplum değiliz. Atatürk, İnönü böyle yaptı çünkü o zamanlarda böyle yapmak gerekiyordu, demek de doğru değil. Toplumların her zaman alternatifleri vardır. Siyasetçiler o seçeneğe değil de buna giderler.

DEVRİM DEMOKRASİNİN DURMASIDIR

• Halka rağmen halk için yapılan devrimler başka bir yolla tesis edilemez miydi?

Ama bunlar öyle yapıldığı için devrim diyoruz zaten. Suriye’de şapka devrimi yapılmadı ama şimdi Halep’te kimsenin şapka ya da fes giydiği yok. Ama aradan 70 yıl geçti! Devrim, toplumun çoğunluğunun ‘ne güzel’ deyip kucaklamaya hiç yatkın olmadığı hatta karşı durduğu bazı şeylerin ‘bunu böyle yapacaksın’ diye diretilerek yapılması zaten. Diktatörlük için söylediğimiz şey devrim için de geçerli. Bugün demokrat birinin devrim isteme olasılığı sıfır. Bir zamanlar, romantik kimi Marksistlerin aklında olan şeydi bu. Devrim zaten demokrasinin durması demek. Zaten devrimci, jakoben diktatörlük diyoruz buna. Geldiğimiz yere Atatürk’ün İnönü’nün rejimi olmadan da gelirdik diyenler beni ikna edemiyor. Çünkü aşağı yukarı aynı yıllarda ve benzer bir kafa yapısıyla yola çıkan İran, bugün Türkiye’nin vardığı yere varamamış.

• Bugün benimsenmiş devrimler dışında yanlış tercih ya da iyi öngörülememiş olanlar da var mı?

Güneş Dil Teorisi artık kimseyi heyecanlandırmıyor, Türk Tarih Tezine gülüp geçiyoruz. 1930’larda kullanılsın diye üretilen sözcüklerin bazılarını aldık bazılarını almadık, halk uçak kelimesini kabul etti ama, pilot yerine uçman’ı kabul etmedi. Devrimlerin aşırılıkları olur, her devrimde olmuştur ama toplum benimsemeyince kaybolup giderler.

• İnönü nasıl bir devlet adamıydı?

En büyük talihsizliği dünyayı kasıp kavuran bir savaş sırasında cumhurbaşkanı olması. İnönü de Atatürk de ülkeyi bir yerden bir yere diktatöryal yöntemlerle götürmeye çalışan insanlar ama İnönü çok partililiği yeniden yaşama geçirmekte samimi davranmış, iktidarını teslim etmeyi sineye çekebilmiş bir insan.

• Milli Şef döneminde Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini,  İspanya’da Franko ve başkaları var. Bu, Türkiye’yi nasıl etkiledi?

İki dünya savaşı arasında liberal demokrasi değer yitirmiş denir. Yanlıştır. Ortalığı diktatöryal tek parti rejimleri kaplamıştır ama klasik liberal demokrasiyi yaşama geçiren İngiltere, Fransa, Amerika liberal demokrasiden geri adım atmıyor. 1. Dünya Savaşı’ndan hırpalanarak çıkmış ya da isteklerini kabul ettirememiş Almanya ve İtalya’da var bu. Bir de SSCB’de. Polonya, Macaristan, Yugoslavya, Yunanistan zaten yok. Kurulunca hepsi bizim gibi tek partiyle yönetiliyorlar, başlarında da bir milli şef. Sizce neden, moda diye mi?

CHF’YE GÖRE HALK CAHİL CÜHELA

• Ulus devletin inşasında bu yönetim anlayışı kaçınılmaz görüldüğü için mi?

Atatürk, İnönü dahil bu adamların hepsi, Batıyı gördüklerinde, ah ülkemiz de böyle olsun dedikleri için, memleketlerinde okuma yazma oranları yüzde 10’a varmamış, yüzde 85’i köylü olan ülkeler oldukları için. Yüzde 85’i köylü, yüzde 92’si okuma yazma bilmeyen bir ülkede burjuva demokrasisi olmuyor. Türkiye niye çağ atladı değişti şu kadar oldu falan filan? Düşünün, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde köylü ve kentli nüfusu yüzde 50, yüzde 50 oldu. Yüzde 90 okuma yazma eşiğini yakaladı. Japonlar, Fransızlar 1890’larda yakalamışlar. Memleketini seven, ben niye geri olayım, caddelerim niye böyle olsun, yönetmenlerim, bilim adamlarım uluslararası ödüllerin bir kaçını niye kapmasın, diyen adam  oturup bekleyecek mi 90 yılın geçmesini? Bunu anlamaya çalışmalıyız. Burada bir kötü niyet yok.

• Atatürk öldükten sonra 11 Kasım’da İnönü Cumhurbaşkanı seçildi ama CHP genel başkanlığı devam etti, CHP’nin ‘değişmez genel başkanı’ ve ‘milli şef’ oldu. 1936’da CHP il başkanları tüm yurtta valiliklerle birleştirildi, CHP genel sekreteri içişleri bakanı oldu, CHP’nin altı oku anayasaya girdi. Devletle partinin bütünleştirilmesine nasıl bakmalı, dönemin siyasi aklı için aksi mümkün değil miydi?

Bilmiyorum, mutlaka öyle olması gerekirdi diyemeyiz ama parti devlet bütünleşmesi dediğiniz süreç yürümüyor zaten. İl başkanının vali olması üç yıl sürüyor, 39’da kaldırılıyor. 1936-37 dönemeci dış ilişkilerde Batı Avrupa’ya daha fazla yüzümüzü çevirmeye başladığımız dönem. 1919’da uluslararası ilişkilerde beklediğimiz yardımları sağlayabilmek için Turancılıktan nasıl vazgeçtikse, devlet parti bütünleşmesinden de 1930’ların sonlarında geri dönüş var. Buna yeşil ışığı yakan Genel Sekreter Recep Peker ve Başbakan İsmet İnönü de bu konumlarından uzaklaştırılıyorlar.

• Cumhuriyet Halk Fırkası’nın halkla ilişkileri nasıl tüm bu süreçte?

Adı halk partisi olmasına rağmen giderek halktan kopan hatta halkın iradesinin tersine bazı işler yapılması gerektiğini bunun da kendi varoluş nedeni olduğunu söylemeye kadar vardıran bir parti. ‘Halka rağmen halk için’ler bilmem neler. “E biz halk partisiyiz, tüm halk doğal üyemiz değil mi” diyenlere “yok canım, bir sürü cahil cühela devrim karşıtı, hayır hayır bütün halka açık değiliz” gibi laflar ediliyor. Bunun sonucunda il başkanları vali oluyor, dediğinize geliniyor ama dünyada öyle değişmeler oluyor ki, yüzümüzü daha bir Batıya dönüyoruz.

O bıyık dedemde de vardı!

• İnönü para ve pullardan Atatürk’ün resmini çıkarttırıp kendi resmini niye koydurtuyor, Atatürk’ün yerini almak gibi bir arzusu mu var İnönü’nün?

Olmaz mı? Ama o günlerde kullanılan alfabelerde Atatürk sol sayfada, Atatürk ile ilgili son derece övücü sözler, İnönü sağ sayfada ve onu daha güzel göstermek için İnönü, Atatürk’ün silah arkadaşı, devrim yoldaşı Atatürk ile birlikte bu ülkeyi adam etmeye çalışan adam diye anlatılıyor. Atatürk’e saygı eksilmiş değil ama paralara pullara kendini koyarak kendi görünürlüğünü, popülaritesini sağlama almak istiyor. Bir politikacıdan başka ne beklenir ki?

• İnönü’nün Hitler bıyığı kullanmasının özel anlamı var mı, sadece moda mı?

Saçmalıyor millet. o dönem başka bıyık mı varmış? Yakup Kadri’nin bıyığı da öyle, Andre Gide’in de, dedemin de...

Kemalizm Atatürk’e rağmen üretildi

• Bugün siyasi tartışmalar Cumhuriyetin kuruluş yılları ideolojisiyle ve Kemalizm’le çakışıyor. Kemalizm de parti programına ilk 1935’te girdi.

O da Atatürk’ün iyice yaşlanıp zayıfladığının göstergelerinden biridir.

• Atatürk kendi adına ideoloji üretilmesinden rahatsız olduysa ona rağmen mi oluşturuldu Kemalizm?

Biraz öyle. 30’ların başında buna direniyor. Sözlerinin kalıcı hal almasını istemiyor, bu dondurmak olur, diyor. Hâlbuki o, alınan tedbirlerin sürekli kullanılan şeyler değil o günün Türkiye’si için gerekli ama aşılması gerenken şeyler olduğu kanısında. 1929’da kendisinin yazdığı “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler Kitabı”na adını koymayıp da manevi kızı Afet İnan’ın adıyla çıkmasını istemesinin nedeni de o zaten.

Atatürk İnönü’ye karıştı araları açıldı

• Atatürk İnönü’ye niye küs öldü?

Birçok nedeni var. Mesela Batıya dönük uluslararası politik değerlendirme Atatürk’ün. İnönü ise kılı kırk yararak herkese mavi boncuk vermeyi sürdürelim diyor. Atatürk’ün İnönü’nün yerine Bayar’ı geçirmesi önemli, ayrıca gerginlikler var. Çünkü Mustafa Kemal ikide bir işine karışıyor İnönü’nün. Sonunda İnönü dayanamayıp feveran edince de araları bozuluyor. Atatürk biraz daha yaşasaydı belki 1940’larda İnönü ile tekrar can ciğer kuzu sarması olabilirlerdi. Ama bunlar politikada olağan şeylerdir.

• Atatürk’ün naşı 15 yıl Etnografya müzesinde kaldı. Anıtkabir’e DP döneminde nakledildi. İnönü işi niye ağırdan aldı?

Atatürk’ü koruma kanunu çıkartmak da DP’ye nasip oldu ama Anıtkabir yapma kararı DP’den önce alındı. Atatürk’ü unutturma amaçlı olduğunu sanmam.



Bu haber 775 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,882 µs