Semboller ve kavramlar
0 0 0000 00:00 tsi
Avrupa, İslam dünyasından bilgi intikal ettirince Müslüman dünyayı taklid etmedi; işine yarayanları aldı, yaramayanları kültürün gümrük kapısından içeri sokmadı.
Bu açıdan Batıya intikal ettiklerinde artık ne Yunanlıların Eflatun ve Aristosu, Müslümanların keşfettiği Eflatun ve Aristo idi, ne kitapları çevrilen Müslüman bilginler orijinal hususiyetlerini muhafaza ediyordu. Mesela kitapları 17. yüzyıla kadar Batı üniversitelerinde okutulan İbn Sina, adeta Avrupalılaştırılmış/Hıristiyanlaştırılmış bir İbn Sina idi. Meşşai filozofların ve sufilerin ilk yaratılan varlık olarak gördükleri El Aklul-Faal, Hegelde Gays olmuştur. Tıpkı Descartesin İmam Gazaliyi kendine göre okuması gibi, Hegel de İbn Arabiyi kendine göre okumuş, felsefesine uyarlamıştı.
Müslümanların da tarihte kadim beşeri havzaların bilgi ve hikmet kaynaklarını kendi dünyalarına aktarırlarken takip ettiği yol bundan farklı değildi. Mesela Yunan ilimlerini ve felsefesini açlıkla tercüme ettiler, yorumladılar; ama hiçbir zaman Yunan mitolojisine, sanatına, edebiyatına, tragedyasına, şiirine, heykeline ilgi duymadılar. Nadir hallerde şiir çevirmek zorunda kaldıklarında şiirin işaret ettiği anlam çerçevesini İslam inançlarına göre tercüme ettiler. Mesela Yunanlılar Evrensel Baba Zeus demişlerse, Müslümanlar bunu Alemlerin Rabbi Allah diye tercüme ettiler. Mesela Şayet bu prensiplere riayet edersen, ölümlü ve ölümsüz tanrıların esasını, bütün şeylerin farkını ve bunları birbirine bağlayan bağları anlarsın. parçasını Eğer sen bu esaslara bağlı kalırsan Allahın ve velilerinin tedbiri ile, teker teker kimisi yok olan, kimisi sabit olan biz insan toplulukları hakkında cereyan eden işin derinliğine/özüne vâkıf olursun. diye uyarladılar. Yine mesela Şu halde iyiliğe yönelmen için tanrılardan yardım diledikten sonra işe koyul. parçasını Ne zaman herhangi bir işe tevessül edersen, onda başarılı olman için Rabbine yalvarmaya başla. diye uyarladılar.
Buradan bizim modernleşme projemize ve Batı ile olan ilişki biçimimize geliyoruz: Devletin zaaf geçirdiğini, kurumların artık fonksiyon göremediğini anlayan Osmanlılar, Abbasiler gibi Batı dünyasıyla, Batıda gelişen bilgi kaynaklarıyla kavramsal düzeyde ilişkiye girip kendilerini yenileyeceklerine, aksine sembolik düzeyde ilişkiye geçip, Batıyı taklit ettiler. ll. Mahmut, Avrupalılaşma adımı olarak kendi geleneksel kurumlarını tasfiye etti, caz müziğini saraya soktu, protokol toplantılarında alkollü içki verilmesini emretti ve kılık kıyafeti değiştirdi. O gün bugündür, bizim Batı ile ilişkimiz semboller seviyesini aşamıyor, hayranlığımız akıl, idrak ve tefekküre dönüşmüyor, halkımızı Batılılar gibi giyinip yaşaması için baskı altında tutuyoruz. Osmanlı zaafa uğradı, Abbasiler gibi yol izleyeceğine, kolayca suçu İslamın üzerine attı. Böylece kendisine doğru olarak intisap edildiğinde toplumları cihangir fatihler, adil, müreffeh güç haline getiren Müslümanlık her türlü geriliğin, tembelliğin, kavrayışsızlığın, yoksulluğun müsebbibi görülmeğe başlandı; hiç işlemediği suç ve kusurların cezasını ödemeye mahkum edildi.
Aydınlarımız ise, modern dünyanın hangi süreçlerden geçtiğini idrak etmeden, kendimizden uzaklaşma sürecinde ne kadar ilerlediğimizi, bu yöndeki değişim politikalarını ve tekniklerini; sekülerleşmenin kat ettiği mesafeyi, bunun için daha neler yapılması gerektiğini; kimliğini, inancını ve yaşama biçimini korumaya çalışan insanlar üzerinde hangi zecri yol ve yöntemlerin daha etkili olacağı konularının üzerinde kafa yormakla meşguller. 200 yıllık bu maceradan işe yarar hiçbir şey çıkmadı, bundan sonra da çıkmaz. Bu perspektifi değiştirmemiz lazım.
Bu haber 223 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle