En Sıcak Konular

Akıl hastaları için ‘TRSM’ler geliyor

28 Ocak 2010 12:44 tsi
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin pabucu dama atılıyor!

SB Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Danışmanı Dr. Gazi Alataş, bakanlığın köklü bir politika değişikliğine gittiğini ve ‘Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’nin kurulacağını bildirdi.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Danışmanı Dr. Gazi Alataş, akıl hastalarının tedavisi noktasında bakanlığın köklü bir politika değişikliğine gittiğini ve ‘Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’nin (TRSM) kurulacağını bildirdi.

Alataş, ‘Sağlıkta Dönüşüm’ sürecinde geçtiğimiz nisan ayında Bakan Akdağ tarafından alınan bir kararla TRSM’lerin projelendirme sürecinin başladığını kaydetti.

Dr. Alataş, konuyla ilgili bilgilere Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü dergisindeki makalede yer verdi. Yazısında 2006 yılında Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın öncülüğünde yurtdışından bir ekiple ruh sağlığı politikasının yazıldığını anlatan Alataş, bu metinde toplum temelli bir modele geçişin tavsiye edildiğini bildirdi.

Bu dönemde ruh sağlığı hastanelerinin ekonomik durumlarının düzeltildiği ve aradan geçen 3 yıl içinde hastaneler bağlamında önemli mesafelerin alındığını anlatan Alataş, “Ruh Sağlığı Eylem Planı”nda ise hastane temelli modelden, toplum temelli modele geçme kararının alındığını yazdı.

Bu modelin ilk basamağının mahallelerde kurulacak ‘Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) olduğunu bildiren Alataş, ‘Toplum temelli psikiyatri’ (comunity based psychiatry) modelinin gelişmiş ülkelerde son 20-30 yıldır geçilmiş bir sistem olduğunu kaydetti.

TRSM’LER ÜLKEMİZE NE GETİRECEK?
Alataş, TRSM’lerin ülkemize ne getireceğini ise şöyle anlattı: “Halen yürüyen sistemde hastalar bir şekilde hastaneye gelmekte ve poliklinikte doktor tarafından görülüp ilacı yazıldıktan sonra yaşadığı yere gönderilmektedir. Yatarak tedavi gereken akut hastalar hastaneye yatırılmakta ve iyileştikten sonra kontrole çağrılmaktadır. Bu hastaların gerçeği değerlendirme yetilerinde bozulma olduğu için hastalıklarını kabul etmeme ve kontrole gelmeleri gibi durumlarda akut ataklar ortaya çıkabilmekte. Aynı zamanda yatak ve psikiyatrist yetersizliği de bu hastalara verilen tedavi hizmetini sınırlamaktadır. Sonuçta hastalar toplum içinde ama hep problemli kişiler olarak yaşamakta ve günümüz yaşantı şeklinde hem ailelerine hem yaşadıkları topluma yük oluşturmaktadırlar. Bu da hastalar hakkında kötü ön yargıların güçlenmesi ve hastaların damgalanmaları ile sonuçlanmakta ve sorunu daha zor hale getirmektedir.”

HER 200-500 BİN NÜFUSA BİR TANE TRSM
Her 200-500 bin nüfusa bir tane TRSM açılmasının planlandığını belirten Alataş, sözlerini şöyle sürdürdü: “TRSM’lerin, kendisine bağlanmış coğrafi bölgedeki ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastaların ve ailelerin bilgilendirildiği, hastanın ayaktan tedavisinin yapıldığı ve takip edildiği, rehabilitasyon, psiko-eğitim, iş-uğraş terapisi, grup veya bireysel terapi gibi yöntemlerin kullanılarak hastanın toplum içinde yaşama becerilerinin artırılmasını hedefleyen, psikiyatri klinikleri ile ilişki içinde çalışan ve gerektiğinde mobilize ekiple hastanın yaşadığı yerde takibini yapan merkezler olması planlanmaktadır. Tüm bu boyutlarıyla bir halk sağlığı sorunu olarak düşünüldüğünde sadece hastanın rahatsızlandığında hastaneye geldiği ve sonrasında tek başına bırakıldığı hastane temelli sistemin değiştirilmesi gerektiği çok açıktır. Bu çok boyutlu halk sorununu daha sistematik, kalıcı ve çağdaş şekilde çözebilmek için toplum temelli psikiyatri modeline geçmeliyiz ve tanımlanmış bölgesinden sorumlu Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri açmalıyız.”

ORTAÇAĞ AVRUPASINDA ‘DELİ GEMİLERİNE’ BİNDİRİLİYORLARDI
Dr. Alataş yazısında, akıl hastalığı ile mücadelenin tarihine ilişkin bilgiler de verdi. Buna göre Ortaçağ Avrupa’sında akıl hastalarının birçoğu ya içlerine şeytan girmiş olarak kabul ediliyorlardı ya da büyücülükle suçlanıyorlardı. Büyücülükle suçlanan akıl hastalarının Engizisyon Mahkemeleri tarafından yakıldığını anlatan Alataş, geriye kalanlardın ise belli miktarda yiyecek-içecek yüklenen ve dümeni olmayan yelkenli Narrenschiff denilen “deli gemilerine” bindirilip denize gönderildiğini bildirdi. Gemi bir şekilde batmayıp başka bir limana yanaştığında şehirde toplanan yiyecek-içecek gemiye yüklenip tekrar denize salınıyordu.

Aynı dönemde bizdeki tarihe baktığımızda ise Edirne’deki Beyazıt Şifahanesi dışında fazlaca bir kayda rastlanamadığını belirten Alataş, 800’lü ve 900’lü yıllarda Bağdat ve Kahire’deki hastanelerde akıl hastalarının tedavi edilmeye çalışıldığının bildirildiğini anlattı.

Gerek Osmanlı, gerekse ondan önceki İslam devletlerinde “akıl hastalarının bakımından toplumun sorumlu olduğu görüşünü benimseyen İslamiyet’in etkisiyle” akıl hastalarının toplumun içinde yaşadıklarını anlatan Alataş, dini hükümlere göre “yaptıklarından sorumsuz ve günahsız” olmalarının akıl hastalarına bazen de ermişlik ve velilik atfedilmesine sebep olduğunu kaydetti. Bu yaklaşım sonucu her köyün sevilen, korunan, kollanan, biraz da korkulan “delisi”nin halkın bir parçası olarak yaşaya geldiğini anlatan Dr. Alataş, öte yandan devletin de sorumluluğunu yerine getirdiğini, Edirne’deki şifahanede akıl hastalarına uygulanan tedavi yaklaşımının şu anda bile psikiyatride en gelişmiş ülkelerle yarışacak nitelikte olduğunu belirtti.

19. YÜZYILDA RÜZGÂR TERSİNE DÖNDÜ
Alataş’ın verdiği bilgilere göre 19. yüzyılda Avrupa’da çok sayıda yüksek duvarlı büyük hastaneler yapıldı. O kadar ki İngiltere ve Almanya’nın psikiyatri yatak sayıları 150’şer bini buldu.

Alataş, aynı dönemde bizde ise artan nüfus, şehirleşme ve devletin fakirleşmesi sonucu hastaların durumunun Avrupa’dakilere göre çok daha kötü olduğunu belirtti. E. Kraepelin’in öğrencisi olan Dr. Mazhar Osman Uzman’ın Bakırköy’e taşımadan önce ziyaret ettiği Toptaşı Bimarhanesi’ne dair notlar durumu ortaya koyuyor: “Hasta olarak 300 kadar canlı cenaze tesellüm ettim. Ne karyolaları, ne yatakları, ne yorganları vardı. Çırılçıplak, uyuz ve bitli, açlıktan kımıldamaya mecali kalmamış, kendi pisliklerinin içinde istirahat eden biçare hastaları o halde gördüğümüz vakit, arkadaşlarımızla beraber gözyaşlarımızı güç zapt edebilmiştik”.

AVRUPA KÜÇÜLMEYE GİTTİ
1960’larda başlayan anti psikiyatri akımının etkisiyle 150 bin olan yatak sayılarının bakım yatakları dâhil 50 bin seviyesine indirildiğini belirten Alataş, hastaların hastanelere kapatılmak yerine toplum içinde tedavi edilmeye çalışıldığını anlattı.

Özellikle son 20-30 yılda akıl hastalarının günlük zamanını geçirebileceği mekânlarının oluşturulduğunu ve topluma adaptasyonlarının sağlanmaya çalışıldığını kaydeden Alataş, Avrupa Birliği sürecinde sağlık müktesebatının de “toplum temelli psikiyatri modeli”ni öngördüğünü bildirdi.


TÜRKİYE’DE 7500 YATAK VAR
Ülkemizdeki süreci de anlatan Alataş, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin açılmasından sonra biri Anadolu’nun batısı Manisa’ya diğeri doğusu Elazığ’a olmak üzere iki depo hastanenin daha açıldığını, daha sonra biri kuzeyde Samsun’a, diğeri güneyde Adana’ya yeni hastaneler açıldığını bildirdi. Son yıllarda her ikisi de yüzer yataklı iki hastanenin Trabzon ve Bolu’da hizmet vermeye başladığını bildiren Dr. Alataş, üniversite ve devlet hastanelerindeki sınırlı yatak sayıları ile birlikte ülkemizde psikiyatri yatak sayısının 7500 civarında olduğunu bildirdi.

Dr. Alataş yazısını şöyle sürdürdü: “Tarihi süreci özetleyecek olursak; Avrupa’nın hastalarını önceleri öldürerek veya gemilere bindirerek toplumdan uzaklaştırdığını daha sonra yerleşim alanlarının dışında çok sayıda yüksek duvarlı büyük hastanelerde topladıklarını, en sonunda da bu hastaneleri kapatarak veya küçülterek hastaları toplumun içinde yaşatmaya başladığını görürüz. Bizdeki süreçte ise hastalar hep halkın arasında, onların bir parçası olarak yaşamıştır. Devlet, bimarhanelerde bu hastaları tedavi etmeye, aş evlerinde beslemeye çalışmış; halk da cami ve medreselerde bu hastaları hep gözetmiştir. Devletin fakirleşmesi ve modernleşme başlaması sonucu sistem bozulunca şehirlerin kenarında büyük depo hastane süreci Avrupa’dan 100 yıl sonra başlamış ve halen devam etmektedir. Sağlıkta Dönüşüm sürecinde Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın öncülüğünde yurtdışından bir ekiple ruh sağlığı politikası yazılmış ve bu metinde toplum temelli modele geçiş tavsiye edilmiştir. ‘Ruh Sağlığı Eylem Planı’nda da belirtildiği üzere ülkemizdeki “ruh sağlığı politikasında hastane temelli modelden toplum temelli modele geçme” kararı alınmış, bu modelin ilk basamağı olarak da Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) açma kararı Sayın Recep Akdağ tarafından Nisan 2009 alınmış ve projelendirme sürecine başlanmıştır.”

www.sdplatform.com



Bu haber 1,153 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,611 µs