En Sıcak Konular

'Sokak savaşı dağdakine benzemez'

21 Aralık 2009 18:31 tsi
'Sokak savaşı dağdakine benzemez' “Bir ayda on bir insan öldü. Siyasiler olarak barışı daha iyi konuşabilseydik, bu on bir genç bugün yaşıyor olacaktı. Bu gençleri biz siyasiler yaşatmadık.”

Neşe Düzel / Taraf

NEDEN: SELAHATTİN DEMİRTAŞ
Sokağın gücü dedikleri bu olsa gerek. Yirmi beş yıldır iki silahlı güç arasında, ülkenin bir bölümünde, gene de kontrollü bir biçimde daha çok dağda sürdürülen bol rantlı savaş, yüzünü sokakta da gösterince, Kürt, Türk herkes iyice bir korktu. Sokağın kontrolden çıkabileceği, sivil şiddetin, ‘bin yıldır kardeşiz, etle tırnağız. Bizde etnik çatışma olmaz’ efsanesini yıkabileceği, bu ülkenin dağlarından sonra sokaklarının da bir kan banyosundan geçebileceği ihtimali karşısında herkesin kanı dondu. Son açıklamalarına bakılırsa, Apo bile sokakta kontrolü yitirebileceğinden ürktü. Ve belki de Türkiye ilk kez, savaştan korktuğu için barışa mahkûm oldu. Bundan sonra barış sürecinde bazı duraksamalar ve vitesi geriye alma çabaları olsa da, bu ülke artık Kürdüyle Türküyle iç çatışma korkusu yaşıyor ve çaresiz barış yolunda ilerleyecek. Bunun işareti, PKK’nın tabanında siyaset yapanlar tarafından da verildi. Kapatılan DTP’nin milletvekilleri, Meclis’ten çekilip, siyaseti bundan sonra sokakta yapma kararlarını değiştirdiler ve Meclis’e geri döndüler. Demokratik siyasete, Barış ve Demokrasi Partisi’yle devam edecekler. Milletvekilliğinden istifa etmekten niye vazgeçtiler? Kararlarını Apo’nun etkisiyle mi değiştirdiler? Bundan sonra siyasette neyi yapıp, neyi yapmayacaklar? Barış ve Demokrasi Partisi Meclis’te grubunu ne zaman kuracak? Yeni parti, hükümetin Kürt açılımını destekleyecek mi? Demokratik siyasetin tarifi ne olacak? AKP’ye nasıl bakıyorlar? AKP hükümetinden davet gelirse görüşülecek mi? Barış sürecine katılacaklar mı? Sokak eylemlerini durduracaklar mı? Bütün bu soruları kapatılan DTP’nin Diyarbakır milletvekili Selahattin Demirtaş ile konuştuk. 2007’de Meclis’e girmeden önce avukatlık yapan Selahattin Demirtaş, bir dönem İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi üyesiydi.

* * *

NEŞE DÜZEL: Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatmasından sonra DTP’li milletvekilleri Meclis’ten istifa etmeye karar verdi. Niye verdiniz o kararı?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ: DTP’ye 2007’de kapatma davası açıldığında, biz DTP Meclis Grubu olarak bir ilke kararı aldık. “Partimiz kapatılırsa ve bir milletvekillerimize bile dokunulursa, bu, kabul edilemez. Bu durumda biz grup olarak tümden Meclis’ten çekiliriz” dedik. Anayasa Mahkemesi DTP’yi kapatma kararı verdiğinde, biz iki yıl önce verdiğimiz o ilke kararı doğrultusunda fiilen Meclis’ten çekildik ve istifalarımızın hazır olduğunu bildirdik. Çünkü demokratik Kürt siyaseti artık genel bir kabul bekliyor. Kapatma, tutuklama, baskı tehdidiyle karşılaşmadan özgürce siyaset yapmak istiyor.

Meclis’ten çekilmek, demokratik siyasetin önünü açmak için isabetli bir karar mıydı sizce?

Biz, demokratik siyaset kanalları zorlansın istedik. Demokratik Kürt siyasetinin yaşadığı rahatsızlıkları herkes görsün istedik.

Sonra da istifa etmeyeceğinizi açıkladınız. İstifadan neden vazgeçtiniz?

Bizim Meclis’ten çekilme kararımız ulusal ve uluslararası demokratik çevrelerde büyük yankı uyandırdı. Halktan büyük bir baskı geldi. Diyarbakır’da elliden fazla sivil toplum örgütü bizi ziyaret etti.

Kürt halkı Meclis’ten çekilmenizi istemedi mi?

Meclis’te kalmamızı istedi. “Demokratik kamuoyu” dediğimiz, bizi etkileyen çevreler başlangıçta ikiye ayrılmıştı ama zaman geçtikçe kalmamız yönündeki görüş bariz bir şekilde ağırlık kazandı. Meclis’te kalmamız için imza kampanyaları yapıldı. Kamuoyunun giderek büyüyen tepkisini görmezden gelemezdik.

Apo, DTP’lilerin istifasının doğru olmayacağını söyledi. İstifadan vazgeçmenizde bu açıklamanın rolü oldu mu?

Öcalan’ın özellikle bizim tabanımızın üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu bilinen bir durum. Bu da görmezden gelinemezdi. Elbette, Meclis’te kalma kararımızda etkili olan unsurlardan biri de Öcalan’ın bu konudaki çağrısıdır.

Emine Ayna, “halk bizim dağa çıkmamızı istiyor” demişti. Ama halk sizin Meclis’te kalmanızı istedi. Halkın fikri mi değişti yoksa ortada iki halk mı var?

Ortada bir halk var. Ve bu halk, barış istiyor. Demokratik siyaset kanallarının açılmasını istiyor. Emine Hanım da demokratik siyasetin yerini Meclis’te görüyor. O, şunu ifade etmeye çalışıyordu. “Tabanımızda bizim dağa çıkmamızı isteyenler de var. Fakat biz buna rağmen demokratik siyasetteyiz. Tabanımızdaki bu duyguları görmek gerekir” diyordu. Emine Hanım, dağın bir mücadele yöntemi olduğunu söylemedi. O, bir tehlikeye işaret etti.

DTP’liler yeni bir partiye geçiyorlar. Bundan sonraki siyasi tavrınız ne olacak?

Barış ve Demokrasi Partisi, etnik kökeni, dili, dini, inancı ne olursa olsun kendini bu sistemin mağduru hisseden herkesle ortak bir platformda buluşmayı hedefleyen bir parti. Yeni partiye geçtiğimizde, bu hedef için daha fazla çaba sarf edeceğiz ve demokrasi talep eden bütün farklı kesimlere sıcak gelecek ortak bir dil yakalamaya çalışacağız. Biliyorsunuz, Türkiye’de sesi duyulmayan emekçiler, Aleviler, kadınlar gibi çok fazla ötekileştirilmiş kesim var. Kürtler, örgütlü oldukları için seslerini duyurabilme konusunda onlardan daha şanslılar.

DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, “açılım bitmiştir” demişti. Hatta “bu açılım denilen zıkkım da nedir” diye açılıma karşı olduğunu ortaya koymuştu. Apo ise son açıklamasında, demokratik açılımı destekledi. Partiniz bu iki görüşten hangisini destekliyor? Açılımdan yana mısınız, karşı mısınız?

Emine Hanım açılımın ilerlemesi için çok çalıştı. Açılıma zıkkım dediği yer, üniversite öğrencisi Aydın Erdem’in taziye çadırıdır. Biz gerçek bir demokratik açılımı sonuna kadar destekleriz. Ama şu anda AKP’nin bizi tatmin eden bir açılım projesi, yolu, yöntemi ve üslubu yok. Yalnız şu var. Bu süreç AKP açısından sonlanmış değil. AKP, hatalarını düzeltebilir ve açılımın içini doldurabilir. Demokratik çevreleri de, bizi de tatmin edebilir.

AKP ne yaparsa, açılımı desteklersiniz?

Birincisi, AKP, Kürtlerin siyasal iradesi olan örgütlü güçleri tasfiye amacından vazgeçmeli. Gördünüz... AKP, DTP’nin tasfiye edilmesine göz yumdu. Yedi yıldır, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak, ifade özgürlüğünü genişletecek bir adım atmadı.

Apo, “Barış, ancak demokratik siyasetle gelir” diyor. Demokratik siyasetin tarifi ne olacak?

Türkiye’de farklı toplumsal kesimler var. Her toplumsal kesim özgürce örgütlenebilmeli, siyasette var olabilmeli, her türlü tartışmayı yapabilmeli. Bu özgürlüğün sadece tek bir sınırlaması olmalı. O da, hiçbir siyasi hareket şiddeti ve ırkçılığı teşvik etmemeli, övmemeli. Şiddeti bir araç olarak kullanmamalı. Ama böyle bir demokratik siyaset, Türkiye’de hâlâ mümkün değil. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluş felsefesi itibarıyla herkesin Türkleştirilmesi, toplumun tekleştirilmesi üzerine bir siyaset yürüttüğü için resmî ideolojinin dışında kalan her oluşumu tehdit olarak görüyor. Bakın... Türkiye’de siyasi parti kurmak çok kolay. Biraraya gelen birkaç kişi İçişleri Bakanlığı’na dilekçe vererek bu işi çözüyor. Ama bu ülkede bir siyasi partiyi yaşatmak çok zor. Bugün Türkiye’de otuza yakın siyasi parti var. Bunlardan sadece üç tanesi Hazine yardımı alıyor.

AKP, CHP ve MHP... Öyle mi?

Bu üç parti Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirmiyor. Her yıl devletin yüzlerce trilyonunu bu üç parti kendi aralarında paylaşıyor. Geri kalanlar da kendi imkânlarıyla zar zor ayakta kalmaya çalışıyor. Bu büyük bir eşitsizlik. Ayrıca bu üç parti, seçim barajını düşürmeme konusunda da aralarında anlaşmış durumdalar. Demokratik siyasetin önündeki üçüncü engel de “ifade özgürlüğü”. Bir siyasi parti hakkında Ergenekon’u savunduğu halde hiçbir soruşturma açılmazken, diğeri hakkında söylediklerinden ötürü yüzlerce soruşturma açılabiliyor. Böylece demokratik siyaset kanalları tıkanıyor.

Kürt sorununun çözümünde en önemli adım nedir sizce?

En önemli adımlardan biri demokratik siyaset kanallarının açılmasıdır. Ancak o zaman, Kürt sorunu şiddet zemininden demokratik zemine kayar. Ben ve arkadaşlarım, siyasetin önündeki bütün yasaklara rağmen demokratik zeminde kalmakta ısrarcıyız ama... Bugünkü şartlarda herkesi bu zeminde kalmaya ikna edemiyorsunuz. Mesele budur işte. Kürt sorunu, çözüm aşamasına ancak demokratik siyaset kanallarının açılmasıyla girebilir. PKK yüz yıl daha dağda kalsa... Sonuçta çözüm yolu, demokratik siyasetin kanallarının açılmasıdır.

Açıldığı zaman dağdan inerler mi?

İnmelerinde çok etkili olur bu... İnsanları dağdan indirmek için demokratik siyaset kanallarının açık ve zeminin güçlü olması gerekir. Ancak o zaman, “kardeşim dağda bulunmanızın bir anlamı yok. İster o silahı kullanın, ister kullanmayın. Ama elinizde o silahla dağda durmayın artık. Bu ülkede demokrasi var. Demokrasinin kurum ve kuralları bu ülkede işliyor” dersiniz. Bunu dediğinizde de zaten Kürt sorunu çözüm aşamasına girmiş demektir.

Apo, “demokratik siyaset kanalının açık kalmasını ve mücadelenin orada devam etmesini” söylüyor. DTP için demokratik siyasetin önü Anayasa Mahkemesi tarafında kesildi ama... Gerçek şu ki, demokratik siyaset mücadelesini PKK’nın eylemleri de zorlaştırdı. Molotoflu sokak eylemlerinin ya da Reşadiye baskınının demokratik mücadeleye yararı nedir?

Demokratik siyaset kanallarının açılması için yapılmış bir eylem olarak değerlendirilemez bu. Biz de bunu böyle değerlendirmedik. Ama Öcalan’ın, “çözümün demokratik siyasette olduğunu” söylemesi sadece bizim için değil, Türkiye için çok önemli bir tesbittir. Sonuçta, devletin 25, 30 yıldır çatıştığı, savaştığı bir örgütten, bir hareketten söz ediyoruz. O örgütün lideri, “çözüm, demokratik siyasettedir” diyor

DTP, özellikle de Emine Ayna ve onun gibi düşünenler barış açılımına karşı bir tavır almıştı. Barış açılımı konusunda siz ne düşünüyorsunuz şimdi?

Lütfen bunu yazın. DTP’nin içinde siyaset yapma tarzında bir farklılık olabilir ama bir barış karşıtı çizgi yok. Emine Hanım, barışın gerçekleşebilmesi için birilerine acı gelen gerçekleri ifade etti sadece. Türkiye artık barış rotasına girdi. Ahmet Türk, bunu, “cin şişeden çıktı” diye açıkladı. Gerçi cin ilk DTP’yi çarptı ama bundan sonra bir yol kazası olmadan bu sürecin barışa dönüşmesi için hepimizin üzerine büyük görev düşüyor.

Eski DTP’liler barış karşıtlarına karşı barışın yanında yer alacak mı?

Bütün çabamız barış olacak. Türkiye’nin batısında ve doğusunda iki farklı algı oluştu. Kütahya’da yaşayan Türk Diyarbakır’da yaşayan bir Kürtten nefret etmez ama iş o noktaya gidiyormuş gibi bir algı var. Bu duygunun oluşmasına müdahale etmeliyiz. İnsanların, etnik kimlikleri nedeniyle birbirlerine şüpheyle bakmaya başladıkları bir ortam çok tehlikelidir. Biz, iki buçuk yıl boyunca Meclis platformunu daha iyi kullanabilirdik, Türkiye’nin bütün sorunlarını dile getiren, yasa teklifleri veren bir dil tutturabilirdik. Kütahya’dan milletvekilimiz yok ama biz Kütahya’nın sorunlarını Meclis kürsüsünden bangır bangır bağırabilmeliydik. Yeni dönem, bunu hayata geçirebileceğimiz bir dönem olur ve o zaman Kütahya’daki Türk beni daha iyi anlar belki.

Hükümet’in eski DTP’lilerle görüşeceğine dair haberler yayınlandı. Hükümetten bir davet gelirse görüşecek misiniz?

Sonuçta biz, on, on beş gün içinde Parlamento’da bir grup oluşturacağız. Geçmişte diyalogla ilgili pek çok çağrımız oldu. Ancak iki yıl sonra Başbakan bizimle görüştü. Şimdi niye görüşmeyelim ki?

Bu görüşmelerin olabilmesi için şiddete dayalı gösterilerin ve baskınların durması gerekiyor. Bu eylemlere karşı çıkacak mısınız?

Tabii ki... Bugüne kadar biz bunları desteklemedik ki... Hep şu çağrıyı yaptık. “Bir Türk lütfen bir Kürtten Kürt olduğu için nefret etmesin. Bir Kürt de asla bir araca, işyerine, otobüse zarar vererek demokratik mücadeleye katkı sunduğunu düşünmesin. Demokratik mücadele adına şiddeti yaşamın bir parçası haline getirmek yanlış” dedik. Bu eylemler basında DTP’yle ilişkilendirildi. Davalar açıldığında DTP’nin bu olaylarla doğrudan bir ilişkisinin olmadığı ortaya çıkacak. Biz DTP olarak son derece disiplinli bir barış mitingi yapıyoruz. Ama o mitingin sonrasında ya da dağılma aşamasında bir şekilde çatışma başlıyor. Müdahaleler sert olunca da çatışma sokaklara yayılıyor. Bunun da adı DTP taş attı, Molotof attı oluyor. DTP tek başına bu eylemleri bitiremez.

Sokak eylemlerini durdurmanın yolu ne peki sizce?

Başbakan sokak göstericilerini terörist olarak tanımlamaktan vazgeçmeli. Dünyanın hiç bir yerinde sokak göstericileri terörist olarak tanımlanmaz. Paris’te binlerce araç yakıldı, ama o insanlara terörist denmedi. Yunanistan haftalarca karıştı, kimse gençlere terörist demedi. Kürt gençlerini de bu kadar kolay terörist ilan etmemek lazım. Neden sokaktalar? Neden seslerini duyuracak başka bir yer bulamıyorlar diye sormak lazım... Biz, demokrasinin gelişmesi için hükümetle işbirliği yapmaya hazırız.

İki tarafın gençlerinin karşılıklı kışkırtılmasından endişeli misiniz?

Tabii ki. İşin en tehlikeli boyutu budur. Türk gençliği de bu konuda çok duyarlı ve dikkatli olmalı. Milliyetçi olabilirler. Bu kendi tercihleridir. Ama ırkçılığa varan bir söylem ve eylem çok tehlikelidir. Kürt gençliği arasında da milliyetçilik yükseliyor. Aşırı milliyetçiliğin Kürdü, Türkü olmaz. Sonuçta milliyetçilik tehlikeli bir iştir. Milliyetçiliğe bulaşmamak gerekir. Bu ülkede etnik kimliğe karşı gelişen bir öfke var. Sırf Kürt olmasından ötürü insanlar baskıyla karşılaşıyor. Çanakkale Bayramiç’te saldırıya uğrayan Kürt aileyi parti olarak araştırdık, bu aile sağ bir partidendi.

MHP’li miydi?

Evet. Bu aile etnik kimliğinden dolayı saldırıya uğradı. Türk halkı şundan emin olmalıdır. Kürtler, Türklerin ve Türkiye’nin düşmanı olmadı ve olmayacak. Türklerin bundan emin olması için biz de uğraşmalıyız.

Hükümetin barış için neler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Eğer demokratik açılım toplum için, ülke için değil de, sadece bir örgütü tasfiye etmek için yapılırsa, bu kafa bulandırır. Örgütün tasfiyesini birinci hedef olarak koyarsan, o örgütün tabanı senin atacağın her adıma kaygıyla yaklaşır. Birinci hedef demokratik açılım olmalıdır. Demokratik açılım sonuçta şiddetin tasfiyesini getirir.

Kürtlerin talepleri tam olarak neler?

Birincisi yeni bir anayasa. Bu sadece Kürtlerin talebi değil. Kürt sorunun çözümü için gerekli değil. Bu, Türkiye’nin bütün temel demokratik sorunlarının çözümü için gerekli. Çünkü darbe anayasasıyla Türkiye’ye demokrasi gelmez. Kürt sorunu da bu ülkeye demokrasi gelmeden çözülmez. Bu darbe anayasası dururken, PKK dağdan inse bile Kürt sorunu çözülmez. AKP’nin bu anayasayı mahkûm etmesi, ben bu anayasayı değiştireceğim demesi lazım. AKP’nin bu konudaki vurgusu başta çok güçlüydü ama zayıfladı. Ayrıca anayasa Türkiye toplumunu tarif etmemeli. Toplumu sadece tesbit etmeli ve anadilde eğitimi serbest bırakmalı. Ama anadilde eğitim yapan herkes aynı zamanda okulda Türkçe öğrenmek zorunda olmalı. Çünkü resmî dil Türkçe olmalı.

Kürt sorunu aslında dil sorunu mu?

Dil sorunu tabii. Çünkü dil, kimlikle özdeşleşmiştir. Bu yüzden anadilde eğitim meselesi çok önemlidir. Bir diğer talep de yerel özerklik dediğimiz yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir Bu da sadece Kürtler için değil, bütün Türkiye için gereklidir. Anayasa ve yasa değişiklikleri yapılırken, PKK kesinlikle eylem yapmamalıdır. Asker de operasyon gerçekleştirmemelidir. Hasan Cemal’in dediği gibi eller tetikten çekilmelidir. Çünkü eylemlerin olduğu bir ortamda demokratik adım atmak mümkün değildir. Hükümet “ben şiddeti tasfiye etmek, gündemden çıkarmak istiyorum” demelidir. “PKK’yi tümden tasfiye edeceğim, kadrolarını, sempatizanlarını yakalayacağım, içeri atacağım, sürgüne göndereceğim” demekten vazgeçmelidir.

Size yöneltilen en büyük eleştiri, sorunun çözümü olarak sizin de birinci hedef olarak önünüze Öcalan’ın ve PKK’nın durumunu koymanız.

Son iki yılda yaşanan üç büyük sokak olayı da Öcalan gerekçesiyle yaşandı. Bir anda milyonları sokağa dökme gücüne sahip bir kişiyi siz nasıl dikkate almadan “ben bu işi hallederim” dersiniz. Eğer bunu diyen varsa, tek kelimeyle yalancıdır. Biz yalancı olmak istemiyoruz. Biz sadece bir gerçekliği gösteriyoruz, tesbit yapıyoruz. Kimsenin propagandasını da yapmıyoruz, kimseyi övmüyoruz. Öcalan konusunun Türkiye’de hassas bir konu oluğunu hükümet görmeli. Demokratik açılım süreci doğru işletilirse, bizim de ısrarla çıkıp “ya bak Öcalan da var, PKK de var” dememize gerek kalmaz. Demokratikleşme süreci bunları çözer.

Parlamento’da Ufuk Uras’ın katılımıyla grup kuracak mısınız?

Evet. Şu anki düşüncemiz öyle. Evet.

Barıştan umutlu musunuz?

Çok umutluyum. Çünkü kriz dönemlerinde barışın ne kadar önemli olduğunu hepimiz daha iyi anlıyoruz. Bir ayda, İstanbul’da Serap Eser, Tokat’ta yedi asker, Diyarbakır’da Aydın Erdem, Muş’ta iki yurttaş öldü. Siyasiler olarak barışı daha iyi konuşabilseydik, bu on bir genç bugün yaşıyor olabilirdi. Her siyasetçi konuya buradan baksın ve gece yatağa girdiğinde bu on bir insanın ölmesinde ne kadar payım var diye kendisine sorsun. Biz, onları yaşatabilecekken yaşatmadık. Biz kürsülerde nutuk atarken birbirimizi karalarken bir ay içinde on bir genç öldü.

Sizin grubunuz barış için neler yapacak?

Barış gökten zembille inmiyor. Barışı örgütlemek lazım. Zira bir yerde savaş varsa, o savaşı besleyen ekonomik kesimler, siyasi çevreler ve uluslararası güçler vardır. Savaşın getirdiği rant vardır. Ve barışın önündeki en büyük tehlike sivillerin şiddet kullanmasıdır. Bir gün PKK ve ordu anlaşabilir, silahlar susabilir. Dağlarda savaşı durdurmak, sokakta savaşı durdurmaktan çok daha kolaydır. Sokakta savaşı durdurmak ise çok zordur...



Bu haber 709 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,143 µs