'Kürtler Türklerle evlenmiyor' | " /> 'Kürtler Türklerle evlenmiyor' | "/>

En Sıcak Konular

'Kürtler Türklerle evlenmiyor'

7 Aralık 2009 14:17 tsi
'Kürtler Türklerle evlenmiyor' Öcalan'ın yer darlığı gerekçesiyle kentler savaş alanına çevrildi. Kürt aydınlar son gelişmeleri değerlendirdi...

Mine Şenocaklı/Vatan

Cumartesi akşamı alelacele uçağa atladım. Kürt meselesi konusunda bugüne kadar söyledikleriyle aklı selimi temsil eden Kürt aydınlarıyla son gelişmeleri masaya yatırmak için... Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu, HEP’in kurucularından eski Dev-Gençli, şimdi bölgedeki en büyük mermer fabrikasının sahibi Beşir Yılmaz, DEP eski milletvekili Sedat Yurtdaş, Diyarbakır Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı, Olay Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Naci Sapan ve Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası eski Başkanı Mehmet Kaya’ydı bu isimler...

masadan tek bir sonuç, daha doğrusu bir temenni çıktı üç saatlik sohbet sonunda; ”Şiddete hayır!“ Gecenin en manidar sözleri ise Mehmet Kaya’nın ağzından döküldü: ”Habur’dan gelişleri DTP’lilerin Meclis’e ilk girişine, Leyla Zana’nın Kürtçe yemin etmesine benzetiyorum. İkisinde de bir Kürt olarak çok gururlandım, ama ikisi de yanlıştı. Kürtlerin de, Türklerin hassasiyetini anlaması lazım. Bizim de ’Askere gelen kurşun bana da gelsin’ dememiz lazım. Hem de ısrarla... Gerillaya gelen kurşun bana gelsin denmese de... Bunu söylemezsek barış gelmez!”

* Salı günü sonuç ne olur? DTP kapatılır mı?

Naci Sapan: Ben kapatılmayacağını, Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda olumlu davranacağını düşünüyorum. Çünkü kapatılması halinde Türkiye için tam bir kaos olur. Bu saatten sonra Kürtler başka bir partiye oy kullanmaz. Ne CHP’ye, ne MHP’ye, ne de AKP’ye... İlk seçimlerde doğal bir referandum çıkacaktır ortaya. Bu da yeni bir sıkıntı doğurur bana göre.

* Zaten son seçimlerde Emine Ayna da, ’Kürt olan DTP’ye oy verir’ demişti...

Öyle ama bu kez kimse işin altından kalkamaz. Bir blok oluşur, kendiliğinden bir ayrım başlar.

* Bloktan kastınız ne?

TBMM, Kürt meselesinin tek çözüm yeri, tek adresidir. Ama siz Kürtleri temsil eden bir partiyi kapatırsanız, insanlar nereye oy kullanacak? Geçen seçimlerde de bunun örneklerini gördük. DTP’nin kapatılması mevcut durumu biraz daha keskinleştirecek ve kemikleştirecektir. Siz bu partiyi kapatırsanız, Kürtler ’Biz sistemle ilgili hiçbir partiye oy vermiyoruz’ der ve blok haline gelirler. O zaman siyaseten daha ağır bir sorun çıkar ortaya. Bu şiddetin de ötesinde bir şeydir. O zaman Türkiye’nin her tarafını saran bir şiddet çıkar ortaya. O daha da vahimdir.

* O zaman dağda değil, kentlerde mi şiddet başlar?

Zaten 10-15 gündür Türkiye’nin her tarafında şiddet eylemleri var. Bunun önü bir türlü alınamıyor. Bütün bunların nedeni de İmralı’daki metrekare meselesi... Ben bu gelişen şiddet olaylarının tümüne karşıyım. Ama şunu da dikkate almak lazım, İmralı’da yatan adam sıradan bir adam değil, önemli bir adam. Neden önemli bir adam? Bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde bir lider için insanlar kendilerini yakmamış. Ama Abdullah Öcalan için kendisini yakanlar var. Onun için AK Parti’nin de, devletin de bunu çok dikkate alması lazım... İmralı’nın fotoğraflarını günler sonra çekeceklerine, daha ilk gün kamuoyuna yansıtabilirlerdi. Belki de bu şiddeti, bu gerilimi asgariye indirebilirlerdi. Çünkü şiddetin başlangıcı Öcalan’ın kaldığı yerin 12 metrekareden 6 metrekareye düşürülmesiydi. Hükümetin şiddet olaylarına neden olmaması gerekiyordu...

KÜRTLER VE TÜRKLER ARASINDAKİ MESAFE ÇOK AÇILDI... ARTIK KÜRTLER TÜRKLER’LE EVLENMİYOR!

* Çoğu İzmirli, ‘DTP gerçekten barış isteseydi Ahmet Türk çıkıp da ’Öcalan’ın kaldığı yer 12 metrekareden 6 metrekareye düşürüldü. Bu haksızlıktır’ demezdi görüşünde. Onları galeyana getiren bu olmuş, bir de Habur’dan gelişler...

Sezgin Tanrıkulu: Bakın, Türkler ve Kürtler arasındaki mesafe çok açıldı... Daha önce de bir mesafe vardı ama bu kadar çok değildi. Bu 25 yıldır süren çatışma ortamı, o çatışmanın Türkler’de ve Kürtler’de yarattığı travma aradaki mesafeyi açtı. Artık Kürtler, Türkler’le evlenmiyor. Türkler de Kürtler’le tabii...

* Gerçekten öyle mi?

Evet. Bugünü 10 yıl, 20 yıl öncesiyle kıyaslarsanız çok düşmüştür. Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, artık her türlü meseleye, hatta sınıfsal çelişkilere bile Türklük ve Kürtlük üzerinden bakılmaya başlandı. İzmir’de o taş atanlardan biri çok veciz bir şey söylemişti; “Konvoyun içinde olanlardan bazılarının cipi var, bizim yok!” Yani “Onlar cipe biniyor, biz binemiyoruz” diyor. Bu sınıfsal bir çelişkidir. Mesele biraz da burada, bunu görmek lazım. Bu sosyal sorunlara çözüm bulunmayınca insanlar olayları, kendilerini tarif ettikleri yerden ifade etmeye başlıyor. Yani İdil’de öğretmenevine taş atan çocuklar kendilerini Kürtlük üzerinden, İzmir’deki konvoyu taşlayanlar ise Türklük üzerinden tarif etmeye başlıyorlar.

* İyi bir yere geldiniz. En son İstanbul Küçükçekmece’de, dershaneden evine dönen Serap molotof kokteyli atılan otobüsün içinde feci şekilde yandı... Çocukların eline o molotof kokteyllerini verenler onları uyarmıyor mu? O otobüste de senin gibi gençler olabilir demiyor mu?

Yanlış bir yöntem, yanlış bir üslup üzerinden konuşuyoruz. Şiddette mantık arayamazsınız. Nerede olacağı belli değildir. Hangi araca, hangi mekana, hangi ortama yöneleceği belli değildir. Önemli olan şiddetin uygulanmamasını sağlamaktır. Bu gençlerin sokağa çıkmamasını sağlamaktır. Bunları sokağa çıkaranlar da, sokağa çıktıktan sonra toplayamazlar. Çünkü mantık kalmaz bir noktadan sonra.


DTP, TAKİYYE YAPMADI


* Beşir Bey, “DTP’nin Kürtleri sükuta davet etmeye gücü yetmez” diyor. Katılıyor musunuz?

Mehmet Kaya: Aslında DTP’nin bununla ilgili önemli çabaları var. Bence DTP, ‘Şiddet hak arama yöntemi değildir’ diyor. DTP’nin yerel seçim öncesi temel sloganlarından birisi, bundan sonra Kürt sorununda çözümün tek adresinin DTP olacağıyla ilgiliydi. Ve ben inanıyorum ki, bugüne kadar bölgede DTP’nin bu yerel seçimlerde en yüksek oyu almasının temel gerekçelerinden biri de halkın buna inanmasıydı. Yani DTP’nin artık PKK’nin şiddeti yöntem olarak kullanmasının önüne geçeceğiyle, Kürt sorununu demokratik kanalları kullanarak çözeceğiyle ilgili halktan bir yetki alacağına inanç vardı. Toplum da buna destek verdi. Ha, şimdi böyle bir destek isteyen bir parti burada takiyye yapmıyordu. Gerçekten o da bu barışa inandığı için bunu yapıyordu. Aslında burada herkesin tam olarak söyleyemediği şu; DTP’liler şiddeti istemiyorlar ama biraz da her istediğinizi istediğiniz gibi hayata geçiremiyorsunuz. Beğensek de beğenmesek de, bugün Kürt sorununun bu noktaya gelmesi, AK Parti’nin açılım yapması, Kürtler’in ana dilde eğitimden tutun da birçok taleplerinin Batı kamuoyunda destek görmesi ve bunların Türk aydınları tarafından savunulmasında PKK’nin bugüne kadar verdiği mücadeleyi de kimse gözardı edemez. Sizin bu kadar mücadele vermiş bir örgütü bir anda yok sayarak, onun yerine kurulmuş bir yapılanmayı her şeyi çözecek diye bu noktaya getirmeniz iyimserlik olur. Ama bunu sağlamanın yolu nedir? Bu mekanizmayı oluşturan güçlere destek vereceksiniz.

* Nedir bu güçler?

İşte DTP’dir. O zaman DTP’ye destek vereceksiniz. Ne yapacaksınız? DTP’nin Meclis’e girmesiyle ilgili engelleri ortadan kaldıracaksınız. Halen Türkiye’de biz ‘DTP şiddeti meşru gördüğü için kapansın’ diyoruz ama aynı zamanda onları şiddeti meşru görecek bir yönteme iteliyoruz. Ne yapıyoruz? Seçim barajı koyuyoruz, Meclis’e girmeleriyle ilgili seçim entrikaları yapıyoruz. Dışarıda bıraktığınız zaman zaten onları şiddete siz yönlendiriyorsunuz. Oysa Meclis’e girdikten sonra, Meclis’te kalmaları, Kürt sorununu Meclis’te savunabilmeleriyle ilgili hangi yasaklar varsa, bunları kaldırarak bu mekanizmayı açacaksınız ki dağdaki insanların toplum üzerindeki etkisi bitsin. Yani siz çözümü onlara yönlendirdiğiniz sürece toplum her zaman şiddeti meşru görecektir. Her gergin politikadan, her şiddet eyleminden sonra Türkiye’de politikada bir adım atılıyorsa ve atılan yanlış adımdan bir kazanım elde ediliyorsa, hiçbir topluma ‘Kardeşim şiddeti meşru görmeyin’ diyemezsiniz. Yani siz önce toplumun beklentilerini Meclis’e çevirmek zorundasınız. Bununla ilgili taban da kaybetseniz, rakibiniz saydığınız parti iki adım ileri de gitse siz onun önünü kesmeyle ilgili entrikalara girmeyeceksiniz.

Artık çözümden yana tavır almayı hepimizin içimize sindirmemiz gerekiyor. Bölgede yüzde 98 AKP ve DTP’ye oy vermiş bir kitle var. Birini kapatıyorsunuz, diğerini kapatmayla ilgili halen bir araştırma var. Bu ne demek bu topluma? ’Kardeşim ben senin görüşünü legal zeminde istemiyorum’ demek. Şimdi bir de geçmişe dönüp bir bakın, 6 tane parti kapatıldı. Kapatılan her partiden sonra kurulan parti oyunu artırarak yoluna devam etti. Şimdi siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Demek ki bu toplum şunu istemiyor, benim irademle Meclis’e giren bir partiyi sen kapatamazsın. Bakın partilere, kim partiyi oylarıyla sandığa gömdüyse o parti bir daha ayağa kalkamadı. Ama hangi parti mahkeme veya sıkıyönetim tarafından kapatıldıysa devamında büyüyerek geldi. Bizim bunlardan ders çıkarmamız lazım.


DTP, KÜRTLERİ SÜKUTA DAVET ETMELİ

AMA BUNU YAPMAYA GÜCÜ YETMEZ

* ‘Önemli olan gençlerin sokağa çıkmamasını, şiddet uygulamamasını sağlamaktır’ dediniz. Peki burada tek sorumlu hükümet mi? DTP’nin hiç sorumluluğu yok mu?

Sezgin Tanrıkulu: Şimdi bakın DTP ile bu şiddeti kullananları aynılaştırmak da doğru değil.

* Aynılaştırmıyorum ama bütün mitinglerde hep ’Öcalan, Öcalan’ denirse, ’Kaldığı yer 12 metrekareden 6 metrekareye düştü, açılım bitmiştir’ denirse, sürekli bunlar dile getirilirse, sokaktan ne bekleyebilirsiniz ki?

Türkiye’de hiç kimse DTP’nin sözüne bakarak sokağa çıkmıyor. Bunu bilin...

Kimin sözüne bakarak çıkıyorlar?

İşte bazı açıklamalar oluyor, bu açıklamalar izleniyor, ona göre çeşitli inisiyatifler harekete geçiyor. Bunları harekete geçirenler DTP değil. Bu siyasal gelişmeleri çok az izleyen insanlar bile bunu biliyor. Ama şimdi Türkiye’de bu bakımından kim muhataptır? Muhatap DTP’dir tabii... Muhatap odur ama şimdi Diyarbakır’dan, Van’dan, Yüksekova’dan baktığımız zaman DTP’nin sokağa çıkarma anlamındaki işlevinin sıfıra yakın olduğunu, başka inisiyatiflerin harekete geçtiğini biliriz.

Mehmet Kaya: Bunda hepimiz hemfikiriz.

Sezgin Tanrıkulu: Ama Batı’dan bakıldığında ne oluyor? DTP, bunları söylediği için bu gençler sokağa çıktı oluyor.

Öyle bir bağ, bana göre yanlış bir bağdır. DTP’nin kuşkusuz şunu yapması lazım; bu şiddet eylemleri bu bölgede ya da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Mersin’de, İstanbul’da, İzmir’de oluyorsa, insanları sükuta davet edecek. Bir de şu var tabii; “Biz buradayız, Meclis’teyiz” diyor ama bir taraftan da kapatma davası açılıyor.

* Ama siz net cevap vermiyorsunuz. Niye demiyorlar bunu?

İşte, demesi lazım. Ben de bunu söylüyorum. DTP’nin bunu yapması lazım. Tam da bu ortamda bir siyasal parti

Barışı sessiz kutlamalıydık

* Peki ya İzmir olayları? Habur’dan gelişler...

Mehmet Kaya: İzmir çok masumane bir olay değil. Habur’a gelince... Siz yıllarca bölgeyi Olağanüstü Hal’le yönetip, ’O bölgenin özel şartları var, böyle olmalı’ deyip, ardından Habur’dan gelenleri bir çadırda yargıladığınızda, ’Olur mu böyle hukuk!’ dendiği vakit, bu bölgenin insanı da ne diyor biliyor musunuz? “Ya kardeşim bugüne kadar sen burada insanlara istediğin şeyi yaptırdın. Türkiye kamuoyu sessiz kaldı. Habur’dan barış için gelen bir grup orada yargılandı diye onu hukuk dışına çıkmış gösterirsen, olmaz“ diyor. Ha, Habur’dan gelişi ben, Sedat Başkan alınmasın, DTP’lilerin ilk Meclis’e girişlerine benzetiyorum.

* Yani Leyla Zana dönemini söylüyorsunuz...

Evet. İlk Meclis’e girdikleri anları televizyonda izlerken çok hoşuma gitmişti, gururlanmıştım ama yanlış olduğunu biliyordum.

* Erdal İnönü de zor durumda kalmıştı...

Sedat Yurtdaş: Şok öğretme yöntemiydi o... Ben o taraftan bakıyorum, Leyla Zana’nın o tavrını destekliyorum. Bizim bayrağın, yani simgesel olarak böyle kırmızı, yeşil, sarı renklerde ceket cebinde mendil ya da kadın saçında bant olarak kullanmasını da Kürtlüğü bir öğretme yöntemi olarak değerlendiriyorum. Ben, bu doğrudur diyorum. Çünkü gerçekten o yaşanan baskıları da anlamak gerekiyordu. Kürtlerin buna inanılmaz ihtiyacı vardı. Biz Kürtler buna ‘Leyla Zana geleneği’ dedik, bu Ahmedi Hani’de de var, Seyit Rıza’da da var, Şeyh Sait’de de var. Hepsi bu coğrafyanın acıları nedeniyle bir şekilde bedel ödemiş insanlar. Bu insanlar halkın değerlerini yansıtmak için bir dil kullanmışlar, bunu böyle yorumlamak lazım. Burada bir art niyet yok, bir kızgınlık yok, sadece masum bir ifade var. Çünkü inanılmaz bir reddedilmişlik vardı o dönemde. Mesela 1994’te partinin kapatılmasını, arkadaşlarımızın cezaevine girmesini ve 15 yıl kalmasını düşünün. O gün konuşulanlara bakın, şimdi konuşulanlara bakın, yanında ne kadar masum kalıyor. Bu neyi gösteriyor? Demokrasinin maalesef en güzel tarafı bedeller rejimi olmasıdır. Kürtler, Zana başta olmak üzere bu bedelleri ödediler. Bugün gelinen aşamada DTP’nin kapatılması gibi yeni bedeller ödememek gerekir.

Naci Sapan: Anayasa Mahkemesi partiyi kapattı ve bu arkadaşların da milletvekilliği düştü diyelim. Sine-i milletten bahsediyor Ahmet Türk. Ama yeniden seçim olacak, belki 1 yıl sonra... Diyelim ki yine partiyle girmediler seçimlere, bağımsız girdiler. Kürtler o zaman diğer partilere oy vermeyecek ve bakacaksınız ki 80 milletvekili çıkarmışlar. O zaman parlamentoda ne olacak, bence şimdi bunu tartışalım.

* Güçlenen parti mi olur, yoksa PKK mı?

Mehmet Kaya: Allah’tan parti daha güçlenerek geliyor. Demek ki Kürtler demokrasiden vazgeçmiyor. Her adımda demokrasiye daha çok bağlanıyor. Aksi daha kötü. Daha güçlenerek gelmemesi demek, ‘Bu parti kapatıldı, demek ki demokrasiden bize hayır yok, biz yönümüzü Kandil’e çevirelim, dağa çevirelim, çözüm orada’ demek. Biz Kürtler her zaman ‘Çözüm Ankara’da’ diyoruz. Ama ben yine Habur’u şöyle eleştiriyorum; 1991’deki Meclis’te Leyla Zana’yı izlediğim zaman hakikaten gururlandım. Çünkü ilk defa bizden biri çıktı, orada Kürtçe yemin etti. Sonuçta Kürt olarak gururlandım ama biz demokrasi diyoruz, demokrasiyi savunuyoruz. Demokrasiyi savunurken ’Bu yöntem doğru muydu?’ diye sorguladığımız zaman, aslında her ne kadar Sedat ‘Doğruydu’ dese bile o günün milletvekilleri bile yaptıklarının çok doğru olmadığını söylüyor. O gün başka yöntemleri kullanarak, daha önemli konularda adımlar atılabilirdi. Bugün de biz Habur’dan barış için gelenleri gördüğümüz zaman sevindik, gururlandık. Ama şunu unuttuk bu sefer de, ki Kürtler’de en önemli geleneklerden biridir, savaş sonrası barış ortamlarında ve aileler arasında çıkan çatışmalarda da böyledir, savaştığınız ya da kavga ettiğiniz aileyi ya da kişiyi incitecek bir hareketten bile kaçınırsınız, yanlış anlaşılmalara meyil vermesin diye sessiz kalır, barışı sessiz kutlarsınız, içinize atarsınız o sevinci... Ama dönüp baktığımız zaman, evet sevindik, insanlar yavaş yavaş dağdan geliyor, bu bir öncü, arkasından 5 bin, 10 bin kişi gelecek, Mahmur boşaltılacak. Ama şunu düşünmemiz gerekir, empati dediğimiz de budur, bu gelenlerin kimliği Batı tarafından nasıl algılanıyor? Her biri bir asker öldüren olarak algılanıyor! İşte bu konuda hassas olmak gerekir. Herkes kendi penceresinden olaya doğru bakarsa, empati yaparsa inanıyorum ki barış sağlanır.

* Bu konuda Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in güzel bir sözü vardı...

Evet. Ben de ‘Askere gelen kurşun bana gelsin’ diyeceğim. Israrla hem de... Üstelik ‘Gerillaya gelecek kurşun bana gelsin’ denmese de, benim bunu söylemem lazım... Eğer bunu söylemezsem barış gelmez. Barışın pazarlığı olursa barış gelmez. Biz her zaman bunu söylemeliyiz, DTP de bunu söylemeli. Şiddet hiçbir şekilde yöntem olmamalı. Herkes bunu ifade ederse barış olur.



Bu haber 6,611 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,440 µs