ince ayar gerektiriyor | " /> ince ayar gerektiriyor | "/>

En Sıcak Konular

Osmanlıcılık ince ayar gerektiriyor

25 Kasım 2009 11:53 tsi
Osmanlıcılık ince ayar gerektiriyor Türkiye'nin yeni dış politikası hızı ve ölçeği itibarıyla, bütün yeni ilgi alanlarını dengeleme gücü hakkında soru işareti yaratıyor.

İstanbul’da bir sahaf eski bir atlastan koparılmış sayfaları satıyor. Atlas, Osmanlı hâkimiyetindeki eski bölgeleri gösteriyor, hepsinin üzerine isimleri, bugün pek az Türk’ün okuyabildiği alfabeyle düzgünce yazılmış. Soluk sayfalar, 20. asır jeopolitiğinin ön saflarında yeni bir ulusal kimlik yaratarak hayatta kalmaya çalışan modern Türk devletinin uzun yıllar reddettiği bir mirasın hatırlatıcısı. Laik cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün reformları medeni hayat standardı olarak Avrupa kültürünü işaret ederken, Sovyet gücünden korunmaya çalışan Türkiye’nin dış politikası da kuvvetli bir Batılı çehre kazanmıştı.

Ancak şimdi AKP, Bağdat’tan Balkanlara dek vaktiyle sultanların yönettiği topraklarla tekrar temas kuruyor; hedef, Türkiye’yi Müslüman dünyanın lideri konumuna ve uluslararası diplomasinin üst basamaklarına döndürmek. Dışişleri bakanı ve bu politikanın mimarı Ahmed Davutoğlu AKP muhaliflerinin ‘yeni Osmanlı’ diye nitelediği yönelimin yayılmacı bir yön taşımadığını söylüyor ve ‘komşularla sıfır sorun’ sloganını tercih ediyor. ABD ve AB, Türkiye’nin istikrarsız bir bölgede istikrarı gözeten bir güç olarak hareket etmek yönündeki itiraz edilemez hedefini memnuniyetle karşılıyor.

Türkiye önemli bir ülke - bir NATO müttefiki, İsrail’in dostu, AB adayı ve Batı’ya doğru bir enerji güzergâhı. Fakat artan ekonomik gücü ve diplomatik menzili Türkiye’ye, Kafkaslar’daki donmuş ihtilaflardan İran’ın nükleer çabalarına, oradan Irak’ın bölünme tehlikesine kadar Washington ve diğer başkentlerin yüz yüze olduğu bazı en zorlu meselelerde nüfuz sağlıyor. Bu ay Ankara’yı ziyaret eden ABD dışişleri bakan yardımcısı Philip Gordon, “Türkiye’nin Ortadoğu’da aktif politika yürütmesinden ne şaşkınlık ne de rahatsızlık duyuyoruz” diye konuştu.

Ancak Türkiye’nin diplomatik maceralarının hızı ve ölçeği, gerek Türk gerekse Batılı gözlemcilerin, ‘Bütün bu yeni ilgi alanlarını dengeleyebilirler mi?’ sorusunu sormasına yol açıyor. Bir aylık hummalı bir faaliyet çerçevesinde Davutoğlu, Suriye’yle dostluk gösterisi sahneleyerek vaktiyle Türk tanklarının devriye gezdiği bir sınırda vizeyi kaldırdı, Irak Kürdistan bölgesini ziyaret etti ve Ermenistan’la ilişkileri düzeltme amaçlı tarihi bir anlaşma imzaladı. Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan geçen ay Musul’da konsolosluk açarken, “Bugün bizler, yani Osmanlı’nın evlatları, Musul’un kalkınmasına verdiğimiz önemi gösteriyoruz; tıpkı atalarımızın asırlar önce yaptığı gibi” diye konuştu. Türk diplomatlar geçen yıl, İsrail’le Suriye arasında arabuluculuk ve Afganistan-Pakistan görüşmelerine ev sahipliği yaparak, yanı sıra Irak’taki Sünni militanlarla ilişki kurarak itibar kazandı.
Fakat diplomatik nezaket kurallarını pek takmayan Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni dostlukların eskilere zarar verebileceğini gösterdi. Türkiye’ye tek Müslüman müttefiki sıfatıyla önem atfeden İsrail, Erdoğan’ın Gazze saldırısına dair ağır eleştirilerinden çoktandır rahatsız. Ekimde Erdoğan’ın hakaretlerine, İsrail’in ortak askeri tatbikatlardan çıkarılması ve İran lideri Mahmud Ahmedinecad’ın yanında eleştirilerini tekrarlaması eklendi. Erdoğan’ın savaş suçlarıyla itham edilen Sudan lideri Ömer Beşir’in Müslüman olduğu için soykırım yapamayacağı, zaten yaptıklarının da İsrail’le kıyaslanamayacağına dair sözleri büyük şaşkınlık yarattı. Geçenlerde ABD Kongresi üyesi Robert Wexler, “Görünen o ki daha ön planda bir Türkiye, İsrail’le ilişkilerine mal olacak. Niye böyle oluyor?” diye soruyordu. Amerikalı köşe yazarları daha da ileri giderek, Ankara’nın İran’a baskı çabalarına zarar verdiğini, NATO’da bu dargörüşlü İslamcılara artık güvenilemeyeceğini savunuyordu.

Tepkilerin şiddeti, Türkiye’nin desteğine verilen değeri yansıtıyor. Artık Sovyet gücüne karşı bir kale olmasa da, radikal İslam tehdidi Türkiye’ye Batılı değerlerin Müslüman dünyaya aktarılmasında bir ortak olarak yeni bir ağırlık kazandırdı. Türkiye Batı’yla ittifakları sayesinde, dinsel farklılığın kaçınılmaz sonucunun ‘medeniyetler çatışması’ olmadığının da kanıtı. Davutoğlu bu ay Avrupa başkentlerini turlayarak, Osmanlı renkleri taşıyan söylemini insanları Türkiye’nin Avrupa misyonunun değişmediğine ikna etmek için kullandı. Türk bakan İspanya’da yaptığı konuşmada şunları söyledi: “En az 15 Avrupa başkentinin tarihini Osmanlı arşivlerini araştırmadan anlayamazsınız.”
Ankara için yönelim değiştirmek söz konusu değil. Erdoğan geçen ay Tahran’la ticaret anlaşmaları imzalarken, “Bir yüzümüz Batı’ya, bir yüzümüz Doğu’ya dönük” dedi. Bazı AB ülkelerinin üyeliğe kabul etmek konusunda sergilediği gönülsüzlük göz önüne alındığında, Türkiye’nin seçeneklerini açık tutması doğal. Ankara kurduğu yeni dostlukları AB için bir değer olarak sunuyor, bölgedeki Batı hedeflerini ileriye götürmekte bir muhatap sağladığını söylüyor. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’nin üyelik sürecine dair son raporu bu görüşü destekleyerek, yürütülen dış politikayı övüyor. Fakat Brüksel jeopolitik önemin, üyelik için gereken yargısal, siyasi ve insan haklarıyla ilgili reformların yerini alamayacağını da açıkça vurguluyor.

Erdoğan’ın dış politika baş danışmanı İbrahim Kalın Türkiye’nin aktivizminin AB’deki hayal kırıklıklarına bir tepkiden ibaret olmadığını, AB’nin jeopolitikteki fiili yokluğu da dahil, ‘yeni fırsat alanlarını değerlendirmek yönünde mantıklı bir çaba’ anlamına geldiğini savunuyor. Ancak Türkiye kendisini küçük ortak olarak gören ülkelerle arasını bozarsa, AB içindeki rahatsızlık artabilir. Batılı diplomatlar Davutoğlu’nun Fransa’nın İsrail’le Suriye arasında uzlaşma sağlama çabalarını desteklemekte gönülsüz davranmasına dikkat çekiyor ve Erdoğan’ın İran’da sergilediği sert tutumun ‘kesinlikle rahatsızlık yarattığını’ söylüyor. Türkiye’nin ne kadar nüfuza sahip olduğunu, bu nüfuzun neye dayandığını ve yeni politikaların hangi noktada eski ittifaklara zarar verebileceğini iyi ölçüp biçmesi gerekiyor.

Daha geniş çaplı bölgesel temas, bir yanıyla değişen güç dengelerine verilen bir tepki. ABD’nin Irak’tan çekilmesinin yaklaşması, Türkiye’nin İran’a karşı en mantıklı dengeleyici güçlerden biri olacağı bir boşluk tehlikesi yaratıyor - zaten Türkiye’nin itibarı, ABD’ye işgalde topraklarını kullandırmamasıyla arttı. Alman Marshall Fonu’ndan Ian Lesser, ‘Ortadoğulular için bir Ortadoğu’ fikrinin bir süredir ortalıkta dolaştığına dikkat çekip ekliyor: “Hayati önemdeki fark şu: Türkiye şimdi ekonomik ve siyasi açıdan çok daha önemli ve bölgeye yönelik tercihleri kendi kimlik kriziyle bağlantılı.” Dini pratiklerin daha görünür hale geldiği ve kamuoyunun güçlendiği Türkiye’nin dış politikasının İslam dünyasıyla artan yakınlıkla şekillendiği muhakkak. Erdoğan’ın Gazze veya İran’la ilgili yorumları, sokağın görüşlerini anladığını ve desteklediğini gösteriyor: GMF’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Türklerin yaklaşık üçte biri diplomatik çabalar başarısız olursa nükleer silahlı bir İran’ı kabul edeceğini söylüyor. Bu oran ABD’de yüzde 5.

Fakat AKP’nin Doğu’ya yönelik atağında kullandığı asıl silah din değil ticaret. Ülkenin ihracatında bu bölgenin oranı 2004‘te yüzde 12.5’ken, 2009’un ilk 11 ayında yüzde 20’ydi. Türk şirketleri, varlıklarının faydalı görüldüğü bir bölgede yatırımlarını artırıyor.

ABD’nin eski Türkiye elçisi Morton Abramowitz Foreign Affairs dergisinde, “AKP diplomatik atağıyla övünse de, sembolik başarılar somut olanlardan çok daha fazla” diyor. Dahası, Türkiye’nin Anders Fogh Rasmussen’in NATO genel sekreterliğine sergilediği muhalefetin, “Müslüman hassasiyetleri liberal demokratik değerlerden üstün tuttuğu izlenimi vererek birçok Avrupalı’yı soğuttuğunu” vurguluyor.

Ankara tepkilere yol açmadan ve aşırı yüklenme riskine girmeden, bütün bu cephelere barışçı biçimde uzanamaz mı? Batılı bir diplomat, “Bununla başa çıkabilmeniz için çok akıllıca ince ayar yapmalısınız... Meselenin boyunuzu aşması tehlikesine girersiniz” diyor. Örneğin Ermenistan’la çözüm çabası Batı’da övgüyle karşılandı, fakat eski müttefiklerinin ihanetine uğradığını düşünen Azeri milliyetçileri Türk bayrağını indirdi.

Türkiye’nin dış politikasının bir sonraki sınavı İran. AKP nükleer silahlı bir İran’a karşı çıkışının, dost ve ticaret ortağı olarak verdiği mesajlardan dolayı daha etkili olduğunu öne sürüyor. Türkiye’nin İran’la ticarete verdiği önem anlaşılır. Fakat Erdoğan ABD ve AB’ye, İran’ın nükleer programına niçin ‘barışcı ve insani’ diyerek arka çıktığını ve bu rejime niye itibar kazandırdığını açıklamak zorunda kalabilir. Avrupa Reform Merkezi’nden Katinka Barysch şunları söylüyor: “NATO üyesi ve AB’yle üyelik müzakereleri yürüten Türkiye’nin ABD ve Avrupa’yla birlikte hareket etmesi bekleniyor... Öte yandan bölgesel güç olarak bağımsız hareket etmek ve komşularını rahatsız etmekten kaçınmak istiyor. Ankara’nın bu zorlu tercihlerden daha ne kadar kaçınabileceği meçhul.”
Gözlemcilere göre Türkiye’nin dış politikasındaki değişim bölgesel güç olarak daha fazla sorumluluk alma arzusunun yanı sıra, AB’yle üyelik müzakerelerinin sorunlu ilerlemesinden duyulan hayal kırıklığının da yansıması. Avrupa Komisyonu’nun son İlerleme Raporu hem olumlu hem olumsuz unsurlar içeriyordu. Kürt azınlığa yönelik adımlar ve Ermenistan’la yakınlaşma övülürken, önde gelen bir medya şirketine kesilen vergi cezasına dair endişeler dile getirildi. AB’nin genişleme sorumlusu Olli Rehn, vergi kaçırma gerekçesiyle verilen cezayı, ‘siyasi bir yaptırım’a benzetti.

AB’ye kabul edilirse Türkiye en kalabalık üye olacak. Bu, Avrupa Parlamentosu’nda çok sayıda koltuk kazanması ve Paris’le Berlin’in gücünü tehdit etmesi demek. Bir AB başkanının ve dış politika şefinin atanması üyelik sürecini hızlandırmayacak. AB Başkanı Van Rompuy, “Türkiye’nin Avrupa’nın parçası olmadığını ve olmayacağını” söylemişti. Bu sözleri pürüz yarattı, fakat seçilmesini engellemedi. Bu durum İstanbul’un dikkatinden kaçmamıştır.

Delphine Strauss / Radikal



Bu haber 610 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,865 µs