Hangi parti kapatılır?

18 Kasım 2009 08:15 tsi
"Söylem sahibinin partinin genel başkan yardımcısı olduğunu düşünür ve sözlerinin toplumun hassas kesimlerince 'ırk ve mezhep temelinde ayrımcılık' olarak algılandığını göz önünde tutarsanız, parti kapatmaya kadar varabilecek bir 'suç' yok mudur orta

Parti kapatmak mı, hangi partiyi?

Bir meslektaşımız yazdı da öğrendik: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya son gelişmeler ışığında Ak Parti hakkında soruşturma açmayı düşünüyormuş; parti kapatma istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya kadar gidebilecek bir soruşturma... 'Son gelişmeler' denilen ise, gazetelerin manşetlerinden düşmeyen 'kocakulak skandalı' imiş...

Nereden bu kanıya vardıysa, Yargıtay Başsavcısı, yargı mensuplarının dinlenmesinden hareketle Ak Parti'nin kapatılması gerektiğini düşünüyormuş...

Ak Parti bazıları tarafından kapatıla kapatıla büyüyen bir geleneğin son temsilcisi olarak görülüyor: Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi... Kapatılmaya alışmış bir gelenek, 2001'de Ak Parti adıyla yeniden ortaya çıkmış oluyor bu hesaba göre...

Yanlış bir hesap. O geleneğin sürdürücüsü olan siyasi çizgi bugün Saadet Partisi'nde temsil ediliyor. Ak Parti ise geçmişten ders alınarak bir daha kapatılma tehlikesiyle karşılaşılmayacak bir yasallık arayışının sonucudur. 2007'de “Kapatılsın” istemiyle başvurulan Anayasa Mahkemesi'nden “Yola devam” belgesi almasının sebebi budur.

Hiç kimse heveslenmesin: Son genel seçimde her iki kişiden birinin oyunu devşirmiş bir partinin kapatılması ancak demokrasiye ara verilen bir ortamda gerçekleşebilir. Türkiye demokrasi limanına en kalın halatlarla sımsıkı bağlanmış bir ülke olmak zorunda; bu sebeple demokratik geleneklere müdahaleyi artık kimse beklememeli.

Öyle olmasaydı, kapatma davasına konu olabilecek bir başka partiden söz edebilirdik: CHP'den...

Siyasi partiler anayasal düzen içerisinde faaliyet gösteren örgütlerdir ve onlara hayat suyu sağlayan da demokratik sistemdir. Demokrasinin olmadığı yerde siyasi parti de yoktur; var gibi görünse de yoktur. Askeri müdahaleler sonrasında partiler ya kapatılmıştır, ya da faaliyetleri kısıtlanmıştır. Yalnızca bu sebeple bile siyasi partiler demokrasiyi gözleri gibi korumak zorunda.

Oysa ülkenin baş ağrıtan sorunlarını ortadan kaldırmak için hükümetin birbiri ardına başlattığı açılımlara yıkıcı bir muhalefet sürdürüyor CHP. Meclis'teki 'milliyetçi' muhalefeti oluşturan MHP'nin lideri Devlet Bahçeli, son genel görüşmede, “İktidarsınız, istediğiniz yasaları çıkaracak çoğunluğunuz var, çıkarabilirsiniz o yasaları” dediği halde, CHP lideri Deniz Baykal iktidarın milletten aldığı desteğe dayanarak giriştiği açılımları yapmasına izin vermeyeceklerini söyleyebildi.

Haydi o konuşmadaki 'demokrasiye aykırı' havayı bir tarafa bırakalım da siyasi partilerin söylem ve eylemlerini 'anayasaya-yasalara uygunluk' yönünden izleyenlere şunu soralım: Onur Öymen'in günlerdir tartışılan sözlerine sinen zihniyet demokrasiye ne kadar uygun? Tek parti döneminin şartları içerisinde gerçekleşmiş olan bir kıyımın bugün de uygulanılabilecek bir yöntem olduğunu savunmak anayasal açıdan sakıncalı değil mi? Söylem sahibinin partinin genel başkan yardımcısı olduğunu düşünür ve sözlerinin toplumun hassas kesimlerince 'ırk ve mezhep temelinde ayrımcılık' olarak algılandığını göz önünde tutarsanız, parti kapatmaya kadar varabilecek bir 'suç' yok mudur ortada?

“Minareler süngü / Kubbeler miğfer” şiiri Tayyip Erdoğan'ın ağzından çıkınca -kimse üzerine alınmadığı halde- toplumun nefret hisleri azdırılmış oluyor da, ülkenin her köşesinden insanları tepki vermek üzere sokaklara döken 'Dersim' ile ilgili sözler neden 'kışkırtıcı' sayılmıyor?

Genel başkan yardımcısının söylemine parti yönetiminin sahip çıktığını da hesaba katmak gerekiyor. Bir dil sürçmesi değil o sözler, ağızdan kaçmış değil; parti tarafından şiddetle savunulan bir çizgi...

Yanlış anlaşılmasın: Parti kapatmaya karşıyım; demokrasilerde partilere cezayı seçmenler verir.

Fehmi Koru / Yeni Şafak

Bu haber 443 defa okundu.