unutulmaz nasihat | " /> unutulmaz nasihat | "/>

En Sıcak Konular

Evren Paşa'dan İnönü'ye unutulmaz nasihat

3 Kasım 2009 11:56 tsi
Evren Paşa'dan İnönü'ye unutulmaz nasihat "Parti kurmak serbest, siz de kuruyorsunuz. Başarılar dilerim, ama dikkat edin. Zor bir şeydir. Siz bu işleri pek bilmezsiniz"

Can Dündar'ın merhum Erdal İnönü ile yaptığı son röportajın 4. bölümü

Can Dündar / Milliyet

‘Erdal yapma!’

“12 Eylül’den sonra bir gün, üniversitede odamda çalışırken birisi telefon etti. ‘Ben İbrahim Cevahir. Önemli bir konuyu konuşacağım’ dedi. Geldi; 2 saat kadar oturdu. ‘Türkiye’de demokrasinin yeniden canlanması için halkın, askeri rejimden bağımsız olduğuna inandığı bir ismin başa geçmesi lazım. Bunu ancak siz yaparsınız’ dedi. Ben şaştım, ‘Nerden çıkardın. Ben üniversitedeyim, dekanlığım devam ediyor. Siyasetle ilgim yok, bilmem de siyaseti’ dedim.
‘Siz yaparsınız bu işi. Bir düşünün. Tekrar görüşürüz’ deyip gitti.



 

 


 

Eşim korkuyordu

Ben tabii ciddiye almadım. Aradan 10 gün kadar geçti. Bu arada öteki partiler ortaya çıktı. CHP Genel Sekreteri Mustafa Üstündağ benimle görüşmek istedi. 2 saat kadar konuştuk. Dedi ki: ‘Ecevit bıraktıktan sonra, başkanlığa fiilen ben bakıyorum. Herkes bir Başkan bekliyor.’
Dinledim. ‘Düşüneceğim’ dedim. İstanbul’a döndüm. Birçok işe girdiğim bir dönemdi. Siyaset hiç gündemimde değildi. Eşim de korkuyordu; babasından kalan siyaset anıları hoş değildi:
 ‘Babam yıllarca parasını, zamanını bu yolda sarf etti, ama hasta olunca onu tek başına bıraktılar. Sen de bu işe girersen, olacak olan budur’ diyordu.

Uykusuz gece

Sonra CHP’li Sırrı Atalay ile Necdet Uğur Ankara’dan geldiler.
“Siz ortaya çıkarsanız CHP’lilerin çoğu etrafınızda toplanacaktır. Gece düşünün. Yarın sizi Ankara’da bekleyeceğiz. Gelirseniz görevi kabul ettiğinizi anlarız’ dediler.
‘Düşünürüm’ dedim. Onlar gittikten sonra eşim ‘Niye “Hayır” demedin. Kabul edersen mutlu hayatımızın nasıl bozulacağını görmüyor musun’ diye sitem etti. O gece epey uykusuz kaldım. Zıt duygular içindeydim. Eşime hak veriyordum, ama siyasetin durumunu da görüyordum. Sosyal demokratlar dağınıktı. Babamın başlattığı bir davanın sonuçsuz kalacak olmasından rahatsız oluyordum. Demokrasiye geçmede bir şey yapılabilecekse yapmam, bana görev gibi görünüyordu; ama evde çok rahatsız olmak da vardı. Sonunda ‘Ben bu işe girmeyeyim’ dedim. Ertesi sabah Ankara’ya gitmedim.

Girsem iyi olacak

15 gün izledim, ama başka birisi çıkmadı maalesef... Dağınık manzara devam etti. Benim rahatsızlığım da arttı.
O ara bir gün eşime sordum:
‘Sen bu teklife çok üzülmüştün. Eğer girmeye karar verseydim ne yapardın?’ ‘Ne yapacaktım, sonunda kabul ederdim’ dedi. Bu da bana cesaret verdi. Gerçi sonunda kabul etmedi, hâlâ da kabul etmiyor; “Ben öyle bir şey söylemedim” diyor, ama ben söyledi diye hatırlıyorum. Neyse, o ayrı mesele...
Sonunda ‘Galiba girsem iyi olacak’ diye karar verdim. Ankara’ya gidip kabul ettiğimi söyledim.

Kusura bakma

Üzüldüğüm tek şey, eşimin itirazı olacaktı. O akşam ona söyleyemedim. Telefon edip “Bu akşam burada kalıyorum, yarın geleceğim” dedim. Ama gece zor uyudum.
Sabah Pembe Köşk’te bir basın toplantısıyla kararımı açıkladım. Basın toplantısından sonra eşime telefon ettim. ‘Kusura bakma, ben siyasete giriyorum. Basın toplantısı yaptım’ dedim. ‘Erdal yapma” diye bağırdı ve telefonu yüzüme kapattı.
Çok üzüldüm tabii, ama yapacak bir şey yoktu.

Erdal İnönü eşiyle birlikte babası İsmet İnönü’nün mezarını ziyaret ederken.

ERDAL İNÖNÜ ANITKABİR’DE
Atatürk’le bu ne samimiyet?

“6 Haziran’da, yaş günümde SODEP’i kurduk. 37 kurucu ile Anıtkabir’i ziyaret ettik. Saygı duruşu yaptık. Defteri imzaladım.
Genellikle Anıtkabir’e gidenler bu deftere yazarken ‘Atam’ yahut ‘Büyük Atam’ diye başlarlar. Ben böyle bir şey yazmadım. Çünkü bu benim tuhafıma gidiyor. Atatürk hayatta değil. Dolayısıyla onun ‘Ben seni kabul etmiyorum karşımda’ diyecek hali yok; ama biz ‘Atam’ dediğimiz zaman bir senli benlilik kurmuş oluyoruz. Öyle değil mi? O konuda fikrini söyleyemeyecek bir insana karşı, bir samimiyet gösteriyoruz. Bence bu yanlış, ama hep yapılıyor. Ben öyle başlamadım:
‘SODEP kurucuları burada Büyük Atatürk’e saygılarını sunuyorlar ve demokrasinin yeniden sağlıklı bir şekilde kurulması azimlerini ifade ediyorlar’ diye yazdım.

Tarihe geçiyoruz

Sonra arkadaşlarıma ‘Siz gelmeyin. Ben babamın simgesel kabrinin önünde duracağım biraz’ dedim.
Oraya gittim, orada da bir saygı duruşu yaptım. Sorumluluğumun önemini duyuyordum.
‘Bayağı önemli bir işe giriştim. Bu, büyük bir sorumluluk getiriyor. Tarihe geçmiş oluyoruz bir anlamda... Bunun sorumluluğuyla yaşayacağım bundan sonra’ diye düşündüm.
Babam belki benim için politikayı aklından geçirmişti; ama bana hiçbir zaman söylememişti. Şimdi onun bana önermediği bu görevi yüklenmiştim. Bir süre anılarıyla baş başa kaldım. Omzuma yüklenen sorumluluk duygusu iyice ağırlaşmıştı.

VETOLAR GELİYOR
Kenan Evren beni soldan korktuğundan veto etmiştir

Parti kurulduktan 17 gün sonra Çankaya’da evde otururken telefon çaldı; Cüneyt Arcayürek’ti.
‘Şimdi ilan ettiler. Pek çok veto var. Siz de veto edildiniz’ dedi.
‘Ya, sahi mi? Peki, sağlık olsun’ dedim, telefonu kapattım.
Biraz şaşırdım, ama söyleyecek bir şey yoktu.
Öğleden sonra genel merkezde toplandık. Odamda otururken kapı çaldı. Ahmet Durakoğlu elinde bir yazıyla içeri girip ‘Karar geldi’ dedi.
‘Ne haber’ dedim.
‘Fena’ dedi. Ben de dahil 21 kurucunun veto edildiğini söyledi.
Sesimi çıkarmadan aldım, okudum. Ondan sonra ne söylediğimi hatırlamıyorum. Fazla da konuşmadık, çünkü veto edilince insan pek konuşacak şey de bulamıyor; yani ‘Siz bu işe karışmayın’ şeklinde bir emir çıkmış oluyor.  Zaten fazla bir şey söylemeye vakit kalmadan arkadaşlar geldiler odaya... Oda birden parti yöneticileriyle doldu.
Her kafadan bir ses çıkıyordu. Bazısı tepki gösteriyordu. Bazısı teselli etmeye çalışıyordu. Duygusal konuşmalar oldu.
Yarım saat kadar konuşulanları dinledikten sonra ‘Artık ben karışmıyorum, bundan sonra siz yöneteceksiniz. Ben artık İstanbul’a gideyim’ diyerek arkadaşlara veda ettim. Hepsinin elini sıktım, başarılar diledim.
Kalktım ve Atilla Sav’ın arabasıyla partiden ayrıldım.
O gece uyuyamadım.
Niye veto edildiğime dair bir bilgim yoktu. ‘Vaktiyle üniversitede benim için “Solcu öğrencileri destekliyor” diyorlardı. Sayın Evren de soldan korktuğundan böyle yapmıştır herhalde’ diye düşündüm kendi kendime...
Sonra çok üzerinde durmadım. Hatta bir çeşit rahatlama da duydum. Sorumluluktan kurtulmuş oldum.”

KÖŞK BULUŞMASI
Evren “Siz bu işleri bilmezsiniz” dedi

“Partiyi kurmaya karar verince Evren’den randevu istedim 25 Mayıs’a randevu verdi. Ben yalnız gittim. Görüşmemiz 1 saat bile sürmedi.
 Beni ciddi karşıladı. Öyle hararetle karşılamadı. Babama saygı gösteriyordu. Annemin sağlığını sordu. Adımdan yararlanmak isteyenler çıkabileceğini söyledi.  ‘Bu ismin değerini, onurunu düşünmelisiniz’ dedi.
Ben de kısaca partinin amacını anlattım. Kendine güvenen, bizi küçümseyen bir tavrı vardı. Pek ciddiye almadı söylediklerimi... Memnun olmadı. ‘Yapma’ da demedi.
‘Parti kurmak serbest, siz de kuruyorsunuz. Başarılar dilerim, ama dikkat edin. Zor bir şeydir. Siz bu işleri pek bilmezsiniz’ gibi şeyler söyledi.

Ters tepki, kamçılandım

Bende uyandırdığı izlenim şuydu:
‘Ben bu işi yapamayacağım. Başkaları beni kandıracak, benim aracılığımla başka çıkarlara yönelecekler. Ben de partiye hâkim olamayacağım.’
Galiba sonradan benzer şeyleri Metin Toker’e de söylemiş. Metin de itiraz etmiş:
‘Yok, o göründüğü gibi değildir. İnsanı suya götürür, susuz getirir’ demiş.
Evren, beni caydırmak isteyen bir havada konuşmuştu ama bende tam tersi bir etki yaptı. Kamçılandım.
Görüşmeden sonra arkadaşlara ‘Bir an evvel bu işi bitirelim ve ortaya çıkalım’ dedim.
Hemen işi hızlandırdık.

Erdal İnönü Ankara’da sıkıyönetim mahkemesinde yargılandı.

ASKERİ SAVCILIKTA
Hapsi göze almıştım

“Kurucu sayımız 28’i bulmuştu. 30 olunca seçime girebiliyorduk, ama olmadı. SODEP’i seçime sokmadılar. Çok rahatsız oldum bu durumdan... Bir şey söylemek zorunluluğunu hissettim. Konuşmak tehlikeliydi, ama tepkimi açıklamak zorundaydım. Kısa bir açıklama yazdım.
‘Çok rahatsız olduğumu, sağlıklı demokrasiye geçişin gecikeceğini’ söyledim.
Hemen arkasından beni Sıkıyönetim’e çağırdılar.
Maksadımı sordular.
‘Üzüntümü ifade ettim’ dedim:
“Bu yapılan doğru değil’ diye anlattım.
Savcı, sesini çıkarmadı ama 2 gün sonra dava açtılar.

Mamak’taki tiyatro

Mamak’taki duruşmaya arkadaşlarla beraber gittik. Duruşmalar tam bir tiyatro havasında oluyordu. Askeri bölgeye gelirken otomobilden iniyorsunuz. Orada sizi bir minibüs alıyor, içeriye, mahkeme salonuna götürüyor.
Mahkeme salonunda ben sanık olarak ortada durdum. Avukatım sağ tarafta, karşımda hâkim heyeti, savcı bir tarafta, not tutan stenolar bir tarafta... Arkada da dinleyiciler... Oldukça etkileyici, heyecan verici bir durum...
İnsan ne kadar kendine güvense, yaptığı şeyin doğru olduğunu bilse ve ‘Herhalde beraat edeceğim’ dese de gene de o atmosferde biraz heyecanlanıyor. ‘Ne olacak’ diye merak ediyorsunuz. Mahkûmiyet olmayacağını tahmin ediyorduk, ama belli olmuyor. İnsan oraya gidince her şeyi bekliyor. Zaten o açıklamayı yaparken hapsi göze almıştım. Kimse ‘Bu sözler sizi hapse sokmaz’ diye bir garanti vermiyor.

Sevindik tabii
Hâkim bana suçlamayı söyledi:
‘Bu hareketiniz Milli Güvenlik Konseyi’nin kararına karşı çıkmaktır. Niye böyle yaptınız’ dedi.
Ben de dedim ki:
‘Maksadım kararlarına karşı çıkmak değildi. Ben üzüntümü ifade ettim. Böyle bir karar, sağlıklı demokrasiye geçme amacımızı yaralar.’
Ondan sonra savcı söz aldı; o da önce ‘Yapılan açıklama, MGK’nın kararlarına aykırıdır’ dedi, ‘...ama anlıyoruz ki bu açıklama üzüntüsünden yapılmıştır, yani esas niyeti karara aykırı davranmak değildir’ diye ekledi. Beraatımı istedi.
Hâkim de kararında aynı şeyi söyledi ve beraat ettirdi.
Sevindik tabii... Sevinmemeye imkân yok.”



Bu haber 846 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,642 µs