Susurluk'u hatırlamak... | " /> Susurluk'u hatırlamak... | "/>

En Sıcak Konular

Susurluk'u hatırlamak...

3 Kasım 2009 10:28 tsi
Susurluk'u hatırlamak... Bugün herhangi bir gün değil; bir ‘olayın’ yıldönümü. Ama bu yıldönümü ne bir anma, ne de bir kutlama yıldönümü. Günümüzde olup biteni doğru anlamak adına Susurluk olayını hatırlamanın zamanıdır. Çünkü 13 yıl önce bugün bir 'kaza' oldu, ve..

Bazı tarihler, tanıklık ettikleri olaylar nedeniyle birer “yıldönümüne” dönüşürler. Bunlardan bazıları “anmak”, “kutlamak” için değil de, “hatırlamak” için önemlidir. 3 Kasım 1996 tarihi bunlardan biri…

Susurluk’ta ortaya çıkan…
3 Kasım 1996 günü akşam saatlerinde Balıkesir’in o güne kadar sadece ayranıyla meşhur güzel ilçesi Susurluk yakınlarında Mercedes marka bir otomobil, bir kamyona arkadan çarptı ve olanlar oldu: O güne kadar biraz da “korkuyla” varlığı kulaktan kulağa fısıldanan “derin devlet”, tam manasıyla ortalığa saçıldı…

Otomobilden 3 ölü 1 yaralı çıktı ve “olay” gizlenemedi, medya “zamanında” denilebilecek bir çabuklukla kazayı duyurdu. Hayatını kaybedenlerin kimlikleri İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay ve Gonca Us oalarak kamuoyuna yansıdı. Yaralı olarak kurtulan kişi ise dönemin DYP Milletvekili ve korucu Bucak aşiretinin lideri Sedat Edip Bucak idi.

Çok geçmeden “Mehmet Özbay” kimlikli kişinin kimliğinin sahte olduğu anlaşıldı. “Mehmet Özbay” kimliğini kullanana kişi, 1978’de Ankara’da gerçekleştirilen ve kamuoyunda “Bahçelievler katliamı” olarak bilinen kanlı olayın “faillerinden” biri olduğu için “aranan” Abdullah Çatlı’dan başkası değildi…

Ortaya çıkan bu “siyaset-emniyet-mafya” üçgeni, olaya neresinden bakılsa, “normal” değildi…

“Normal” olmayan bu ilişki ağını daha da belirgin hale getiren olaylardan biri de, otomobilden çıkan ve “kayıtlı” olmadığı ortaya çıkan silahlardı.

Daha sonra otomobilde bir de Çatlı’ya ait bir çanta bulunduğu ve bu çantanın, otomobili arkadan takip eden “korumalar” tarafından alınarak yok edildiği ortaya çıktı.

O çanta, yıllar sonra Ergenekon duruşmalarında bir kez daha gündeme geldi. Davanın sanıklarından Sami Hoştan “Çatlı’nın çantasını mahkemeye sunacağım” şeklinde bir açıklama yaptıktan sonra, izleyen duruşmada “işte Çatlı’nın çantası” diyerek gerçekten de mahkeme heyetine bir “çanta” teslim etti. Ama çantanın içi boştu… Hoştan’ın bu tavrı, o zaman, “bir yerlere mesaj mı veriyor” sorularına yol açtı.

Bucak’ın korumaları
Kazadan yaralı olarak kurtulan ve uzun süre “hafızamı yitirdim” diyerek mahkemede ifade vermeyen Sedat Edip Bucak’ın korumaları, Susurluk olayının “ilginç” boyutlarından birini oluşturdu. Zira bu korumaların İbrahim Şahin’e bağlı olarak çalışan “özel tim” kökenli oldukları, “kumarhaneci” Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesi olayıyla bağlantılı oldukları iddiasıyla daha önce gözaltına alınıp, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın talimatıyla serbest bırakıldıkları ve birinin Tansu Çiller’in, diğerlerinin de Bucak’ın koruması olarak görevlendirdikleri ortaya çıkmıştı.

Bu korumalardan Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz, sonradan başka “adli” olaylar nedeniyle tutuklanarak cezaevine gönderildiler. Bunlardan Yorulmaz Bursa’da hayatını kaybettikten sonra, annesi, ilginç açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Anne Yorulmaz, oğlunun “kullanıldığını” ve işi bittikten sonra da “bir kenara atıldığını” ileri sürmüştü…

Ayhan Çarkın ise katıldığı bir TV programında Uğur Dündar’a “devlet için belki de bin kişi öldürmüşümdür” şeklinde açıklamalar yapmış, hakkında soruşturma açılınca da “öyle demek istemedim” şeklinde savunma yapmıştı…

Diğer bir “ilginç” ama sadece “ilginç” olmakla kalan olay ise, katliam sanığı olarak İnterpol’ün kırmızı bülteniyle “aranan” Abdullah çatlı’nın, Mehmet Ağar imzalı bir yeşil pasaport ve silah taşıma izni olmasıydı. Ömer Lütfü Topal’ı öldüren silahtaki parmak izlerinin de Çatlı’ya ait olduğu ortaya çıkmıştı…

Abdullah Çatlı
Çatlı, kamuoyunda “Susurluk çetesi” olarak adlandırılan olayın en çok tartışılan adı idi.

Çatlı’nın ASALA’ya karşı yürütülen operasyonlarda kullanıldığı, bu amaçla 12 Eylül yıllarında Avrupa’da uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla cezaevinde iken kaçırıldığı söyleniyordu. Ama Abdullah Çatlı için en “ünlü” ve akıllarda kalan sözü sarf eden, Tansu Çiller oldu: “Bu devlet için kurşun atan da yiyen de bizim için şereflidir”…

Uzun süre “hafızasını kaybettiği” için mahkemeye gelmeyen ve ifade vermeyen Sedat Edip Bucak’ın dokunulmazlığının kaldırılması konusunda aynı yılın 24 Aralık günü yaptığı bir açıklamada arşivlerde yerini aldı: “Benim dokunulmazlığım kalkarsa Mesut Yılmaz’ınki de kalkar”.

“Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık”
Susurluk kazsının sıradan bir trafik kazası olmadığının açığa çıkmasıyla birlikte, çok sayıda sivil toplum örgütü, olayın aydınlığa kavuşturulması istemiyle “Sürekli Aydınlık İçin Bir dakika Karanlık” eylemi başlattılar.

Şubat 97’de başlayan ve bir ay süren eylem, toplumda genel bir kabul gördü. Yayıldı. Her akşam saat 21.00’de insanlar ev ve işyerlerinde bir dakika boyunca elektriklerini kapattılar. Ama bu yaygın sivil eylem, dönemin başbakanı tarafından “glu glu dansı yapıyorlar” şeklinde değerlendirildi. Dönemin başbakanı, sonradan kapatılan Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan idi. Erbakan’ın Susurluk olayıyla ilgili akıllarda kalan diğer bir sözü de, iddialar için, “bunlar fasa fisodur” demesiydi…

Bu eylemle ilgili belirtilmesi gereken diğer bir husus da, yaygınlaşmasıyla birlikte eylemin manipülasyonla mecrasından çıkartılmasıydı. “Derin devlet” gerçeklerinin ortaya çıkarılması istemiyle başlayan bu sivil girişim, sonradan bazı medya organlarının özel gayretiyle adeta “hükümete” ve “irticaya” karşı bir doğrultuya sokulmak istendi. Zaten bir adım sonrasında, “28 Şubat süreci”nin başlatıldığına tanık olunacak ve aynı medya organları yeniden sahneye çıkacaktı…

Yargı süreci
Olayın ardından başlatılan soruşturmanın Devlet Güvenlik mahkemesi (DGM) tarafından yürütülmesi gereken bir “çete” davası olduğu, ancak 2001 yılında kabul edildi.

Aralarında bir başka katliam (Bahçelievler) sanığı olan Haluk Kırcı’nın, eski emniyet ve MİT mensuplarının, uyuşturucu kaçakçılarının bulunduğu 12 sanıklı davada, sanıklara “çete kurmak” suçlamasıyla 4 ila 6 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.

Sedat Edip Bucak ve Mehmet Ağar dokunulmazlıkları nedeniyle yargılanmadı. (Bucak ve Ağar ancak milletvekili sıfatları ortadan kalktıktan sonra mahkemeye ifade verdiler.)

Otomobilde çıkan “kayıp silahlar” konusu, zaman aşımına uğradı.

Susurluk kazası meydana geldiğinde Balıkesir’de Bölge Jandarma Komutanı olarak görev yapan Veli Küçük, kurulan meclis araştırma komisyonu da dahil olmak üzere hiçbir merciye ifade vermedi. Hakkında Genelkurmay’da açılan soruşturmadan da herhangi bir yaptırım kararı çıkmadı.

Susurluk olayında adı geçen çok sayıda kişi, sonradan “Ergenekon davası” nedeniyle sanık olarak yargı önüne çıkarıldılar.

Susurluk Raporu ve Ergenekon
Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, “tam yetkili” olarak olayla ilgili bir rapor hazırlamakla görevlendirildi.

Savaş, raporunu hazırladı. Bazı sayfaları “devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle kamuoyuna açıklanmayan rapor, o dönem, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” türü manşetler atan basın tarafından tefrika edildi. Ancak raporun ortaya koyduğu ve önerdiği hususlarla ilgili hiçbir hukuki süreç başlatılmadı.

Ta ki, Ergenekon davasını yürüten mahkeme o raporu dava dosyasına koymak üzere ilgili makamlardan isteyene kadar…

13. yıldönümünde Susurluk olayı bir “hatırlama” ve “yüzleşme” vesilesidir…

www.iyibilgi.com bellek



Bu haber 1,263 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,177 µs