iyibi" /> iyibi"/>

En Sıcak Konular

Yönetmeye kurum kalmadı!

0 0 0000 00:00 tsi
Yönetmeye kurum kalmadı! Özelleştirme operasyonunun sonuna gelinmek üzere. Bir yollar kaldı.. Onların da eli kulağında. Elimizden çıkan kurumların listesi de hikayeleri de uzayıp gidiyor... Hele bazıları var ki.. iyibi

Türkiye'de gerçekleştirilen büyük özelleştirme operasyonu fırtınasının sonuna gelinmek üzere. Bu operasyonun arkasında dış sermayenin itkisi olduğu artık bilinmeyen birşey değil. Felsefesi, kaynakları sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için kullanmak olan kamunun kasasını açıp, bütün serveti kamudan özel sektöre aktarmak olan bu kuruluşların başında-Cihan Dura'nın da belirttiği üzere-"İngiltere’de mukim Adam Smith Enstitüsü, ABD’deki “Heritage Foundation” (Miras Vakfı), özelleştirmenin küresel  promosyonundan sorumlu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın dairesi olan Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve özelleştirmeyi Türkiye gibi ülkelere dayatmakla görevli Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası geliyor. 

IMF “istikrar paketleri” ile, Dünya Bankası “yapısal uyum programları” ile bu görevlerini yerine getiriyor. Kredileri-gittikçe daha fazla-özelleştirme koşuluna bağlıyorlar.

Türkiye'de 1984 yılında çıkan özelleştirmeye ilişkin ilk yasa Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Yasası içinde düzenlendi. Sonrası malum. Ülkemizde devlete ait kurumlar son 10 yılda tüketildi adeta. Bu kurumların içinde çok stratejik olanlar da bulunuyor.

Türkiye'nin yatak odası "Telekom"

Haber-Sen yöneticilerinin benzetmesi ile  "Türkiye’nin yatak odası" Telekom'un satılması bunlardan biri. Stratejik öneme sahip haberleşme ağımızı satın alan Lübnan’dan Oger Telecom ile Telecom İtalia’nın ortak şirketi. İhalenin sonuç haberini İtalya ekonomi gazetesi Il Sole 24, ‘İtalyan Telekom, TurkTel’i fethetti’ başlığı ile duyurmuş.

Yıllık-sadece faaliyet-kârı 1.5-2 milyar dolar arasında olan Telekom'un 3 yıllık karına satılması oldukça vahim. Telekom'un ardından İngiliz cep telefonu operatörü Vodafone'un Telsim'i alması da haberleşme sektörümüzdeki yabancı istihbaratının rahatlıkla dolaştığı spekülasyonlarını yükseltti.

Petrol Ofisi ve Tüpraş'ın stratejik önemi

Petrol arama-üretim (TPAO), taşıma (BOTAŞ), rafine etme (TÜPRAŞ) ve pazarlama (POAŞ) bir petrol sanayimizin bütünlüğü ile önem taşıyan bu kuruluşların başına gelen de farklı olmadı. 2000 yılında özelleştirilen Petrol Ofisi ve 2005 yılında özelleştirilen TÜPRAŞ, bu bütünlüğün en önemli halkalarını kopardı. Petrol Ofisi ve TÜPRAŞ özelleştirmeleriyle, ekonomimizin yanında, milli savunmamıza da önemli darbeler indirildi. Petrol Ofisi’nin 1977 yılına ilişkin raporunda, şirket hakkında verilen şu bilgiler kurumun strateji önemini bakın nasıl ortaya koyuyor:

“II. Dünya Savaşı’ndan önce, yabancı sermaye ile kurulmuş olan şirketler görünüşte kamu hizmetinde yurt dışından ithal ettikleri petrol ürünleriyle sivil ve askeri ihtiyaçları karşılıyordu. Bu şirketlerin başlıcalarını Socony Vakum, Corp Steau Romono, Neft Sendikat ile Shell teşkil ediyordu.

“Ancak, aşırı kârı hedef tutan yüksek fiyat politikaları, kendi ürünlerini satmayı amaçlayan monopolist tutumları ile bu şirketler ulusal çıkarlara aykırı faaliyet gösteriyorlardı. Zamanla, petrol arama, sondaj, rafinaj, üretim ve dağıtımının ulusal petrol şirketlerince yürütülmesi artan bir önem ve zorunluluk taşımaya başlamıştı. II. Dünya Savaşı’nın başlaması, Neft Sendikat petrol şirketinin tasfiyesine yol açtı. Bu durumdan yararlanılarak Ruslar’dan tüm tesisler satın alındı ve 1940 yılında 10 bin lira sermaye ile ilk ulusal şirket olan Petrol Limited kuruldu. Çok kısa zamanda petrol piyasasında büyük gelişmeler kaydedildi ve iş hacmi arttı… Petrol Limited’in varlık ve hizmetlerini devir alarak Petrol Ofisi kuruldu…

Kıbrıs Harekatı sırasında Petrol Ofisi desteği

Ödenmiş sermayesi olmamasına rağmen başariyle faaliyetlerini sürdüren kuruluşumuz 20.5.1957 yılında K.1092 sayılı Koordinasyon Heyeti karariyle NATO Enfrakstrüktür programı gereğince Silahlı Kuvvetler Akaryakıt Tesisleri ve Boru Hatları’nın idare, işletme, bakım ve korunması ile görevlendirildi. Petrol Ofisi 3780 sayılı Milli Koruma Kanunu’nun 4648 sayılı Yasayla değişik 6. maddesine dayanılarak K-103 sayılı Koordinasyon Heyeti ve 2/15169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 14.2.1941 tarihinde Petrol Limited’in varlık ve hizmetlerini devralarak kuruldu ve faaliyete geçti. Petrol Ofisi, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı’nda önemli rol oynadı. Bu rol, Petrol Ofisi’nin 1975 yılı için hazırlanan raporunda aşağıdaki biçimde ifade edilmektedir: “Ofisimiz, yalnızca yurt içindeki tüm resmî ve özel akaryakıt ve madeniyağ ihtiyaçlarını başarılı bir şekilde karşılamakla kalmamış, bu başarısını Kıbrıs’ta da sürdürmüştür.

“Ulusumuzun, kendisine amaç edindiği Yurtta Sulh, Cihanda Sulh politikasının bir gereği olarak ve anlaşmalar ile sağlanmış olan haklarına dayanarak, Kıbrıs’taki soydaşlarımıza karşı girişilen hareketleri sona erdirmek üzere gerçekleştirdiği Kıbrıs Türk Barış Harekatı sırasında Ofisimiz, üstün bir görev anlayışı içinde tüm Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılayarak Barış Harekatının başarı ile gerçekleştirilmesinde önemli bir katkıda bulunmuştur. Bugün de, gerek halen Kıbrıs’ta bulunan Barış Kuvvetlerimizin ve gerekse sivil akaryakıt ve madeniyağ ihtiyaçlarının karşılanması Ofisimizce etkin bir biçimde sürdürülmektedir. “Silahlı Kuvvetlerimizin Kıbrıs Barış Harekatındaki başarılarına katkıda bulunmaktan kıvanç duyan Ofisimiz bu nedenle Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri 1. Ordu Komutanlığı tarafından takdir edilmiştir.”

Tüpraş özelleştirmesinde pazara çıkan iplik

Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi (TÜPRAŞ) özelleştirmesindeki yolsuzlukları gün yüzüne çıkaran Petrol İş Sendikası bilindiği gibi Ocak 2004'te  yüzde 65'i 1.3 milyar dolara satılan TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine karşı çıkmıştı. Rus menşeli OAO Tatneft ile Zorlu Holding'e satılan hisse bu karşı koyuş üzerine mahkeme tarafından iptal edilmişti. Yeni ihalede TÜPRAŞ'ın yüzde yüzde 51'i, 4.14 milyar dolara Koç-Shell ortak girişim grubuna satıldı. 6 ayda yüzde 400'e yakın fiyat artışı olamayacağı için ihalede yolsuzluk yapıldığı tartışmaları yaşanmıştı.

Ofer’in oyunu bozuldu!

TÜPRAŞ ihalesinde ikinci kez yolsuzluk duyumu alan sendika TÜPRAŞ'ın yüzde 14.76'sının İsrailli işadamı Sami Ofer'e satışı üzerine gitmiş ve bu araştırma mahkemede sonuçlanmıştı. Bu usulsüzlüğü Mustafa Öztaşkın'dan dinleyelim: "2006 yılında 1 Mart'ta TÜPRAŞ'ın 14.76'sını adeta apar topar satılacağını duyumunu aldık. Hiçbir duyuru yapılmadan 3 Mart 2006'da yani iki gün sonra Sami Ofer'e hisseler satıldı. Hemen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na başvurduk. Düşüncemiz şuydu: Bu şirkete önceden bu hisseler pazarlandı. Satışa iki gün içinde yasal kılıf uyduruldu. Bunun altında mutlaka bir çıkar oyunu vardı. Başvurumuz sonuçlandı. Usulsüzlük kararı verdi mahkeme. Satış da iptal edildi. Şimdi hisseler geri alınacak. Umuyoruz ki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı suçlular hakkında cezai işlem başlatır."

Elektrik özelleştirme projesinden "elektrik alamıyoruz"

Özelleştirilmesine karar verilen fakat yılan hikayesine dönen elektrik ihalesi de ülkenin yabancılara adeta peşkeş çekilmesinin bir numunesi gibi. 2005 yılında "Enerji ihaleleri yabancıya hazırlanıyor" başlıklı yazısında Güntay Şimşek "Maliye Bakanlığı uhdesinde hazırlıkları sürdürülen ihale şartnameleri ne hikmetse yabancıların ilgisini çekecek tarzda düzenleniyor. Şartname elektrik dağıtımında Avrupa ve dünyada söz sahibi 7 büyük şirketin ilgisini çekmek üzere öylesine ağır hazırlanıyor ki, bu şirketlerin de yeterlilik alması zor görünüyor. Üzerinde düşünülmesi gereken şu; Elektrik Dağıtım İhaleleri'ne katılacak yabancı şirketler, Türkiye'nin bakir kaynakları üzerinde sermaye yapmaktan öteye Anadolu'ya ne getirebilirler? " diye sormuştu.

Elektrik kurumları "devletin elveda dediği güç"

İyibilgi'nin elektirik özelleştirmelerinin gündeme geldiği dönemde fikrine başvurduğu Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Erol Celepsoy "Kamu bir an önce ülke için stratejik öneme sahip elektrik kurumlarını tek elde toplayıp planlama yapmalı. Özelleştirme sevdasından vazgeçmeli. Planlama olmaması yüzünden ülkemizdeki enerji kaynaklarını kullanamıyoruz." demiş ve eklmeişti: IMF'yi yöneten şirketlerin elektrik kurumlarını alarak ülkede güç sahibi olmayı planlıyor. Bu şirketlerin de Türkiye'de bazı taşeron kurumlarla şimdiden planlarını uygulamaya başladı. Bu şirketlerin içinde medya kurumlarına sahip olan şirketler de var, bazı kurumlara da sus payı verildi." Hükümetin ihale için düzenlediği şartnamelerle, Türkiye'deki şirketlere imkan tanımadığını beliryen Celepsoy, "Herşey ortada, ülkedeki enerjiyi bağımlı hale getirmek istiyor, doğalgaza enerjisine bağımlılık yaratıp, ardından doğazgaz yetersizliği bahane edip,  nükleer enerji santrali kuralım diyorlar" yorumunu yapmıştı.  

Yabancı bankalar: piyasa oyuncuları

Bankalarımızın özelleştirmeler ve batık bankaların BDDK tarafından satılamsı ile %60'ı yabancı kontrolüne girmek üzere. İlk kez 2001 yılında Demirbank’ın satılması ile başlayan Türk bankalarının yabancı sermayeye devri ilerleyen yıllarda hızla devam etti. Kısa sürede bankalarımızın % 30’unu satın alan yabancı sermaye, bu bankalar aracılığı ile geçtiğimiz Haziran ayında toplu döviz alımları yapıp, bu dövizleri piyasadan çekerek ciddi bir döviz krizine neden olup piyasaları alt üst ettiler. Geçtiğimiz aylarda Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu tarafından üç bankamız Yunan şirketlerine satıldı. Oyakbank’ın satış görüşmeleri ise sürüyor. Halkbank'ın satışı ise hala gündemdeki yerini koruyor. İyibilgi'ye konuşan Prof.Dr. Esfender Korkmaz, bankaların yabancı sermayenin eline geçmesiyle ülkenin içine gireceği durumu şöyle özetliyor: “Bankacılık ülkenin siyasetini önemli ölçüde tayin eder. Bankalar yabancılaşırsa ulusal politika uygulamak imkânsızlaşır.

Artık ekonomiyi bankalar belirleyecek

Ayrıca banka sahipleri siyasileri etkilemek ve yapmak istediklerine zemin hazırlamak için medyaya el atıp, bu kurumları da yönlendirecektir. Finans sektörünün medyayla  olan ilgisini kesmek ve reklâmlarını denetlemek şart.” Bankaların devlet denetiminde olduğunu hatırlatan Esfender Korkmaz, yabancı bankaların karlarını dışarıya transfer edeceğini ve cari açığı bu yüzden arttıracaklarını, bankaların batması halinde bunun zararını yine Türkiye’nin çekeceğini hatırlatıyor. Son tahlilde Türkiye’nin sıcak paraya mahkum edildiğini anlatan Prof. Korkmaz, “şimdi de bankalar yabancılara teslim ediliyor. Artık siyaseti ve ekonomiyi bankalar belirleyecek” şeklinde bir öngörüde bulunuyor.

Bankalara ipotekliyiz

Bunun yanında yabancı bankaların yurt içi ihalelerde kendi yandaş şirketlerine teminat vermesi muhtemel ki bu da, yerli sermaye için büyük bir kayıp. Özellike de yabancı bankalar inşaat sektöründe hizmet veren yerli şirketlerin kabusu olmuş durumda. Öte yandan satılan bankalarda çiftçinin, memurun, işçinin, emeklinin evinin, tarlasını ipotekleri var. Bankaların kötü niyetle faizleri arttırması ile bu ipotekli araziler, evler bankaların eline geçebileceği de göz ardı edilmemeli.

İşte yabancıya satılan bankalarımız:

* Demirbank'a el konularak 350 milyon dolara HSBC'ye satıldı. El konulmadan önce 1.5 milyar dolar üzerinde pazarlık ediliyordu.

* TMSF elindeki Sitebank'ı Yunan Novabank'a sattı.

* TEB'in yüzde 50'si Fransız BNP'ye satıldı.

* Yapı Kredi, TMSF tarafından Unicredito-Koç ortaklığına satıldı.

* Dışbank, Fortis'e satıldı.

* Garanti Bankası'nın kontrol hissesinin yarısı GE Finance'a satıldı.

* C Bank'ın kontrol hissesinin tamamı İsrail Bank Hapoalim'e satıldı.

* Finansbank, Yunan NBG'ye satıldı.

* Tekfenbank, Yunan EFG'ye satıldı.

* Denizbank, Dexia'ya satıldı.

* Şekerbank'ın kontrolü Kazakistan'dan Bank Turan'a geçti.

* Adabank, bir Kuveyt finans kuruluşuna satıldı.

* Oyakbank, Halkbank ve Akbank özelleştirme kuyruğunda bekliyor.

Sığınacak limanlar İsrail ve ABD trafiğinde

KKTC'inin limanlarını yabancılara açması konusu uluslarası krizlere neden olabilecek stratejik önemde iken, Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)’ne ait limanlar 1996 yılının sonunda Özelleştirme İdaresi tarafından satışa çıkarıldı ve iki yıl gibi bir süre içinde hızlı bir şekilde özelleştirildi. Özelleştirilen limanlar çok öneme sahip bölgelerde. İskenderun, Kuşadası, Tekirdağ, Sinop, Ordu, Giresun, Hopa, Trabzon, Rize, Marmaris, Alanya, Mersin limanı özelleştitlen limanlardan birkaçı. Bu özelleştirmelerin birçoğu hukuka uygun bulunmamasına rağmen yargı kararı uygulanmadı. Özelleştirilen limanların devredildiği isimler arasında hortumcu Hayyam Garipoğlu, Alaadin çakıcı gibi isimlerin çıkması oldukça korkutucuydu. Son zamanlarda  özelleştirilen limanların ardından "İsrail'in Cem Uzan'ı" Sami Ofer, çıkmay başladı. Açık ya da paravan şirketlerle ihalelere giren Ofer, Kuşadası, Antalya limanı gibi önemli limanlara kapak attı. Galataport'u ihalesinin kazandı fakat ihale iptal edildi. Zeytinburnu limanı ihalesini de paravan şirketlerle kazandığı iddia edilen Ofer'in kontrolündeki limanlardan İsrail'e sıkı bir trafik olduğu konuşuluyor. Mersin Limanı ise sessiz sedasız Singapurlu PSA Şirketi'ne satıldı. Mart tezkeresi sırasında ABD'nin gözdesi olan limanın satışında yargı bir sakınca görmedi. Liman İş Sendikası'na ait bir açıklamada Mersin Limanı dışarıya açılan bir kapı olduğu  Mersin ve İskenderun limanının satılmasının ABD’ye yeni kapılar açılacağını vurguluyor.  Bu limanların satışı Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin bir ayağıdır.” diyen Liman-İş Mersin Şube Başkanı Recep Özbey yaptığı açıklamada, İncirlik Üssü’nü kullanan ABD’nin Mersin ve İskenderun limanlarını da kullanmak istediğini belirtiyor.

Uzayan yollara elveda....

Hükümetin mevcut otoyol ve köprüler için özelleştirme kararı aldığını açıkladı. Bu kararı Arap sermayesinin isteği üzerine aldığı öğrenildi. Ülkenin güvenlik birimleri için öneme haiz olan otoyol ve köprülerin satılması konusunda beis görmeyen idareciler, bunun yanında yaptıkları yabancıya mülk satışı düzenlemesi ile ülke topraklarını yabancı şirketlerin almasının önünü açtılar. Özellikle GAP bölgesinden toprak alan yabancıların, üniveriste bahçesinde dahi özelleştirme idaresince satılan topraklara konuşlandıkları gözlemlendi. Çıkacak petrol yasası ile de ülkedeki petrolleri arayıp bulup alacak olan yabancı sermayenin elimizde avucumuzda bıraktığı birşey kalmayacak. Özel sektörde cirit atan yabancı sermayeli şirketlerin yüksek gelirli ve stratejik kamu şirketlerine de sahip olmasıyla önce ekonomiye sonrasında da, ekonominin verdiği güçle siyesetimize yön vermeyeceğini kim iddia edebilir?

www.iyibilgi.com



Bu haber 324 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    4,784 µs