sözcüsü konuştu | " /> sözcüsü konuştu | "/>

En Sıcak Konular

Barış heyetinin sözcüsü konuştu

26 Ekim 2009 13:41 tsi
Barış heyetinin sözcüsü konuştu “Bölgedeki kitlesel gösteriler ve coşku, Batı’da bir karşı gösteri olarak algılanıyor. Oysa Kürtler barışın yaklaşmasını kutluyorlar ve bu gösterilerle barışa destek veriyorlar.”

Neşe Düzel / Taraf

NEDEN: SEYDİ FIRAT
Kandil’den ve Mahmur’dan gelen grubun Habur’da büyük gösterilerle karşılanması özellikle ülkenin Batı’sında tepkilere neden oldu. Bunu “PKK’nın zafer gösterisi” olarak nitelendirenler öfkelendi. Bu öfke, Kürt sorununda barışçı “açılımın” bir süreliğine durdurulmasına yol açtı. Habur’da neden öyle bir gösteri yapıldı? Kürtler neyi kutluyordu? Barış hakkında ne düşünüyorlar? PKK hangi şartlarda silah bırakacak? Kandil’dekilerin hepsi gelecek mi? Kimlerin geleceğine nasıl karar verildi? Mahmur’da son akşam neler yaptılar? Türkiye’de nasıl karşılandılar? Şimdi ne olacak? Kürtler, Batı’daki tepkiyi nasıl değerlendiriyorlar? Barış gruplarının gelişi devam edecek mi? Devam edecekse, Kürtler bundan sonraki karşılamaları nasıl yapmayı planlıyorlar? Bütün bunları on yıl önce benzer bir barış grubuyla Türkiye’ye gelip beş yıl hapis yatan ve yeni barış grubunu Mahmur’dan alıp onlara sınıra kadar eşlik eden ve Türkiye’ye girişte yetkililerle görüşmelerde grubun sözcülüğünü yapan Seydi Fırat’a sorduk.

* * *

NEŞE DÜZEL: Siz on yıl önce Türkiye’ye gelen PKK’lı gruptaydınız. Bugün ise yeni gelenleri Kuzey Irak’taki Mahmur kampından alıp Türkiye’ye getirenler arasında yer aldınız. On yıl arayla, iki “eve dönüş” olayını yaşadınız. Arada nasıl bir fark vardı?

SEYDİ FIRAT: Bir kere on yıl önce Türkiye’de koşullar farklıydı. Devletin bize yaklaşımı ve bizi algılayışı farklıydı. 1999’daki devlet, “örgütün lideri yakalandı, örgüt tasfiye sürecine giriyor” diye düşünüyordu. Çünkü, bu ülkede 1800’lerden beri çok sayıda Kürt isyanı yaşandı. O isyanlar, liderleri yakalanınca tasfiye oldular. Yani aynı kadrolar tekrar isyan etmediler.

Kim isyan etti peki?

Sonraki süreçlerde ve yıllarda yaşanan isyanlar hep yeni kadrolar tarafından gerçekleştirildi. Dolayısıyla 1999’da da devletteki hâkim algı “PKK yakında bitecek. Tümden dağılmasa bile marjinalleşecek, çok etkisiz bir örgüt olacak. PKK’lı barış grubunun gelişine büyük bir anlam verilmemeli” yönünde oldu Gerçi o dönemde koalisyon hükümetinin başbakanı Bülent Ecevit, “gelirlerse hoşgörüyle karşılayacağız” dedi ama hepimize on, on beşer yıl ceza verdiler.

Siz, on yıl önce siz gelirken nasıl bir beklenti içindeydiniz?

PKK, Kürt sorununda askerî çözüm sürecinin artık sonuna gelindiğini, silahlı mücadeleye bir an önce son verilmesi gerektiğini düşünüyordu. PKK buna hazırdı. Hükümet de herhalde Kürt sorununun barışçı yoldan çözümü için ileride bir çerçeve geliştirecekti, esas konsept buydu ama... Devlet, askerî süreci bitirmeye hiç hazır değildi. Nitekim, geldiğimizde bize Pişmanlık Yasası’nı dayattılar. “Pişmanız” demedik, “biz Öcalan’ın çağrısıyla iyi niyet yaklaşımı olarak geldik” dedik ve ağır cezalar aldık.

On yıl önce kimlerin geleceğine nasıl karar verildi?

Gene Öcalan’ın bir çağrısı olmuştu. Çağrı üzerine PKK merkez yönetimi toplandı. Mesela bireysel olarak benim Türkiye’ye gelme düşüncem yoktu. Konsey beni çağırdı ve “biz seni uygun gördük, bu öneriye ne diyorsun” dediler. Ben de “tamam” dedim. Uygun görülmemin nedeni... Ben uzun dönemdir örgütteydim. Belli bir siyasi birikimim vardı. Ayrıca silahlı bir eyleme katılmamıştım.

O kadar yıl dağda olup da silahlı eyleme katılmamak mümkün mü?

Tabii mümkün. Niye mümkün olmasın. Dağda olan herkes silahlı eyleme katılacak diye bir şey yok ki.

Türkiye’de sizinle kimler görüştü?

İfademiz Van’da Jandarma’da alınırken, bizimle Ankara’dan gelen dokuz, on kişilik bir heyet görüştü. Kiminle görüştüğümüzü sorduk. Cevap, “devletle görüşüyorsunuz” oldu. Bunlar Dışişleri, Emniyet, İstihbarat ve Jandarma’dan insanlardı. Devletin barışçı çözüme hazır olmadığını açıkça gördük biz.

Size ne sordular?

Bir, PKK’nin içinde bulunduğu durum nedir? Birbirlerine girerler mi? Önderlik boşluğunda PKK dağılır mı? Önce bunu öğrenmek istiyorlardı. İki, PKK’nin dış istihbarat örgütleriyle ilişkisi var mı, yok mu, çok merak ediyorlardı. Üç, PKK’nin esrarla eroinle ilişkisi var mı? Bu soruların hiçbiri barışa yönelik değildi. Devlet, sorunun demokratik yoldan çözümüne fikren hazır değildi. Bize çok katı davrandılar. Ağın cezalar verdiler.

Hapis yatabileceğinizi biliyor muydunuz dönerken?

Biliyorduk. Hapis yatmayı göze almıştık. Ama on yıl hapis cezası verileceğini düşünmemiştik. “Muhtemelen iki buçuk, üç yıl yatarız. Hatta bir iyi niyet yaklaşımı olarak bizi serbest de bırakabilirler” diye de düşünmüştük. Ama gelip de var olan zihniyeti gördüğümüzde, ağır cezaların çıkabileceğini anladık. Aslında o dönemde örgüt silahlı mücadeleye başvurmama yaklaşımı içine girmiş, stratejik değişikliğe gitmişti.

Öcalan yakalandıktan sonra mı oldu bu?

Tabii. Örgüt, silahı bırakma yaklaşımı içine girdi ve bu yaklaşımı dört, beş sene sürdürdü. İkincisi, örgüt, bağımsız Kürdistan’dan ziyade demokratik bir Türkiye çerçevesi içinde çözüm istemeye başladı. Üçüncüsü, örgüt, tüm silahlı güçlerini Türkiye’nin dışına Irak’a çekti. Beş yüze yakın kayıp vermesine rağmen yaptı bunu. Biz bir tarafta Türkiye’nin sınırları dışına çıkarken, bir taraftan da bize yönelik operasyonlar oluyor, onar, on beşerlik gruplar peş peşe öldürülüyordu. Biz böyle bir ortamda Türkiye’ye geldik ama o dönem asker de, sivil irade de, basın da bizim bu adımımızı görmedi. Fırsatı değerlendirmedi, barışçı çözümü geliştirmek için bir çaba göstermedi.

Türkiye’ye dönmeden önceki gece Kandil’de neler yaptığınızı, neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?

Kandil’in Türkiye ye yakın ucundaydık. 50-60 kişiydik. Çok duygusal bir atmosfer yaşandı. Arkadaşlar koyun kestiler. Türküler söyledik. Ağlayanlar oldu. Biz sekiz kişiyi arkadaşlar böyle uğurladılar. Örgüt ilk kez böyle bir adım atıyordu. Ortadoğu kültüründe ve geleneğinde, Ortadoğu örgütlerinin psikolojisinde böyle bir durum yoktur.

Ne yoktur?

Kendi gerilla grubunu karşı tarafa gönderme durumu yoktur. Hep şu söyleniyor. “Türkiye kamuoyunun hassasiyetini dikkate almak gerekiyor” deniyor. Saygı duyarım. Evet, Türkiye kamuoyunun psikolojisini dikkate almak gerekiyor ama öbür tarafın gerçeği nedir? Bunu dikkate almak gerekmiyor mu? Böyle bir adım atmak kolay mıdır? Bu, çok zordur ve ağırdır.

Böyle bir adımı atmak niye ağırdır?

Teslimiyet olarak da ele alınabilir. Nitekim dağda da, dağın dışında da bazı Kürt aydınları ve siyasi partileri barış gruplarını teslimiyet olarak değerlendirdiler. Örgüt kendi elemanlarını, yılların kadrolarını Türkiye’ye gönderiyor. Bu, hiç kolay bir şey bir şey değil. Bunun zorluğu anlaşılmadığı zaman atılan adımın değeri de bilinmiyor, anlaşılmıyor. Nitekim Türkiye’nin batısı ve aydınların büyük bölümü bu adıma çok ucuz yaklaşıyorlar. Bu yaklaşım Kürt halkında dramatik duygulara, hayal kırıklığına yol açıyor.

Bugün dönenlere gelirsek... Onlar nasıl belirlendi?

Öcalan’ın barış grupları gelsin çağrısı üzerine Mahmur yönetimi 26 kişi, Kandil yönetimi de silahlı çatışmaya katılmamış olanlar arasından çeşitli yaş gruplarından kadın, erkek sekiz kişi seçti.

Siz gurubu almak için tek başınıza Mahmur’a gittiniz. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen dönüşten önceki gece Mahmur’da neler yaşandı?

O gece türküler söylendi, konuşmalar yapıldı ve gene ağlamalar oldu. Barış grubundakiler duygularını ifade ettiler. Kürt sorunun çözümüne vesile olmak için sürece katıldıklarını söylediler.

Dönecek olanlar endişeli miydi?

Endişeliydiler. Bunlar, 15-16 yıldır Mahmur’da olan büyük acılar, sıkıntılar yaşamış insanlar. 1992-94 yılları arasında köyleri boşaltılmış, faili meçhul cinayetler görmüş, büyük baskılar yaşamış insanlar. Şimdi haklı olarak yaptıkları fedakârlığın barışa, demokratikleşmeye olumlu bir katkısının olmasını, çatışmanın ve kanın durmasını istiyorlar. Bu yüzden bana, on yıl önceki ilk barış grubu deneyimini sordular.

Habur’dan PKK’lıların girdiği gün, Anadolu Ajansı’nın gazetelerde yer alan haberine göre, PKK Hakkâri Çukurca’da bir tabura havan topuyla saldırıyor ve bir asker yaralanıyor. Barışırken savaşılır mı?

PKK’nin barış grupları gönderirken böyle bir şey olduğuna inanmıyorum. PKK barış gruplarını gönderirken, kamuoyunda olumlu bir etki, barışçı bir yaklaşım yaratmak istiyor. Eğer askerî birlikler PKK’nin üstüne imha amacıyla gitmemişse, barış grubunun geldiği bir süreçte PKK tek bir silah patlatmaz. PKK böyle bir eyleme giremez. Bu genel bir konsepttir. Biz bunu, on yıl önceki süreçte yaşadıklarımızdan biliyoruz. O dönemde de silahlı mücadele sürecini eylemleri tümüyle durdurdular. Nitekim askerî güçler, PKK nasılsa çatışmaya girmiyor diyerek beşer, onar infaz ettiler PKK’lileri.

Siz bu seferki dönüşün on yıl öncekinden farklı olduğuna ne zaman inandınız?

Biz 1999’da Türkiye’ye kırsal alandan girdik. Diyalogu avukatlar kurdu. Bizi Türkiye’ye girişte askerî güçler karşıladı. 2009’da ise Habur kapısından Türkiye’ye girdik. 1999’da barış ve demokratik çözüm grubu olarak bizi Şemdinli’de bir tuğgeneral karşılamışken, 2009’da bizi Habur’da bir vali yardımcısı grubu karşıladı. Yani bir sivil güç karşıladı. Bu, Kürt sorununun çözümünde siyasi güç de artık devreye girdi demektir. Biz önce grubun sözcüsü üç kişi vali yardımcısıyla görüştük. Vali yardımcısının yanında asker yoktu. Bir grup sivil giyimli görevliler vardı. Sürekli kulağına bir şeyler söylüyorlardı.

Vali yardımcısı size neler söyledi?

Kendisine nasıl bir prosedür uygulanacağını sorduk. “Benim burada görevim, işlemleri kolaylaştırmak, size yardımcı olmak” dedi. Biz de Kandil’den gelen grupta, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı ve Genelkurmay Başkanı’na yazılmış Konsey imzalı mektuplar var. “Grup bu mektupları elden vermek istiyor” dedik. Bu talep kabul edilmedi. Vali yardımcısı, “Sizi savcılığa çıkaracağız. Orada durum ne olur, ben onu şimdiden söyleyemem. Bizim size özel bir dayatmamız, zorlama anlamında bir yaklaşımımız olmayacak. Demokratik bir yaklaşım göstereceğiz. Biz yardımcı olmak istiyoruz” dedi. Biz grubun yanına döndük...

Evet...

Onlara pişmanlık dayatması ve onur kırıcı yaklaşımlar olmayacağını yönünde bir yaklaşım sezdiğimizi söyledik. Böylece gümrüğe geldik ve Türkiye’ye geçtik. Barış grubu 12-13 saat sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı.

Bu dönüşü Kürtler nasıl değerlendiriyor?

Kürtler, sorunun barışçı yoldan çözüleceği hissiyatı içindeler. Zaten bu yüzden barış grubunun gelişini çok büyük bir katılımla kutladılar. Kürtler bu katılım ve kutlamalarla barışa destek vermek istediler. Kürtler kadar barış isteyen bir halk olamaz. Kürtler barıştan değil, savaştan zarar görmüş bir halk.

Güneydoğu artık barışın geleceği konusunda ümitli mi?

Geçmişe göre daha ümitliler ve ümitli olmak istiyorlar. Batı’da Kürtlere karşı bir tepki var. Bölgede yaşanan kitlesel gösteriler ve coşku, Batı’da bir karşı gösteri olarak algılanıyor. Batı’daki kamuoyunun bu gösterilere ve coşkuya gösterdiği tepki, Kürtleri endişelendiriyor. Oysa Kürtler bu kutlamalarla ve gösterilerle barışa destek veriyorlar. Onlar, barış sürecine katılmak, barışın öznesi olmak, barış için çaba harcamak istiyorlar. Kürtlerin gösterilerini, coşkusunu, kutlamalarını bir yenme-yenilme denklemi içinde değerlendirmek ve topluma bunu öyle algılatmak çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Ortada bir tarafın zaferi, bir tarafın yenilgisi yok. Ortada sadece bir barış isteği, demokratik çözüm kutlamaları var.

Kutlamalardaki PKK bayraklarını ve sloganlarını, bir takım aşırılıkları nasıl açıklıyorsunuz?

Bu özel bir tablo değil ki. Bu sloganlar ve bayraklar bundan önceki yüzlerce mitingde de vardı. Üstelik bu kutlamada bunlar en alt düzeydeydi. Ayrıca konuşmalar da çok temkinliydi. Dolayısıyla Türk halkının hissiyatının hiç dikkate alınmadığı algılaması doğru değil. Batı’da bazı kesimlerin, ‘eve dönüş’ kutlamalarını algılama ve algılatma biçimi çok yanlış. “Kürtler, eve dönüşü zafer havası içinde kutladılar. Eve dönüşten bir zafer sonucu çıkarıyorlar” diye düşünen bu kesimler, toplumda, ‘devletin iradesini göstermediği, devletin yenildiği, karşı tarafın zafer kazandığı, Kürtlerin devleti saymadığı’ algısını yaratmak istiyorlar.

Türklerde bir yenilmişlik duygusu yaratılmaya çalışıldığını mı söylüyorsunuz?

Evet. Bu hem çok tehlikeli hem de çok yanlış. Bunlar, devleti Türklerin devleti olarak algılatıyorlar. Devleti Türklerin devleti olarak görmek ve devleti sadece Türklerin koruması gereken bir yapı olarak göstermek başlı başına bir sorundur. Ayrıca barış, herkesin hepimizin bir kazanımıdır. Savaş ise herkesin yenilgisidir. Çağımızda iki yüz yıl önceki mantıkla, savaşla bir şey kazanılamaz. “Ben savaşla toprak kazanacağım, şunu bunu yapacağım” olmaz. Eğer demokratik bir refah ülkesi olmak istiyorsak, bunun barıştan başka bir yolu yok.

Tuhaf bir durum yaşanıyor. Türkiye barışa yaklaşırken, Kürtlerle Türkler birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Öyle ki, Türkiye hiç bu kadar barışa yaklaşmamıştı, Türklerle Kürtler hiç bu kadar birbirlerinden uzaklaşmamıştı. Kürtler bu çelişkiyi nasıl açıklıyor?

Kritik bir süreç bu. Kürt sorunu cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ilk kez bu kadar ileri bir düzeyde tartışılıyor. Bu tartışmanın içinde hükümet, ordu, devletin diğer kurumları, sivil toplum örgütleri dahil herkes yer alıyor. Bu durum ümit verirken, Türk milliyetçiliğinin sözcülüğünü yapan MHP ve CHP barışçı çözümü engelleyerek endişelendiriyor. Kürt göçünün yoğun olduğu Batı illerinde Kürtlere karşı milliyetçi yaklaşımlar yaşanıyor.

Sizce bir daha silahlar patlar mı?

Patlamaması için dua ediyorum ben. Açık söyleyeyim. Böyle bir ihtimal var. “Silahlı çatışma süreci bitti, tarihe gömüldü” diyemem. Barış grubu olarak Türkiye’ye geldiğimiz gün, askerî uçaklar Kandil’i bombaladı. Anlayacağınız, yurtiçinde ve yurtdışında askerî operasyonlar yoğun bir biçimde sürüyor. Eğer ağır askerî operasyonlar ve bombalamalar devam ederse, siyasi alanda tutuklamalar sürerse, demokratikleşme adımları atılmazsa...

Sonuç ne olur?

Süreç tekrar çatışmaya evrilir. Ama şu da bir gerçek ki, Türklerin ana damarı milliyetçilik değil. Türklerin de önemli bir bölümü barış istiyor. Çünkü savaş çok uzun sürdü. Hepimiz çok yorulduk. Hepimiz acı, sıkıntı çektik. Hepimiz bir şeyler kaybettik. Bu savaşta kaybetmeyen var mı? Zaten iç çatışmaların bedeli bir başka devletle çatışmaktan çok daha ağır olur. Çünkü iç çatışmalar aynı zamanda toplumsal ilişkileri, toplumun duygularını çok derinden bozuyor. Toplumu güvensizliğe sürüklüyor, Toplumu hasta bir duruma getiriyor. Biz toplumdaki hastalığı barışla tedavi etmeliyiz. Toplumdaki moralsizliği, endişeleri, kuşkuları ve duygu bozukluklarını onarmalıyız.

Kandil’e dönersek... Kandildekilerin hepsi dönecek mi?

Demokratik bir çözüm olursa dönecekler. Kandildekilerin illa dağda kalma diye bir sevdaları, bir hayat felsefeleri olamaz. Ben dağda silahla kalmayı seviyorum diyen yok...

Dönüş nasıl gerçekleşecek?

Bu geliş bir dönüştür. Bu geliş, dönüşün bir alt basamağıdır, dağdan inişin bir çerçevesidir. Bu niye görülmüyor? Demokratikleşmeyle bu gelişler daha da yüksek bir düzeye varabilir. Türkiye bu gelenlerden bir şeyler geliştirir de adımlar atarsa, dönüşler sürer. PKK şunu görmek istiyor.

Neyi görmek istiyor?

Türkiye gerçekten demokratik uzlaşmadan yana mı? Yoksa Türkiye bir tasfiye konsepti mi yürütüyor? PKK bunu görmek, anlamak istiyor. Ayrıca DTP de anlamak istiyor. DTP’ye de yönelik çok ağır operasyonlar, tutuklamalar oldu. DTP’nin yönetiminin yarısı şimdi cezaevinde. Bu arada savaş uçakları her gün Kandil’i bombalıyor. Kürtler, bu bir barış süreci mi yoksa bir tasfiye süreci mi, bunun ortaya çıkmasını istiyorlar.

Siz ilk barış grubuydunuz. On yıl önce döndüğünüzde tutuklandınız. Şimdi dönenler ise serbest bırakıldılar. Sizce bu barış sürecinin mi yoksa tasfiye sürecinin mi bir işareti?

Barışa yönelik olumlu bir işaret bu. Kandil de bunu böyle görüyor.

PKK’lı barış gruplarının Türkiye’ye gelişine bir mola verildi. Bundan sonra neler olacağını tahmin ediyorsunuz?

Hükümet’in milliyetçi çevrelerin bütün tepkilerine, engellemelerine ve suçlamalarına rağmen demokratik adımlar atacağını düşünüyorum. Çeşitli kesimler barış ve demokratikleşme sürecini kesintiye uğratmak için baskı yapıyorlar. AKP’ye hâkim olmaya çalışıyorlar. Ergenekoncu güçlerin, milliyetçi kesimlerin Batı’da kitleleri provoke etmesinden çekiniyor hükümet. Bu sürecin kesilmesi AKP’ye de Türkiye’ye de fayda getirmez.

Çarşamba günü Avrupa’dan gelecek barış grubunu İstanbul’da karşılamak için hazırlıklar yapılıyordu. Güneydoğu’da yapılan karşılama törenlerinin aynısının Türkiye’nin batısında da yapılmasının kanlı olaylara yol açabileceği hiç akla gelmiyor mu?

Kürt siyasetçileri ve kurumları da bu konuyu birkaç gündür kendi aralarında tartışıyordu Avrupa’dan gelişin ertelenmesinin yararlı olacağını biz de kendi düşündük. Zaten hükümet de bu eğilimi tespit ederek karar verdi. Ama biz bu ertelemeyi iki üç günlük istiyoruz. Uzun süreli bir ertelemeye karşıyız. Karşılamaların biçimini, yöntemini ve içeriğini yeniden düzenleyebiliriz. Barış grubunu bölgedeki gibi karşılamayabiliriz. Farklı sloganlarla ve daha az insanla karşılama yapabiliriz. Bu aşırı gösterilere gidilmeyebilir. Konvoy olmayabilir. Eğer barışa bir katkısı olacaksa DTP’nin önde olduğu bir karşılama değil de, demokratik kitle örgütlerinin Kürtlerden ve Türklerden oluşan ortak platformu karşılamayı yapabilir. Biz Barış Meclisi olarak bunu düşünüyoruz. AKP’li dostlarımız aracığıyla temaslar kuruyoruz. Barış sürecinin önü kesilmemeli. Dağdan iniş ve demokratikleşme durursa ortalık daha da gerginleşecek.

Barışın önü kesilebilir mi?

Engeller çıkarılabilir ama barışın önü tümüyle kesilemez. Kürt sorununu askerî yöntemlerle çözme süreci bitti. Kürtleri dikkate almama, Kürtlerin iradesine, taleplerine saygı göstermeme dönemi bitti. Aynı şekilde Kürtlerin de bu sorunu silahla çözme süreci bitti. Bugünün dünyası silahlı mücadeleyi kabul etmiyor. Dünyada da Türkiye’de de silahlı mücadelenin ortamı kalmadı. Hükümette de devlette de Kürt sorununu demokratik yoldan çözme kararlılığı gelişiyor.

Bugünün dünyasında silahlı mücadeleye devam edemeyeceğini PKK anladı mı peki?

PKK’nin 13 nisanda aldığı bir eylemsizlik kararı var. Eğer askerî operasyonlar olmazsa, PKK, Türkiye sınırları içerisinde bir kuş dahi vurmaz. Bendeki hissiyat budur.



Bu haber 483 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,720 µs