Açılımda şov gölgesi

34 PKK’lının Habur Sınır Kapısı’ndan gelip teslim olması, ifadelerinin alınması ve herhangi bir suça karışmadıklarının tespiti ile beraber serbest bırakılmaları, “yeni” bir durumdu.

Geçerken belirtmiş olalım: Bu kişiler serbest bırakıldı, ama bu haklarında yine de dava açılmasına engel değil. Dava 34 kişinin tamamı hakkında da açılabilir, sadece Kandil’den gelenler hakkında da veyahut ifade verme işlemi esnasında “pişmanlık” ve “sayın” krizi çıkaran 5 kişi hakkında da. Bunu tayin edecek olan, biraz da serbest bırakıldıktan sonraki tavırları, hareketleri olacak. Bu söylediğimize bir "mim" koyun.

Bahsettiğimiz “yeni” durum, “tıkandığı” söylenen, daha yerinde bir ifadeyle yol alınması için bu tür bir somut adıma ihtiyaç duyan “demokratik açılım” sürecinin, “akan kanın durması” adına yarattığı umut açısından hayati bir önem arz ediyordu.

Bu “umut” halen var. En azından hükümetin kararlılık beyanları devam ediyor.

Fakat dikkat ederseniz, atılan adımdan ziyade, gelen 34 kişi ile beraber DTP’nin yaptığı “şov” tartışılıyor.

Böyle olması da doğal. “Anlaşılamadı: Neyin şovunu yapıyorlar?” diye sormuş, daha önce de, “Devam edeceği anlaşılan bu ‘eve dönüşlerin’ yaratacağı olumlu atmosfer, birtakım siyasi şovlara kurban edilmemeli. DTP yöneticilerinin de bu gerçeği görmelerini ve ona göre hareket etmelerini beklemek, herkesin hakkı. ‘Uç’ anlayışları tahrik eden tutumların doğru olmadığı bu örnekle çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır” demiştik. (Bknz. 8 soruda: Neler oluyor?)

Nitekim “devletin zirvesinden” de peş peşe bu yönde uyarıcı açıklamalar geldi.

Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, İçişleri Bakanı Atalay, hemen ardından bugün de Genelkurmay tarafından yapılan açıklamalarda, yapılan “şov”un kabul edilemezliği vurgulandı.

İçişleri Bakanı Atalay, '”Süreci siyasi bir gösteriye dönüştürerek asla kabul edemeyeceğimiz görüntüler sergileyen DTP de büyük bir sorumsuzluk örneği göstermiştir” derken, Başbakan Erdoğan daha net bir uyarıda bulundu.

Erdoğan’ın açıklamaları bugünkü (23 Ekim 2009) belli başlı gazetelerin manşetinde yer alıyor. Erdoğan’ın şu sözleri herkesi, ama açık ki en çok da DTP’yi derin derin düşündürmesi gereken önemdedir: “Yani bu işin başladığı noktaya dönülür. Burada bir demokratik açılım sürecine girilmiş, bütün bu adımlar atılıyor… Bu son şans diye düşünüyoruz. Bu dönemde başarılırsa başarılır. Kimse de bizim gibi cesaret edemez bu işe. Birçok riski göze alarak adım attık bana göre. Ben bunu Ahmet beye de (Ahmet Türk) söyledim… Tıkanana kadar yolumuza devam edeceğiz, kararlıyız. Biz bunun devamını bekliyoruz. Devamı gelmezse, yapacağımız bir şey yok.”

Erdoğan’ın “sil baştan” uyarısı, yaşadığımız sıcak gündeme damgasını vuran bir önem ifade ediyor.

DTP, “demokratik açılım” tartışmalarının başından beri pek iyi bir sınav veremedi. Başka adresleri “muhatap” gösteren açıklamalar yapmanın ötesine gidemedi. Kendi tabanına karşı “dağ fare doğurdu” havası yaratmaya çalıştı. Bu tavrıyla, “açılım” konusunda “istemezük” diyenlerle aynı saflarda buluştu.

Şimdi yol açtıkları duruma bakın; “istemezük” diyenlerin muhalefetlerine yeni argümanlar sağladılar ve “böyle yaparsanız başa dönülür” uyarılarına neden oldular.

DTP içerisinden aldığımız bilgiler, bu sürecin “slogancı” tarzda yürütülmesinin yanlış olduğunu düşünenlerin olduğu, ama işin “uygulama” safhasına etki edemedikleri yönünde.

Ortaya çıkan siyasi manzara DTP’yi kendine getirir mi?

Bunu, en yakın olarak, 28 Ekim’de Avrupa’dan gelecek grubun karşılanmasında göreceğiz…

Ama ondan da önce, DTP yöneticilerinin yapılan uyarıları ve ortaya çıkan tepkileri önlerine koyup biraz “ders” çalışmalarında büyük fayda var.

www.iyibilgi.com analiz