En Sıcak Konular

Rita Hayworth'ın kocası peygamber torunuydu

0 0 0000 00:00 tsi
Rita Hayworth'ın kocası peygamber torunuydu Seyit olduğunu iddia eden Elazığlı ailenin Almanya'da Hıristiyan olması "seyitliği" gündeme taşıdı. Aktris Rita Hayworth'ın ikinci kocası peygamber soyundan geliyordu. Büyük Ağa Han'ın oğlu Ali Han ile evlenen Rita, 100 kilo havyarın ikram edildiği d

Murat Bardakçı, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde yine ilginç iddialarla okurların karşısına çıktı. İşte o iddialar....

Abdullah Bey, Ermeni bakan konusunda fena yanıltıldı

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Amerikan Kongre üyeleri ile yaptığı görüşmede "Tehcir sırasında Dışişleri Bakanı Gabriel Noradunkyan ile Londra Büyükelçimiz, Ermeniydi. Soykırım varsa bunlar niye öldürülmedi?" dedi. Amerikalı politikacılar tarih konusunda neyse ki bilgi sahibi değillerdi, zira az buçuk birşeyler bilselerdi, rezil olmuştuk. Gabriel Noradunkyan 1915 tehcirinden iki buçuk yıl önce bakanlık yapmış, ileriki senelerde Lozan'daki Ermeni delegasyonuna katılmıştı, üstelik biz Londra'ya hiçbir zaman Ermeni büyükelçi göndermemiştik. İşte, bir bakanın ciddi inceleme yapmayan danışmanları tarafından yanlış yönlendirilmesinin öyküsü....

Önceki günkü Sabah'ta, Metehan Demir'in Washington'dan verdiği enteresan bir haber vardı: Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Amerikan Kongresi'nde Savunma Alt Komitesi'nin Başkanı olan ve Ermeni tezlerine destek veren Steny Hoyer'e, Osmanlı İmparatorluğu'nda bakanlık yapmış bir Ermeni'den bahsetmişti. Gül, "1913'te, Kâmil Paşa kabinesindeki dışişleri bakanı Gabriel Noradunkyan ile Londra Büyükelçisi, Ermeniydi. Soykırım varsa bunlar niye öldürülmedi?" demiş, "Soykırım olsaydı böyle mi olurdu?" diye sormuştu. Haberi okuyunca, "Amerikalı kongre üyesi, Ermeni meselesi konusunda neyse ki çok cahilmiş" diye düşündüm. Adamcağız az buçuk tarih bilip de "Aman, Mister Gül! Ermeni olaylarıyla 1913'teki Kâmil Paşa hükümetinin ne alâkası var? Tehcir 1915'te oldu, kararını İttihadçı hükümet almıştı, hükümetin başında Said Halim Paşa vardı ve Paşa aynı zamanda dışişleri bakanı idi. Tehcir sırasında, Gabriel Noradunkyan'ın görevini bırakmasının üzerinden iki seneden fazla zaman geçmişti. Londra'ya gönderdiğiniz büyükelçilerden hiçbiri de Ermeni değildi" diye cevap verseydi acaba ne olurdu?

Böyle ihmal olmaz!


Amerikan Kongresi'ne sunulan Ermeni soykırım tasarısının yasalaşmaşını önlemek için lobi faaliyetinde bulunmak maksadıyla Washington'da bulunan Abdullah Gül, ama Temcilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'den randevu alamayan kongre üyelerine vermeye çalıştığı bu bilgilerin, yani Noradunkyan ile ilgili sözlerinin araştırmasını tabii ki kendisi yapmamıştır. Bir dışişleri bakanının, temaslarıyla ilgili araştırmaları bizzat yapmasına, cildler dolusu kitaplar karıştırmasına, kaynaklara dalıp bilgi toplamasına hem imkân, hem de lüzum yoktur. Bu işi bakanın çevresindeki danışman yahut uzman gibi görevliler yapar, gereken bilgileri toplar ve bakana ya dosya halinde sunar, veya bir brifingle verirler. Ama, bu işin ciddiyetle yapılması şarttır ve yapılmadığı takdirde, kimi zaman daha da zarar verici hâl alırlar. İşte, Abdullah Gül'ün Washington'daki temasları sırasında, büyük ihtimalle danışmanlarının verdikleri bilgilere dayanarak söylediği bu sözler, artık bir Demokles kılıcı olduğunainandığımız Ermeni tasarısı meselesinde bakanlığın gereken titizliği göstermediğini ortaya çıkardı. Gül'ün sözleri, uzmanların yahut danışmanların bu konuda ciddi bir inceleme yapmadıklarını gösteriyordu. Meseleyi, daha açık ifade edeyim: Abdullah Gül'ün Amerikalı politikacılara "Tehcir sırasında Osmanlı Devleti'nin Dışişleri Bakanı" olduğunu iddia ettiği Gabriel Noradunkyan, 1915 tehcirinde bakan falan değildi, hattâ artık Türkiye'de bile yaşamıyordu. 1912 Eylül'ü ile 1913 Ocağı arasında sadece yedi ay boyunca bakanlık yapmış, tehcirden hemen önce de İstanbul'dan bir daha dönmemek üzere ayrılmıştı. Üstelik, Osmanlı diplomasi tarihinde değil Londra'ya, herhangi bir Avrupa başkentine büyükelçi olarak gönderilmiş tek bir Ermeni diplomat bile yoktu. Bâbıâli Rum, Yahudi yahut Levanten teb'adan bol bol büyükelçi tayini yapmış ama Ermeni bir büyükelçiyi her nedense kullanmamıştı.

Mozaik denilen saçmalık


Bu sayfada, Gabriel Noradunkyan'ın hayat hikâyesini kısa bir şekilde naklediyorum. Ama, hatırlatmam gerek bir husus daha var: Osmanlı Devleti bir imparatorluktur, günümüzün Türkiye Cumhuriyeti ise milli bir devlet... İmparatorluklar ile milli devletler arasında müesseseler ve işleyiş bakımından büyük farklar vardır ve bir imparatorluğun milli devlet ölçüleriyle değerlendirilmesi, hatalara yolaçar. Bu hata, Türkiye'de hoşgörü ve mozaik yorumları çerçevesinde şimdi sık sık yapılıyor. Başka dinlere ve milletlere mensup imparatorluk teb'asının yüksek mevkilere getirilmiş olmasının hoşgörü ile bir alâkası yoktur. Bu, temelinde çok ulusluluğun yattığı imparatorluklarda olması gereken, sıradan bir uygulamadır. Çok uluslu imparatorluklarda hâkim unsur genellikle tek bir millettir ama diğer dinlere ve milletlere mensup olanların devlet katında yüksek görevlerde bulunmalarının garipsenmesi de gayet normaldir. Dolayısıyla, hâkim unsurunu Türkler'in teşkil ettiği Osmanlı Devleti'nde Ermeni, Rum, Yahudi yahut Arap gibi Türk olmayan kişilerin yüksek görevlere getirilmeleri sıradan uygulamalardır ve bu uygulamaları şimdi hoşgörü yahut mozaik gibisinden kavramlarla yorumlamaya kalkmamız, yanlıştır.

Bizim bakanımızdı, Lozan görüşmelerine Ermeni tarafının delegesi olarak katıldı   
 
Resmi belgelerde Noradunkyan Efendi diye geçen Gabriel -yahut Kapriel- Noradunkyan, 1852'de İstanbul'da doğdu. 1869'da Kadıköy'deki Fransız okulunu bitirdikten sonra Paris'e gidip Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk ve siyaset okudu. Öğrencilik yıllarında Paris'teki Osmanlı Büyükelçiliği'nde çalışan Noradunkyan, Bâbıâli'de divan kâtipliği yaptı ve Dışişleri Bakanlığı'na geçti. 1877'deki Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından sınır komisyonlarında çalıştı, 1881'de Karadağ'a konsolosluk sekreteri olarak gönderildi, 1883'ten itibaren 20 yıl boyunca yine Bâbıâli'de 20 seneden fazla hukuk müşavirliği yaptı. Osmanlı Devleti'nin imzaladığı uluslararası anlaşmaların metinlerini araştırmacılar tarafından bugün de kullanılan dört ciltlik bir seri hâlinde yayınladı. 1908'de ilân edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra bayındırlık ve arkasından da ticaret bakanlıklarına getirilen Noradunkyan Efendi, 1912 Temmuz'u ile 1913 Ocağı arasında Kâmil Paşa Hükümeti'nin dışişleri bakanı oldu. Aynı sene senatoya girdi ama daha sonra Türkiye'den ayrılıp Avrupa'ya yerleşti. Gabriel Noradunkyan, Lozan görüşmeleri sırasında Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulması için çaba gösteren ve tehcir iddialarını gündeme getiren "Ermeni Milli Heyeti"nin liderlerindendi. Lozan sonrasında siyaseti bırakarak Paris'e yerleşti ve 1936'da Paris'teki ölümüne kadar Ermeni Hayırseverler Birliği ile Ermeni Yardım Fonu'nun fahri başkanlığını yaptı.

Noradunkyan'ın kartviziti


Gabriel Noradunkyan, üzerinde Fransızca "Senatör, eski bakan" yazılı bu kartviziti, 1913 yılında hükümetten ayrılmasından sonra kullanmış.

Rita Hayworth da seyyid geliniydi   
 
Hazreti Muhammed'in Soyundan olduğunu söyleyen Elâzığlı D. ailesi, Almanya'da din değiştirip Hristiyan olmuş. İslam dünyasından asırlardan buyana vârolan Seyyid ve Şerif unvanları, bu unvanı kullanan kişilerin Hazreti Muhammed'in neslinden geldiğini gösterir. Peygamberin torunlarından Hüseyin'in torunları Seyyid, soyağaçları Hazreti Hasan'a bağlananlar da Şerif'dir. Bu iki unvan, İslam dünyasından asırlar boyunca bir statü sembolü oldu ve seyyidlerle şerifler, her zaman saygı gördüler. Osmanlı zamanında, bu ailelerin kayıtlarının tutulması ve sorunlarının çözülmesi işleriyle Nakibüleşraf unvanını taşıyan ve kendisi de peygamber soyundan gelen yüksek düzeydeki bir devlet görevlisi ilgilenirdi. Bir kişinin peygamber soyundan geldiğini ispat etmesi için, elinde Nakibüleşraf tarafından tasdik edilmiş bir soyağacının bulunması şarttı. Peygamber torunları vergiden ve askerlikten muaf oldukları için, bu unvan zamanla istismar edilir bir hâl aldı ve sahte şecereler dolaşır oldu Devlet, sahte seyyidleri ortaya çıkartabilmek için birçok defa geniş araştırmalara girişti ve şecereler iptal edildi. Ama kimin peygamberin gerçek torunu, kimin ise sahtekâr olduğu hiçbir zaman net bir şekilde anlaşılamadı. İslam dünyasında ve Türkiye'de bugün seyyid ve şerif olduğunu iddia eden onbinlerce kişi yaşıyor ve bu kişilerin hangisinin gerçek seyyid yahut şerif olduğunu öğrenmenin imkânı artık bulunmuyor. Hazreti Muhammed'e uzanan soyağacının gerçekliği konusu en az tartışılan ve bilim dünyasının peygamberin hakiki torunları olarak kabul etmeye yatkın bulunduğu tek bir ailevar: Hazreti Hüseyin'in torunu İmam Caferü's-Sadık'ın oğullarından İsmail ibn Cafer'i "imam" tanıyan İsmaili Mezhebi'nin dini liderliğini yapan Ağa Han ailesi.

100 kilo havyar

İsmail ibn Cafer'in "imam" kabul edilmesinin üzerinden geçen 1230 sene boyunca siyasette de söz sahibi olan ailenin son devirlerdeki en meşhur iki ismi ise, müridleri tarafından altınla tartılan ve 1957'de ölen Üçüncü Ağa Han ile Ağa Han'ın çapkınlıklarıyla meşhur oğlu Ali Han idi. Ali Han, 1949'da dünyanın en güzel kadınlarından olan Amerikalı sinema oyuncusu Rita Hayworth ile evlenmişti. Güney Fransa'nın Cannes kasabasında yapılan düğüne dünya sosyetesinin en önemli 500 ismi davet edilmiş; düğünde 100 kilo havyar yenmiş, 600 şişe şampanya içilmiş ve 200 şişe de parfüm sıkılmıştı. Düğünün İsmaili nüfusun yoğun olduğu Hindistan'da da tekrar edilmesi planlanmış ama Rita'nın nikâhtan önce hamile kalması yüzünden rezaletten çekinilmiş ve vazgeçilmişti. Ağa Han'dan Yasemin adında bir kızı olan Rita Hayworth, kocasından 1953'te boşandı. Oğlunun zanparalıklarından bıkıp usanan ve "Bu adamın değer yargıları da yok, zevki de..." diyen Ağa Han ise, Ali Han'ın dini liderlik yapamayacağını inanarak unvanlarının yanısıra liderliği de Harvard mezunu olan torunu Kerim Han'a bıraktı. İsmaili Mezhebi'nin liderliğini şu anda Dördüncü Ağa Han unvanıyla Kerim Han yapıyor ve ailenin kurduğu vakıflar mimariden eğitime kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor.


 sabah- Murat Bardakçı



Bu haber 1,299 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,370 µs