Şehzade tanıdım | " /> Şehzade tanıdım | "/>

En Sıcak Konular

Ben bir Şehzade tanıdım

29 Eylül 2009 16:32 tsi
Ben bir Şehzade tanıdım Elif Ayla'nın kaleminden, Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’ye dair çok özel bir anı...

Hep renkli, çok güzel arkadaşlarım oldu benim. Onlardan çok şey kazandım. Aklen ve kalben.
Bir gün, o pek sevgili arkadaşlarımızla, yayınevindeki odamda sohbet ederken biri bir şey anlattı. İnanamadım.

Arkadaşım ve bir dostu -ki onu da tanırım-, o günlerde hayli konuşulmakta olan, başarılı bir siyasinin evine, eşi tarafından çaya davet ediliyorlar. Arkadaşımın dostu o günlerde ciddi bir hastalıkla boğuşuyor, tedavi görüyordu. Gördüğü tedavilerden dolayı bedeni ödem yapmış, şişman olmadığı halde şiş, topluca bir haldeydi.

Ne ise, gidiyorlar eve. Ev, belli ki danışmanlar tarafından döşenmiş diyor arkadaşım. Her şey ölçülü ve yerinde. Ama hiçbir eşya da yaşamıyor. Birbiriyle aynı anda, aynı alışveriş sırasında alındıkları çok belli. Eşyalar birbiriyle konuşmuyor, aralarında hissi bir alaka kurulamıyor.

Halılar bilmem ne marka imiş, söylemişti ama, ben aklımda tutamadım. Alaka meselesi. Bu ev sahibesi hanımefendiyi ben de tanırım. Nezaket, üslup, diksiyon dersleri aldığından da haberdarım. İki arkadaşımı pek hoş bir biçimde karşılıyor. Az hoşbeşten sonra, çay faslına geçiliyor. Çaylar ve pasta geliyor. İki arkadaşımdan hasta olanı, tam çatalındaki pastayı ağzına götürecekken, ev sahibesi hanım ne desin, “aman efendim, bazı hanımlar hem şişmanlarlar, hem de hapur hupur yerler. Benim ödüm kopuyor. Bakın öyle kremalı şeyleri ben ağzıma sürmem.” İki genç hanımefendi bakışıyorlar, sesleri çıkmıyor. Pastayı yese mi daha zor, bıraksa mı saygısızlık bilemiyor kilolu olan arkadaşımız. Bu anıyı hiç unutmadım, hele üzerine ben bir şehzadenin evine misafir olunca.

Zannederim yağmurlu bir İstanbul günüydü. Harbiye’den Nişantaşı’na taksi bulmak için uğraşmış, zor da olsa randevu saatinden beş dakika sonra orada olabilmiştik. Gittiğimiz ev, geçtiğimiz gün rahmetli olmuş Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’ye aitti. Ben henüz Abdülhamid ile alakalı olan kitabımı yazmamış, araştırma aşamasındaydım. Bu tanışma takdir edersiniz ki benim için çok değerliydi. Biz üç kişi ile, içeride bizden evvel gelmiş olan bir de kameraman vardı. Kendileriyle kısa bir sohbet, söyleşi yapmaktı amacımız. Osman Ertuğrul Efendi, eşi Afganlı Prenses Zeynep Osman, Sultan II. Abdülhamid Han’ın bir diğer  torunu Harun Osmanoğlu  da var idi.

Oturduk, sohbet ettik. Kendileri mevcut sistem, sürgün, yaşananlar hakkında konuşmaktan imtina ediyorlar, aileye dair farklı meseleleri konuşuyorlardı. Söz memleketlerimize geldiğinde, pek üzüldüğüm bir şey söyledi şehzade, Efes’e gelmişler, fakat müzeyi gezememişler. Müsaade edilmemiş. Kapanıştan birkaç dakika sonra ulaşabilmişler Selçuk müzesine. Nasip diyor, üzülüyordu. Ben de üzüldüm.
O günle ilgili anlatacaklarım, heyecanım, mutluluğum ve hepsi… Bunlar pek çok olsa da, benim burada aktarmak istediğim başka bir bahis.

Sohbetin başlarındaydık ki, evin pek incelikli erkek hizmetlisi çaylarımızı ve pastalarımızı getirdi. Beyaz, kanaviçe işli peçeteler vardı, unutmuyorum. Karanfil motifli. Büyücek salonun en ucunda kablolarla boğuşmakta olan kameraman arkadaşımıza da pasta ve çay gitti. Bizler yemeye başlamıştık ki, kameramanın hala kablolarla meşgul olduğunu gören şehzade seslendi, “Efendim, yiyiniz!” kameraman baktı, “sağolun, ben çalışıyorum şu an. Önemli değil” dedi. Şehzade başını dikleştirdi ve sert ama hoş bir sesle bir daha, “Evvela ikram edileni yiyiniz, sonra devam ediniz. Lütfen!” dedi.

O günden aklımda en çok bu kaldı.

Yazlığının bahçesine havuz yaptırırken mangal yapan, işçiye vereceği bir lokma yemeği gereksiz sayan yeni bir toplum olduk. Evine davet ettiği konuklarına pasta kilo yapar diyerek ikram eden, üzerine nezaket dersi alanlardan oluşan yeni bir toplum.

Bir şehzadeye salonun en ucunda, çalışmakta olan birinin yemediği pastayı işaret eden şey, ondaki içe işlemiş nezaket duygusu, beni bugünlerde incelikleri çalışmaya teşvik eden asıl sebeptir.
İncelikler, gelenekle besleniyorlar. Bir görme, bir hale dönüşme, bir içe işleme meselesi.
Ne alınacak dersler, ne şu, ne bu.
Ne diyordum,
Ben bir şehzade tanıdım.

www.iyibilgi.com Elif Ayla



Bu haber 1,064 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,735 µs