saatli bomba | " /> saatli bomba | "/>

En Sıcak Konular

Merkel ve Sarkozy saatli bomba

29 Eylül 2009 14:22 tsi
Merkel ve Sarkozy saatli bomba "Şimdi saatli bomba ne İran ne de eskisi gibi İsrail’dir. Saatli bombalar Merkel ve Sarkozy’dir."

Cemil Ertem / Taraf

Almanya’nın seçimi, İran, IMF ve ötesi

Bu hafta hem siyaset hem de ekonomi açısından oldukça yoğun.

Hafta sonu İstanbul’da başlayacak IMF ve Dünya Bankası toplantıları ile Almanya’daki seçim sonuçlarını birlikte ele almak gerekiyor. Almanya’daki seçimler, Avrupa’daki siyasi krizin, ekonomik krizden, daha derin olduğunu gösteriyor. Anglo-Sakson egemenliğinin G-20 zirveleriyle yeniden biçimlendirmeye çalıştığı dünya sistemi yolculuğunda, şimdi de eskimiş Bretton-Woods kurumlarının yenilenmesini ve G-20’ye tâbi olmasını izleyeceğiz. İstanbul’daki toplantılardın bu açıdan büyük önemi var. Çünkü bu toplantılar bu kurumların yenilenmesinin başlangıcı olarak ele alınmalıdır.

Amerika ve İngiltere’nin “eski imparatorluklar” olarak kriz sonrasını biçimlendirme çalışmalarına, merkez Avrupa şimdilik uzak duruyor. Almanya seçimleri bu “uzaklaşma” halinin, önümüzdeki günlerin en önemli sorunlarından birisi olacağını ortaya koydu.

Avrupa, biten, çürüyen “sosyal-demokrat” anlayışın yerini dolduracak bir siyasi akım bulamadı. Bu, bir tarihsel-siyasi krizdir.

Sanayi toplumuyla birlikte, emek-sermaye çelişkisinin doğurduğu ancak emeğin sermaye karşısındaki kazanımlarını ulus-devlet üzerinden tanımlayan ve ulus-devletin zamanla bir “refah ve demokrasi” kalesi olacağını savunan sosyal-demokrat anlayış, bu Alman seçimlerinde, tarihsel yenilgisini alarak tarih sahresinden çekiliyor. İkinci savaş sonrası, konjonktür gereği, uygulama alanı bulan Refah Devleti hikâyesi de böylece “resmen” bitmiş oldu. Giddens’a göre, refah devletinin yapısal kaynakları ulus-devlete ve ücretli emeğe dayanır.

Refah çabaları, ücretli emeğin sömürü-devamlılık diyalektiğini, ulus-devlet sınırları içinde garanti altına almaktan ibarettir. Burada, bu anlamda, “sosyal güvenlikle” “polisiye güvenlik” aynı şeydir. Şimdi küreselleşmenin bu yeni dönemi, yalnızca ücretli emeğin sürgit sömürüsü üzerine kurulmuyor. Bu açıdan ücretli emeği merkeze alan, ama aynı zamanda onu hapseden bir siyasi akıma ihtiyaç yok. Endüstri toplumunun son ama en esaslı temsilcisi Almanya’daki tarihsel “sosyal-demokrat” yenilgi bize bunu gösteriyor. Öte yandan liberallerin (FDP) başarısı da merkez sağ ve “sol” dışında yeni bir arayışa işaret ediyor. Ancak Sosyal-Demokratların geleneksel oylarının Sol Parti’ye gitmediğini de çok açık. Sol Parti’nin oylarını yüzde 3,3 oranında artırması başarı sayılmamalıdır. Bununda en önemli nedeni, Sol Parti’nin geleneksel “sol” söylemlerle seçime girmesidir. Örneğin Sol Parti, seçim öncesi, NATO’dan çıkma gibi, Varlık Vergisi gibi oldukça kestirme, “sol” ama uygulanamaz öneriler yaparak, seçmene değil ama liberallere ve merkez sağa malzeme verdi. Sol Parti eğer, bizde de görülen, bu “kazmalıkları” yapmasaydı ve dönemi anlayan yeni bir politik çıkış yakalamış olsaydı şimdi SPD’nin belki de FDP’nin önünde iktidar ortağı idi. Yeşil Hareket ise geriliyor. Bu, Avrupa’da doksanlı yıllarda yakalanan demokratikleşmenin ve siyasete en geniş kesimlerin farklı taleplerle katılımının da durduğu anlamına geliyor ki; üzerinde durulması gereken bir husus. Sonuç olarak, Avrupa’nın giderek bürokratik, şekilsel bir “demokrasi” çerçevesinde merkez sağın kalıcı iktidarı ve ırkçı partilerin artan tehdidiyle kuşatılması hiç şüphesiz bir demokrasi krizidir. Ama bu kriz, aynı zamanda, içinde bulunduğumuz ekonomik krizi derinleştirecek en önemli gelişmedir. Çünkü küreselleşme “tehdidiyle” gericileşen ve içe kapanan Avrupa’nın genişlemeyi durdurması yalnızca krizin uzaması anlamına gelmez. Başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu, Kafkasya ve K. Afrika’da bitmek bilmeyen bölgesel savaşlar anlamına da gelir. İşte tam burada İran sorununa değinmek gerekiyor.

G-20 platformlarında gündeme gelen Amerika ve İngiltere’nin “yeni küresel düzen” oluşturma çabaları, merkezde Türkiye olmak üzere, Rusya, İran ve gelişmekte olan Asya’nın ekonomik gücüne dayalı olarak tasarlanıyor. Bu strateji, ABD için denetimli bir güç kaybına yol açarken, Almanya ve Fransa için, denetimsiz bir geriye gidişi işaret ediyor. Merkel ve Sarkozy bunun farkında. Eğer merkez Avrupa, Merkel ve Sarkozy önderliğinde, AB genişlemesini durdurup saldırgan bir içe kapanma yolu seçerse, ABD ve İngiltere’nin de stratejisi değişecektir. O zaman Rusya ve İran bir uzlaşma platformu değil, Almanya ve Fransa’nın içe kapanmasını tehdit eden saldırı platformuna dönüştürülecektir. Bu ABD için zor bir manevra değildir. Bu açıdan şimdi saatli bomba ne İran ne de eskisi gibi İsrail’dir. Saatli bombalar Merkel ve Sarkozy’dir. Türkiye’nin İran için devreye girmesi gerekli ama yetersizdir. Türkiye’nin yapması gereken, Sarkozy gibilerine rağmen, AB üyeliğini zorlamasıdır.



Bu haber 472 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,180 µs