En Sıcak Konular

29. senesinde 12 Eylül'ün bilançosu

14 Eylül 2009 09:24 tsi
Hüseyin YAYMAN - Haber 7

Yakın dönem Türkiye tarihi bir modernleşme ve demokratikleşme tarihi olduğu kadar aynı zamanda bir askeri darbeler tarihidir de. Modern Türkiye’nin oluşumunda siyaset adamlarının rolü kadar cuntacı generallerinde önemli bir işlevi oldu
Askerler uzun süre, resmen olmasa bile fiilen iç siyasette tayin edici bir rol üstlendiler. Türkiye’nin iktisadi bakımdan büyümesine ve sınıflı bir toplum olmasına bağlı olarak askerin bu geleneksel rolü geriledi.
Türkiye, 1908’le başlayan dönemde açık ve örtülü olmak üzere birçok darbe teşebbüsüne maruz kaldı.
Türkiye’nin son yüz yılı bir nevi askeri darbeler yüzyılıdır. Tam da bu noktada birçok yorumcunun ifade ettiği gibi TSK tek bir düşünce akımının hâkim olduğu monolitik ve homojen bir yapıda olmadığını ifade edelim.
Asker içinde de toplumsal çeşitliliğe ve farklılığa bağlı olarak değişik görüşler ve düşünceler daima var oldu. Ordu içinde cuntacı bir gelenek olduğu gibi sesi onlar kadar çıkmasa da millet iradesinin hâkim kılınmasını savunan başka bir gelenek daima bulundu.
27 Nisan e-bildirisi de dâhil olmak üzere son dönemde yaşananlar dikkatli biçimde irdelendiğinde darbe cephesinin gerilediği, toplumsal meşruiyetini ve dış desteğini önemli ölçüde kaybettiği gözleniyor.
‘Genç Subaylar’ yüz yıldır işbaşında!
Demokrasiyi rafa kaldırmakta bir sakınca görmeyen militarist anlayış paradoksal olarak ülkenin evrensel ölçülerde bir yönetim düzenine geçişine mani oldu. Demokrasisini kurumsallaştıramayan Türkiye, darbe geleneğinikurumsallaştırdı.
1908’de İttihat Terakki Komitesinin önderliğinde ayaklanan ‘genç subaylar’ Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirdiler ve yönetime el koydular. 1908 Darbesiyle başlayan süreç 1911 ve 1912’de Balkanların kaybıyla sonuçlandı. İmparatorluk bir anda kendini I. Dünya harbinde buldu. 1908 Darbesi farkında olmayarak mevcut dengeyi bozdu ve 5 milyon metrekare olan vatan toprağını 780 bin kilometre kareye düşürdü. Genç subaylar yaptıkları hatanın bedelini kimi cephede kim sürgünde hayatlarıyla ödediler.
1950’de Demokrat Parti ile başlayan çok partili hayat ve demokrasi tecrübesi 27 Mayıs 1960 darbesiyle sonuçlandı ve iktidarını paylaşmak istemeyen oligarşi Başbakan Menderes’i idam etti. ‘Genç Subaylar’ uzun süredir devam eden rahatsızlıklarını fiili bir müdahaleyle sonlandırırken, İttihatçı geleneğin daha henüz ölmediğini bir kez daha ortaya koydular.
27 Mayıs darbesi kendisinden sonra her on yılda bir yapılacak olan darbelerin yolunu açtı ve anti emperyalist söyleminin aksine ülkeyi daha çok ABD güdümüne soktu. Bu dönemde ABD üslerinin sayısı arttı, sistem varlığını garanti altına alacak MGK, Anayasa Mahkemesi gibi bürokratik mekanizmalar kurdu.
12 Mart 1971’e gelindiğinde bu defa fiili darbe yapmak yerine muhtıra vermek yoluna gidildi. Komuta kademesi 9 Mart’taki genç subayların teşebbüsüne el koyarak ülkenin ‘yön’ünün değiştirilmesine izin vermedi
Evren’in hesapları tutmadı...
12 Eylül 1980’e gelindiğinde şartların olgunlaşması için bir yıl beklenmiş ve aynı merkezden dağıtılan silahlarla 5 bin vatan evladının hayatını kaybetmesine sessiz kalınmıştı. GATA’da tedavisi devam eden General Kenan Evren tesirleri bugünde devam eden problemlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Darbe lideri Evren o gün ne yapmak istediyse, bugün tam tersi oldu.
Evren, aksini iddia etse de tarih onu kendisinin umduğundan farklı biri olarak yazacak. 12 Eylül darbesi darbeler içinde en kanlısı olması yanında sonuçları itibarıyla da en kalıcı olanı oldu. Bugün de yürürlükte olan 12 Eylül anayasası, ülkeyi cendereye sokarak, toplumsal farklılıkları yok saydı ve yasakçı ruhuyla devlet aklını rehin aldı.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel o günlerde şöyle diyordu: “11 Eylül 1980 günü, Sıkıyönetim'e rağmen ülkenin her yerinde oluk oluk kan akıyordu. Nasıl oldu da 24 saat sonra her tarafta silahlar sustu ve her yer sütliman oldu”. Başbakan Demirel 28 Şubat sürecinde artık Cumhurbaşkanı idi ve iki defa darbe teşebbüsüne maruz kalıp hükümetten uzaklaştırılan kurt siyasetçi bu defa iktidarı için darbe karşısında sessiz kaldı.
28 Şubat Postmodern darbesi karşısında susan Demirel, o günkü aktörlerin bu sessizliği karşısında kendisini yeniden Cumhurbaşkanı yapacaklarını sanıyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı ve Demirel siyasi yaşamının son döneminde tarihe hiç de beklemediği biçimde geçti.   
27 Nisan 2007’de biraz ürkek ve daha çok mahçup bir edayla yayınlanan elektronik bildiri aslında gelinen noktanın özeti gibiydi. Muhtıraya karşı duran bir siyasi irade ile böyle bir teşebbüse onay vermeyen küresel aktörler son teşebbüsün akim kalmasına sebep oldu. 27 Mayıs’ta olması gerekenler maalesef en sonda oldu.


 

12 EYLÜL DARBESİNİN BİLANÇOSU

1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

à650.000 kişi gözaltına alındı.
à    Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
à    7 bin kişi için idam cezası istendi.
à    517 kişiye idam cezası verildi.
à    Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı
à    İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
à    71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
à    98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
à    388 bin kişiye pasaport verilmedi.
à    30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
à    14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
à    30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
à    300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
à    171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
à    937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
à    23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
à    3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
à    400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
à    Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
à    31 gazeteci cezaevine girdi.
à    300 gazeteci saldırıya uğradı.
à    3 gazeteci silahla öldürüldü.
à    Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
à    13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
à    39 ton gazete ve dergi imha edildi.
à    Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
à    144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
à    14 kişi açlık grevinde öldü.
à    16 kişi -kaçarken- vuruldu.
à    95 kişi -çatışmada- öldü.
à    73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi.
à    43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.
Kaynak: "Darbenin bilançosu", Cumhuriyet Gazetesi, 12 Eylül 2000

 



Bu haber 630 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,652 µs