En Sıcak Konular

‘Şer ekseni’ni ben yazdım!

0 0 0000 00:00 tsi
‘Şer ekseni’ni ben yazdım! George Bush’u Irak’ta ciddi hatalar yapmakla suçlayanlara başkanın konuşmalarını yazan David Frum da katıldı. “Şer ekseni” ifadesinin yaratıcısı Frum’a göre, herkes pembe hayaller kuruyordu ve asıl suçlu başka bir ülkeydi!&nb

Beş yıl önce, şimdi tüm dünyaca bilinen “şer ekseni” terimini ortaya attınız…

Başkanın konuşmalarında her zaman çok sayıda kişinin emeği vardır. Başkan da bir metni kabul ettiğinde, artık onlar onun sözleridir. Büyük bir tartışmanın tam ortasındaydık. ABD ve Batılı müttefiklerinin karşısındaki sorun El Kaide miydi yoksa Batı kitle imha silahlarına sahip İslami köktendincilikten kaynaklanan daha büyük bir tehditle mi karşı karşıyaydı? Başkan, tehdidin büyük olduğu ve karşımızda, işbirliği yaparak zamanla korkunç silahlara ulaşabilecek bir ülkeler ağı olduğu görüşündeydi. O konuşmasında insanların dikkatlerini daha geniş bir çerçeveye yöneltmeye çalışıyordu.

İkinci Dünya Savaşı’ndaki mihver(eksen) devletlerini çağrıştırması düşüncesi vardı herhalde…

Zihnimde çok net bir İkinci Dünya Savaşı benzerliği vardı. O zamanlar Başkan Roosevelt, Nazi Almanya’sının Japonya’dan çok daha tehlikeli olduğunu düşünüyordu. 11 Eylül’den sonra yönetim Amerika Birleşik Devletleri’nin geniş çaplı bir tehditle karşı karşıya olduğunu idrak etti: Aşırı İslamcılar.

İlk başta sadece İran ve Irak bu gruba dâhildi. Kayda değer Müslüman bir topluluğun bulunmadığı Kuzey Kore’nin bu gruba katılmasına sebep miydi?

Mevcut kaygılar net olarak tamamlandıktan sonra, bu kaygıların kaynağında olduğu apaçık olan Kuzey Kore’yi de katmamak çok zordu. Ama sanırım, kritik bir hata yapıldı ve Pakistan ile Suudi Arabistan hiç dikkate alınmadı.

Fazlasıyla geç kalmış bir özür değil mi?

Terörizmi destekleyen devletleri arıyorsanız, sanırım, dünyada bu konuda Pakistan’dan daha kötü sicile sahip bir ülke yoktur. Ve eğer dünyada aşırı ideolojilerin yaygınlaşmasından kaygılanıyorsanız, bu konuda da Suudi Arabistan’dan daha kötü sicile sahip bir ülke yoktur. Dolayısıyla, beş sene önce söylediklerimizi ve yaptıklarımızı eleştirecekseniz, “Pakistan ve Suudi Arabistan’ı bu işin dışında nasıl bırakırsınız?” diye sormalısınız.

Bunun basit cevabı şu herhalde: “Çünkü onlar Amerika’nın yakın müttefikleri…”

İnsanlar Pakistan’ın Batı’yla tam bir işbirliği yapacağına inanmaya çok hazırdı. Şimdi Afganistan’daki sorunun önemli bir kısmı da bu.Teröristler sonunda gerçekten korkunç bir silah elde edecek olursa o silahın hikayesi mutlaka Pakistan’a kadar uzanacaktır. Suudi Arabistan birçok yönden çok yardımcı oldu, ama sıra Almanya trenlerine gaz bombalarını kimin koyduğuna gelince iş değişiyor: O insanlar ilhamlarını, maaşlarını Suudi hükümetinin ödediği öğretmenlerden alıyor.

Irak yerine Suudi Arabistan’a çekidüzen verilmesi gerektiğini öneren kimseyi hatırlamıyoruz Washington’da…

Bana kalırsa, Bush yönetiminin hikayesi, köprünün tam ortasında kalakalmış bir yönetimin hikayesi. Sorunların büyüklüğüyle yüzleşmek istemediler. Politikaları Suudi Arabistan ve Pakistan ile güçlü bir ittifak içinde olduğumuz ön kabulüne dayanıyordu. Eğer 2001’de Suudi Arabistan meselesini ele almak mümkün olsaydı, belki de asla Irak savaşı olmazdı.

İnanmak gerçekten zor. Peki, doğru tepki ne olmalıydı? Suudi Arabistan’a saldırmak mı?

Hayır, kesinlikle. Ama Suudi Arabistan’ın neler yaptığı ve nerelere para akıttığı gerçeğiyle yüzleşmeliydik. ABD ve diğer demokrasiler Suudi Arabistan’dan uygulamalarını değiştirmesini isteyecek güce sahipler. Örneğin, Suudi hükümetinden sınırları dışındaki dini misyonlara mali desteğini kesmesini istemek çok da büyük bir talep sayılmazdı. Hiçbir Amerikan hükümeti Suudi meselesinin doğasını kabul etmeye istekli olmadı.

Başkan “şer ekseni” ifadesini beğenmiş miydi?

Hem de çok. Bilgisayarımdan çıkan ilk ifade ‘’ nefret ekseni’’ydi. Bütün bu farklı ülkelerin farklı ideolojileri vardı. Onları birleştiren şey, Batı dünyasına duydukları nefretti.

Kelime seçiminden dolayı başkanın hiç pişmanlık duyduğunu düşünüyor musunuz?

Başbakan Bush pişman olacak bir insan değil fakat söz konusu ifade onu bir sorunla karşı karşıya bıraktı. Bütün gayretiyle İran’ın nükleer silah edinmesini engellemeye çalıştı, ancak şimdi bile yönetim bu taahhüdünü gerçekleştirecek bir politikaya sahip değil.

Bugün Irak kaos içinde, Kuzey Kore nükleer bir güç. Açıkça görünene o ki İran da nükleer bir güç olma yolunda. Peki, doktrin hala geçerli mi?

Çok az ilerleme kaydedilmiş olması hedefe ulaşmanın aciliyetini değiştirmez. Kanaatim o ki, beş sene önce Avrupalılar Amerikalıları aşırıya kaçmakla eleştirirken, bugün Amerikalıların yeterli gayreti göstermediği dolayısıyla endişeliler.

Avrupa’daki hissiyat onun çok ötesinde gibi. Avrupa’da Amerika’nın Irak’a saldırarak Kuzey Kore ve İran gibi çok daha ciddi sorunlara el atabilme konusundaki güvenirliğini kaybettiği inancı hakim.

Kulağa çok güçlü gelen bir eleştiri; beş yıl sonra! Bush yönetimi 2002 yılında tam olarak şuna inanıyordu: Irak en zayıf halka. Dolayısıyla en kolay o halledilebilir. Yönetimin planları tamamen Irak’ın gayet kolay bir başarı hikâyesi olacağı varsayımı üzerine kuruluydu.

Başkan Irak’taki hedeflerinden vazgeçmeli mi?

Hedefler kaçınılmaz bir şekilde bastırılabilir ve Batı eğilimli, güvenilebilir bir hükümet var olursa, insanlar bunu çok büyük bir başarı olarak görecekler. Belki de en baştan hedef bu olmalıydı. Başkan ise bölge halkının aşırı unsurları ortadan kaldırma arzusunda olduğuna, El Kaide tarafından sunulan negatif model karşısında halkın pozitif bir model ortaya koymaya arzulu olduğuna inanıyordu. Görüldü ki bu sadece pembe hayaller üzerine kurulu bir varsayımdı.

Bugün Irak’taki savaşı en ateşli şekilde eleştirenler neo-con’lar(yeni muhafazakârlar). Bunların arasında arkadaşınız Richard Perle de var. Perle, Bush yönetiminin bu kadar çok hata yapacağını bilseydi, işgale karşı olacağını söyledi. Bu kadar yüksek sesle savuna geldiğiniz savaşla aranıza mesafemi koyuyorsunuz?

Bu çok zor bir soru. Müthiş hatalar yapıldığını söyleyebilirim. İktidarın geçici bir ırak hükümetine hemen devredilmesi tartışılmıştı. Ancak böyle bir şey asla gerçekleşmedi. Başarılı olabilecek bir diğer plan da, Irak’ta uzun süre kalmaya hazır bir şekilde 300 bin askerle gerçekleştirilecek tam bir işgal olabilirdi. Bu iki plan arasında bir tercih yapılmadı ve sonuçta ancak geçici bir Irak hükümetini destekleyebilecek büyüklükte bir askeri varlığa sahip Amerikan işgali ortaya çıktı.

Her şeyin güllük gülistanlık olacağı varsayımı Baas Partisi üyelerinin görevden uzaklaştırılmasına ve Irak ordusunun terhis edilmesine bile yol açmıştı.

Savaşla ilgili pek çok gizemli nokta var ve bunlardan biri de o emirlerin kimin tarafından verildiği. Donald Rumsfeld, ısrarla emirleri verenin kendisi olmadığını söylüyor. Ancak Paul Bremer da kendisine başkası tarafından verilen bir emri yerine getirdiği konusunda ısrarlı.

Peki, Irak felaketine ilişkin Richard Perle ile aynı sonuca mı varıyorsunuz?

Ben o tür bir dil kullanmayacağım. Bu soruya cevaben bütün söyleyeceğim şudur: Irak’ın kitle imha silahları elde etmesine çok az kaldığına kesinlikle inanıyordum. Ve başkan da bu inancı paylaşıyor olmalıydı.

Bill Kristol’ün geçenlerde yazdığı gibi, Bush iktidardaki “son yeni muhafazakâr” mı?

Bush yönetiminin hikâyesi aslında, yeni muhafazakâr olarak adlandırılan uygulamasının o doktrinlere inanmayan kişilere bırakılmasıdır. Ve Amerika’nın Pakistan ve Suudi Arabistan’a yönelik gerçekten derin taahhütlerini etkilememesi için bu doktrinler hep sınırlı şekilde uygulandı. Eğer Bush, herkesin dediği gibi yeni muhafazakârlardan olsaydı, 11 Eylül’e verdiği tepki şöyle olurdu: “Bu felaket, Suudi Arabistan hükümetinin kendi çürümüşlüğünün sonuçlarından kendisini koruyabilmek için kamçıladığı aşırı unsurlar dolayısıyla gerçekleşmiştir.”

Irak’ta yaşanan kaos, aslında Ortadoğu için doğru olan demokrasi vizyonunun itibarını sarstı mı?

Hayır, fikir bir müddet uykuya yatacak; ama sonra eskisinden çok daha güçlü bir şekilde geri dönecek. Ortadoğu’nun sorunlarının bu coğrafyadaki ülkelerin kendilerini yönetmedeki başarısızlıklarından kaynaklandığı düşüncesi bana hala son derece doğru geliyor.

Fakat güç kullanarak siyasi sistemin değiştirilmeye çalışılmaması gerektiğinin kanıtı değil mi bu yaşananlar?

Güç kullanmak her zaman son çaredir. Ama kullanırsanız da, arkasından muhakkak gerçek demokratikleşme gelmeli. 

Amerikan Enterprise Enstitüsü’nden mesai arkadaşınız Muravchik yeni muhafazakârların şimdi İran’ın bombalanmasını savunması gerektiğini söylüyor.

Konuşmaya Batı’nın İran’a yaklaşımındaki birliği ortadan kaldıracak şeylerden başlamak iyi bir fikir değil. Bombalamanın tek çare olduğu fikri muhakkak doğrudur da denemez. İran rejiminin ekonomik yönden kırılganlığı konusunda her geçen gün daha çok şey öğreniyoruz.

Tarih bu başkan hakkında ne yazacak?

Mezar taşında şu yazabilir: “Çok gayret etti.” Büyük hayaller kurdu. Ama bu tehlikeli bir soru, çünkü başkanlar da borsa gibi itibarları çıkar ve iner. Aşırı İslamcılara karşı geniş çaplı bir mücadeleye istekli, olması sebebiyle olumlu puan alacak. Irak’ı küçümsediği içinse eleştirilecek. Bu ona karşı kullanılacak.

“Şer ekseni” ifadesini ürettiğiniz için hiç pişmanlık duydunuz mu?

Metin yazarları kendini beğenmişliğe meyletmeye Washington’daki herkesten daha fazla açık. Olaylar ben bir konuşma metni yazdım diye olmaz. Benden bir konuşma metni yazmam istenir, çünkü bu, aslında yaptığımdan daha fazla bir fark yarattığım imasını taşırdı.

Nokta



Bu haber 316 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,563 µs