En Sıcak Konular

Şartlar olgunlaşmış netekim!

7 Eylül 2009 11:42 tsi
Şartlar olgunlaşmış netekim! Genelkurmay'ın 1982'de hazırladığı Türkiye'deki Anarşi ve Terörün Durumu adlı rapora bugün baktığımızda darbenin adım adım nasıl olgunlaştırıldığı ortaya çıkıyor.

12Eylül 1980... Yine bir cuma günü, sabaha karşı saat 03.59. Türkiye Radyoları yayını İstiklal Marşı'yla başladı. TRT'nin bu yayını bekleniyordu aslında. Ama günü ve saati tespit edilmemişti. Zira, zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, yıllar sonra bir itirafta bulunacak, "Müdahaleye karar vermeden bir yıl boyunca düşündük." diyecekti.

Evren'i teyit eden açıklama, sınıf arkadaşı, dönemin II. Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel'den daha önce gelmişti aslında: "Bir yıl önce planlamıştık. Ama şartların olgunlaşmasını bekledik."

TRT, İstiklal Marşı'ndan sonra Harbiye Marşı'na yer verdi o gece. Ardından Genelkurmay Başkanı Evren'in 'Yüce Türk Milleti' hitabıyla başlayan sesi duyuldu.

Türkiye, bu dönemde sağ-sol, Alevi-Sünni kamplarına ayrılmış, özellikle gençler ve öğrenciler arasında kanlı bıçaklı mücadeleler yaşanıyordu. Hatta, bugün çözülmeye çalışılan Kürt-Türk kardeşliği de 1970'lerin başında makası açmaya başlamıştı.

1 Mayıs 1977 tarihi önemli bir dönüm noktası oldu. Herkesin hafızasında o kanlı olaylar vardı. Başbakan Bülent Ecevit'e suikastlar bir yana, iktidar partilerinin kısa aralıklarla yenilenmesi de bu dönemin ürünü idi. Kahramanmaraş ve Çorum olayları ile kargaşa gemi azıyı almıştı zaten.

Darbenin 30. yılına girileceği bugünlerde Bedrettin Demirel ile Kenan Evren'in yukarıdaki açıklamalarının önemi neydi?

Bu sözler, Genelkurmay Başkanlığı'nın 1982'de basımını yaptığı "Türkiye'deki Anarşi ve Terörün Durumu" adlı rapor ile yan yana gelince önem kazanacaktı. Kimilerine göre bir suçüstü durumu olan rapor, Kahramanmaraş olaylarından sonra sıkıyönetim ilan edildiği 26 Aralık 1978'den 11 Şubat 1982'ye kadarki dönemi dört evreye ayırarak, Türkiye'deki terör ve anarşi olaylarını Genelkurmay'ın gözünden analiz ediyordu.

Dört dönem şu şekilde tarihlendirilmişti:

26 Aralık 1978-11 Eylül 1979 arasındaki 8 aylık süreç birinci dönem; 12 Eylül 1979, yani ihtilalden tam bir sene öncesinden 11 Eylül 1980'e kadar ikinci dönem; 12 Eylül 1980'den 11 Eylül 1981'e kadar üçüncü dönem ve 12 Eylül 1981'den 11 Şubat 1982'ye kadarki 5 aylık dördüncü dönem. Rapora göre, bu dört dönemde Türkiye'de ideolojik amaçlı 39 bin 385 olay vuku bulmuştu.

İşte raporu bugünlerde önemli kılan, tam da Kenan Evren ve Bedrettin Demirel'in "Müdahaleye karar vermeden bir yıl boyunca düşündük" dedikleri dönemi anlatan 12 Eylül 1979'dan darbeye kadarki son bir yılda olayların zirve yapmasıydı. Bir örnek verelim. Birinci dönem, yani 26 Aralık 78 ile 11 Eylül 79 arasında 2 bin 80 silahlı saldırı ve çatışma meydana gelirken, sayı 12 Eylül 1979 ile darbe gününe kadarki bir yılda 7 bin 10'a fırlamıştı. Darbeden sonra ise 610'a düşüyordu olay sayısı.

Ya kıyılan canlar? Darbeye karar verenlerin asıl sorumluluğu işte burada ortaya çıkıyordu. 11 Eylül 1979'a kadar 898 kişi hayatını kaybetmişken, bu tarihten darbe gününe kadar tam 2 bin 812 kişi can vermişti. İhtilal akabinde 282'ye inmişti zayiat. Toplamda 4 bin 40 insanın canı gitmişti bu terör sürecinde.

Afiş ve pankart asma, gösteri ve yaralı sayıları da 'şartların olgunlaşması sürecine' paralel seyrediyordu zaten.

Bunun sorumluluğu kime aitti?

12 Eylül 1980'e doğru yol alırken iktidarda MSP ve MHP'nin dıştan destek verdiği Süleyman Demirel'in azınlık hükûmeti bulunuyordu. Demirel, 12 Kasım 1979'da 6'ncı kez oturmuştu Başbakanlık koltuğuna. Bu dönemde sıkıyönetim de yürürlükteydi; bu yüzden o bölgelerde yetkiler askerin elindeydi. Hükûmet, askerin istediğini yapmaya hazırdı. Bunu kamuoyu böyle biliyordu. Bu yüzden Başbakan Demirel de sonraki süreçte Evren'e "Siz 11 Eylül 1980'de Antalya Tapu Müdürü müydünüz?" diyebilecekti.

Şu hususta artık zihinlere kazınmış ve yıllardır soruluyordu: 11 Eylül'de oluk oluk akan kan 12 Eylül'de nasıl bıçakla kesilir gibi durmuştu?

Film bitmiş, settekilere evlere dağılmaları mı söylenmişti yoksa?

Şu satırlar da raporu hazırlayanları aslında ele veriyordu: "12 Eylül 1980 tarihinde TSK'nın yönetime el koyması ile birlikte yurdumuzu giderek iç savaşa sürükleyen anarşi ve terörle kararlı, cesur ve amansız bir savaşım başlatılmıştır." Evet, Evren ile ekibi, anarşi ve terörle amansız bir mücadeleye girmek için darbe sonrasını beklemişti. 12 Eylül'den önce neden ve niçin o cesur kararlılık gösterilmemişti?

Bu da darbeye biçilen bir yıllık sürenin henüz dolmadığının bir göstergesi sayılabilir miydi?

12 Eylül 1980'den bir hafta önce ile bu raporun tamamlandığı 9-15 Şubat 1982 haftasındaki olayların karşılaştırması da yapılmıştı. Buna göre, darbeden önceki hafta silahlı saldırı, gasp-soygun, öldürme ve yaralama dahil tam 448 olay gerçekleşmişti. Kamuoyu artık "Kurtarın bizi!" diyebilecekti. Buna karşılık diğer 9-15 Şubat haftasındaki olay sayısı sadece ve sadece 10 idi.

"12 Eylül Harekâtı'ndan sonra sıkıyönetim güvenlik kuvvetlerinin başarılı çalışmaları ve sağlanan güvenli ortam sayesinde ülkemiz bir silah deposu olmaktan kurtarılmıştır." Bu ifadeler de başka bir itirafla yüklü aslında. 12 Eylül'den önce de sıkıyönetim hâkim iken ülkede o zaman başarılı çalışmalar yapılmak istenmemiş miydi acaba?

Rakamlar da bunu izah ediyordu aslında.

Aralık 78'den 11 Eylül 79'a kadar 12 bin 546; bu tarihten darbeye kadar ise 16 bin 980 silah ele geçmişti. Fakat 12 Eylül'den sonraki bir yılda sayı 735 bin 925'e yükselmişti. Yani 12 Eylül'den önce sanki bir 'yatma yeri' olarak algılanmış bu kurum!

Silah, cephane ve telsiz rakamları da hakeza. Onlar da neredeyse film bittikten sonra tedavülden çekilmiş. 29 bin 926 parça ihtilalden önce, 774 bin 641 tane de sonra ele geçirilmiş.

Rapordaki bir husus ayrıca dikkat çekiciydi. Birinci dönem diye ayrılan 26 Aralık 1978-11 Eylül 1979 arasında ölen terörist sayısı 37 idi. 12 Eylül 1980 gününe kadar bir yıllık dönemde 109'a çıkmıştı bu sayı. Verilerin dikkat çekici yanı, 12 Eylül 1980-11 Eylül 1981 arasındaki sayısal değerlerdi. Bu dönemde 174 terörist ölmüştü. Sokaklardaki çatışmalar darbenin olduğu gün bitti ise bu sayı nasıl ve nerede artmıştı? 26 Nisan 1982 tarihi itibariyle Askerî Yargıtay'ca onanan 26 ölüm cezasının 19'u Millî Güvenlik Konseyi'nden de geçmiş; 14'ü infaz edilmişti. Dolayısıyla 174 terörist içinde bu sayı yoktu. İşkence ve gözaltındaki ölümler mi teşkil ediyordu bu sayıyı?

Darbecileri yargılamak bir yana bu soruların cevabını kim verecekti?

Darbeden sonraki bir yıllık süreçte yakalanan 43 bin 140 sanığın yaklaşık on bini öğrenci, 2 bin 830'ü öğretmen, 6 bin 52'si işçiydi. İçlerinde 4 bin 254 memur, 6 bin 649 serbest meslek sahibi, 519 ev kadını vardı. Diğer meslek sahipleri ise 4 bin 159 kişi. Bunların 8 bin 917'si de boşta gezer, yani işsizlerden müteşekkil. 16-25 yaş aralığında olanlar 24 bin 748 ile çoğunlukta. Yaş yükseldikçe sayı azalmış. Öğrenim durumları da şöyle: Yüzde 14'ü üniversite, yüzde 36'sı ortaöğretim, yüzde 28'i ilkokul mezunu.

Bu 43 bin 140 kişinin ideolojik yapıları ise sol ağırlıklı. 21 bin 864'ü sol eylemci, 2 bin 34'ü bölücü, 5 bin 953'ü sağ eylemci. Görüşü belirlenemeyenler 13 bin 289.

"12 Eylül yönetimi işkenceyi kesinlikle onaylamamaktadır." denilen raporun sonuç kısmında konu üzerinde titizlikle durulduğu ifade ediliyor. Az da olsa bu tür olayların vuku bulması hâlinde sorumlular hakkında kesinlikle soruşturma açıldığı kayıtlara geçmiş. Buna rağmen, 23 Şubat 1982'ye göre, ancak üç kişinin işkenceden öldüğü saptanmış.

Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun'dan oluşan ihtilal ekibi, darbeyi haklı çıkarmak için yaptırdığı çalışmada bir varsayıma da yer vermişti. Buna göre 12 Eylül öncesi aylık 1986,7 olay ortalaması ve 1.75 tırmanış hızına göre darbeden önce 32 bin 893 olan olay sayısı, darbe yapılmasaydı 59 bin 105'e çıkacaktı.

Raporda tabii ki başka veriler de vardı. Onlar da toplumun huzurunu kaçıran bütün bu olayların darbeden sonra nasıl sükûnete erdiğiyle alakalıydı. Ne zamana kadar mı? Muhtemelen 28 Şubat 1997 filmi için sahaya inilene dek, netekim!

Kaynak: Aksiyon
 



Bu haber 332 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,402 µs