En Sıcak Konular

Irak’ı anlamak için Çin’e bakın!

0 0 0000 00:00 tsi
Irak’ı anlamak için Çin’e bakın! Biliyor muydunuz, kıyametin habercilerinden Yecüc ve Mecüc’ün, sedlerinden boşanmış Türkler ve Çinliler olduğuna inananlar var dünyada. 1990’lardan beri görülmemiş oranda büyüyen Çin ekonomisi, batılılar üzerinde kıyamet habercisi etkisi yapıy

Kitlesel yoksulluk ve eğitimsizliği dikta yönetimiyle aşan Çin, çok yol katetti ve bugün tek süper güç Amerika’ya meydan okuyor. Bu durum batılı siyasetçiler ve sosyal bilimciler arasında uzun süredir tartışma konusu. Çünkü Çin’in geleceği dünyanın geleceği demek. Çin entelijansiyası üçe bölünmüş durumda: En güçlü unsur Yeni Sol hareketi, onu serbest piyasayı putlaştıran sağ kanat ve bu ikincilerden daha ılımlı olan liberaller izliyor. Yeni Sol, sağlıklı bir piyasa için sağlıklı ve etkin devlet kontrolünü, toplumun ortak çıkarını güden kamu politikalarını ve korumacı önlemleri savunuyor. Çin’in geleceğini bu üç akım birlikte çizecek.

“Seddeki Yazı: 21. Yüzyılda Batı” adlı kitabın yazarı Will Hutton ile LSE’de ekonomi profesörü Meghnad Desai’nin Çin’in geleceği hakkındaki bilgi dolu tartışmasını özetleyerek aktarıyoruz. Çin’in şimdisini ve Amerika’nın Irak’ta ne aradığını anlamak için, bu tartışmayı kaçırmayın.

W. Hutton: Çin’de demokrasi yok. Eğer reformdan geçmeden bu büyüme oranlarını sürdürürse, dünyanın en büyük ekonomisi haline geldiğinde küresel düzene zarar verecek. Batılı değerler, hukukun üstünlüğü geri çekilecek ve devletler arası ilişkiler bütün çıplaklığıyla görece güçleri tarafından belirlenecek.

M. Desai: Kapitalizme giden yol tek değil ve liberal demokratik bir altyapıyı şart koşmuyor. Japonya da tamamen liberal bir ortamda kalkınmadı, ayrıca çoğu Avrupa ülkesi de demokrasiden önce kapitalist olmuşlardı. Ayrıca İngiltere ve ABD de 1945’ten beri çeşitli defalar liberalizmden saptı. Liberalizme ihtiyaç var ama Batı hegemonyasına yok. Çin ve Hindistan’ın yükselişi, batıyı gerçekten çoğulcu olmak zorunda bırakacak.

W. Hutton: Çin’in 760 milyonluk iş gücünün 200 milyonu fabrikalarda inşaat işlerinde ve ülkenin yeni kasaba ve kentlerindeki ofislerde çalışan göçmen köylülerden oluşuyor; tarihin en büyük göçü bu.

M. Desai: Milyonlarca köylüyü kentsel üretim alanlarına sevk etmek ne totaliterdir, ne de zorbaca. Bu standart bir kalkınma modeli olarak Nobel adayı Arthur Lewis tarafından 1954’te önerilmiş tam anlamıyla klasik bir modeldir. Bu Avrupa’da daha az dramatik yaşandıysa, bunun nedeni 19. yüzyılda Avrupalılar’ın üçte birinin Kuzey Amerika’ya göçmüş olmasıdır. Yoksulluktan kurtulmanın başka yolu yoktur.

W. Hutton: Bir nesil boyunca yılda yüzde 9.5 büyüyerek 400 milyon insanı yoksulluktan kurtardığı doğru. Fakat Komünist Parti özel mülkiyet, ücretler, şirketler ve devlet üzerindeki baskısını sürdürüyor. Çin, kapitalizmle sosyalizm arasında bir yerde. Leninist korporatist bir sistem var ve çöken de bu.

M. Desai: Çin Komünist Partisi bir düzeyde Leninist ama Rus Bolşevikler’e benzemiyor. Çinli komünistler 1949’da iktidara gelmeden önce köylülerin desteğini almak için 15 yıl mücadele ettiler. Popüler taleplere yanıt verebilmek üzere tek parti sınırları içinde de olsa bir felsefe geliştirdiler. Bu, halk demokrasisi ve LSE’den Chun Lin bu kavramın güvenilir olduğunu söylüyor.

W. Hutton: Yoksul köylülerin büyümeyi ateşleyen tasarrufları yaratma kabiliyeti de sınırına vardı. 2 trilyon dolarlık bir ekonomi GSYİH’sının yüzde 40’tan fazlası oranında tasarruf etmeyi daha ne kadar sürdürebilir? Çin’in devlet bankaları milyarlarca dolar tutarındaki tasarrufları daha ne kadar çok küçük karlar getiren, hatta zarar eden ve faizleri düzenli ödeyemeyen yatırımlara yönlendirebilir ki?

M. Desai: Çin’in rakamlarının büyüklüğü yüzünden büyümeyi sürdüremeyeceği doğru değil. Hindistan yüzde 25 tasarruf oranıyla yüzde 8 büyüme sağlayabiliyorsa, Çin de (şu anda yüzde 44 tasarruf oranıyla yüzde 10.4 büyüyor) aynısını kuşkusuz yapabilir. Dahası Çin, bankacılık sitemini reforme etti, dünya da bu bankalara ortak olarak güvenini gösterdi.

W. Hutton: Çin’in ihracatı (2007’de 1 trilyon doları aşacak) yılda yüzde 25 büyüyerek 2020’de veya öncesinde 5 trilyon doları yakalayacak, yani bugünkü dünya ticaretinin yarısını. Mümkün mü bu? Bu hacmi taşıyacak yeterince gemi ve liman var mı? Batı pazarları karşılıklı ticaret olmadan Çin’e açık kalacak mı? Her yıl 200 milyar dolar döviz rezervi elde ediyor ve bunu rekabetçiliğini artırmak için kullanıyor. Çin’in, zengin ABD’ye borç verme ihtimali absürd değil mi?

M. Desai: Çoğu kişi 40 yıl önce kıtlık çeken yoksul Çin ve Hindistan gibi ülkelerin batıya kafa tutar hale geldiğine inanmakta güçlük çekiyor. Aynısı 1960’larda otomobilde Avrupa rekabetiyle karşılaşan ABD’nin başına gelmişti. Bu zıpçıktılar nasıl olur da Detroit’le baş ederlerdi? Ama ettiler ve çok geçmeden onları Japonya ve G. Kore izledi. Şimdi Çin ve Hindistan zıpçıktı oldu, yarın da Gana veya Kenya olacaktır. Ayrıca 1997 Asya mali krizi bu ülkelere parayı daha iyi kullanmaktan vazgeçmek pahasına elde bir miktar likit tutmayı öğretti.

W. Hutton: Kapitalizm kardan daha fazlasıdır. Çin’in kitlesel yatırım kayıplarının ve doğal çevresini mahvetmesinin (GSYİH’sı ABD’nin beşte biri, ama havayı yaklaşık aynı düzeyde kirletiyor), ihracattaki başarılarına karşın bir tek Çin markasını tanımayışımızın ardında hep Çin Komünist Partisi’nin Konfüçyusçu emperyal düzen anlayışı var. Çin’den korkmak yerine kendi güç ve zaaflarımıza bakmalı, batılı değerleri sağlamlaştırmalıyız. Çin’le mücadelenin en iyi yolu, pazarlarımızı kapatmak ya da ordu kurmak –ABD’de yaygın bir dürtü- değil, açık kalıp Çin’in ancak bize daha çok benzeyerek bizimle rekabet edebileceğine güvenmektir.

M. Desai: Kapitalizm kardan daha fazlası filan değil. Her şeyden önce ve en çok karla ve sermaye birikimiyle ilgili. Küreselleşmenin son aşamasının bize gösterdiği, kapitalizmin ne Weberci Protestan etiğe, ne de liberal demokrasiye ihtiyacı olduğudur. Yüksek bir tasarruf oranı, kitlesel eğitimi ve batılı pazarlara erişimi olan her ülke kapitalist olabilir. Batılı hristiyan bir monopol değil kapitalizm. Hatta bazı Asyalılar bunu Avrupalılar’dan bile iyi beceriyor,

W. Hutton: Çin büyüme hızını sürdürmek için sürekli yeni yatırımlar yapmalı. Ancak dolar başına yatırım miktarı ve bundan doğan ek çıktı oranı Mao zamanından beri düşüyor. Yabancı sahipli özel sektör dışında Çin’de üretkenlik sizlere ömür. Tarımda son rakamlar da durumu özetliyor: Kişi başına yıllık üretkenlik Malezya ve Filipinler’de sırasıyla 4 bin 851 ve bin kırk dolarken, Çin’de yalnızca 490 dolar. Devlet kuruluşlarının GSYİH’daki payı üçte bir. İşgücünün üçte biri yarı-istihdam halinde.

M. Desai: Öncelikle tarımda rakamlar o kadar kötü değil. Çin tahıl üretiminde yoğunlaştı. Bu arada Filipinler ve Malezya uzun süredir ticari ziraat yapıyorlar ve bu ikincinin katma değeri daha yüksek. 1983-2003 arasında Çin, işgücünü ikiye katladı (artış 100 milyonun biraz üzerinde.) Çin’de kırsal kesim tıpkı Hindistan’daki gibi az toprak-fazla nüfustan musdarip. Dolayısıyla daha topraktan koparılması gereken milyonlar var. Bu da ancak hızlı bir üretim-imalat artışıyla sağlanabilir. Çin’de de, Hindistan’daki gibi, kamu girişimleri sermaye yoğun ve verimsiz. Ama özel sektör sanıldığı kadar zayıf değil. Çin’in ihrac ettiği  düşük teknoloji ürünlerinde bilinen çok az marka var, ama en hızlı büyüyen pazarı da bu.       

W. Hutton: Çin’in durumunu yükselen Asya ülkelerine benzetmek doğru olmaz. Çin ihracatta büyümeyi sürdürmek için doğrudan yabancı yatırıma diğerlerinden çok daha muhtaç. Yabancılar eliyle gerçekleştirilen ihracatın toplam ihracata oranı Tayvan’da yüzde 20, Endonezya’da yüzde 29 iken, 2005 itibarıyla Çin’de bu oran yüzde 55’i buluyor. Üstelik telekom ve elektronik ürün ihracatının yüzde 80’i yabancıların elinde.

M. Desai: Çin, Hindistan’dan (ya da hızlı büyüdüğü zamanlarda SSCB’den) farklı olarak altyapıya yatırım yapmayı seçti. Bu yavaş bir süreç. Çin’e gittiğinizde yeni havalimanları, boş otobanlar ve Shangai demiryolu hattını görüyorsunuz. Hindistan’da havaalanları dökülüyor.
Siz Çin’in Asya başarısını tekrarlayamayacağını düşünüyorsunuz. Bense Amerikalılar’ın Japonlar’ın onlarla rekabet edemeyeceğini düşündüklerini hatırlıyorum. Japon kültürü çok konformist olduğu için Japonlar’ın yalnızca kopya edip icat edemeyeceklerini söylüyorlardı. 2004’te Çin, İngiltere’nin üç katı kadar,  tam 130 bin patent alarak dünyada (Japonya, ABD ve G. Kore’nin ardından) dördüncü oldu. Bu 1995’ten beri yüzde 517 artış anlamına geliyor; yerli ve yabancılar bu artışta eşit paylara sahip.

W. Hutton: Çinliler’in kendi başlarına yaptıkları patent başvuruları onları dünyada 17. sıraya yerleştiriyor ve bunların da ancak yüzde 30’u yeni icatlar.

M. Desai: Yabancılar Çin’in patentlerinin yüzde 50’sini yaptılar, ama AB’ninkilerin yüzde 47’sini, ABD’ninkilerin ise yüzde 81’ini yabancılar yaptı. Öyleyse? Çin Ar-Ge’ye harcadığı paralarda Japonya’yı bile geride bıraktı, ama siz şimdi bunun yine yabancı işi olduğunu söyleyeceksiniz

W. Hutton: Gelişmek için tabii ki köylüleri şehirlere göç ettirmek zorunda, ama sermaye de verimli dağıtılmalı. Bir ekonomi kalıcı bir büyüme yaratmak istiyorsa, şirketlerin ucuz emeği sömürmekten daha fazlasını yapmaları gerekir. Çin’deki göç ve köylü toprağına el koyma politikaları da eşitsizlik yaratıyor.

M. Desai: Siz Çin’in büyümesinin yarattığı eşitsizlik ve zulmü komünist sisteme özgü buluyorsunuz; liberal duyarlılıklarınız rencide oluyor. Bense onları daha önce pek çok ekonominin geçtiği, hızlı birikime giden tarihsel yolun bir parçası olarak görüyorum. Kapitalizmde gelir büyümesi böyle olur. Yeni olan ne?

Kaynak: Prospect Dergisi
Çeviri: Yeşim Harcanoğlu – iyibilgi.com



Bu haber 266 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,739 µs