Risk var; 'risk' var...

20 Ağustos 2009 10:33 tsi
‘Demokratik açılım’ süreci görüşmelerle sürüyor. Ama şimdiden ‘başarısızlık’ ihtimali üzerinde düşünmekte fayda var. Bu risk yok denemez. Peki bu riskin siyaseten tercümesi ne? Bu ihtimalle beraber asıl muhasebesi yapılması gereken

Hükümetin, “bir devlet politikası” olarak başlattığı “demokratik açılım” sürecinin tartışılan bir boyutu da, AK Parti’nin bu adımı atmakla ne denli “risk” alıp almadığı…

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın koordinatörlüğünde yürütülen “açılım” süreciyle ilgili, kamuoyuna açıklama yapma yetkisi verilen 4 AK Parti’liden biri olan Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanlarından İstanbul Milletvekili Ömer Çelik, Akşam gazetesinden İsmail Küçükkaya’ya verdiği mülakatta, işte bu “risk”i değerlendirdi.

Çelik, bu sürecin başlatılmasının değil, ama atılan adımdan geri dönülmesinin asıl “risk” olacağını söylüyor.

Bu tespit önemli ve bir gerçeği ifade ediyor.

Uzun süredir kamuoyunda, varlığına “alışmamız” istenen sorunlarla ilgili bir “artık çözülsün” istek ve beklentisi ortaya çıkmıştı. Genel olarak da çözümsüzlük, kaos, kriz, insanlarımızın siyasi tercihlerine yön veren olgular olmaktan çoktan çıktı. İnsanlar sorun, kaos, kriz, gerginlik veya gerilim değil; barış, huzur, istikrar ve çözüm istiyor. Siyasetini buna göre oluşturanlara ilgi duyuyor, destek veriyor.

Bu nedenle “demokratik açılım” süreci kamuoyunda büyük ilgi yarattı, destek gördü, etnik kökeni ne olursa olsun sahiplenildi.

Kuşkusuz iyi niyetli kaygıları, eleştirileri veya tereddütleri olanlar da vardır; ama şurası kesin ki, “bu sorun böylece sürüp gitsin, 40 bin insanımız daha ölecekse ölsün, milyarlarca dolarımız daha gidecekse gitsin” diye düşünen fazla kimse yoktur.

Bu sürece sert muhalefet yürütenlerin anlayamadığı gerçek, işte bu.

Bu açıdan bakınca, Ömer Çelik’in tespiti daha da yerli yerine oturuyor.

Çelik, görüşlerini temellendirirken, K. Irak’a dikkat çekiyor. “Kuzey Irak’ta işler kontrolden çıkarsa sorun uluslararası hale gelebilir” diyerek, bu olasılığın görmezden gelinemeyeceğini ifade ediyor.

“Bölgenin DNA’sıyız” diyen Ömer Çelik’e göre, “Barzani bölecek diye korkmak, tarihi ve siyasi olarak Türkiye’yi anlamamaktır”.

Çelik meselenin çözülmesi konusunda toplumda mutabakat olduğunu vurgulayarak, “bu işi sabote eden siyaseten tasfiye olacak” diyor.

Bu, meseleyi gündemleştirdiği için, en başta AK Parti için geçerli olan bir ihtimal.

Başlatılan “demokratik açılım” sürecinin herhangi bir sonuç vermediğini düşünün. Sorunun daha da alevlenerek sürdüğünü, şehit haberlerinin gelmeye devam ettiğini, sert, gergin ve köprüleri atan bir siyaset dilinin hakim olduğunu düşünün. Bugün ortaya çıkan “barış” ve “çözüm” umutlarının yerini umut kırıklığının, hayal kırıklığının aldığını düşünün… Analarımızın gözyaşlarının akmaya devam ettiğini ve o gözyaşlarının yine hamasi nutukların konusu olmaya devam ettiğini…

Böyle bir ortama geri dönülmesinin herkes adına vebali büyük olacağı gibi, siyaseten de buna yol açanların ağır bir fatura ödeyeceği kesindir. Ama bu arada Türkiye olarak hepimizin bu ağır bedeli ödemeye devam edeceği de...

Bu ihtimali bir “ihtimal” olmaktan dahi çıkarmamız mümkün.

Bu sürece herkesin bulunduğu yerden destek vermesi, bu nedenle önemli.

Çünkü çözüm ve başarı da, çözümsüzlük ve başarısızlık da bütün Türkiye’ye mal olacaktır…

www.iyibilgi.com analiz

Bu haber 600 defa okundu.