Devletin denetleyemediği kurumlar

22 Temmuz 2009 08:17 tsi
'Bir süredir, hatta bence çok eskilerden beri, Adli Tıp Kurumu ilginç olayların yaşanabildiği bir kurum.'

Eser Karakaş / Star

Sayın Gül’e açık çağrı

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Anayasamızın 108. maddesinde ifadesini bulan Devlet Denetleme Kurulu’nu Adli Tıp Kurumu’nda inceleme, araştırma ve denetleme yapmak için görevlendirmiş bulunuyor.

Bir süredir, hatta bence çok eskilerden beri, Adli Tıp Kurumu ilginç olayların yaşanabildiği bir kurum.

Son aylarda basına yansıyan gelişmeler ise Adli Tıp Kurumu’nun zaten çok da parlak olmayan imajını daha da bozmuş bulunmaktadır.

Yurttaşlar olarak bu inceleme, araştırma, denetleme sonuçlarını merakla izleyeceğiz.

Esas konuma girmeden önce Devlet Denetleme Kurulu’nun bizzat kendi imajının da çok parlak olmadığını ifade etmek zorundayım.

Sayın Ahmet Necdet Sezer’in döneminde, yanılmıyorsam Eylül 2006 tarihinde söz konusu Kurul “Yabancıların Türkiye’de taşınmaz edinmeleri” hakkında bir rapor düzenlemiş ve bu raporda ülkemizdeki azınlık vakıflarını yabancı vakıf olarak niteleyerek inanılmaz bir gaf yapmış ve bu gafından tüm uyarılara rağmen geri adım atmamış idi.

Cumhurbaşkanlığına bağlı bir Kurul’un vatandaşlık kavramı konusunda bu kadar büyük bir ayıp etmesi, sayın Sezer’in de bu ayıba sessizliği ile ortak olması doğrusu çok ilginç idi.

Gelelim bugünkü temel konumuza.

Sayın Gül’ün isteği üzerine başlatılan son süreç çok önemli ve olumludur ama Adli Tıp Kurumu maalesef ülkemizde hukuka uygun, düzenli ve verimli olarak çalışmayan yegane kamu kurum ya da kuruluşu değildir.

Son yıllarda TSK’nın iki çok önemli komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Kuvvetleri Komutanlığı hakkında her iyi yurttaşı rahatsız edecek söylentiler ortaya atılmaktadır.

JİTEM adı verilen bir birimin Jandarma Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren bir resmi birim olup olmadığı bile sarahate kavuşamamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu iki Kuvvet Komutanlığı için de benzeri bir inceleme, araştırma ve denetleme süreci emrini vermesi her kesim, başta daha etkin ve hukuka uygun çalışan bir TSK özlemi duyanlar için çok hayatidir.

Ve kanımca yapılması gereken de budur.

ANCAK, yukarıda zikrettiğim Anayasamızın 108. maddesinin ikinci paragrafı Silahlı Kuvvetleri ve yargı organlarını Devlet Denetleme Kurulu görev alanı dışına taşımaktadır.

Tanım gereği bağımsız ve tarafsız olması gereken yargıya tanınan bu istisnayı anlamak mümkündür.

Ama hukuk, anayasa hukuku mantığı açısından silahlı kuvvetlere tanınan bu ayrıcalığı, istisnayı anlamak pek mümkün olamamaktadır.

Bu tuhaf anayasal düzenlemenin akla gelen yegane açıklaması 1982 Anayasası’nı yapan askerin kendini bu denetim sürecinin dışına taşımış olduğudur ve açıklamanın bir hukuk devletiyle ilişkisini aramak, bulmak olanaksızdır.

Cumhurbaşkanlığı makamı, ülke içinde devleti temsil eden bu yegane makam yapısal sorunlarla, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ikinci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti kavram ve ilkesiyle çatışan konularla ilgilenmesi zorunlu bir makamdır.

Ve Cumhurbaşkanlığı’nın bu çok özel konumu devlet kurumlarını, mesela TBMM’yi söz konusu hukuk zafiyetlerini hatta skandallarını aşmaya davet etmeye icbar eder kanısındayım.

Sayın Gül kendisine bağlı faaliyet göstereren Devlet Denetleme Kurulu’na hukuk mantığı dışında getirilen bu istisnayı aşmaya yönelik bir anayasa değişikliği girişimine çağrı yapmalıdır.

Devlet böylece daha bir hukuk devleti olacaktır

Bu haber 1,372 defa okundu.