En Sıcak Konular

İki davetiniz var!

3 Temmuz 2009 13:45 tsi
İki davetiniz var! Size 2 "Ankara akşamı" anlatalım.. Azıcık rahatlayın. iyibilgi Ankara

30 Haziran günü Çek Cumhuriyeti’nin AB Dönem Başkanlığı bitti. İsveç’in dönemi başladı.

Esasen, Türkiye-AB ilişkilerinin son yıllardaki serancamı düşünüldüğünde, Çek Cumhuriyeti’nin dönem başkanlığının Ankara için verimli geçtiği söylenebilir.

Çünkü “kimi” AB üyesi ülkelerin Türkiye’ye bakışları anımsandığında, (İsim vermeyelim, baş harfleri Fransa ve Almanya) Çekler’in dönemi daha ılıman geçti.

Hatta “açılıp-kapanma” kavgalarının sık yaşandığı 33 fasıldan bir tanesi Çekler’in son görev gününde gerçekleşti ve biri daha açıldı.

Şimdi ise sıra İsveç’te ve onların döneminin Türkiye için daha parlak geçeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü İsveç, Ankara’nın AB’ye “tam” üyeliğine en çok ve en açık destek veren ülkelerin başında geliyor.

Bunu da alenen söylüyor. Bu konuda net tavırlara sahip kişilerden biri de bizzat İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt! İşte o net tavırlar yüzünden Fransa ile arası da limoni oldu.

Bildt’in Türkiye’ye yakın tavırları Paris’in o kadar moralini bozdu ki, Sarkozy İsveç’e yapacağı ziyareti bile erteledi. Sonra geri adım attı ve ziyareti gerçekleştirecek ama ama tablo da bu işte.

Eh, Türkler’in İsveç’e sempatisinin de daha dönem başkanlığının ilk günlerinde yükselmeye başladığını söyleyebiliriz. Bunun için şimdilik “nazar değmesin” diyelim.

Ama bizim meramımız işin dış politika yönünü anlatmak değil. 1 Temmuz’de görevi devralan İsveç, o günün akşamında Büyükelçilik’te bir davet verdi. İşte “2 Ankara akşamı”nın ilki bu.

Önce davetin yerini bilmeyenler için bir anlatalım. Ankara’da İsveç elçiliği, pek meşhur Cinnah Caddesi’nin üzerindedir. Bu yol, Ankara’nın göbeği olan Kızılay’dan başlar ve Çankaya’nın tepesine kadar ulaşır. Ankara dışından gelenlerin pek bildiği Atakule’ye kadar.

Aynı zamanda bir protokol yoludur. Yani Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık konutlarına da  bağlanır. (Tabii esas protokol yolu Cinnah değil. Cinnah’a paralel olan, Atatürk Bulvarı’nın Çankaya uzantısıdır ve direkt olarak Dışişleri, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı konutlarının önünden geçer. Bu kadar detay veriyoruz çünkü "ikinci Ankara akşamı daveti”nde lazım olacak!)

İşte İsveç Elçiliği, bu Cinnah yolunun hemen baş tarafında, Çankaya’ya çıkarken solda yer alır.

Elçiliğin bahçesi önemlidir. Neden önemlidir? Çünkü o yol üzerindeki en geniş ve ağaçlı bahçedir. Her gören “nefes alınacak bir yer” olarak beğenisini anlatır.

Konumuza dönelim. Akşam davete katılanları ilk karşılayan Volvo’nun bahçeye yerleştirilmiş yeni arabaları oldu. Şimdi denebilir ki, elçiliğin bahçesinde hatta karşılamada bir özel şirketin ne işi var?

Bu yeni moda. Daha doğrusu son bir kaç yılın işi. Ankara’daki büyükelçilikler bunu iki nedenle yapıyor. Birincisi ülkelerinin alamet-i farikası haline gelen markaları bu yolla Ankara elitine tanıtıyorlar.

İkincisi herhalde ekonomik kriz olsa gerek. O firmalar gecenin maliyetine koltuk çıkıyor olabilirler.

Bunun en somut örneğin birazdan anlatacağımız ABD Elçiliği davetleridir. Öyle ki, sayısız firma bizzat elçilik tarafından “sponsor” olarak konuklara ilan ediliyor.

Yine de siz diyebilirsiniz ki, koskoca süpergücün elçilik davetine, örneğin  Coca-Cola mı sponsorluk yapıyor. E, vallahi biraz öyle. Malum “küresel kriz”!

İsveç’te böyle bir durum var mı bilmiyoruz ama neticede davetlileri önce Volvo arabalar ardından Büyükelçi Christer Asp karşıladı. (Aslında daha garip olan şu ki, hangi elçilik hangi marka arabasının reklamını yaparsa yapsın, bu davetlerin bir tek gözde markası vardır: Mercedes! Böyle bir davette kaç tane ve model Mercedes’in giriş yaptığını sayamazsınız bile. Yani doğal reklam!)

Karşılama işi de enterasındır. Adamların el sıkmaktan kolları düşer. Üstelik her konuk kendini iyice Büyükelçi’ye tanıtmak istediğinden, bir yandan kuyruklar uzar bir yandan da elden kibarlığı bırakmayan elçiler konuklarını tek tek “anlamak” ister.

“Ne kadar verimli olur” derseniz, "pek değil" diyebiliriz. Ama en iyisini yine elçilere sormak gerekir; "aklınızda kaç kişi kaldı" diye!

İkinci önemli nokta davete üst protokolden kimlerin daha doğrusu kaçının katıldığıdır. Yani bakanlar veya generaller gibi.

Sanırız bu beklenti daha çok diğer misyonlara kıyas/gösteriş yapmak için. Bir tür diplomatik kıskançlık da sayılabilir ki bu dünyanın her yerinde böyle.

İsveç davetine katılan “ağır protokol”ün iki ismi vardı. Bunlardan biri AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, diğeri ise CHP Genel Başkanı Deniz Baykal.

Bakan Bağış’ın gelmesini biraz mecburi zaten. Adı üstünde AB’den sorumlu bakan. Türkiye’de sol partilerin İskandinav ülkelerine eskiden beri duydukları sempatiyi de Baykal katılımı için neden gösterebiliriz.

Ankara’daki diplomatik misyon davetlerinin bize garip gelen noktalarından biri de, bir elçiliğin davetine diğer elçiliklerin yoğun katılımıdır. Kimi ararsanız bulabilirsiniz.

Yani biraz kendileri çalıp kendilerinin oynaması durumu var. Bir başka ülkede bir başka ülkenin davetine bir başka ülkenin katılımındaki verim anlaşılmış değildir. 

Üstelik bu toplantılarda bol kulis olur ama, kim kimden ne bilgi alır o da hayli tartışmaladır. Çünkü bunların hepsi diplomattır ve ağızlarından bir kelime almak için kerpeten gerekir.

Bu yüzden Ankara’da diplomasiye bakan muhabirler, öyle bütün diplomatların tepesine üşüşüp bilgi almaya çalışmazlar. Daha çok katılan Türkler’in etrafına toplanırlar.

Ha bir de, eğer o ülke ile Türkiye arasında önemli bir mevzu o günlerde gündemde ise o sorulur. Gerisi tüm gün koşuşturmuş gazeteci tayfası için “ne yemek yapmışlar hocam” bağlamında devam eder.

İsveç elçiliğindeki davete basının ilgisi iyiydi. Hayli kamera ile muhabir ortada dolaştı. Ne kadarı kamuoyuna yansıdı derseniz, Baykal’ın ağzından çıkan bir-iki cümle, ev sahibinin konuşmasından bir o kadar!

Şu an okuduğunuz satırlardan fazlasını hiçbir yerde ne bulabilirsiniz ne de okuyabilirsiniz.

Her ne ise sonunda davet başladı. Ahali çimlerin üzerine yayıldı. İsveç elçiliğindeki davetin bir farkı da “şapkalı hanımlar”. İyibilgi moda yazacak değil ama İskandinav ülkeleri dışında “şapka” geleneğinin çok bulunmadığını belirtelim. Bir de İngilizler seviyor o geniş kenarlı şapkaları.

Madem televole tadında notlar yazmaya başladık. Birkaç not verelim. Yemekler iyiydi. Özellikle balık çeşitleri fevkalade. Herkes ne yediğini biliyormuş gibi yaptı ama balıkların (Somon olması dışında) ne menem birşey olduklarını kimse birbirine soramadı.

Ama hepsi güzeldi. Bu arada-biraz uzak kaldığımız için nedenini anlamadık ama-bir kravat teatisi oldu. Egemen Bağış davete geldiği kravatını çıkarıp bir başkasını taktı.

Dedeğimiz gibi nedenini anlamadık. Artık büyükelçi mi bir jest yaptı yoksa üzerine balık sosu mu döküldü bilinmez. Deniz Baykal’ı ise biraz aç gördük!


 



Ayak üstü hayli götürdü. Daha doğrusu çok iştahlı yedi. Gündemin yoğunluğundan aç mı kaldı yoksa İsveç yemeklerine ayrı bir düşkünlüğü mü var sormayı kendimize yakıştıramadığımız için size yansıtamıyoruz.

Siyasi katılım bu kadardı ama askerler de vardı. Bir Tümamiral ile bir tuğgeneral davete icap ettiler. Bir gün öncesi MGK, Taraf’ın yayınladığı belge ve Çiçek albayın tutuklanması vakaları yaşandığından herkesin aklında bunlar vardı ama kimse de gidip “paşam nedir” diye soramadı.

Toplam davetli sayısına 200 diyebiliriz. İyi bir katılım oranı denebilir.

Protokoler konuşmalardan sonra beyaz giysili ki, sonra aşçı olduğunu anladık bir genç zat çıkıp, İsveç yemekleri ile ilgili bir-iki kelam etti.

Sonradan anlaşıldığı kadarı ile-ki o konuda hala tartışma var-aynı zamanda İsveç ordusundan imiş. Kötü kalpli Türk davetlilerin bir kısmı, “AB’ye girince askerler yemek tarifi mi yapıyor” şeklinde tatsız espriler yaptılar.

Ama doğrusu gülen de çıktı. İsveç elçiliği çalışanlarının iyi yaptığı birşey de şuydu. Davet çok resmi bir havada olmadı. Ağır diplomatik ve politik aksan yoktu.

Yani davetliler memnundu. İsveç, Türk dış politikasında çok öne çıkan bir ülke değil. Ama anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemde İsveç’in ismini hayli duyacağız.

DOĞUM GÜNÜ 4 TEMMUZ: HAYDİ COŞALIM!




Gelelim ABD’ye! Peşin söyleyelim, hiçbir davet ABD’nin 4 Temmuz kutlamalarına benzemez!

Adresi anımsatalım.. Hani Cinnah, onun paraleli Atatürk Bulvarı uzantısı demiştik ya. Bunun bir paraleli daha var. İran Caddesi.

Bu yol da pek meşhurdur. Piyasa (!) mekanı Tunali Hilmi buraya bağlanır. En tepesi Cumhurbaşkanlığı Köşkü’dür. Kaderin garip bir cilvesi sayarsanız, ABD Büyükelçisi rezidansı İran Caddesi üzerinde yer alır. Daha garip cilvesi de kesen sokağın Tahran Caddesi olması!

Davet saatinden ne kadar önce gelirseniz gelin kuyruğa takılırsınız. Kesindir.

Arabayla gidilmez. (İstisnaları anlatacağız birazdan) ABD güvenlik görevlileri (İsrail’den sonra) en huyluları olduğundan, sizi ve davetiyenizi iyice kontrol ederler. Bu kuyruğu iyice uzatır.

Arabayla gelinmez çünkü davetli sayısı 1000’i aştığından rezidansın otoparkının bu ağırlığı kaldırması imkansızdır.

Ama bazı ağırlıkları kaldırır. Örneğin bir çok büyükelçi makam arabalarıyla gelir. Bakanlar ve üst düzey generaller de öyle gelince, insan kuyruğu ile birlikte bir de “Mercedes kuyruğu” oluşur.

Esasen ABD güvenlikçileri bu makam arabalarını da hayli tetkik eder. Önünde sallanan bayrak ne olursa olsun.. Örneğin Çin büyükelçisi misiniz-ki Çin’den ödleri patlar-yine de korumalar arabanın içini görmek ister.

İstisnası var mı? Var.. Kırmızı plakalar! Korumalar Türk olsun Amerikalı olsun kırmızı plakalardan tırsar.

Hele hele “çift plaka” varsa yandılar. Yani, iki kırmızı plaka üst üste. Üstte dört yıldız, altta bir kırmızı plaka daha, orada da atalım, 0004 yazıyor.

Bu halde karşılama şöyle oluyor: Korumalar çekine çekine makam aracına yaklaşıyorlar, şoför tarafının camı yarım açılıyor, bu arada öndeki ve arkadaki koruma “jeep”lerinin (burada da moda Cherokee’ler) kapıları açılıyor ve araçlar hareket halinde iken ayaklar yere değmeye başlıyor.

Şoför, güvenlikçilere “nedir canım” gibisinden bir bakış fırlatıp, “kapıyı açarsak” diyor.. Arabaya doğru seyirten güvenlikçiler de tüm cesaretlerini yitirip demir kapıların kontrol eden arkadaşlarına “açsanıza yav” diyorlar.. İstisnası bunlar.

Kuyrukta bekleyenler de gariban bakışlarla bu “girişleri” izliyorlar.

Bir yanlış anlama olasılığını düzeltelim bu arada...

ABD Bağımsızlık Günü 4 Temmuz’dur. Ama bu sefer “nedense” ikisinde yaptılar. Artık tatile mi çıkacaklar bilinmez. (Çünkü normalde Cumartesi’ye geliyor.) Cuma ile birleştirip tüyebilirler.

Elçilik rezadansının bahçesi efsane sayılır. Çok geniştir. Diyebiliriz ki kare şeklinde birleştirilmiş 4 futbol sahasından az küçük. Binden fazla kişi ancak böyle ağırlanıyor.

Ağır protokole gelince. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek vardı. Yani protokolün siyasi kanadının iki numarası sayılabilir.

Egemen Bagış yine vardı. Tarım Bakanı yanlış görmediysek oradaydı. Sayısız milletvekili. Birçok üst rütbeli subay ve general. Şöyle söyleyelim Kuvvet Komutanları vardı!

Yani yıldızı bol bir Ankara akşamıydı. Konu hazır subaylardan açılmışken, pek gözlenmeyen bir notu ilave edelim.

Bu tür davetlerde bir başka elçiliğe giden davetiyeler, o elçiliğin tüm diplomatlarını kapsamaz. Kesin olan büyükelçidir. Ona davetiye gider.

Bunun dışında o ülkenin dünyadaki ağırlığına göre davetiye sayısı artar. Örneğin Rus elçiliğine, İngiltere'ye Almanya, Fransa, Çin elçiliklerine birden çok davetiye gider. Daha mütevazı olanlara ya bir ya da iki tane.

Fakat ilginç olan şudur. Hemen tüm elçiliklerin askeri ateşeleri bu toplantılarda yer alır. Bunun sebebi tartışmalı. Ya davete icap etmeyen elçilerin davetiyelerine bu yabancı subaylar tarafından el konulur veya yabacı askeri ateşeler içkiyi pek seviyor.

Bugüne kadar askeri ateşenin gelmediği, hatta yoğun icab etmediği davet görülmemiştir. Burada fazla dedikodu yapmak istemiyoruz ama bir estetik sorun daha var... 

Askeri ateşelerin üniformaları üzerlerinden dökülür. Türkiye’de hiç alışık olmadığımız için, iyice kırışmış, sağı solu giymekten kaşar gibi olmuş üniformalar görmekten (ve tabii bir de sakallı oluyorlar) bunalıma girebilirsiz.

ABD davetlerine aç gelmek adettir! Çünkü yoğun ve doyurucu yemek servisi yapılır. İçki de öyledir. Kusana kadar yiyip içebilirsiniz. Elbette bitmeyen kuyrukları ve nizmet etmekten sinirleri bozulan garsonların asık suratlarını çekmeye hazırsanız.

Bu sene aç gelenler ise aç gitti! Çünkü yemek yoktu! ABD için büyük itibar kaybı! 5 metreye 5 metre tatlı masalarına alışmışlar için tam bir felaket oldu!

Yemeksiz ve havai fişeksiz 4 Temmuz kutlaması olur mu? Oldu ve muhtemelen yeni yeni düzelmeye başlayan Türk-ABD ilişkilerine en ağır darbeyi vurdu. Bu kesindir ve Obama bile bunu toparlayamaz.

Girişten rezidansa giden kısa yolu, ABD eyaletlerinin bayrakları arasından geçtikten sonra yine kuyruklar bekleyerek Büyükelçi’nin ve eşinin elini sıkma şerefine nail olursunuz.

Bu süreçte iki komik olay olur.. İlki, yaya gelenler kuyrukta beklerken, aynı kapıya yönelen makam arabalarından inenler ne yapacağını şaşırır. Makam arabasıyla geldiği için kuyruğun önüne geçip geçmeme konusunda yoğun tereddüt yaşanır.

Sonunda da çaresiz kuyruğun arkasına doğru seyirtilir. Hayli imaj çizen bir pozisyon olduğu söylenmeli.

İkinci komiklik, el sıkışma sırasında yaşanır. Sizi karşılayan Büyükelçi ve eşinin karşısında basın mensupları yer aldığından, çekilen her karenin yarın sizi manşete taşıyacağına inanıldığından, yüzünüzün yarısını elçiye, öbür yarısını kameralara dönersiniz.

Sonuç olarak, herhangi bir davetlinin herhangi bir basın organında elçiyle el sıkışırken fotoğrafının yayınlandığı görülmemiştir!

Ve sonra bahçeye çıkılır. Burada kritik nokta bahçeye serpiştirilmiş minik masalardan birini ele geçirmektir. Geçirdiniz geçirdiniz, geçiremediniz, bütün gece tur atmaktan davet kabusa dönüşür.

Bu yüzden, ABD davetine ilk kez katılacak bayanlara acilen yapılan tavsiye topuklu giymemeleridir. Giyilirse sadece yürümekten helak olunmaz, bir de topukları çimlerden sökmek için uğraşılır.

4 Temmuz kutlamalarında adet büyükelçinin bir konuşma yapması, karşılık olarak da orada bulunan en yüksek siyasi Türk temsilcinin karşılık vermesidir. Ama önce Amerikan Deniz Piyadeleri’nin taşıdığı bayraklar meydana getirilir.

Sonra milli marşlar çalınır. Burada da problem marşların teypten dinletilmesidir ki, tekrar tekrar çalınması yüzünden genellikle ağır bir cızırtı duyulur. Bunların ardından konuşmalar yapılır.

Bu sefer de öyle oldu ve Büyükelçi bir konuşma yaptı. Şükür ki kısa tuttu. Çok iyi Türkçe bildiği için beklenti bu yöndeydi ama o kendi dilini tercih etti ve karşılığında da aynı kısalıkta Bakan Çiçek konuşma yaptı.

Doğrusu davetliler çok önemsemedi. Alan geniş olduğu için sohbet etme keyfi ağır bastı.

Sonra eğlence başlar. Bu sefer güneyden (!) tınılar tercih edilmişti ve ağır zenci müziği hakim oldu.

Hani şu cenaze törenlerinde bile şemsiyeleri açıp dans eden müzik grupları var ya, işte onlar vardı. Eğlenceli biçimde geldiler ve gittiler. Ama Türk konuklar buna da çok ilgi göstermedi.

Zaten sonra da gruplaşmalar ve acaba bir tanıdık görüp yamanabilir miyim turları başladı. Diplomatik misyon temsilcileri kendi aralarında toplandılar, Türkler de genellikle öyle. Kimi işadamları ise bol bol kartvizit dağıttı.

Bu tür davetlerden ne kadar “iş çıktığı” pek ölçülmemişse de, kartvizit tüketimi zirveye ulaştı.

Davetiyelerde bu sefer “bitiş” saati de yazılmıştı. Çünkü havanın iyi olduğu bir Ankara akşamından misafirleri söküp atmak genelde zor olur.

Gece yarılarına uzayan sohbetler tükenmeyince elçilik bir türlü kapanamıyor. Bu nedenle iş baştan sıkı tutulmuştu. Ama neticede yine de bahçenin ışıkları söndürülmek zorunda kaldı.

Yani 3’üncü sınıf restaurant numarası çekildi. Bu kadar uzun anlatılardan sonra “yahu hiç mi siyaset konuşlmadı, Türkiye’de hergün bir olay oluyor, yabancı milleti susup içki mi içti sadece” diye sorabilirsiniz.

Hayır. Aklınıza gelen ne varsa konuşuldu! İpe sapa gelmez politik çözümlemelerden, “vay canına” dedirtecek kulislere kadar anlatıldı.

Ama bugün hafta sonuna giden Cuma nedeniyle, biraz da yaz rehavetine şans tanımak için gerilimi azıcık düşürelim istedik. Okurun da dinlenmeye hakkı var. Bugün o hakkınızı kullandınız efendim…

NOT: Haberdeki resimler için capitol-life.com ve Yavuz Alatan'a teşekkür ediyoruz.

www.iyibilgi.com



Bu haber 2,084 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,866 µs