Bu pilav daha çok su kaldırır

18 Haziran 2009 10:52 tsi
Taraf’ın manşetinin yankıları sürüyor. Mesele sadece o belgenin ‘sahte mi sahici mi’ olduğundan ibaret değil. Tartışmaların odaklandığı konuları özetledik. Ve bir hususa daha dikkat çekiyoruz: Bu ülkenin istihbarat örgütleri bu meselenin

Taraf’ın deşifre ettiği “Eylem Planı” üzerine tartışmalar devam ediyor. Meselenin çok yönlü boyutları var. Öne çıkan ister istemez “belge sahte mi değil mi” oldu. Ama “belge doğruysa vahim, sahte ise daha da vahim” yaklaşımı, denilebilir ki genel bir kabul görüyor.

Belgenin doğru olması halinde de “sahte” olması halinde de, olasılıklar son derece kötü ve herkes adına düşündürücü boyutlar içeriyor. Ama meselenin tartışma konusu olan tek boyutu tabii ki bu değil.

Tartışmaların toplam bir sonucu olarak şöyle bir çıkarsama yapmamız mümkün ve onu da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ifade etti. BBP’nin yeni Genel Başkanı Yalçın Topçu’yu kabul ederek 1 saati aşkın bir süre görüşen Gül, bu görüşmede gündeme gelen “belge” ile ilgili tartışmalar için “Türkiye bunları aştı” dedi.

Gerçekten de bundan önceki andıçların, lahikaların gündeme geldiği günler ile bugün ortaya çıkan durum kıyaslandığında, darbe veya Ergenekon zihniyetine sahip olanlar dışında herkes adına sevindirici bir noktaya geldiğimizi söyleyebilecek durumdayız. Hiç kimse, “hükümeti demokrasi dışı yöntemlerle devirme” gibi kabul edilemez bir amacı gerçekleştirme hedefi taşıyan bu tür girişimleri savunmamakta, arkasında durmamaktadır.

Tartışmanın bir başka boyutu, yargı ile ilgili olarak gündeme gelmektedir. Askeri yargının sadece “disiplin suçları” için görev yapması gerektiği yönünde görüşler, bu vesileyle yeniden gündeme gelmiştir. Askeri yargı mensupları, kendi alanında eğitimli rütbeli subaylardır. Sicil amirleri, doğal olarak kendi üstlerindeki rütbelilerdir. Bu durumda bağımsız düşünme ve karar alma alanlarının sınırlı olduğu belirtilmektedir. Bu yöndeki görüşler son derece dikkate değerdir ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasında büyük fayda olduğu görülmektedir.

Belge tartışmalarının önemli bir başka boyutu da, konunun gündeme geliş şekli ile ilgilidir.

Taraf’ın başarılı muhabiri Mehmet Baransu, Ergenekon şüphelisi avukat Serdar Öztürk’ün ofisinde ele geçirilen bu belgeyi haberleştirerek, başarılı bir gazetecilik olayına imza attı. Geçtiğimiz Nisan ayı içerisinde düzenlendiği anlaşılan belge, muhtemelen Ergenekon davasının 3. iddianamesinde yer alacak.

Belge yayınlanınca doğal olarak “olay” oldu. Tartışıldı ve tartışmalar devam da ediyor. Bu arada hükümet de suç duyurusunda bulundu.

İşin gazetecilik boyutu bir yana, bu meselenin gündeme gelme şeklinde bir “tuhaflık” yok mu? Bir başka deyişle, hükümetin bu olayı herkes gibi Taraf’ın yayınıyla beraber öğrenmesi “normal” mi?

Sabah’tan Mahmut Övür de bugünkü yazısında, bu soruyu bir başka bağlamda soruyor ve “MİT ve Genelkurmay İstihbaratı uyuyor mu?” diyor.

Tartışmanın “düşündürücü” olması gereken bir boyutu da işte bu…

İster “doğru” ister “sahte” olsun, her halükarda “vahim” olduğu belirtilen bir belge ve bu belgenin ortaya koyduğu demokratik yaşama yönelik girişim, devletin istihbarat örgütlerinin bilgisi dahilinde değilse, bu örgütler de bu belgeyi bizler gibi gazetelerden öğrendilerse, meselenin bir başka “vahim” tarafı da budur.

Söz konusu belgenin altında imzası bulunan (bunun doğru veya sahte olduğunu artık yargı süreci karar verecek) Kurmay Albay Dursun Çiçek, daha önce de kamuoyuna “Lahika1” adıyla yansıyan bir belge nedeniyle gündeme gelmişti. Söz konusu “lahika” da aynı ölçüde ciddi ithamlar içeriyordu. Lahikanın ithamlarından birinin, TÜSİAD, TOBB, TESEV, ENKA okulları gibi sivil kurumların “ABD tarafından kullanıldığı” olduğunu hatırlatmakla yetinelim. Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde patlak veren bu “lahika” olayının herhangi bir şekilde yargı konusu olmadığını da belirtmek gerek.

Bu pilav daha çok su kaldırır…

www.iyibilgi.com analiz

Bu haber 857 defa okundu.