Kim kime ne dedi ve ne oldu?

15 Haziran 2009 12:54 tsi
Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Dolmabahçe’de ne görüştü? Bu ‘derin’ merakı giderebilmek aslında çok zor değil. Hayır bulmaca çözdürmeyeceğiz, komplo teorisi de yapmıyoruz. Baykal’ın ‘açıklayın’ ısrarı

Başbakan Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı emekli org. Yaşar Büyükanıt arasında gerçekleşen “Dolmabahçe görüşmesi”, görüşmenin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra yeniden gündemde…

Görüşme gerçekleştiğinde bunun bir tür “mutabakat” olduğu yorumları yapılmıştı. O ara kulaktan kulağa fısıldanan bu yorumlara “karşılıklı birbirlerinin önüne dosyalar koydular” spekülasyonları eşlik etmişti. 27 Nisan e-muhtırasının yol açtığı “ağır atmosfer” de dikkate alındığında, bu görüşmeyi takiben yaşanan gelişmelerin, bir şekilde Dolmabahçe görüşmesiyle irtibatlandırılması, neredeyse kaçınılmaz.

Mesele, kendi mecrasında “mazide” kalabilirdi. Ama bir süre önce katıldığı 32. Gün programında, Büyükanıt, bu görüşmeyle ilgili sorulara muhatap oldu. Ve görüşmenin içeriğinin 27 Nisan bildirisinden ibaret olduğu yolunda bir açıklama yaptı. Başbakan Erdoğan da, geçtiğimiz günlerde, önce bu görüşmenin bilgisi için “benimle beraber mezara gider” dedi, ardından da “Büyükanıt açıklarsa ben o zaman konuşurum” dedi.

O gün bugündür Deniz Baykal, görüşmenin içeriğinin açıklanması yönünde istekte bulunuyor. Baykal’ın bu tarz muhalefetle ne murat ettiğini anlamak kolay değil. Ama bazı hatırlatmalar yaparsak, aslında bu konuda çok da “istekli” olmaması gerektiği sonucuyla karşılaşırız.

Dolmabahçe görüşmesinin gerçekleştiği “ağır” ve “gergin” havayı hatırlamakta fayda var: Gündemde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var… Deniz Baykal ve CHP “bu meclis cumhurbaşkanı seçemez” diyerek siyasi ortamı geriyor… Baykal, kendini adeta “ordunun siyasi sözcüsü” durumuna getirmiş… Genelkurmay’ın “Ne mutlu Türk’üm! anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır” cümlesiyle biten ve basın tarafından “muhtıra”, “muhtıra gibi açıklama” manşetleriyle duyurulan 27 Nisan e-muhtırası yaşanan siyasi gerginliğin tuzu-biberi oluyor… Emekli Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hukuk tarihimize geçen “367” formülünü ortaya atıyor… İlki 14 Nisan’da gerçekleşen “Cumhuriyet Mitingleri” ile toplumda bir kamplaşma yaratılmaya çalışılıyor…

Bu süreçten herkes adına “hayırlı” bir sonuçla çıkabilmenin yegane yolu, ülkeyi seçimlere götürmek olarak beliriyor…

Ve seçimlerde 367 formülü ile 27 Nisan “ruhu” yönünde tercihte bulunan siyasi partiler silinirken, AKP çok net bir seçim başarısı elde ediyor…

Süreç ana hatlarıyla böyle yaşanırken, Baykal’ın “açıklayın” dediği bilmediğimiz başka şeyler mi var? CHP lideri Baykal, gündeme gelen en son “eylem planı” için neden birilerinden “açıklama” istemez acaba?

Dolmabahçe görüşmesinde kim kime ne dedi, bunu detaylarıyla ancak taraflar açıkladığında öğrenebiliriz. Kesin olan, Türkiye’nin yeni bir “darbe” olayının eşiğinden dönmüş olması ve tercihin halkın önüne sandığın koyulması yönünde yapılmış olmasıdır. Onun da sonucu bilinmektedir.

Bu arada bir de unutulan “Şemdinli vakası” var… Fazla ilgisini çekeceğini sanmıyoruz, ama yine de bizden CHP ve Baykal’a “tüyo” olsun…

www.iyibilgi.com analiz

Bu haber 1,067 defa okundu.