Başsavcı İnönücülük mü yapıyor?

8 Haziran 2009 09:19 tsi
Başsavcı’nın ‘sitem’ sadedinde söylediği sözler, hem kısa bir bürokratik zihin tarihi sunuyor, hem de asıl ‘çatışma’nın eksenini ele veriyor... Ahmet Kekeç yazıyor..

Ahmet Kekeç / Star

Kızmayalım... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya malumu ilam ediyor.

Zaten öyledir.

Zaten ekonomi, kalkınma, endüstrileşme memur takımının umurunda değildir.

Zaten bürokratik çoğunluk, ‘Ekonomi mühim değil, yeter ki laikliğimize bir şey olmasın’ noktasındadır.

Başsavcı, ‘Ekonomiye çok önem veren muhafazakar partiler laikliği gündemden düşürmeye çalışıyor’ derken, herkes tarafından bilinen ama açıkça ifade edilmeyen bir gerçeği dile getirmiştir.

Denebilir ki, ‘Ekonomi olmazsa memleket nasıl idare edilecek? Memurin takımı nasıl geçinecek? Başsavcı maaşını nereden alacak, aç karnına laikliği nasıl savunacak?’

Biz demeyelim yine de...

Başsavcı’nın ‘sitem’ sadedinde söylediği sözler, hem kısa bir bürokratik zihin tarihi sunuyor, hem de asıl ‘çatışma’nın eksenini ele veriyor.

İki tür kalkınma modeli Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca çarpışıp (yoksa ‘çatışıp’ mı?) durmuştur.

Kendisine ‘sol’ etiketini yakıştıran partiler ‘kültürel kalkınma’yı tercih ederken (Kolhoz ve Sovhoz uygulamalarından mülhem Köy Enstitüleri’ni, Halkevleri’ni buna örnek gösterebiliriz; çünkü ‘halk cahildir, doğru seçim yapamamaktadır, dolayısıyla eğitim şarttır’, vs...), ‘sağ’ olduğu sanılan partiler ‘sınai kalkınma’yı öncelemişlerdir.

Türkiye’deki dört ana kalkınma döneminde, laikliklerine kuşkuyla bakılan sağ partilerin (DP, AP, ANAP ve AK Parti) imzası vardır.

Sol defansif kalmıştır...

Ne dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmiştir, ne de içerideki taleplere cevap verebilmiştir.

Dahası, halka ‘eğitilesi’, ‘aydınlatılası’, ‘adam edilesi’, ‘hizaya sokulası’ zavallı yaratıklar gözüyle bakmıştır.

Bu da, tabii, önceliklerde belirleyici rol oynamıştır.

Bakmayın ‘sol partiler’ dediğime...

Bir tek partiden, yani CHP’den söz ediyorum. Kendisini ‘sol’ diye yutturmayı başarmıştır ama esasında tipik bir memur partisidir ve ‘çağdaşlık’ adı altında bürokratik vesayeti savunmaktadır.

İsmet Paşa ‘kültürel kalkınma’ der mesela.

Halef siyasetçilerin önceliği de ‘kültür’ olmuştur her zaman...

Bunlar halkı eğitip aydınlatıp kültürle donatacaklar; eğitim almış insan zaten kalkınmayı, zenginleşmeyi, endüstrileşmeyi isteyeceği için, ekonomi meselesi kendiliğinden (yani ‘kendinden zuhur’ yöntemiyle) hallolmuş olacak.

Peki, kültürel kalkınma nasıl sağlanacak?

Köy Enstitüleri ve Halkevleri aracılığıyla halka arkaik batı kültürünü götürmek, Kolhoz’larda ‘aydın öğretmen’ yetiştirmek, çocuklara Yunan/Latin kültür değerlerini ezberletmek suretiyle...

Bakın Rahmetli Attila İlhan ‘kültürel kalkınma esnafı’nın marifetlerini nasıl sıralıyor:

‘1943 yılının yoksul ve perişan Bahçe kasabasında, Sabah Ankara radyosunu açar, pencereden sığırın kıra dağılışını seyrederken, sabah müziği diye Fransız musette havaları, ya da Çardaş Fürstin operetinde düettolar dinlerdim. Haruniye Köy Enstitüsü’nün kız öğrencileri mandolinle bir-iki menuetto çaldılar mı, Türkiye çağdaşlaşmış oluyordu. Bunun adı İnönücülüktür, Atatürkçülük filan değil... Mustafa Kemal, Dil Kurumu’nu Tarih Kurumu’nu ulusal bilinç doğsun diye kurmuş, İnönü dönemi bu kurumları yanlış bir çağdaşlaşmanın, açık bir kültür emperyalizminin araçları haline getirmiştir...’

Malumu ilam eden Başsavcı ‘İnönücülük’ mü yapmaktadır?

Buyrun...

Biraz da siz tartışın...

Bu haber 565 defa okundu.