Bir ülke var ki, o çok rahatsız...

2 Haziran 2009 17:53 tsi
Jeopolitik tüm ayaklar yerine şimdi oturuyor...Ancak 'Süreçten memnun olmayan başka odaklar da var.' Bakalım tahmin edebilecek misiniz?

Aydoğan Vatandaş / Haber 7

 USAK Başkanı Sedat Laçiner Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel’e bir süre önce şunları söyledi:
   
"Türkiye'nin yaşadıklarını Mavi Akım'la anlayabilirsiniz. Rus Gasprom'un Türk siyasetçilerini yönlendirme, satın alma çabalarını dışlarsanız 90'ları anlayamazsınız. Petrol ve gazı taşıyabilen iki hat var. Rusya ve Anadolu. Türkiye, Rusya'ya alternatif oluyor. Dünyanın askeri devi Rusya bunu kabul etmez. Zaten Ergenekoncular da enerji meselelerinin içindeler."
 
Laçiner’e göre Rus Gizli Sevisleri ile Ergenekon arasında belirgin bir amaç birlikteliği söz konusu.  Ergenekon’un hedefi hükümeti zayıflatmak ve Türkiye’de yönetimi değiştirmek, ülkeyi AB’den uzaklaştırmak iken, enerji savaşı veren Rusya’nın hedefi de aynı Hükümete kontrat imzalatmaktır.

Mesela Rus devi Gasprom’un tek hedefi, Türkiye’ye daha çok gaz satmak ve boru hatlarını kontrol etmektir.  Bu kuşkusuz Ergenekon ve Rus Gizli servisi açısından bir pazarlık konusudur. 

                                                ***   

ABD, Rusya’nın enerji tekeli olmasından rahatsız ve alternatif iletim hatları oluşturmaya çalışıyor.  Almanya ise aynı kaygıyı taşımıyor. Dahası Almanya Türkiye’nin bu yolla güçlenmesini de istemiyor. Diğer taraftan, ‘Deniz Feneri’ davasıyla Türk Hükümeti’ne saldıran Alman Gizli Servisi’nin de son derece önemli bir nedeni bulunuyor olmalı. O da Rus Gazprom-Alman Ortaklığı. Yani Berlin-Moskova Hattı’nın altını çizmek zorundayız.
    
Alman firması Ruhrgaz, Gazprom’un %6,43’üne sahip. Rurhgaz bu sayede Gazprom’un en büyük ve yabancı ortağı konumunda. 
 
Gazprom, Alman firmalarını “stratejik ortak” olarak ilân etti. Bu arada Alman bankası Deutsche Bank Gazprom’a verdiği 200 milyon dolarlık kredi ile önemli bir konumda. Deutsche Bank ortağı olduğu RF bankası United Financial Group ile Gazprom’un %6,9 hissesini sattı.
 
Şimdi Mavi Akım projesini hatırlamanın tam sırası.
 
Mavi Akım, Türkiye’ye sadece Mesut Yılmaz’ın değil aynı zamanda Süleyman Demirel’in hediyesidir. Türkiye’yi Rusya’ya bağımlı hale getiren yakın tarihin en önemli olaylarından biridir.
 
Mesut Yılmaz’ın ve bilhassa da Süleyman Demirel’in bugün Ergenekon’un en ateşli savunucuları olmaları tesadüf olabilir mi?
 
2001 senesinde Tuncay Güney’e yapılan operasyonun ‘Mesut Yılmaz’a yakınlığıyla bildiğimiz dönemin İstanbul Organize Suçlar Daire Başkanı Adil Serdar tarafından akamete uğratılmış olması tesadüf olabilir mi?
 
Adil Serdar Saçan’ın da Ergenekon üyesi olma suçlamasıyla cezaevinde olması ilginç değil mi?
  
Devam edelim.
 
Ruslar, Yılmaz’a gelip, "Gazı getirip Samsun’da size teslim edeceğiz" dediğinde, Yılmaz, Ruslar’a gazın fiyatını sordu.
 
"Batı gazından da ucuz" yanıtı alan Yılmaz, bunu ilk Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile paylaştı ve "Senin büyük eserin olur" diye cesaret de gördü.
 
29 Ağustos 1997 günü, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer ile Gazprom Başkanı arasında işbirliği protokolü, 15 Aralık’ta da hükümetler arası anlaşma imzalandı, proje hemen TBMM’ye sunuldu.
 
Proje TBMM’den ittifakla onaylandı.
 
Onayın ardından ABD Büyükelçisi Marc Parris, Yılmaz’dan randevu istemiş ve kendisine şöyle demişti.
 
"Biz projeye karşıyız; gerçekleşirse, şahsen sizin için iyi olmaz." (21 Ocak, 2008, Şükrü Küçükşahin, Hürriyet)
 
Yılmaz ve Ersümer, Yüce Divan’a gittiler.
 
ABD, Türkiye’nin enerji konusunda Rusya’ya bağımlı olmasını istemiyordu. Çünkü enerji bağımlığının siyasi sonuçları da olacağını çok iyi biliyordu. O yüzden Türkmen gazını önerdiler. Ama Rus lobisi galip geldi ve anlaşma onaylandı.
 
Süleyman Demirel’in Mesut Yılmaz’a ‘senin büyük eserin olur’ sözü çok önemli. "Mavi Akım", Avrasya'daki tüm "enerji stratejileri"ni değiştirecek önemde, çapta ve boyutta idi. Gerçekten eserin büyüklüğü ortada.
 
Turgut Özal’ın ölümü, ardından Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olması…
 
Turgut Özal’ın ölümünde ille de bir şüphe arayacaksanız, ben yine jeopolitik nedenleri arayın derim. Zira Turgut Özal sadece Türkiye’nin cumhurbaşkanı değildi, aynı zamanda Komünizm sonrası Türk Cumhuriyetleri’nin serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde de rol modeldi. Baba Bush’un ricası üzerine Kremlim’e gidip Gorbaçov’la görüşmüştü.

Gorbaçov, Özal’dan Ukrayna Başbakanı’nı ekonomi politikaları konusunda ikna etmesini istemişti. Özal bunu kabul etmişti. Karşılığında da, KGB’ye rağmen, Azeri lider Elçibey’i desteklemeye çalışmıştı. Özal, Özel kalem müdürü Fevzi Başaran eliyle, Elçibey’e 50 bin dolar para yardımı göndermişti. Demirel de, Elçibey’in rakibi, Aliyev’i bir darbe girişimine karşı uyarmaya çalışmıştı.

      ***

ABD Türkiye Büyükelçisi Jeffrey James ile kahvaltı

Geçenlerde TADF Başkanı Kaya Boztepe’nin davetlisi olarak, ABD Türkiye Büyükelçisi James F. Jeffrey onuruna düzenlenen kahvaltı programına katıldık.

Kahvaltı’da Türk Toplumunun New York’taki önde gelen isimleri vardı.
 
James F. Jeffrey, göreve geldiği ilk günden bu yana, ‘Public Diplomacy’ konusuna önem veriyor. Camileri ziyaret ediyor, okulları dolaşıyor.

Ayağının tozuyla geldiği New York’ta da New York Türk toplumunun temsilcileriyle görüşmeyi bizzat kendi istemiş.

Kahvaltı sırasında soruları yanıtlayan Büyükelçi’nin en çok üzerinde durduğunu gözlemlediğim konu Türkiye’nin artan bölgesel önemi ve konumu oldu.  Büyükelçi, ‘Türkiye’yi nasıl bir ülke olarak görüyorsunuz?’ sorusuna karşılık olarak, ‘Türkiye'yi demokratikleşme sürecinde çok başarılı adımlar atan, özgür, bağımsız bir ülke olarak gördüğünü’ söyledi.

Büyükelçi, PKK'nın kesinlikle bitmesi gerektiğini, bölgede PKK’yı kullanmak isteyebilecek hiç bir ülkenin kalmadığını da söyledi.  Kuzey Irak petrollerinin Türkiye üzerinden AB'ye iletimini çok önemsediklerini anlattı.

İşte burası son derece önemli.

Zira, Irak'ın kuzeyindeki Erbil bölgesinden çıkarılan petrolün resmi olarak ihraç edilmesine çok kısa bir süre önce resmen başlandı. İlk etapta günde 100 bin varil olarak planlanan ihracat, Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı aracılığı ile Türkiye üzerinden dünya pazarlarına yapılacak.

Sedat Laçiner’e göre, ABD, Kuzey Irak’ın finansmanı bu şekilde sağlamayı düşünüyor. Bu da, Kuzey Irak yönetimini Türkiye’ye bağımlı kılıyor.
 
Büyükelçi, asıl tehditin, PKK değil de, Barzani olduğu şeklindeki itiraza ise, ‘Barzani de Türkiye için tehdit olmaktan çıkacak’ şeklinde yanıt veriyor.
 
‘Kuzey Irak gazının bögedeki ticareti canlandıracağını, Türkiye’nin de bundan kazançlı çıkacağnı söylüyor.’

Gerçekten de, Irak'ın kuzeyindeki en büyük yatırımı yapan ilk yabancı şirket bir Türk şirketi. 

Şimdi, son zamanlarda, ‘Kürt Açılımı’ konusunun kanımca jeopolitik saç ayakları yerli yerine oturuyor. Erbilin petrolü, Türkiye’nin boru hatları ile birleşince, kaçınılmaz bir şekilde, silahların susması artık yeni bir dönemin başlaması da gerekli oluyor.

Büyükelçi şöyle diyor: 'Bölgede PKK’yı kullanmak isteyebilecek hiç bir ülke kalmadı!'

Bu doğru. Ancak PKK kan dökmeye devam ediyor.
 
Demek ki süreçten memnun olmayan başka odaklar da var.

Onları da artık siz tahmin edin.

Bu haber 1,883 defa okundu.