darbeci... | " /> darbeci... | "/>

En Sıcak Konular

Muhafız, aydın, darbeci...

1 Haziran 2009 12:40 tsi
Muhafız, aydın, darbeci... ‘Onlar’ farklı, memleketi ‘muasır medeniyetler seviyesinin üzerine’ çıkarmaya azmetmişler. Zamanları yok bizi beklemeye. Hızlı ve tepeden hareket etmek zorundalar. Adlarının ‘darbeciye’ çıkması 'aydın' olmalarının ger

Ergenekon davası, sanıkların sorgu savunmalarıyla devam ediyor.

Savunma sırası bugün eski İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nda. Alemdaroğlu yazılı olarak hazırladığı ve 100 sayfa olduğu bildirilen savunmasında hakkındaki iddialara cevap verecek.

İddialar ve savunma, yargı sürecinin işleyişi içerisinde olağan sonucunu, karşılığını bulacak. Bu arada hatırlatmış olalım, Alemdaroğlu Ergenekon soruşturması kapsamında 21 Mart 2008 tarihinde gözaltına alındı. İfadesi alındıktan iki gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hakkında iddianamede isnat edilen suçlar oldukça ciddi: Terör örgütü kurma, yönetme, halkı TC hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etme. Bu iddia ve suçlar nedeniyle hakkında talep edilen ceza ise, müebbet ağır hapis cezası.

Ama bu vesileyle rektörlerin, profesörlerin, daha genel bir ifadeyle “aydınların” darbe ile ne işi olur üzerine durup düşünmek, bazı gerçekleri yeniden hatırlamak gerekiyor.

Bu sorunun cevabı, Türkiye’nin son iki yüz yıldır yaşadığı modernleşme projesinin mantığıyla çok yakından ilgili. 19. yüzyıldan bu yana, “aydınlanma” düşüncesini Jakoben bir şekillenme içerisinde benimseyen bir “aydın” kuşağı söz konusu. Bu, Cumhuriyet’i kuran sivil-asker bürokrasi ve aydın kadroların “halk için, halka rağmen” zihniyetiyle örtüşerek elitist bir devlet anlayışını ortaya çıkardı.

Bu egemen “aydın” şekillenmesi, İttihat ve Terakki ile “iktidar olmaya" alıştı ve devlet imkanları, araçları eliyle halkı “çağdaşlaştırma” misyonunu, cumhuriyet dönemlerinde de sürdürdü.

Bunun en doğrudan sonucu, halkı “geri, cahil, mürteci” olarak gören bir bakış açısıdır. Böyle olunca da “aydın” olmanın varlık gerekçesi, devlet eliyle halkı ve ülkeyi “muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak” çabası olmaktadır.

Bu “aydın” kişiliği, ister yazar, ister akademisyen, isterse gazeteci olsun, gerçekte kendisini “ülkenin ve devletin sahibi” saymakta, devletin, rejimin doğal bir memuru, görevlisi gibi hareket etmektedir. Ekonomik, sosyal, kültürel vb. gelişme sorunlarına bakış açısı, bu şekillenmesi ve zihniyeti itibarıyla halktan değil, devlet ve rejimden doğrudur. Halk veya millet, rejimin kendisine uygun gördüğü şekilde davranmakla yükümlüdür; çünkü o halktır, bilemez, düşünemez, ciddi memleket meseleleri üzerine kararlar veremez…

Bu “aydın” misyonunun teorik olarak gerekçelendirilmesi çabasının, 1930’larda oluşturulan “Kadro” hareketi olduğu biliniyor. Kadro hareketinin en temel misyonu, bir Kemalist ideoloji oluşturmak, rejimin zihniyet ve uygulamalarını teorik olarak gerekçelendirmekti. Kadro hareketinin çekirdek kadrosunu ise, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir gibi dönemin TKP yöneticilerinin nedamet getirmiş kişilikleri oluşturmuştu.

Kadro hareketinin 1960’lı yılların sonlarında ortaya çıkan versiyonu ise, Yön-Devrim dergileri etrafında örgütlenen sivil-asker darbeci oluşum idi. Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk gibi isimlerin başını çektiği bu “aydın” hareketinin başlıca etkinliği, kendi bakış açılarına göre “çizgiden” çıkmaya başlayan Türkiye’yi yeni bir darbe ile yeniden “hizaya” sokmaktı. Yön’cülerin darbe hazırlıkları (9 Mart cuntası), bir başka darbe ile (12 Mart Muhtırası) boşa çıkartıldı…

Malum; 12 Eylül öncesinde yeni bir darbenin hazırlıkları, çok daha kanlı ve organize bir şekilde yürütüldü. Kitlesel provokasyonlar gerçekleştirildi. Akan kan, “darbenin şartlarının olgunlaştırılması” olarak görüldü.

Darbe gerçekleştikten sonra ise, bu “aydın”, elit tabaka “memuriyet” görevini layıkıyla ifa etmek için işbaşı yaptı.

Bugün “12 Eylül anayasası” dediğimiz anayasayı MGK’nın siparişleri doğrultusunda hazırlayan, dönemin İÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Orhan Aldıkaçtı sorumluluğundaki bir akademisyenler grubudur.

12 Eylül cuntasının karar ve uygulamalarını “yasalaştırmak” amacıyla oluşturulan Danışma Meclisi’nde de “aydın” olarak tanımlanan şahsiyetlerin sayısı hayli idi.

“Koca koca prof.’ların, aydınların, gazetecilerin darbecilikle ne işi olur?” demeden önce, bu gerçekleri bilmekte, hatırda tutmakta fayda var…

Burada yaptığımız özetin çizdiği profil size “tanıdık” gelmedi mi?

www.iyibilgi.com analiz



Bu haber 659 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,955 µs