Çözüm tartışmaları: Tamam? Devam?

28 Mayıs 2009 13:38 tsi
Cumhurbaşkanı Gül’ün önünü açtığı Kürt sorunu konulu tartışmalara acı haberlerin gölgesi düştü. Bu gölge altında tartışmaların seyri değişecek mi? Çözümden ve çözümsüzlükten yana olmanın anlamı netleşirken, bazı kritik soru ve tercihlerle karşı karş

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “İster terör sorunu deyin, ister Kürt meselesi, bu Türkiye’nin en önemli sorunudur ve siyaset üstü bir konudur” sözleri ile Kürt sorunu konulu tartışmalar hayli hareketlendi.

Bugün Hakkari’den gelen acı haberin bu tartışmaların gidişatını hiç etkilemeyeceğini düşünemeyiz. Ölüm ve çatışma haberleri eşliğinde “çözüm” esaslı tartışmaları soğukkanlı bir şekilde yürütebilmek kolay değil. Bu durumun siyasetlerini “gerilim” ve “çözümsüzlük” üzerine bina etmiş olanlar için yeni argümanlar sağlayacağını da öngörebiliriz.

Bu tip durumlar geçmişte de yaşandı. Fakat ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde inisiyatif üstlenilerek önü açılan bir tartışma söz konusuydu. Bu nedenle sorunun çözümü noktasında samimi olan herkesin son derece sorumlu davranmaları her zamankinden daha büyük bir önem ifade ediyor.

Gözden kaçırılmaması gereken temel husus, sorunun “siyasetler üstü” bir anlam ve önem ifade ettiğidir. Sorunun “iç siyaset malzemesi” olarak kullanılmasının, daha fazla kutuplaşma, zıtlaşma ve uç, milliyetçi yaklaşımların körüklenmesinden başkaca bir sonuç üretmeyeceği yeterince açıktır.

Sosyal, siyasi, ekonomik ve diplomatik alanda Türkiye’nin ayaklarına bağlanmış bir “pranga” işlevi gören Kürt sorununu çözmek, Türkiye’nin önünü içerde ve dışarıda sonuna kadar açacak, demokrasi standartlarını yükseltecek etki ve sonuçlar yaratacaktır.

Bunun tersi bir durum ise, son dönemlerde ortaya çıkmış olan çözüme yönelik umut ve beklentilerin yerini bir hayal ve umut kırıklığına bırakması olacaktır. Akan kan durdurulamadığı gibi, Türkiye gelişmeye yönlendirmesi gereken kaynaklarını güvenlik stratejilerine ayırmayı sürdürmek durumunda kalacaktır.

Öte yandan her ne kadar sorun “siyasetler üstü” bir duyarlılıkla ele alınmayı gerektiriyorsa da, biliyoruz ki gerek içerde, gerekse de dış politika dengeleri içerisinde oldukça siyasallaşmıştır.

Sorunun enerji kaynakları üzerinde egemenlik hesaplarıyla yakından ilgisi vardır. Enerji kaynaklarının geçiş bölgesini oluşturan Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi, bölge açısından olduğu kadar Avrupa açısından da jeopolitik önemini oldukça artıran sonuçlar yaratacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin kendi iç istikrarını sağlamlaştırmasını istemeyen uluslararası güç odakları bulunduğunu göz ardı edemeyiz.

Bununla bağlantılı olarak Kürt sorununu, bölgesel çapta bir “silahlanma pazarı” imkanı olarak görenler olduğu da biliniyor. Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı lobi faaliyetleri yürütenlerin de sorunun çözümünden değil, devamından yana olduklarını tahmin etmek zor değil.

Sorununun “ilgililerinin” böylesine uluslararası boyutta bir çeşitlilik arz etmesi, meseleyi “siyasetler üstü” bir duyarlılıkla ele almanın önemini daha da artırıyor…

Bu "çeşitli" güç odakları içerisinde uluslararası bağlantıları, etkileri olacak şekilde yerel, ulusal, bölgesel sorunların çözümsüz kalmasından yana olanların, Türkiye açısından siyasi tercih ve beklentileri nedir acaba?

Çözüm tartışmaları kimleri, niçin rahatsız ve tedirgin etmiş olabilir?

Bazı soruların cevapları, soru oluşlarında saklıdır...

www.iyibilgi.com. analiz

Bu haber 692 defa okundu.