Bunlar hayra alamet değil

22 Mayıs 2009 12:35 tsi
"Kayseri Valisi, 'Bulundu, ayağı ve kaburgası kırık' dedi. Daha sonra bu açıklamayı yalanladılar. Üç gün sonra ise enkaz bulundu ve yapılan otopside, gerçekten kocamın ayağı ve kaburgası kırık çıktı. Bu tesadüf müydü?.."

Salih Tuna / Yeni Şafak

Telefonun hafızasını kim sildi?

Muhsin Başkan "helikopter kazası" sonucu aramızdan ayrıldığı andan itibaren aklıma şu düşmüştü:

Yakın gelecekte Türkiye'nin başına bir iş gelirse, bir kez daha adamakıllı bakmak lazım bu "kazaya".

Halbuki o günlerde yarım ağızla da olsa dillendirilen "suikast" yorumlarına zerre miskali itibar ediyor değildim.

Çünkü açık ve kat'i deliller aksini işaret etmediği müddetçe herkesin gördüğüne inanmaya meyyalim.

Entipüften nedenler yüzünden hiçbir mevzunun perde arkasını merak etmem. Daha doğrusu "perde arkası" olduğuna inanmam.

Külyutmazlıktan nasipsiz kuşku yeteneğim, kurumaya yüz tutmuştur nerdeyse.

Kuşku duyulması gereken yerde bile "kedidir kedi" demeye yatkınım.

Hulasa ne gösteriliyor, ne söyleniyorsa ona inanırım.

O derece ki; değil medya, bir çocuk bile kandırır beni.

Ama…

Şu günlerde iyi saatte olsunlar ek mesai yapıp demokratik normali zevale uğratmayı kafaya koymuşsa, bityeniği de ararım o "kazada", çapanoğlu da!

Muhsin Başkan'ın haysiyetsiz çetelerin çirkin yüzünü bilen ve en münasip üslupla deşifre eden özelliğini iyi bilirim çünkü.

Benim bildiğimi siz de bilirsiniz aslında.

Herkesin suspus kesildiği 28 Şubat sürecinin en netameli günlerinde sarf ettiği "Türkiye'nin Suriye olmasına izin vermeyeceğiz…" sözünü veya Tayyip Erdoğan'ın siyasi hayatını mahvedecek komployu berhava etmesini aklınıza getirin iktiza.

Bütün bunları durduk yere söylemiyorum; son günlerde tuhaf şeyler oluyor Türkiye'de.

Ergenekon'a destek nümayişleri tiyatrocuları kapsayacak denli genişletildi.

Müzmin emanetçi yaşına başına bakmaksızın sahneye indi.

Kerinçsiz'in sarılıp gözlerinden öptüğü iddia edilen hakimin kararıyla, Cumhurbaşkanlığı makamı töhmet altında bırakıldı…

Bütün bunlar hayra alamet değil.

Fehmi Koru geçen günkü yazısında, "Önceki dönemlerin hiçbirinde hiçbir siyasi iktidarın çekmediği türden bir husumete muhatap AK Parti iktidarının başına çorap örmek isteyenler çok yönlü bir saldırı hazırlığındalar; bu seziliyor..." diyor.

Ahmet Altan da Taraf'taki köşesinde, Neşe Düzel'in Sedat Laçiner'le yaptığı söyleşiden hareketle, benzer endişeyi dile getiriyor ve Avrupa Birliği sürecini tavsattığını düşündüğü AK Parti'yi, bela geliyor, şeklinde uyarıyor: "Ve bu sefer fena geliyor."

Bu yorumları çok sert, çok köşeli ve çok mübalağalı bulabilirsiniz.

Kestirmeden söyleyeyim: Ben bulmuyorum.

Çünkü baştan beri belirttiğim üzre, Türkiye'nin ufku bulanıklaştırıldığı zaman bakacağım yeri biliyorum.

Baktığım yerde de son derece ilginç "gelişmelere" tanık oldum zaten.

Mesela…

Muhsin Başkan'ın saygıdeğer eşi Gülefer hanımefendinin "Valilerin verdikleri yanlış bilgiler aramayı durdurdu. Kayseri Valisi, 'Bulundu, ayağı ve kaburgası kırık' dedi. Daha sonra bu açıklamayı yalanladılar. Üç gün sonra ise enkaz bulundu ve yapılan otopside, gerçekten kocamın ayağı ve kaburgası kırık çıktı. Bu tesadüf müydü?.." şeklindeki son derece dikkat çekici sorusunu okudum.

Ve…

Merhumun çantasının kayıp olduğunu ve telefonunun hafızasının silinmiş olduğunu öğrendim.

Bütün bunlardan şimdilik şu sonucu çıkarmak mümkün:

Ahmet Altan'ın geliyor dediği "bela"yı Türkiye'ye musallat etmek isteyen el ile Muhsin Başkan'ın cep telefonunun hafızasını silen el aynı eldir.

Bu haber 971 defa okundu.