Demirel dündür, bugün ise... | " /> Demirel dündür, bugün ise... | "/>

En Sıcak Konular

Demirel dündür, bugün ise...

22 Mayıs 2009 11:00 tsi
Demirel dündür, bugün ise... Demirel aynadaki yansımasıyla tekrar sahnede. Bu dönüşün manasını Demirel'li yıllarımıza bakarak anlayabiliriz. Onun statükoculuktan başka hiçbir prensibi yok. Demirel’li yıllarımızdan öğrendiğimiz çok önemli bir şey var: Unutmayalım…

Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk’un DP’nin başına geçme sürecinde yeniden sahnedeydi. Kulis yaptı, delegelerle görüştü, ağırlık koydu ve Cindoruk’un o koltuğa oturmasında birinci dereceden rol oynadı. Cindoruk da seçimi kazanır kazanmaz soluğu Güniz Sokak’ta, Demirel’in yanında aldı ve bağlılığını ifade etti.

Süleyman Demirel, arada “şapkasını alıp” gittiyse de siyasetin son  40 yılı aşkın sürecinde başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptı, politikanın tayin edici aktörlerinden biri oldu.

“Dün dündür bugün bugündür” türü vecizleriyle siyasette oportünizmin, ilke ve tutarlılıktan yoksunluğun timsali oldu. Demokrat olmaktan anladığı, kendisinin iktidarda olup olmaması idi. Siyasetteki temel düsturu ise, statükoyu korumaktı.

Türkiye’nin önünü açacak hiçbir kritik adımın sahibi olmadığı gibi, bu yöndeki çabalara çelme atan oldu. “Statükoyu korumaktan” anladığı ise, klasik ve kronik “dur bakalım asker ne diyecek” yaklaşımı ile özetlenebilir.

Türkiye’ye son “hizmeti”, 28 Şubat “postmodern” darbesi sürecinde, askerin takdirini alacak kadar “süreci iyi götürmesi” oldu.

Cumhurbaşkanlığından sonra köşesine çekilip anılarını yazması, siyasi manada muhasebe yapması ve deneyimlerini paylaşması bekleniyordu. Ama o siyasetten bir türlü uzak durmadı, duramıyor. Yaşı ve sağlığı el verse, “emanetçi”ye gerek duymayıp doğrudan sahneye fırlayacak kadar…

Bu, sadece kendisini bağlayan bir hırs ve ihtiras olsa idi, belki de hiçbir sorun teşkil etmeyecekti. Ama onun siyasete müdahil olma, ağırlık koyma çabası, çok “ilginç” dönemlere tekabül ediyor.

Demirel’in Cindoruk’u sahneye sürdüğü bu dönemin en büyük özelliği, iktidarın, Kürt sorununda “açılım” yapmaya hazırlandığı bir döneme girmiş olmamız. Demirel’in Cindoruk planına en büyük desteğin Hürriyet ve Oktay Ekşi’den gelmiş olduğunu da unutmayalım.

70’lik Cindoruk’tan beklenen, onun Türkiye’yi AKP’den kurtarması. (Tespit Ekşi’ye ait.) Mesele bir “siyasi rekabet” mevzuu olmaktan ibaret olsa, üzerinde durmaya değmezdi. Ama dönemin yukarıda işaret ettiğimiz özelliği göz önüne getirildiğinde, Demirel’in Cindoruk planının özünde bir statükoyu koruma hamlesi olduğunu vurgulamak gerekir.

Sabah’tan Mahmut Övür de, “Demirel 8. kez döndü” başlıklı yazısında bu duruma dikkat çekiyor. Övür’ün ihtiyatlı bir dille ifade ettiği sorunu daha açık şekilde ortaya koymamız gerekiyor.

Turgut Özal, 1993’te vefat etmeden hemen önce Kürt sorunuyla ilgili bazı adımlar atmak çabası içindeydi. Devletin zirvesinde bugünkü gibi bir “uyum” durumu da yoktu. Başbakan Süleyman Demirel idi. Özal’ın vefatının ardından Çankaya’ya çıkan, Başbakanlık koltuğuna da Tansu Çiller’i oturtan Demirel, bu süreci ilerletmedi.

1996’da Necmettin Erbakan başbakan iken, Kürt çevreleriyle ilişkileriyle tanınan bazı isimler aracılığıyla bir girişimde bulunuldu. Bu girişim de herhangi bir sonuç vermeden kesintiye uğradı ve 28 Şubat’la hükümetin düşürülmesi yoluna gidildi.

Bugün Cumhurbaşkanı Gül’ün ağzından “devletin zirvesinde uyum olduğunu” öğreniyoruz. MİT’in hazırladığı bir değerlendirme raporunda yer alan önerilerle Kürt sorununun çözümüne yönelik bazı adımlar atılacağı ve silahların susturulacağı umudu doğdu. Üstleneceği muhtemel rol nedeniyle MİT Müsteşarı Emre Taner’in görev süresi de uzatılacak.

Tam da bu dönemde Süleyman Soylu’nun istifa edeceğini açıklamasını fırsat bilen Demirel harekete geçti ve Cindoruk’la beraber yeniden sahneye döndü…

İzleyen günlerde çok daha iyi göreceğiz. Demirel ve Cindoruk, Baykal ve CHP’nin dolduramadığı boşluğu doldurmak için çaba gösterecekler.

Ama bu çaba ülkemiz için hayırlı bir çaba olacağa benzemiyor. Gerginlik, çözümsüzlük, kriz üreten siyaset anlayışlarıyla mevcut durumun, statükonun sürüp gitmesi için uğraşacaklar.

Ne var ki, hesaba katmadıkları bir şey var: Gerginlik, gerilim ve kriz siyasetinin miadı doldu. Çokça sözü edilen “huzur-sükun ve istikrarın” ancak ve ancak sorunlarımızın demokratik çözümüyle, demokrasi standartlarımızın yükseltilmesiyle sağlam bir şekilde tesis edilebileceğini artık çok iyi biliyoruz.

Ve üstelik bunu bizlere öğreten de Demirel’li on yıllar oldu…

Unutmayalım: Demirel dündür; bugün ise gelecek…

www.iyibilgi.com analiz



Bu haber 697 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,237 µs