Uyum deyip geçmeyin...

21 Mayıs 2009 12:17 tsi
Cumhurbaşkanı Gül devletin zirvesindeki “uyuma” dikkat çekti. Bu, zaten olması gereken bir şey deyip geçmemek gerek. Hele ki yakın geçmişimizde olup bitenleri biliyorsak. Ve hele ki söz konusu olan “en önemli sorunumuz” Kürt sorunu

Cumhurbaşkanı Gül, bir süredir Kürt sorunuyla ilgili açıklamalarıyla dikkatleri üzerinde topladı. (Bknz. İyibilgi/Kürt sorununda vizyon sahibi olmak)

Gül, “tarihi bir fırsattan” söz ediyor. “Devletin zirvesindeki uyumdan” söz ediyor. Gül’ün “devletin zirvesindeki uyum” ve “tarihi fırsat” tespitlerini, Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, bugünkü köşesinde değerlendirirken, Gül’ün “fırsat”tan kastının “kadro” olduğunu söylüyor.

Altaylı, “Gül ün tarihi fırsatı aslında kadro” başlıklı yazısında söz konusu kadroyu şöyle sıralamış: 
 
“Gül’ün sözünü ettiği tarihi fırsat, bugün Türkiye’yi yönetmekte olan kadro.
Gül, işbaşındaki kadroyu bir fırsat olarak görüyor ve bu kadronun birlikte bir çözüm yaratabileceğini düşünüyor. Gül’ün fırsat olarak gördüğü kadro ise şu isimlerden oluşuyor:
1. Cumhurbaşkanı yani kendisi
2. TBMM Başkanı Toptan
3. Başbakan Tayyip Erdoğan
4. Genelkurmay Başkanı Başbuğ
5. Dışişleri Bakanı Davutoğlu
6.İçişleri Bakanı Atalay
7. MİT Müsteşarı Emre Taner.”

Sivil-siyasi iradeyi oluşturan kadrolar arasındaki uyumun “sürpriz” saymak gereken bir tarafı yok tabii ki. Bu, olması gerekendir.

Burada uyumdan kastedilenin, esas olarak Genelkurmay ve MİT olduğunu düşünmemiz gerekiyor.

Denilebilir ki “bu da olması gereken bir uyum değil midir?” Elbette ki öyledir. Fakat siyasi gelişmeleri yakından takip eden herkes iyi biliyor ki, yıllarca devletin zirvesinde uyum “varmış” gibi yapıldı, ama gerçekte her kurum kendi gündem ve hassasiyetlerini esas alan bir tavır içinde oldu.

Yakın geçmişte, bir MGK oturumunda yaşanan “anayasa kitapçığı” olayını hatırlayın… Dönemin cumhurbaşkanı Sezer, dönemin başbakanı Ecevit’e “anayasayı bilmiyorsunuz” diye bağırarak anayasa kitapçığı fırlatmıştı. Toplantıdan çıkan Ecevit basın mensuplarına “devlet krizi çıktı” demiş ve piyasalar alt-üst olmuştu…

Onun öncesinde, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu’nun başını yiyen “dinleme” olaylarıyla birlikte ortaya çıkan krizi hatırlayın… Devletin istihbarat birimlerinin birbirini desteklemek şöyle dursun adeta birbirine karşı istihbarat yaptıkları dönemler yaşadık…

Ve hepsinden önemlisi, Genelkurmay bünyesinde oluşturulan çalışma grupları eliyle hükümetlerin devrildiği, bunun için siyasetten medyaya, toplumun değişik katmanlarına kadar herkesin “görevlendirildiği” 28 Şubat süreçleri yaşadık…

Dolayısıyla “devletin zirvesinde uyum var” demek, alelade bir tespit değil.

MİT Müsteşarı Emre Taner’in görev süresinin 6 ay uzatılmasını da bu kapsamda değerlendirmek mümkün. Yani söz konusu “uyum” durumunun herhangi bir şekilde zedelenmesi istenmiyor.

Bu uyum durumunun önemi ise, kapalı kapılar arkasında Kürt sorunun çözümü konusunda bazı politikalar saptanırken, ilgili kurumların tamamının buna açık bir tutum sergilemesinden başka bir şey olmasa gerek.

Emre Taner’in görev süresinin 6 ay uzatılmasından hareketle, önümüzdeki 6 ay içerisinde kapalı kapılar arkasında yürütülen müzakerelerin sonuçlarını görmemiz mümkün olacak sonucunu çıkarabiliriz. Bu sonucu çıkarırken, MİT’in uzun süredir sorunun çözümü noktasında “askeri tedbirler” dışında yol ve yöntemler öneren bir pozisyonda olduğunu da hatırlatmadan geçmeyelim. Taner, medyada “alay” konusu yapılan günlerde, Kuzey Irak’a gidip KDP lideri Barzani ile görüşmesiyle dikkat çekmişti…

Öte yandan Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un her yeri geldiğinde “sadece askeri çözümler yetmez… Sosyal, ekonomik, kültürel açılımlar da gerekir” yolunda açıklamalar yapmasını da, konuyla ilgili gelişmelerin önemli bir parçası olarak görmek gerekiyor.

“Devletin zirvesinde uyum var” demek, sanılandan daha önemli.

Ama daha önemlisi, bu “uyum”un Türkiye’nin önünü açacak adımlar atılmasına imkan sağlaması…

www.iyibilgi.com analiz

Bu haber 574 defa okundu.