En Sıcak Konular

Türkiye dış politikası ipotek altına mı girdi?

15 Mayıs 2009 11:17 tsi
Türkiye dış politikası ipotek altına mı girdi? Cengiz Çandar Başbakan Erdoğan'ın Bakü ziyaretinde söylenenleri çok sert eleştirdi.

Cengiz Çandar / Radikal

Berbat diplomasi...

Başbakan Tayyip Erdoğan, Baku’da Azerbaycan Parlamentosu’nda bol bol şiir okuyarak, başta İlham Aliyev, Azerbaycan kamuoyunun Türkiye’ye ilişkin ‘kuşkularını giderdi’ ve ‘gönlünü aldı’ belki ama Türkiye diplomasisini Kafkaslar’da batağa sapladı.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Berbat bir diplomasi örneği sergiledi. Türkiye’nin boyutları ve anlamı coğrafyasının çok ötesine geçen Kafkasya diplomasisini ‘İlham Aliyev ipoteği’ne bağladı.
Başbakan’ın beş bakanı yanına alarak çıktığı ‘Baku show’unun arka planında, ABD ve Rusya’dan çok yakında bir ‘Karabağ çözümü güvencesi’ almanın bilgisi ve rahatlığı yoksa, Tayyip Erdoğan beyanlarıyla Türkiye’yi diplomatik hareketsizliğe ve son yılların değişmesi gereken statükosunu mahkûm etti.
Olduğunu da sanmıyoruz, zira işler öyle yürümez ve yürümüyor.
“Burada sebep-sonuç ilişkisi söz konusu” dedi Baku’da; “Karabağ bir sebep. Ermenistan ile kapının kapanması oradaki işgalin bir neticesi. İşgal ortadan kalkmadığı sürece kapının açılması söz konusu değil. Bunu kim söylüyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı söylüyor. Bundan daha garantili
bir ifade olabilir mi?”
Bence asıl soru bu sözleri ‘Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na kim söyletiyor?
Zira, Karabağ sorunu ve Türkiye-Ermenistan sınır kapısının kapatılmasıyla ilgili kronolojiyi bilen hiç kimse, Tayyip Erdoğan’a bu sözleri böyle söyletemez.
Acaba kendi kafasına göre mi takılıyor?
***
Türkiye-Ermenistan sınır kapısının kapatılmasının, Karabağ’ın Ermenilerin hâkimiyeti altına girmesiyle birebir bağlantısı yok. Sınır, 1993 yılında Karabağ çevresindeki Azerbaycan topraklarının (beş reyon ve ikireyonunun bir bölümü) Ermeni işgali altına girmesi üzerine kapatıldı.
Karabağ’da Ermeni kontrolü 1992’de Hocalı katliamı ve Şuşa’nın düşmesi üzerine tümüyle, etnik temizlikle birlikte, sağlanmıştı; sınır o tarihte açıktı ve açık kaldı.
Karabağ sorununun yakın tarihçesi sınırın kapatılmasının hayli öncesinde. Dağlık Karabağ, Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti içinde bir ‘özerk bölge’ idi. 1989’da yapılan sayıma göre nüfusunun yüzde 76.9’u (145 bin 500) Ermeni, yüzde 21.5’i (40 bin 700) Azeri idi.

1989 Aralık ayında Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti ile Dağlık Karabağ Bölgesi Sovyeti ‘Dağlık Karabağ’ın Ermenistan ile yeniden birleşmesi’ başlıklı bir karar aldılar. Dikkat, daha Sovyetler Birliği zamanı.

Bu karar, tabii Azerbaycan tarafından kabul edilmedi. 1988 yılında Karabağ üzerindeki çekişmeden ötürü her iki ülkede karşılıklı etnik temizlik hareketleriyle başlayan sorun ağırlaştı.
Azerbaycan, 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etti. 2 Eylül 1991’de ise yani Azerbaycan’ın
bağımsızlığından üç gün sonra Ermeniler de ‘Yukarı Karabağ Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’dan bağımsızlığını ilan ettiler.

Yukarı Karabağ sorunu sanıldığından çok daha girift bir sorun.
Yukarı Karabağ çevresindeki Azerbaycan toprakları ise askeri gerekçeler ve diplomatik koz elde etmek için (Rusların desteğindeki) Ermeniler tarafından adım adım işgal edildi. Bu toprakların yüzölçümü 7 bin 409 kilometre kare. Yukarı Karabağ ile birlikte 11 bin 722 kilometre kare ve Azerbaycan topraklarının yüzde 13.4’ü yapıyor.

Türkiye-Ermenistan arasında ‘normalleşme’ amacıyla iki yıl aşkın bir süredir İsviçre arabulucuğunda sürdürülen görüşmelerde, Karabağ, tıpkı soykırım konusu gibi bir ‘önşart’ olmamış; buna karşılık ‘normalleşme’ ile Karabağ konusundaki ilerleme arasında ‘paralellik’ten söz edilmişti.
Bu, zımnen, Azerbaycan ile Ermenistan’ın Karabağ çevresindeki topraklardan çekilme takvimi ve daha önce defalarca yazdığımız gibi ‘Karabağ’a ilişkin Çözüm İlkeleri’ mutabakatının altına imza atıldığı vakit, Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını ifade ediyordu.

Tayyip Erdoğan, sınırın açılması konusunda kendisini Karabağ’da ‘işgalin kalkması’na bağladı ki, Karabağ’ın nihai statüsü çok uzun süre askıda kalabilecek cinsten olduğu için, Başbakın’ın böylesine bir angajmanı Ermenistan normalleşmesinin görünür bir gelecekte imkansızlığı ile eş anlama gelir.
Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin ‘diplomatik ipleri’ni İlham Aliyev’in ellerine teslim etmiştir. İlham Aliyev ise ‘Değerli kardeşimin sözleri en değerli cevaptır. Cevabına minnettarım. Bundan daha açık bir cevap olamaz’ diyerek, Türkiye’yi ipotek altına almaktan duyduğu memnuniyeti ifade etmiştir.

İlham Aliyev’in babası Haydar Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan, 2001’de ABD’nin Küba’ya en yakın noktası olan Key West adasındaki müzakerelerde çözüme milim kalana dek yaklaşmışlardı. Haydar Aliyev’in çözüm modalitesi ‘paket çözüm’ idi. İlham Aliyev, 2003’te işbaşına geçtikten sonra, babasının çözüm rotasını da terk etmiş, ‘paket çözüm’den ‘adım adım’ denebilecek bir çözüm yoluna girmiştir. Sadece 2003-2005 arasında Koçaryan ile beş kez görüştü. Son bir yıl içinde Sarkisyan’la üç kez.

Tayyip Erdoğan, Kafkasya’da ve Kafkasya üzerinden uluslararası sahnede Türkiye’ye yol aldırmak için, bundan böyle, İlham Aliyev’in keyfine tabi olacak. Baku’nun hasadı budur.
***
‘Baku showu’nun muhtemelen en can sıkıcı yönü, Türkiye’nin sorun çözme yeteneksizliğinin bir kez daha sergilenmiş olmasıdır. Heybeliada Ruhban Okulu sorununu 1973’ten beri çözemiyor. Kıbrıs sorununda ‘çözümsüzlük en iyi çözüm’ politikasından tam 30 yıl sonra vazgeçti, orada da kendisini limanlar konusunda kilitledi.
Kürt sorunu, malum.
Ermenistan’la sınır açılması bile Kafdağı’nın ardında.
‘Bir millet iki devlet’ demagojisinin yol açtığı hasarlardan biri bu.
Bu bir demagoji çünkü sormak gerekir: Niçin ‘Bir millet üç devlet’ değil? Türk milleti Azerbaycan milleti ile aynı millet ise, İran’ın yüzde 25’i, başkenti Tahran’ın yüzde 30-35’i Azeri. Azerbaycan’daki Azeriden fazlası İran’da yaşıyor.
Kürtleri ne yapacağız?
Kürtler de ‘bir millet’ ise, ‘bir millet dört devlet’ diye, Türkiye-Irak-İran-Suriye’den söz etmemiz gerekir. Ya da geçenlerde basında yansıdığı gibi, madem Türkiye ile Azerbaycan ‘bir millet-iki devlet’ ve Türkiye’nin ‘üniter yapısı’ tartışma dışı, o takdirde ‘iki millet-bir devlet’ ilkesi kabul edilse de Kürt sorunu çözülse fena mı olur?
Neyse, Baku’da Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin kendi kalesine attığı ‘diplomasi golü’
nasıl çıkacak?
Hep birlikte izleyeceğiz...



Bu haber 707 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,310 µs