Köşk kabinesi: Bu akşam!

11 Mayıs 2009 10:51 tsi
Gül, Erdoğan'ın ilk kabine listesini onaylamadı mı? iyibilgi Ankara

864 rakımlı tepe bu akşam-üstelik yemekli olarak-“yenilenmiş” Bakanlar Kurulu’nu ağırlayacak.

Ancak bu “toplu bir nezaket ziyareti” değil. İş yapılacak. Türkiye’nin dışişleri politikası ile ilgili olarak kapsamlı bir brifing verilecek.

Gerçekte ise devlet geleneğinde böyle bir gelenek yok. En asgari tanımla “alışıldık” değil. Yani Başbakan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’nun topyekün Köşk’e çıkarak Cumhurbaşkanlığı’na misafir oldukları örnek pek görülmüş değil.

Evet Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu’nan “istediği zaman” başkanlık yapabiliyor. Kanunlar buna imkan tanıyor. Fakat bu pek sık kullanılan bir yöntem değil ve daha çok istisnai/özel durumlarda gerçekleşebiliyor.

Bunun dışında Cumhurbaşkanları ellerindeki bu imkanı kullanmıyorlar. Öyle ki en yakın örnek Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, o da yaşanan ağır deprem afeti sonrası yapılan toplantı.

Üzerinden 10 yıllık zaman geçmiş durumda ve zaten özel gündem mevcut. Daha gerilerde eski Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal örnekleri var.

Özal’ın hükümet üzerindeki etkisi ve yakınlığı anımsandığında normal sayılsa bile, aslında o toplantılar da özel gündemle, ilk Irak Savaşı günlerinde mümkün oldu.

Zaten onlar da Başbakanlık’da gerçekleşti ve Köşk kullanılmadı, yemek verilmedi veya spesifik konusu olan bir brifing sunulmadı.

Bu mânada akşam gerçekleşecek yemekli/brifingli/kabineli Köşk buluşması bir ilk sayılabilir. İlk olduğu için de ilgi çekmesi normal.

Yeni(lenmiş) kabine!

Diğer taraftan toplantı yeni, daha doğrusu yenilenmiş kabinenin hemen ertesine geliyor. Başbakan 29 Mart seçimlerinin hemen ertesinde (aslında öncesinde de) bir kabine revizyonuna dair işaretleri açıkça vermişti.

Öyle ki yeni hükümetin geciktiği bile söylendi. Neticede ötelense de, sonunda Başbakan tarafından hazırlandı ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı.

Bu akşam Köşk’te yaşanacak kabine yemeği ile yenilenmiş kabine süreci arasında bir bağlantı olabilir mi?

Bu ilginç sorunun karşılığı ancak Ankara kulislerinden derlenebilir. Başbakan Erdoğan’ın politik gücü ve parti üzerindeki kişisel karizması vitrinleşmesine imkan vermese de, bazı bakanlık değişimlerinin sancılı olduğu biliniyor.

Göze çarpan bir kaç örnek verebiliriz...

Mesela Nazım Ekren, Başbakan Yardımcılığı görevini Bülent Arınç’a bırakırken, “devir teslim törenine” katılmadı. Faruk Çelik, Çalışma Bakanlığı’nı gönlü rahat bırakmadı.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tören yaptı ama bu sırada söyledikleri rahatsızlığını belki daha çok ortaya çıkardı. "Milli Eğitim Bakanlığı artık otomatik pilotta" dedi. Yeni bakanın birşey yapmasına ihtiyaç yokmuş gibi!

Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan, Başbakan’ın eski ve yeni bakanları biraraya getirdiği yemeğine “sağlık sorunları” nedeniyle katılmadı. Görevden alınışı için sağlık sorunları mazeret sayılmıştı ama Unakıtan giderken “çok sağlıklıyım” demişti. Bir günde sağlığı bozuldu.

Törensiz bir başka devir Sait Yazıcıoğlu’nun gidişinde de yaşandı. Kabine yenilenmesi sonrası yaşanan bir başka alışkanlık, yenilenmiş veya yeni hükümet sonrası TBMM Genel Kurulu’nda milletvekillerinin Başbakan’ı tebrik etmesidir.

Yeni Dışişleri Bakanı Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yemin ettiği gün bu görüntülere rastlanmadı.

“Hissiyat” şuydu ki, yenilenmiş kabine, hadi beklentileri demeyelim ama “tahminleri” karşılamaştı. 

Cumhurbaşkanı ilk değişikliği kabul etmedi mi?

Peki ama neden? İşin perde arkasına yönelik ilginç bir senaryoyu Hürriyet’deki bugünkü köşesinde Şükrü Küçükşahin anlatıyor. Aynen alalım...

“Erdoğan, seçimden hemen sonra bir liste yapıp Köşk’e çıktı.

Programda yemek de vardı ve yemekli davetlerde ev sahibi, Erdoğan’ın diyeti nedeniyle, mönüyü Başbakanlık’tan önceden alır.

Bu ayrıntı buluşmanın birkaç dakika sürmesi nedeniyle önemli.

Yorumu: Listenin beğenilip onaylanmaması üzerine yemeğe gerek kalmadı.

Başbakan kabineye iki kez veda etti; ama değişim gecikti.

Yorumu: Abdullah Gül, ilk listeden sonra ısrarını sürdürdü, tartışmalar zaman aldı, istediği değişiklikler olunca da damgayı vurdu.

O nedenle merkeze açılmayı planlayan, IMF’ye diklenmeye çalışan Erdoğan, daha milli havalardaki Ekren’in kellesini, Milli Görüş’ten gelseler de en büyük dönüşümü küresellik konusunda gösterenler karşısında koruyamadı.

Kabinenin milliyetçi ayağının tamamen kesilmesi de ayrı.

Bütün bunların sebebi de oyların yüzde 39’a gerilemesi.

Yoksa; Gül, Erdoğan’a karşı hiç direnebilir miydi?

Bu, Milli Görüş’e değil, ‘Başarı ancak Milli Görüş’ten gelen çekirdek kadro ile olur’ anlayışına dönüştür; artçı dalgaları da parti kongrelerinde görülecek, yapamayan ‘dışarıdan gelenler’ gidecek, yapacağına inanılan ‘çekirdekçiler’ gelecek.

Yorumu: Teşkilatlarda Milli Görüş’ün etkisinin artması kaçınılmaz.

Partide tek hákimin Erdoğan olduğunu düşünüp, buna uygun konumlananların, ani ve güçlü bir ‘Gül’ün dönüşü’ ile yüzleşmeleri ise ayrı bir durum.”

www.iyibilgi.com

Bu haber 1,463 defa okundu.