sert yanıt! | " /> sert yanıt! | "/>

En Sıcak Konular

Kekeç ve Tayyar'dan Doğan Grubu yazarlarına sert yanıt!

24 Nisan 2009 12:24 tsi
Kekeç ve Tayyar'dan Doğan Grubu yazarlarına sert yanıt! Ergenekon operasyonlarıyla ilgili bulunan bombaları küçümseyen, olaya geniş yer ayıran medyayı eleştiren Doğan Grubu'na Star yazarlarından sert cevap geldi.

Ahmet Kekeç / Star

Daha çoook utanacaksın!
   
Diyor ki, ‘1988 yılında gazetecilik hayatımın en utanç verici olaylarından birini yaşadım...’

Utanç verici olayın kahramanı, Ertuğrul Özkök.

Hazret, o sırada Ankara temsilcisiymiş. Esenboğa Havaalanı’nda üç İranlı öğrenci yakalanmış. Bizimki de haberi ‘İranlı teröristler yakalandı’ süsü vererek İstanbul’a geçmiş.

O sırada genel yayın yönetmeni olan Çetin Emeç haberi hemen manşete çekmiş. Tabii, Denktaş fotoğrafı ve üzerine yuvarlak ‘hedef deseni’ yerleştirmeyi de ihmal etmemiş.

Hürriyet gazetesi, ertesi sabah işte bu müthiş ‘özel haber’le çıkmış.

Diyor ki Özkök, ‘Çocuklar üç aya yakın içerde yattılar. Bu olayı hayatım boyunca unutamadım.’

Durup dururken bu utanç verici olayı hatırlamasına sebep ne?

Ne olacak?

İstek Vakfı arazisinde ele geçirilen silah ve bombalar.

Bu silahların Ergenekon soruşturması nedeniyle aranan Bedrettin Dalan’la ilişkilendirilmesi, (önceki gün bazı gazeteler ‘Dalan cephaneliği’ başlığıyla çıktı) Özkök’ün canını fena sıkmış.

Diyor ki, ‘Ben elbette Dalan’a kefil falan değilim, ama elimizdeki bilgiler net değil. Polisten sızdırılan haberlerle ne gazetecilik faciaları yaşandığını Ergenekon davası sürecinde epey gördük. Bazı gazetelerin bu kadar kesin manşetleri atmalarına izin veren şey nedir? Kesin bilgi mi? Yoksa kesin inanç mı?’

Dalan meselesine daha sonra döneriz.

Ben de bu ‘nadim’ arkadaşa sormak istiyorum:

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in ağzından, ‘Yargıçlar dinlemeye itibar etmesin’ şeklinde bir haber yaptınız ve mevzuyu (hiç ilgisi yokken) Ergenekon soruşturmasına bağladınız.

Oysa Gerçeker’in böyle bir açıklaması yoktu...

Neye dayanarak bunu birinci sayfaya taşıdınız?

Kesin bilgi mi, kesin inanç mı?

Milli voleybolcu Aysun Özbek’in tesettüre girdiğini iddia ettiniz. Federasyon başkanı Erol Ünal Karabıyık’a da yalan haberinizi yorumlattınız.

Sizi bu amaçsız yalana iten nedir?

Kesin bilgi mi, kesin inanç mı?

Manşetten verdiğiniz ‘andıç’ haberinden sonra iki gazeteci ekmeğinden oldu, bir insan hakları savunucusu kurşunlandı. Başyazarınız da, ‘Alçakları tanıyalım’ başlıklı bir yazı yazdı.

Bir ‘karargah çıktısı’ olduğu besbelli bu ‘belge’ye niçin itibar ettiniz?

Kesin bilgi mi, kesin inanç mı?

Birinci sayfadan bir fotoğraf yayınladınız... ‘Mahalle baskısının fotoğrafı’ olduğunu iddia ettiniz. Altına da, ‘Bu hipermarketin içki reyonu, mahalleden gelen baskılar nedeniyle kağıt örtülerle kapatıldı’ diye yazdınız.

Bizzat Market müdürü, içki reyonunun mahalle baskısından değil, ticari kaygıdan dolayı ‘başka ürünlerle’ doldurulduğunu açıkladığı halde, ısrarınızı sürdürdünüz?

Size bu ısrara iten psikoloji nedir?

Kesin bilgi mi, kesin inanç mı?

Cumhurbaşkanı Gül’ün Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen STK’lara davetiye göndermediği iddia ettiniz, yalan çıktı... ‘Olmaz denilen İmam’ı müdür yaptılar’ diye başlık attınız, yalan çıktı... ‘Testis’ haberi yaptınız, yalan çıktı... Fadime Sarıtaş adlı vatandaşın ‘üvey oğlunun tecavüzüne uğradığını’ yazdınız, yalan çıktı...

Hangi birini sıralayalım?

Hadi bunlar masum ‘asparagascıklar’dır diyelim ve görmezden gelelim..

Peki, ‘Topyekün savaş’, ‘İşi bu defa Silahsız Kuvvetler halletsin’, ‘Paşa Başkanı hizaya soktu’, ‘Vay Şerefsiz’ (Ahmet Kaya için söylenmiştir) manşetlerini nasıl tevil edeceğiz?

Sizi tüm bu saçmalıklara icbar eden nedir?

Kesin bilgi mi, kesin inanç mı?


Şamil Tayyar / Star

Utanmazca yönlendirme değilse neydi?

Dün baktım Hürriyet, arazisinde cephanelik çıkan İSTEK Vakfı’nın patronu Bedrettin Dalan’a güzellemeler yapmış. Efendim, Sabah, star, Yeni Şafak ve Taraf bu haberleri Dalan’la neden ilişkilendiriyormuş.

Saygın başyazarımız Oktay Ekşi, bu başlıklar için ‘Kirli gazetecilik’ diyor. Dalan’a kefil oluyor, bu silahların o arazide bulunmasının Dalan veya vakıfla bağlantılı görülemeyeceğini iddia ediyor.

Bir de soruyor: ‘Bu, kamuoyunu utanmazca yönlendirme değilse nedir?’

Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de aynı konuya değinmiş. ‘Kesin bilgi mi kesin inanç mı?’ sorusuna cevap arıyor.

Diyor ki: ‘Sabah toplantısında arkadaşlara sordum. Bu mühimmatın oraya Dalan’ın gömdürdüğü konusunda kesin bir bilgi var mı? Arkadaşların elinde, o mühimmatın oraya Dalan veya İstek Vakfı’nın bir üyesi tarafından gömüldüğüne dair herhangi somut bir bilgi yoktu. Öyleyse kaynak ne? Polisten sızdırılan bilgiler. Söyleyen kim? Belli değil.’

Şu cümlesine özellikle takıldım: ‘Ben elbette Dalan’a kefil falan değilim, ama elimizdeki bilgiler net değil. Polisten sızdırılan haberlerle ne gazetecilik faciaları yaşandığını Ergenekon davası sürecinde epey gördük.’

Güzel...

Beyler, Hürriyet’in yakın tarihini yazan iki isim olarak siciliniz bir hayli bozuk, ne cüretle gazetecilik dersi veriyorsunuz?

Önce yıkanın, arının. Sonra bu kirli gazetecilik meselesini hep birlikte masaya yatıralım.

Hele Ekşi sen sus. Gazetecileri savcılara ihbar eden, iftira atan bir adamsın. ‘Kirli’ sözcüğünü hiç ağzına alma.

Ertuğrul Bey, Danıştay cinayetinden sonra yazdıklarını hatırlıyor musun? Hatırlayıp utanıyor musun?

Maziye bakalım

Tarih, 18 Mayıs 2006. Başlık şöyle: ‘Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü.’

Okuyalım: ‘Bu yazıyı yazdığım sırada bu menfur cinayetin tüm gerçekleri aydınlanmış değildi. Önümüzdeki bilgiler bir fanatiğin türban kararını protesto için bu cinayeti işlediğini gösteriyordu. Ama hükümete yakın kaynaklar, bu işin altından ‘ulusalcı’ bir komplonun çıkabileceği yorumunu yapıyordu. Hatta katilin Sedat Peker ve Veli Küçük’le ilişkisinin bulunduğu istihbaratı veriliyordu. Ama bu fısıltılar asıl mesajını etkilemiyor.’

Yukarıda Dalan’la ilgili arkadaşlarınıza sormuşsunuz, o zaman da sordunuz mu: ‘Kesin bilgi var mı?’

Sormaya gerek yok, zaten ‘...tüm gerçekleri aydınlanmış değildi’ diyerek itiraf ediyorsunuz, karşı iddialar için yazıyı değiştirmeye değmeyecek ‘fısıltı’ tanımı yapıyorsunuz.

Zembereğiniz öyle boşalmıştı ki, din adına işlenmiş cinayetlere gönderme yapıp daha iddianame yazılmadan, daha dava bitmeden hüküm verdiniz: ‘Ve bu fanatizm çetelesinin son maddesi de dün yazıldı.’

Tepkiler oldu.

25 Mayıs 2006’da yine döşendiniz: ‘Bir ülkede, anayasal düzenin en kritik kurumlarından biri basılır ve dini konuda karar vermiş bir dairenin üyeleri toptan öldürülmeye kalkışılırsa, bu tarihi önemde bir olaydır. O nedenle ben buna ‘Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü olarak bakmaya devam edeceğim.’

Peki siz, birinci gün, birinci hafta böyle bir hükmü verirken, hangi gerçekçi bilgilere dayandınız?

Manşetinizi hatırlayın: ‘Kaşıya kaşıya’

Radikal’in manşetini hatırlıyor musun: ‘Yargıya Türk-İslam Sentezci Saldırı.’

Hele diğer yazarlarınızdan alıntılara başlarsam, tümden çuvallarsınız.

Danıştay utancı

Üstelik o tarihe kadar ‘din’ bağlantısı kurulabilecek fikri yapıda tek şüpheli yoktu. Fail Alpaslan Arslan ulusalcılarla haşır neşir bir isimdi. Osman Yıldırım çek senet tahsilatçısı, eski katildi. Tekin İrşi, Bostancı’da barmen olarak çalışan, tanıklara göre bali bağımlısı ve kendini solcu olarak tarif eden biriydi. Erhan Timuroğlu, alkol bağımlısıydı. Sinan Berberoğlu, sahtecilik suçundan aranıyordu.

Sözüm ona bu ekibe ‘dini’ motif kazandıran Salih Kunter ve avukat Süleyman Esen’in isimlerini, Alpaslan Arslan 40 gün sonra açıkladı. O yazıyı kaleme aldığınızda bu isimler henüz ortada yoktu.

Ama Milliyet’ten Melih Aşık ve Ergenekon sanığı Emin Gürses biliyor gibiydi! Gürses, cinayetten sonraki ilk hafta çıktığı bir TV kanalında, bu ekibin arkasından bir şeyhin olduğunu söyledi, Aşık da bu iddiaya balıklama atlayıp köşesine taşıdı.

Melih kardeşin, ‘bu bilginin kaynağı nedir?’ diye sormadı.

Sonra ne oldu?

Danıştay davasını karara bağlayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘ekibin başı şeyh’ diye lanse edilen Salih Kunter’in beraatine karar verdi. Yani, daha dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gitmeden mahkeme Kunter’i suçsuz buldu. Süleyman Esen ise sadece Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaları temin ettiği iddiasıyla 10 yıla mahkum edildi.

Danıştay cinayetinden sorumlu tutulmadı.

Nihai olarak Yargıtay, davayı bozdu ve Ergenekon’la irtibatına bakılmasını istedi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu bozma kararına uydu.

Ertuğrul Bey, şimdi size sorma zamanı değil mi: ‘Elinizde hangi kesin bilgi vardı da Danıştay cinayetinde birinci gün bu hükmü verdiniz?’

Oktay Bey’e de yukarıdaki cümlesini hatırlatıp sormak gerekmez mi: ‘Bu yaptıklarınız utanmazca yönlendirme değilse neydi?’

 



Bu haber 514 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,261 µs