bakanın sırrı | " /> bakanın sırrı | "/>

En Sıcak Konular

13 gün ortadan kaybolan bakanın sırrı

21 Nisan 2009 17:20 tsi
13 gün ortadan kaybolan bakanın sırrı Başbakan'ın bile erişemediği bakan neden ortadan kayboldu?

Ergenekon davasının son dalgasında gözaltına alınan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın hastanesinde yaşananlarla ilgili Merhum Bülent Ecevit'in koruması Recai Birgün sarsıcı açıklamalarda bulundu. İşte o röportajdan ilgili kısım:

İnternethaber / Zübeyir Kındıra

...

- Peki hastaneye dönelim. Neler  yaşandı orada?

Tetkikler yapıldı. Akciğer, MR, Kan-idrar,  mide ve bağırsaklar için endoskobi... Yani gerekli tüm tetkikler. Bağırsak iltihabı, dendi ama  tam bir tespit  yapılamadı. Teşhis konulamayınca hastaneden çıkmak istedik. Bu arada basının büyük bir ilgisi vardı. Başbakan kapının önünde bir açıklama yapmak istedi. Biz izin vermedik. Arka kapıdan çıkmak istedik. Ama ne olduysa birden kendimizi ön kapıda ve basının önünde bulduk. Sayın Ecevit, konuşamadı. Ben çok şaşırdım. Görüntü acı vericiydi. Doktorlara sordum.  Endoskobi yaparken boğazına uyuşturucu zerk edildiğini ve bunun sonucu olarak bir süre konuşma zorluğu yaşayabileceğini, söylediler. Bunun bize önceden söylenmemesine sitem ettim.  Ama olan olmuştu, basın ve kamuoyu Ecevit’i dili dönmeyen bir başbakan olarak görmüştü, artık...

- Sonra?

Tabii, eve geldik ve dinlenmeye çekildik. Ancak bir iki gün sonra aynı sancı nüksetti.  Bu arada evde düşmüş ve belini masaya çarpmış. Yine tetkik yapıldı ve kaburgasının kırık olduğu söylendi. Yapılacak bir şey olmadığını ve kendi kendine iyileşmesinin beklenmesi ve bu arada  dikkat edilmesi uyarısında bulundular. Bunun üzerine Başbakan görevinin başına döndü. Ancak 2 sün sonra ağrı nüksetti ve yine hastaneye gittik.  Omurga çökmesi teşhisi kondu.  Hastaneye yatırmak istelirer.  Ancak Rahşan Hanım da Rahmetli Ecevit de, tedaviyi evde dinlenerek tamamlamak istediler.  O sırada bir doktor, verilen ilaçlar nedeniyle kemiklerinin  kireç gibi olduğunu ve en ufak bir darbeden etkilenebileceğini söyledi. Bu uyarının da  daha önce yapılmamasına tepki gösterdik.  3 ay evde iyileşme dönemi geçirdi. 

- Bu sırada hastane ile bağı kestiniz mi?

Hayır.  Hemen her gün doktorlar sabah erkenden eve geliyorlar ve  vizit yapıyorlardı. Tansiyon, nabız, nefes kontrolü, kol ve bacakların durumu... Her şeyi kontrol edip, uyarılarda bulunuyorlardı. Bu vizitlere nadiren Mehmet Haberal  da katılıyordu.

- Peki bu arada çalışmalarını nasıl sürdürüyordu ?

Zaten beni komplo şüphesine düşüren gelişmeler de bu noktada ortaya çıktı. Üç önemli  toplantı yapıldı o sırada. Biri MGK toplantısı.  Tarihinde ilk kez Ecevit’in özel durumu nedeniyle 10.30’da toplandı.  Sonra bir önemli Bakanlar Kurulu toplantısı ve Cumhurbaşkanının Kıbrıs ile ilgili liderler zirvesi.  Her üç toplantıdan   bir kaç gün önce doktorlar, muayenelerini tamamlayınca, toplantıya katılma isteğine olumlu yanıt verdiler. Biz basına toplantıya katılacağımızı bildiriyorduk. Ama ‘dikkatli olun ama katılabilirsiniz’ dedikleri toplantının yapılacağı gün;  sabah muayeneyi yapıyor ve ‘asla kıpırdayamazsınız.  Yoksa felç olursunuz, ölürsünüz”  diyerek, toplantıya gitmesine izin vermiyorlardı. Basın  da, ‘Ecevit yine evinden çıkamadı” diye haber yapıyordu, tabii... Bu olay üç kez tekrarlanınca şüphelendik. Aslında, doktorlar yatağı ile tuvaleti arasındaki 10 adımlık yolu bile yürümesini istemiyorlardı.  Sürekli yatakta kaldığını sanıyorlardı. Oysa Sayın Ecevit,  doktorlar gidince ayağa kalkıyor, geziyor, çalışıyordu. Hiçbir sorunu da görünmüyordu.

- Peki şüphe üzerine neler yaptınız?

Benim tanıdığım Dr. Mücahit Pehlivan’dan söz ettim. Gizlice eve getirdik. İlk muayenede sorun olmadığını, görevinin başına gidebileceğini söyledi. Ancak biz resmi belge istedik. Gece 2’de bir polikilinikten seyyar röntgen cihazları getirdik. Omurga filmi çekildi. Doktor, gizli bir korge takarak görevinin başına gideceği yolunda rapor verdi.

Tam  da bu sıralarda Başkent Hastanesi doktorları Ecevit’i hastaneye  davet ediyorlardı. Partiden üst düzey yöneticilerden bazıları, eve girip çıkabilecek kadar yakın bazı isimler; “hastaneye giderseniz iş gör emez raporu verilecek” diye bilgiler getirdiler. Bunun üzerine biz ne Hastaneye gittik ne de doktorları eve getirdik. Mücahit Pehlivan’ın  kontrolünde normal hayatına döndü ve iş başı yaptı.
 
- İyi de şu ana kadar anlattıklarınız olsa olsa doktor hatası ya da bazı doktorların daha hassas  oldukları yorumundan öteye gidemez gibi görünüyor...

Hayır.  Demin söylediğim  toplantılara göndermeme adeta bir taktikdi. Bunun dışında bir formül bulunup, iş başı yapılması için tüm isteklerimize  karşı çıkılıyordu. Bence bilerek ya da bilmeyerek Sayın Ecevit’in ve  57. Hükümetin siyaseten devre dışı bırakılması operasyonuna doktorların da katkısı oldu.

- İki  ortağı bu gelişmelerde neler yaptı? Nasıl tavır sergilediler?

Bu gelişmeler sonrasında yapılan bir liderler zirvesinde Mesut Yılmaz, ‘bir sağlık  raporu, heyet raporu alın bu tartışmalar sona ersin” türünden  bir öneride bulundu. Bunu sonra öğrendik. Ama o toplantıya verilen arada gerginlik belli oluyordu.  Bu tabii ki dedikoduların  son bulması için makul, iyi niyetli bir öneri olarak da yorumlanabilir. Ama  gerginlik çıkarttığı kesindi. Sayın Bahçeli sessizdi.  Ama süreç içinde en büyük desteği  veren de bence Sayın Bahçeli oldu. Bence Sayın Bahçeli operasyon yapıldığının  farkındaydı ve  direnebildiği kadar direndi. Ancak ne zaman ki, kendi partisinin de tehlikede olduğunu, DSP gibi MHP’nin de bölüneceğini anladı. O zaman  desteğini çekmek zorunda kaldı. 

- MHP de mi bölünecekti?

Tabii. Bize gelen duyum şöyleydi: Devlet Bahçeli, koalisyonun yola devam kararı üç lider tarafından deklare edilmesi sonrasında gittiği Yayla’ da,   kendisine bir duyum geldi. Bir kurmayı,. “direnirsek DSP gibi bizi de bölecekler. Hük ümetten çekilmemiz ve seçime gidilmesi zorunlu. Yoksa parti büyük zarar görecek” dedi. Bize bu duyum geldi. Bahçeli bunun üzerine 3  Kasım’da seçim istediğini açıkladı.

- Anlaşılan bir komplodan eminsiniz? Sizi bu kadar inançlı yapan unsurlar nelerdir?

Bir kaç neden sayılabilir.  Birincisi; Kemal Derviş 13 gün ortadan kayboldu. Başbakan bile 13 gün Derviş’i bulamadı. Dönüşte, havaalanında ‘Türkiye’de seçim  yapılması ekonomiyi olumsuz etkilemez’ türünden bir açıklama yaptı. Seçimin lafı ilk kez orada edildi. İkincisi Cengiz Çandar, 2001 yılında “Bir gün ABD Irak’ı işgal etmek zorunda kalırsa Ecevit iktidarda kalmayacak” diye yazdı. Üçüncüsü  ise Tansu Çiller, Almanya’daki ünlü toplantıya katılıp döndükten sonra, “ABD Irak’ı işgal ederse ben  yeniden başbakan olacağım” diye açıklama yaptı. Bunlar net olarak olan bitenin ne olduğunu gösteriyor.

- Yani hastahane ya da DSP’nin bölünmesi operasyonu aslında Irak’ın işgali için zemin hazırlığı mıydı?

Elbette. Bakın o günkü arşivlere, olan bitene. ABD Başkan Yardımcısı Dick Chaney geldi. Başbakanlık konutunda askeri ve istihbarattan kurmayları yanında. Başbakan Ecevit’in yanında da askeri ve Dışişleri yetkilileri vardı. Haritaları açtılar, resimler, planlar. Türkiye’nin işgale desteğini istedi. Ecevit buna  kesinlikle hayır dedi. Bırakın Türk topraklarını kullanmayı, işgale bile razı değildi. Sayın Bahçeli  de aynı görüşteydi. Daha sonra Bush ile Beyaz Saray’da yapılan görüşmede de aynı istek geldi. Kapıda Ecevit , ‘Bush Saddam’ın kellesini istiyor’ türünden açıklama yaptı. Ve   ABD’ye karşı çıktı. Bunun üzerine Ecevitsiz, Bahçelisiz bir hükümet için operasyon başlatıldı.

- Ve bulundu!?..

Önce bu yol dönendi. Parti ikiye bölündü. Kemal Derviş öncülük etti. Ama  Ecevit  direndi. Bu arada tankları İskenderun’a çıkartmışlardı zaten. Ecevit itiraz etti, hemen gemilere geri yüklediler. Ecevit’siz bir DSP oluşturamayınca Partiyi ikiye böldüler. O sırada bazı komutanların bile ‘çekil’ talepleri oldu. Hat ta Bahçeli’ye gidilip, “Hükümeti boz. Yeni görev sana verilecek. Başbakan olacaksın’ dediler. Ama Bahçeli oyuna gelmedi.  Ecevit’in çekilmesi ve  başka bir isme başbakanlık verilmesi için DSP içinden de çalıştılar.



Bu haber 1,278 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,076 µs